Loading...

Hz. Mehdi ve Kıyamet


(BURDAKİ YAZILAR KUTUBİ SİTTEDEN ALINTIDIR)

35- MEHDÎ KONUSUNUN BAŞI

"Mehdî" sözlükte, "kendisine rehberlik edilen" demektir. Bütün isti¬kâmetler Allah’tan geldiği için, bu kelime, kendisine Allah tarafından yol gösterilen, yani hususî ve şahsî bir şekilde Allah'ın hidâyetine nail olan mânâsını almıştır.
Terim olarak, Hz. Peygamber (s.a)'in kıyamete yakın bir zamanda ge¬leceğin haber verdiği sâlih kuldur. Şüphesiz burada kastedilen, Şiilerin "Mehdî-Î Muntazar= Beklenen Mehdi" dedikleri On iki İmam'ın sonuncu¬su olan Mehdî değildir. Fakat Mehdi'nin Hz. Fatıma'nın torunlarından olacağına dair hadis vardır. Ancak onun Hz. Hasan’ın mı yoksa Hz. Hüseyincin mi torunlarından olacağı ihtilaflıdır. İlerideki bir hadiste geleceği üzere Mehdinin adı Peygamberimizin adından, babasının adı da Peygam¬berimizin babasının adından olacaktır. Yani adı Muhammed, babasının adı da Abdullah olacaktır. "Mehdî ise onun ismi değil lâkabıdır. Meh¬di'nin çıkması kıyametin alâmetlerindendir. O, dini kuvvetlendirecek, yeryüzünde adaleti yayacak ve tüm Müslümanlar kendisine uyacaklardır. Mehdî'den sonra Hz. İsa inecek ve Deccâl'ı öldürecektir. Bir rivayete gö¬re ise, Mehdî ile Hz. İsa birlikte "inecekler ve Deccâl'ı birlikte öldürecek¬lerdir. Hz. İsa, namazında Mehdiye uyacaktır.                           
Mehdî'nin zuhurunu haber veren hadîsi, Ebû Davûd, Tirmizî, Ibn Mace, Bezzâr, Hâkim, Taberanî, Ebû Râbî, rîvâyet etmişlerdir.
Bu zatlar, hadisi sahabeden kalabalık bir gruba isnâd etmişlerdir. Bu sahabeler şunlardır. Ali, İbn Abbas, Tâlha, İbn Ömer, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Hureyre, Enes b. Malik, Ebû, Saîd el Hudrî, Ümmü Habîbe, Ümmü Seleme, Sevbân, Kürel b. İyas, Ali el Hilâl Abdullah b. Haris b. Cezaî (r.a)'dır. Anılan bu zatların hadislerinin kimi sahih, kimi hasen, ki¬mi de zayıftır. İbn Haldun, Mehdî, konusunda varid olan hadisleri hepsi¬nin zayıf olduğunu ispat için gayret göstermiş, ama isabetli görülmemiş¬tir. Bununla birlikte Mehdî konusunda, uydurulmuş hadis de vardır. Avnü'I Ma'bûd'da Muhammed b. Münkedîr'den onun da Câbir'den merfûan rivayet ettiği söylenen "Mehdî'yi yalanlayan kafir olur" mânâsına ge¬len ve hadis denilen sözün uydurma olduğu ifade edilmektedir.
Mehdî'nin varlığını kabul etmeyenlerin Resûlullah (s.a)'den merfû olarak rivayet edilen "Meryem'in oğlu İsa'dan başka Mehdî yoktur." mânâsındaki hadise dayandıkları söylenmektedir. Ancak Beyhakî ve Hâkim bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Buna sebep hadisin isnadında ki Ebân b. Salih'tir. O metrükü'l-hâdis birisidir. [1]

4279... Câbir b. Semure (r.a) şöyle demiştir:
Resûlullah (s.a)'i, şöyle buyururken işittim: "Size etrafında (tüm) ümmetin toplanacağı on iki halife gelinceye kadar, bu din ayakta kal¬maya devam edecektir."
(Bu arada) Resûlullah (s.a)'den bir söz duydum ama anlamadım, ba¬bama: Resûlullah ne diyor?" dedim. "Hepsi Kureyş'den" (buyurdu) de¬di. [2]

4280... Cabir b. Sebûre (r.a) şöyle demiştir.
Resûlullah (s.a)'i şunları söylerken işittim. "On iki halife (gelince)ye kadar bu din aziz olarak devam edecektir."
Bunun üzerine insanlar, tekbir getirdiler, feryat ettiler. Sonra Resûlullah sessizce bir şey söyledi, Babama: "Babacığım, Resûlullah ne dedi?" dedim "Hepsi Kureyş’den (buyurdu) dedi. [3]

4281... Esveb. Saîd el Hemedânî, Cabir b. Semûre (r.a)'den bu (önce-ki) hadisi rivayet etti ve şunu ilâve etti:
Resûlullah evine dönünce, Kureyşliler ona gelip "Sonra ne olacak?'' dediler. "Fitne ve iç savaş" buyurdu. [4]

Açıklama

Bu babda geçen üç rivayet, aynı hadisin üç ayrı rivâyetidir. Gerek senetlerindeki, gerekse metinler¬deki bazı farklılıklardan dolayı, musannif bu rivayetleri ayrı ayrı hadisler halinde vermiştir. Aynı hadisin rivayetleri olduğu için hepsinin izahını birlikte yapmayı uygun bulduk.
Efendimiz, ilk rivayette on iki halife gelinceye kadar bu dinin ayakta olmaya devam edeceğini söylemiştir.
İkinci Rivayette ise, bu mânâ "Azız olmaya devam eder" şeklinde ifâde edilmiştir. Müslim'in bir rivayeti de "İnsanların işi, kendilerine on iki zat hükmettiği müddetçe yürümekte devam edecektir" şeklin¬dedir. [5]
Dinin ayakta durmasından maksat, tahrif edilmeden esaslarının muha¬fazası, insanlara hâkim olması, uygulanmasıdır. Aliyyü'l Kârî'de "Dinin azız olmasını" aşağı yukarı aynı kelimelerle izah etmiştir.
Metindeki "On iki hâlife gelinceye kadar" cümlesi, Sahîh-i Müs¬lim'in rivayetinde "On iki hâlife hükmettiği müddetçe" şeklindedir. Zaten bu rivayette murad edilen mânâ da aynıdır. Hadisin devamında ınüslümanların bu on iki halife etrafında toplana¬cakları beyan duyurulmaktadır.   Resûlullah'ın kastettiği bu on iki halife kimlerdir? Bu konu ulemâ arasında hayli tartışılmıştır.
Bazı muhakkik âlimler bu on iki halifeden dördünün Hulefa-i Raşidîn olarak tanınan, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (Allah hepsinden razı olsun) olduğunu, kalan sekizinin de kıyamete kadar gele¬ceğini söylemişlerdir. Bir görüşe göre bu halifelerin hepsi aynı anda bu¬lunacak, insanlar onların etrafına dağılacaktır.
Türbeştî, buradaki halifelerden muradın âdil olan hâlifeler olup, ger¬çekte halife ismine onların müstahak olduklarını söyler.
Bu hadisle ilgili olarak, Avnü'l Ma'bûd Müellifi, İmam Nevevî, Veliyyullah Dehlevî ve Hafûziddîn b. Kesîr'den çok kıymetli görüşler naklet-mistir. Bu görüşleri özet olarak nakletmek istiyoruz.
İmam Nevevî, Kadî'den naklen şöyle demektedir. "Burada iki soru yöneltilebilir. Bunlardan birisi şudur: Başka bir hadisde Peygamber (s.a) kendisinden sonra halifeliğin otıız üç sene olup, daha sonrasının saltanat olacağını haber vermiştir. Bu hadiste ise, on iki halife söz konusu edil¬mektedir. Bu iki hadis arasında bir çelişki vardır. Çünkü otuz üç sene içe¬risinde dört Râşit hâlifenin ve Hz. Hasan’ın hilâfeti geçmiştir.
Bu soruya şu cevap verilir. Resûlullah'dan sonra otuz üç sene sürecek olan halifelikten murad, Nübüvvetin halifeliğidir. Nitekim bazı rivayetler¬de bu, "Benden sonra Nübüvvet halifeliği" şeklinde varîd olmuştur. On iki halife de ise bu şart aranmaz dolayısıyla bu açıdan hadisler arasında bir zıtlık yoktur.
İkinci soru da şudur; Müslümanların başına on ikiden fazla halife geç¬miştir. Bu, hadise zıt düşmez mi?
Bunun cevabı da şudur: Bu, bâtıl bir itirazdır. Çünkü Resûlullah (s.a) sadece "On iki gelecek" dememiş. "On iki halife gelmedikçe", demiştir.
Dolayısıyla daha fazla halifenin gelmesi bu mânâya zarar vermez."
Şâh Veliyûllah'ın söyledikleri de özetle şöyledir. "Bu din, Allah (c.c), hepsi Kureyş’den olmak üzere, on iki tane halife gönderilinceye kadar üs¬tün olmaya devam edecektir." Hadisi müşkül görülmüştür. Bu işgale se¬bep de, hadisin on iki imam inancına sahip olan İsnâ Aşeriyye Mezhebi'nin görüşünü destekler mahiyette görülmesidir.
Gerçek Şudur: Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi Resûlullah'ın hadisleri de birbirlerini izah ederler. 4254 numarada geçen Abdullah İbn Mes'ûd'un rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz, "İslam'ın değirmeni otuz beş veya otuz altı sene dönecektir. Eğer helak olurlarsa, onların yolu helak olanların yoludur. Eğer onların dini (düzgün olarak) kalır¬sa geçen kısımdan itibaren yetmiş sene kalır" buyuruyor. Bu hadisin mânâsını anlamakta hayli hatalara düşülmüştür. Bizim anladığımız şudur:
Bu müddetin başlangıcı, Hicrî İkinci yıldaki cihâddan itibarendir. Hadisteki "eğer helak olurlarsa" cümlesinden maksat, şek veya şüphe için değil, o zaman büyük hadiselerin çıkacağını beyandır. Açık alâmetlere bakıldığında görülüyor ki, İslâmiyet'in kuvveti zayıflamış, Cihâd kesil¬miştir. Sonra, Cenab-ı Allah, hilâfeti yoluna koyacak kişiler gönderecek ve bu intizam 70 yıl kadar devam edecektir. Gerçekten de Resûlullah'ın haber verdiği şeyler olmuştur. Cihâdın başlangıcından otuz beş sene geçin¬ce Hz. Osman katledilmiş, Müslümanlar parçalanmıştır. 36. yılında Cemel Vak'asi meydana gelmiş, Müslümanlar kâfirlerle cihadı bırakıp birbirleri ile uğraşmışlardır. İslâmiyet zayıflamıştır. Ama Cenab-ı Allah, hilâfeti tekrar düzene koymuş ve tekrar cihadlar başlamıştır, bu hâl Abbasilere kadar devam etmiştir. Abbasiler döneminde de Allah Müslümanlara kuv¬vet vermiş, cihadlar devam etmiş bu durumda Moğol istilâsına kadar sür¬müştür.
Hadisin İsnâ Aşerriyye'cilerin "on iki imam görüşü"nü teyit ettiğini söylemeye hiç imkân yoktur. Çünkü:
1- Hadiste anılan, on iki imam değil, hâlifedir. Halbuki Şiilerin kabul ettikleri on iki imamdan büyük çoğunluğu, halife olmamıştır.
Bunu İsnâ Aşeriyye de kabul eder.
2- Hadiste bu hâlifelerin Kureyş'e nispet edilmeleri onların hepsinin
Ben-Î Hâşîm'den olmadıklarını gösterir. Çünkü bir cemaatin hepsi bir ba¬tına mensup iseler, o batınla anılırlar, ama çeşitli batınlardan iseler o ba¬tınların mensup olduğu kabileye nispet edilirler. Ben-Î Hâşim batın, Kureyş kabiledir.
3- On iki imam'a inananlar, dinin onlarla güç kazanacağını söylemiyor¬lar. Aksine, Resûlullah’ın vefatından sonra dinin gizlendiğini İmamların takiyye prensibine göre hareket ettiklerini Hz. Ali'nin bile kendi mezhep ve görüşünü açığa vuramadığını söylerler.
4- Hadisteki, "kadar" mânâsına gelen ilâ harfi Cerri, on iki halifenin devri bitince bir fetretin olmasını gerektirir. Halbuki onlar, Hz. İsa'nın, bizim Peygamberimizin üzerine gelip, dini kemâle erdireceğini söylüyorlar. Bu ise gaye Muğaya mânâsına uygun düşmez.
"... Biz onlardan on iki reis seçtik" [6] ayetini tefsir ederken Cabir b. Semûre, hadisin Müslîm’deki rivayetini zikretmiş ve şunları söylemiştir: Bu hadisin mânâsı, on iki sâlih halifenin geleceğini müjdelemektir. Bunlar, hakkı ikâme edecek, adaletle hükmedeceklerdir. Bu, onların peşi peşine gelmelerini gerektirmez. Hûlafa-i Raşîdîn gibi, bir kısmı peşi peşi¬ne gelebilir. Bazıları da aralıklarla görülür. Ömer b. Abdülazîz'in de bu on iki hâlifeden birisi olduğunda ittifak vardır. Ayrıca Abbasoğullari'ndan bazıları da bunlardandır. Onların velayeti gerçekleşinceye kadar kıyamet kopmayacaktır. Resûlullah’ın adı ile baba adı,   Resûlullah’ın babasının adı ile aynı olacak, yeryüzü zulümle dolduktan sonra orayı adaletle dol¬duracak olan ve varlığı hadislerle bildirilen Mehdi de bunlardandır. Rafizilerin, Samerra'daki girdaptan çıkacağını beklediklerini Mehdî-i Muhtazar, bizim dediğimiz Mehdî değildir. Hadiste anılan on iki halifenin de, îs-na Aşeriye Mezhebi mensuplarının inandıkları on iki imamla hiçbir alâka¬sı yoktur. Avnü'l ma'bûd müellifi, yukarıya özetlediğimiz nakilleri daha genişçe aktardıktan sonra şunları söylemektedir:
Şiîler, özellikle İmâmîye Mezhebi'nden olanlar, Resûlullah (s. a)'den sonraki hak îmam'm Hz. Ali (r.a), sonra sırasıyla oğlu Hz. Hasan, karde¬şi Hz. Hüseyin, O'nun oğlu Zeynel Abidin, O'nun oğlu Muhammed Ba¬kır, oğlu Câfer-i Sâdık, oğlu Musa Kâzım, oğlu Ali Rıza, oğlu Muham¬med Takî, oğlu Ali Nakî, oğlu Hasan El Askerî sonra da onun oğlu bek¬lenen Mehdî Muhammed Kâim olduğunu söylerler.
İmamiyeler, son İmam'ın düşmanlarından korkarak gizlendiğini, bir gün ortaya çıkıp, dünyayı adaletle dolduracağına inanırlar;
Hadislerde müjdelenen Mehdinin, Şiilerin gizli olup da çıkacağını bek¬ledikleri Muhammed b. Hasan el Askerî ile ilgisi yoktur. Görüldüğü gibi, Hadiste anılan on iki halifeden muradın kimler olduğu konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Ancak, Ehl-i Sünnet alimleri, bunların Şiân'ın zannettiği gibi onların "On iki İmam'ı olmadığında hem fikirdirler.
Hadislerde, Râvî, Hz. Peygamberin, alçak sesle birşeyler söylediğini, ama kendisinin anlayamadığını, babasına sorunca, Efendimizin "Onların hepsi Kureyş'tendir" buyurduğunu anladığını söylemektedir.Yukarıda Veliyullah Dehvelî'den de naklettiğimiz gibi bu, gelecek on iki halifenin Kureyş'ten olacağının açık delilidir.
Üçüncü rivayette, Hz. Peygamber (s.a) kendisine gelen Kureyşliler'in sorusu olarak bu on iki halifeden sonra kavga ve kargaşaların çıkacağını haber vermiştir. [7]

4282... Bize Müsedded haber verdi, Onlara Ömer b. Abîd haber ver¬miş. [8] Bize Ebû Bekir, yani İbn-i Ayaş haber verdi. (H), bize Müsedded haber verdi, bize Sûfyân'dan Yahya haber verdi (H). Bize Ahmed b. İb¬rahim haber verdi. Bize Ubeyduilah b. Musa haber verdi.
Bize Zaide haber verdi. (H) Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi, bana Ubeyduilah b.Mûsa Fıtri'dan haber verdi, dedi. (Rivâyetlerdeki) mânâ ay¬nıdır. Bunların hepsi Asım'dan, Asım, Zir'den o da Abdullah (b.Mes'ûd (r.a) vasıtasıyla Rasûfullah (s.a)'den rivayet etmiştir;
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaîde, hadisinde şöyle dedi - Allah o günü uzatır da - sonra bütün râvîler ittifak ettiler. [9] -O günde Ben¬den veya ehli beytimden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan bir adam gönderir"
Fitr hadisinde şu ilâve vardır:
O şahıs "dünyayı, zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracaktır" Süfyân hadisinde şöyle dedi. , Araplara, adı adıma uyan ehl-i beytim¬den biri hakim olmadıkça dünya son bulmayacak, - Veya gitmeyecek¬tir - [10]
Ebû Davûd der ki, Ömer ve Ebu Bekr'in (rivayetleri) Süfyân'm (riva¬yetinin) aynıdır, (yani son ilâve, bunların rivayetinde de vardır. [11]

Açıklama

Tirmizî, hadis-î şerif için "Hasen Sahîh" demiştir.
Dipnotta da işaret edildiği gibi bu hadis, müsannıfa beş ayrı isnâdla gelmiştir. Bu isnâdlardaki rivayetler mânâ itibariyle ay¬nı olmakla birlikte, lâfız olarak aralarına bazı küçük farklar vardır. Metin¬de bu farklar gösterilmiş, tercemeye de aynen aktarılmıştır. Ancak bu: okuyucu için, hadisin mânâsını anlatmakta, bir güçlük doğurmaktadır. Onun için, hadiste ifâde edilen mânâyı tekrar atkarmak istiyoruz.
Efendimiz'in beyânına göre, dünyanın ömründen sadece bir gün bile kal¬sa Cenab-ı Allah, o günü uzatacak ve Rasûlullah'in ehl-i beytinden Abdul¬lah oğlu Muhammed isminde bir zat gönederecektir. Bu zat tüm araplara ha¬kim olacak ve daha önce zulümle dolan dünyayı adaletle dolduracaktır.
Ulemanın beyanına göre, Rasûlullah'ın geleceğini haber verdiği bu zat Mehdî'dir. Mehdî'nin, Rasûlullah'ın ehl-i beytinden olduğu, hadisle sabit olmakla beraber, oun Hz. Hasan'm mı yoksa Hz. Hüseyin'in mi soyundan geleceği konusunda bir nâss yoktur. Bu yüzden Ulema bu husus¬ta ihtilâf etmiştir. Aliyyü'l Kârî Mirkat'da, iki nesebin birlikte bulunma¬sına bir engel olmayacağını, zahire göre Mehdî'nin baba tarafından Hz. Hasan, Anne tarafından Hz. Hüseyin'e mensup olacağını söyler. Bunu söylerken de Hz. İbrahim'in oğullan İsmail ve İshak (s.s)'a kıyas yapar, îsrailoğullarının bütün peygamberleri Hz. îshak'm soyundan geldiği hal¬de bizim Peygamberimiz (s.a), Hz. İsmail'in soyundan gelmiş ve Öbürle¬rinin tümü makamına kâîm olmuştur. Aynı şekilde İmamların çoğu ve Ümmetim büyükleri, Hz. Hüseyin'in soyundan gelmiştir. İşte buna karşı¬lık beklenen Mehdî'nin de Hz. Hasan'ın soyundan gelmesi muvafıktır. İş¬te evliyanın sonuncusu olacak olan bu zat, diğer büyük zevatın yerine ka-îm olacaktır.
Hadisten, gelecek zatın adının Muhammed, babasının adının da Ab¬dullah olacağı bildirilmektedir. Bu, beklenen Mehdî'nin, Samerra'daki bir dehlizde gizli olan Muhammed b. Hasen el - Askerî olduğunu söyle¬yen Şiâyı reddetmektedir. Çünkü onların iddia ettikleri Mehdî'nin baba¬sının adı Abdullah değil Hasen'dir.
Efendimiz'in bildirdiğine göre, Mehdî geldiğinde yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Kimi alimler bundan maksadın tüm dünya, kimi alimler Arap ülkeleri ve ona tâbi yerler olduğunu söylerler.
Süfyân'ın rivayetine göre, Mehdî tüm Araplara malik olacaktır. Alim¬ler "Araplar"m galibe nazaran zikredildiğini, onun sadece Araplara de¬ğil tüm kavimlere mâlik olacağını söylerler. Rasülullah'ın sadece Arap¬ları anması, o zaman Müslümanların araplardan oluşması, ya da diğer halklar müslüman olunca, ilk müslüman olan Araplarla tek millet gibi ol¬malarıdır. Şüphesiz, doğrusunu Allah bilir. [12]

4283... Ali (b. Ebî Talib) (r.a)'dan; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurdu¬ğu rivayet edilmiştir.
Dünyanın ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah (c.c) benim ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zu¬lümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır. [13]

Açıklama

Bu hadisin senedi sağlamdır. İsnâddaki Fıtr b. Hânife’yi Ahmet b. Hanbe], Yahya b. Saîd el-Kettân, Yahya b. Maîn, Nesaî, î, İbn Sa'ad ve Sâcî sika kabul etmişlerdir.
Bu hadis, yukarıda geçen hadisle aynı mânâdadır.   Rasûlullah'ın söz konusu ettiği şahıs Mehdî'dir. Yukarıda gerekli malumat verilmiştir. [14]

4284... Ümmü seleme (r.a)şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a)'i şöyle buyururken işittim:
"Mehdî [15] benim ailemden, Fatima'nın oğullarındandır."
Abdullah b. Cafer şöyle demiştir:
Ebûl MelhYi, Ali b. Niifeyl'i överken ve onun iyiliğini söylerken din¬ledim. [16]

Açıklama

Hadisin İbn Mâce'deki rivâyetinde"benim ailemden cumiesi" mevcut değildir.
"Benim ailem" diye terceme ettiğimiz” kelimesi birkaç mânâya gelmektedir. Hattabî, bu kelime ile ilgili olarak şu mânâlara işâret etmektedir.
a) Kişinin, kendi sulbünden gelen oğlu,
b) Kişinin akrabaları,
c) Kişinin amcaoğullan Hz. Ebu Bekir Sakîfe gününde, "Biz, Rasûlul¬lah'ın amca oğullarıyız" demiştir.
İbnü'l Esîr, En-Nihâye adındaki eserinde bu kelimeyi şöyle izah etmiş¬tir: kişinin en yakın akrabasıdır. Hz. Peygamber'in ıtresi Abdû'l Muttalip oğullandır. Kureyş olduğu da söylenmiştir. Meşhur olan, onların, kendilerine zekat verilmesi caiz olmalayanlar (Haşimoğullan) ol¬duğudur.
Hadisin devamında Efendimiz, Mehdî'nin Hz. Fâtıma'mn evlâdından olacağını beyan buyurmuştur. Hafız İmâduddin, bu ifadeyi göz önüne ala¬rak Mehdî'nin Abbasilerden sonra çıkacağını söylemiştir.
Sindi de İbn. Mâce Hâşiyesi'nde, İbn Kesîr'den şunları nakleder: "Dârakutnî'nin Efrâd'da, Osman b. Affan'dan merfu olarak rivayet ettiği; "Mehdî, amcam Abbas'in oğullarındandır", hadisi garibtir. Dârakutni' 'nin de dediği gibi o hadisi sadece, Beni Hâşim'inin azaltısı Muhammed b. el-Velid rivayet etmiştir."
Munâvî de, o hadisin senedinde bir yalancının bulunduğunu söyler.
Bu hadis, Mehdî'nin Hz. Fatıma'nın oğulları arasından çıkacağı konu¬sunda açıktır. Ama hangi oğlunun neslinden geleceği konusunda bir açık¬lık yoktur. Bu konu 4282. hadisin şerhinde açıklanmıştır.
Hadisin sonunda Abduîah b. Cafer, Râvîlerden Ali b. Nüfeyl'in güven¬li bir râvî olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Onu böyle bir izaha gerek duyduran sebep Ali b. Nüfeyl hakkındaki bazı söylentilerdir. Ulema ge¬nelde bu zat hakkında (Lâ be se bih) tâbirini kullanmaktadır. [17]

4285... Ebû Saîd El Hudrî (r.a)'dan rivâyt edildiğine göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Mehdî ben (im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hü¬küm sürecektir." [18]

Açıklama

"Açık alınlı" diye terceme ettiğimiz terkibi, aslında, "başının ön tarafının saçı dökül¬müş veya saçının yarısı dökülmüş" mânâlanndandır. "İnce burunlu" di¬ye terceme ettiğimiz terkibinin de ayrıca, uzun burunlu, yumru burunlu mânâlarına gelmesi ihtimal vardır. Aliyyü'l Kâıl bundan maksadın "yassı ve yumru burunlu" omadiğını, çünkü onun çirkin görü¬nümlü olduğunu söyler.
Bu hadiste Efendimiz, yukarıdakilerden farklı olarak Mehdî'nin şekli¬ni tarif etmiş, kalacağı müddeti söylemiştir. El Münâvî bir rivayette yedi senenin yanı sıra "Veya dokuz" sene ilâvesinin, başka bir rivayette de "Allah ona üçyüzbin melekle yardım edecektir." ilâvesinin yer aldığı¬nı söyler.
El-Münzirî, hadisin isnadındaki İmrân b. Kattan'm, Buharı, Affan b. Müslim ve Yahya b. Saîd el Kattan tarafından Sîka kabul edildiğini, Yah¬ya b. Maîn ve Nesaî'nin ise zayıf saydıklarını, el - Hülâsa'da da Ah-med'in : "Hadisinin sâlih olduğunu umarım" dediği nakledilir. [19]

4286... Rasûlullah (s.a)'in hanımı Ümmü seleme (r.a)'dan Rasûlul-lah'm şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
"Bir halife öldüğünde kargaşa çıkacak. Medineliler'den birisi, Medine'den çıkıp, Mekke'ye kaçacak. (Ama) Mekke'lilerden bazı in¬sanlar, onu (bulunduğu yerden) çıkarıp, istemediği halde (Kabe'de) Rükün ile Makam-ı İbrahim arasında ona bîat edecekler. Şam'lilarda Onun üzerine bir ordu gönderilecek, ama o ordu Mekke ile Medi¬ne arasındaki Beydâ denilen yerde yere batacak. [20] İnsanlar bunu gö¬rünce, Şam'ın ebdâli ve Iraklıların asâîbi (şam ve Irak'ın hayırlı salih kulları) ona gelip, [21]  bîat edecek. Sonra Kureyş'ten, dayıları Kelp (kabilesinden) olan bir adam çıkıp, o biat edenler ü/erine bir ordu gönderecek. Fakat bîat edenler, Ben-î Kelb'linin gönderdiği orduya galip gelecekler. Bu ordu Kelb'in gönderdiği ordudur, (o zaman) Kelb'in ganimetinde hazır bulunmayana yazık!... Halife olan zat (Mehdî) malı taksim edecek. İnsanlardan bir kısmı, Peygamberleri¬nin Sünneti ile amel edecek, İslâmiyet yeryüzüne tamamen yerleşe¬cek. (Mehdî) yedi sene kalıp, sonra vefat edecek ve Müslümanlar onun namazını kılacak"
Ebû Davûd derki:
"Bazıları Hişâm'dan rivayetle, dokuz sene" bazıları da "yedi sene" de¬di. [22]

4287... Bize Harun b. Abdullah haber verdi, bize Hemmaırdan naklen Abdüssamed haber verdi. Hemmam'da katâde'den bu hadisi rivayet etti. Hemmam rivayetinde "dokuz sene" dedi. [23]

Açıklama

Rasûlullah (s.a) bir halife öldüğünde insanlar arasında kargaşa çıkacağını haber vermektedir. Bundan maksat, bir şahsın ölmesi değil, devlet otoritesinin kalkmasıdır. Çıkacak ihtilâftan Murad'da ehl-i hâl ve'l akdin arasında çıkacak olan an¬laşmazlıktır.
Bu ihtilâf anında, Medine'den çıkıp, Mekke'ye koşacak olan şahsın bu hareketine sebep ya başa geçmeyi istememesi, ya da çıkan fitneden kork-masıdır. Anılan zatın Mekke'ye kaçmasına sebep, oraya girenin emin olu¬şudur.
Tîbî, Ebû Davud'un bu hadisi Mehdî konusuna almış olmasına dikkat çekerek, hadiste anılan zatın Mehdî olduğunu söylemektedir.
Metinden anlaşıldığına göre, anılan zata Mekke'de biat edilince, ken¬disi ile savaşmak üzere Şam'dan bir ordu gönderilecek, fakat, Mekke ile Medine arasındaki Beydâ denilen yere gelince yer yarılıp bu orduyu yutacaktır. İnsanlar, bu Harikulade hadiseyi görünce Şam'ın efdâlleri (ha¬yırlıları) gelip ona bîat edecektir.
Ebdâl: Bedel kelimesinin çoğuludur. Nihâye'de "Bunlar Evliya ve âbîdlerdir. Tekili bedeldir. Onlardan birisi öldüğünde yerine başkası gel¬diği için bunlara bedel denilmiştir" denilmektedir.
Süyûtî Mirkat'üs - Suûd'da, Kütüb-ü Sitte içerisinde Ebdâl'in sadece Ebû Davud'un bu hadisinde varid olduğunu söyler.
Avnü'l Ma'bud Müellifi, Ebdâl hakkında Kütüb-i Sitte'nîn haricinde¬ki hadis kitaplarında birçok hadisin bulunduğunu söylemiş ve şunları nak-letmiştir.
Ubâde b. Sâmir (r.a)'den, Merfü olarak rivayet edilmiştir. "Bu üm¬metteki ebdâl otuz kişidir" Onların kalpleri Hz. İbrahim (s.a)'in kal¬bi üzeredir. Onlardan birisi öldüğünde Allah başkasını kor. "Ahmed b. Hanbel)
Ubâde b. Sâmît (r.a)'dan, rivayet edilmiştir. "Ümmetim içerisindeki Ebdâl otuz'dur. Yeryüzü onlarla ayakta durur. Onların hürmetine yağmur yağar ve insanlar onlar sebebiyle yardım görürler." (Taberanî)
Avf b. Mâlik (r.a)'den, rivayet edilmiştir;
"Ebdâl Şam'hlar arasındadır. Onlar sebebiyle yardım görürler ve onların sayesinde rızıklamrlar." (Taberanî)
Hz. Ali (r.a)'den, rivayet edilmiştir;
"Bedeller (ebdâl) Şam'dadır. Onlar kırk kişidir. Her biri öldüğün¬de Allah yerine başkasını koyar. Onlar sayesinde yağmur yağar. On¬ların hürmetine düşmanlara karşı muzaffer olurlar. Onların hürme¬tine Şam'hlar azap edilmezler". (Ahmed b. Hanbel)
Bu hadisin Hâkim'deki rivayetinde şu ilâvelerde vardır: "Onlar in¬sanları çok namaz, çok oruç, ve çok teşbihle geçmediler, ama güzel ahlâk, samimiyet, hüsnüniyet ve kalp temizliği ile geçtiler. Onlar Al¬lah'ın hizbidirler".
Münâvî, "Ebdâl'm sayısının bu hadiste kırk, az önce geçen bir hadis de otuz olarak anılması zarar vermez. Çünkü onların tamamının kırk, kalple¬ri Hz. İbrahim'in kalbi üzere olanları otuz kişidir. On tanesi ise böyle de¬ğildir" der.
îbn Ömer (r.a)'denrivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle bu¬yurmuştur: :Her asırda ümmetimin hayırlıları beşyüzdür. Ebdâl'dc kırktır. Beşyüz ve kırk hiç eksilmez. Bunlardan her biri öldüğünde, beşyüz kişiden Allah (c.c) birisini kırka katar" Sâhâbîler, "Yâ Rasû¬lullah onların amellerini bize haber ver" dedi.Efendimiz: "Kendilerine zulmedenleri affederler, kendilerine kötülük yapana iyilik ederler, Allah'ın kendilerine verdiği malı dağıtırlar" buyurdu. (Ebû Nuaym el-İsfahânî, Hilyetü'l - Evliya)
Görüldüğü gibi bu hadislerin hepsinde, Rasûlullah Efendimiz, bu üm¬met içerisinde otuz ya da kırk sâlih kulun bulunacağım; onların yüzü su¬yuna dünyanın ayakta durup, insanların nzıklanacaklarım haber vermiş ve bunları "Ebdâl" diye isimlendirmiştir. Asaib: Hayırlılar demektir. Rasûlullah (s.a) Iraklılar'dan bîate gelecek olanları bu kelime ile ifâde bu¬yurmuştur. Aliyyü'I Kân bu kelimenin, (asabe kelimesinin çoğulu olup, Hayırlar manasına geldiğini söyler. Nihayede ise bu keli¬menin kelimesinin çoğulu olup on ile kırk kişi arasındaki top¬luluk mânâsına geldiğini belirtmiştir.
Alimler bu kelimenin, Ebdâl ile yanyana zikredilişini göz önüne alarak hayırlılar mânâsını daha uygun görmüşlerdir.
Hadisin devamında Ben-Î Kelp kabilesine mensup birisinin etrafına topladığı ordu ile Mehdi'ye saldıracağı, ama Mağlup olup malarının Meh-dî tarafından ganimet olarak dağıtılacağı bu savaşa katılmayıp ganimetten mahrum olanların, büyük bir fırsatı kaçırmış olacakları bildirilmektedir. Önündeki engelleri aştıktan sonra Mehdi, Efendimizin sünneti üzere ya¬şayıp muamele edecek, İslam'ı tam,olarak yerleştirecek ve bir rivayete göre yedi, diğer bir rivayete göre dokuz sene yaşayıp vefat edecek, Müs¬lümanlar da onun cenaze namazını kılacaklardır. [24]

4288... Bize İbnü'l Müsenna haber verdi, Bize Amr b. Asım haber ver¬di. Bize Ebûl Avam haber verdi.Bize Katâde Ebûl Halil'den, O Abdullah b. Halis'ten , o da Ümmü Seleme (r.a) vasıtasıyla Rasûlullah (s.a)'den bu (yukardaki) hadisi rivayet etti. Muâz'm hadisi daha mükemmeldir. [25]

4289... Ümmü Seleme (r.a)  Rasûlullah (s.a)'den (Mekke ile Medine arasında) batırılacak olanların kıssasını haber verip (şöyle devam etti): "Ya Rasûlullah, bu orduya istemeyerek zorla götürülen ne olacak? dedim. Rasûlullah (s.a):
Öbürleriyle birlikte o da batırılacak, ama Kıyamet Günü niyetine göre diriltilir, buyurdu. [26]

Açıklama

Hâdis-i şerifin, Sahîh-i Müslim'deki rivayeti, Ubeydullah b. Kiptiyye tankıyla şu şekildedir:
"Haris b. Ebû Rabîa ve Abdulah b. Safvan'la birlikte Ümmü'l Mü'minin Ümmü seleme (r.a)'nın yanma girdik. (Arkadaşlarım) ona, yere batı¬rılacak olan Orduyu sordular. - Bu hadise İbn Zübeyn'in halifeliği günle¬rinde idi.-
Ümmü Seleme şöyle dedi:
Rasûlullah (s.a) "Kabeye birisi sığınacak. Ona bir ordu gönderile¬cek, arzdan Beydâ'ya [27] geldiklerinde yere batırılacaklar" buyurdu. Kendisine: Yâ Rasûlullah, zorla getirilenler ne olacak?" dedim. ''Onlar¬la birlikte o da batırılacak ama, kıyamette niyetine göre diriltilecek" buyurdu.
Müslim'deki başka bir rivayette Sâhâbîlerin, Rasûlullah'a "Yâ Rasû¬lullah, bazen yol insanları toplar" dedikleri, Hz. Peygamber (s.a)'inde: "Evet onlar içerisinde kasıtlı olanı, mecbur kalanı ve yolcusu bulu¬nur. Bunların hepsi bir çırpıda helak olurlar, çeşitli yerlerden çıkar¬lar. Allah onları niyetlerine göre diriltir." şeklinde cevapladığı bildiril¬mektedir.
Ebûl Velid el-Kattanî, Ümmü seleme (r.a)'mn, Hz. Muâviye'den ev¬vel vefat ettiğini, dolayısıyla İbn Zübeyr'in hilâfetine erişemediğini söy¬leyerek hadisteki bir zaafa işaret etmiştir. Kâdî İyâz ise, onun, Muâviye-nin oğlu Yezîd zamanında vefat ettiği yolunda rivayetler bulunduğunu söyler.
Hadîste anılan ve Mekke ile Medine arasında Beydâ denilen yerde ba¬tırılacağı bildirilen ordu ile ilgili bilgi 4286 numaralı hadîs izah edilirken verildi.
Bu rivayette dikkatimizi çeken bir konu şudur;
Bir topluma azap ve helak geldiği zaman iyi kötü ayırımı yapmaz top¬luma hep birden gelir. Suçu olmayanlar, uğradıkları azabın karşılığını öbür dünyada alırlar. Bir de bizzat kendileri kötülük yapmamakla birlik¬te, emr-i bi'l maruf Nehy-i ali'l Münker vazifesini ihmâl ettiklerinden do¬layı aynı azabı haketmiş olabilirler.
Hâdis-i Şerif, kötü insanlardan uzak kalmanın, onlarla işbirliği yapma¬manın gereğine işaret etmektedirler. [28]

4290... Ebû İshak'tan rivayet edildiğine göre;
Hz. Ali (r.a) oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir:
"Benim şu oğlum Rasûlullah (s.a)'in isimlendiği gibi seyyiddir. Onun sulbünden, adı Nebimizin adından olan, ona yaratılışta değil, huyda ben¬zeyen bir adam gelecektir."
Hz. Ali kıssayı zikretti, "Dünyayı Adaletle dolduracak..." dedi.
Harun şöyle dedi: Bize Amr b. Abi Kays Mutarrıf b. Tariften o Ebî Hasen'den, o'da Hilâl b. Amr'dan şöyle dediğini rivayet etti:
Maverâünnenehir'de el-Haris b. Harras [29] adında bir adam çıkacak. Onun (ordusunun) önünde Mansur denilen birisi bulunacak, Kureyş'in Rasûlullah'a imkan verdiği gibi âl-i Muhammed'e (Hilâfetine) imkân ve¬recek - veya hazırlayacak. [30] Her mü'minin ona yardım etmesi veya onun davetini kabul etmesi vaciptir. [31]

Açıklama

Hz. Ali (r.a) oğlu Hasen (r.a)'in, Rasûlullah'm dediği gj seyyid olduğunu söylemiştir. Bu sözü ile Efendimiz'in, Hz. Hasen hakkında söylediği, "Şüphesiz şu oğlum seyiddir. Umarım ki, Allah onunla Müslümanlardan iki büyük topluluğun arasını İslah edecektir/' Hadisine işaret etmiştir.
Hadis, Mehdî'nin Hz. Hasen'in soyundan geleceği konusunda açık de¬lildir. Diğer rivayetlerle birleştirilince, Mehdî'nin beklenmekte olan Mu-hammed b. Hasen El-Akserî olduğunu söyleyen Şia'nın aleyhine delil olduğu görülür. Çünkü Muhammed b. Hasen İttifakla Hz. Hüseyin'in so-yundandir.
Mâverâünnehir, sözlükte, nehrin arka tarafı demektir. Buradaki Nehir¬den Maksat Ceyhun nehridir. Mâverâünnehir, Semerkant, Buhara gibi bü¬yük İslâm merkezlerinin bulunduğu bölgedir. Bu bölgelerde yetişen çok de¬ğerli İslâm alimlerinin yazdıkları kıymetli eserler, bu gün halen İslâm kültür mirasının hazineleridir.
Hadis-i şeriften anladığımıza göre, Mâverâünnehir Bölgesi'nden el-Haris b. Harras adında birisi çıkıp, Rasûlullah'm âline, yani Zürriyetine yardım edecektir. El Hâris'in Ordusunun başında Mansur adında birisi olacak ve bu şahıslar, hilâfetin Rasûlullah'm zürriyetine geçmesine imkan hazırlayacalardır. Peygamber anılan zatların, zürriyetinin hilâfetine im¬kân hazırlamaları meselesinin Kureş'in kendisine imkân hazırlamasına benzetmiştir. Bundan maksat, yâ Ebû Talib gibi kendisi müslüman olma¬makla birlikte Rasûlullah'a yardımcı olanlardır, ya da maksat, sonuçta vu¬ku bulan hâldir.
Hz. Peygamber, anılan bu şahıslar çıktığı zaman müzminlerin onlara yardım etmelerinin veya onların davetlerini kabul etmelerinin gerekli ol¬duğunu söylemiştir. [32]










































36. MELÂHIM (MEYDANA GELECEK BÜYÜK OLAYLAR VE SAVAŞLAR) KONUSU

Melâhım, Melhame kelimesinin çoğuludur. Melhame sözlükte "savaş yeri" veya "büyük olay" manalarına gelir.
En-Nihaye'de şöyle denilmektedir: "Melhame, savaş ve savaş yeridir. Bir kumaşın luhmesi ve sedâsi (argaç ve direzisi) nin birbirine girdiği gibi, sa¬vaşta insanlar birbirine karıştığı ve birbirine girdiği için böyle denilmiştir. Savaşta öldürülenlerin etinin çokluğundan dolayı, bu kelimeni et manasına gelen Iahm kelimesinden alınmış olduğunu söyleyenler de vardır." [1]

1. Yüzüncü Yılda Olacak Hadiseler

4291... Ebû Alkame; "Bildiğime göre, Ebu Hureyre (r.a) Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu rivayet etti" dedi.
Allah (c.c) bu ümmete her yüz yılın başında dinini yenileyecek bi¬risini (bir müceddid) gönderecektir"
Ebû Davud diyor ki: Abdurrahman b. Şüreyh el - İskenderanî hadisi Şe-râhiî'i aşmadan (Ebu Aîkame ve Ebu Hureyre'yi anmadan) rivayet etti. [2]

Açıklama

Hakim, Beyhaki, Zeynu'l -Irakî ve Hafız İbn Hacer gibi alimler bu hadisin sahih olduğunu ifade et-mişlerdir.Mu'dal oluşu bir açıdan sakıncalı değildir.Çünkü hem başka bir yoldan müsned olarak rivayet edilmiştir, hem de adi yapan Abdurrahman b. Şüreyh el- İskendereyanî sika bir ravidir.
Ebu Alkame'nin, "Bildiğime göre" demesi, hadisin merfu oluşu konu¬sundaki şüphesini ifade etmektedir. Yani ravi hadisin mevkuf mu yoksa merfumu olduğunda şüphe etmiş, ancak ağırlıklı kanaatinin merfu olduğu istikamette olduğuna işaret etmiştir.
Hadisten anladığımıza göre, Allah c.c. her yüzyılın başında dinini ye¬nileyecek birisini gönderecektir. Bu zata "müceddid = yenileyici" denilir.
Yüzyılın başı lafzında amaçlanan şeyin asrın evvelimi yoksa sonu mu olduğu konusu ihtilaflıdır. Avnü'l-Ma'bûd müellifinin benimsediği ve ek¬seriyete nisbet ettiği görüşe göre, "asrın sonu"dur.
Asrın başının ya da sonunun, Hz. Peygamberin doğumundan mi, bi'se¬tinden mi, hicretinden mi yoksa vefaatından itibaren mi başladığı konu-suda ihtilafhdir.Şafiî ulemasından Sübkî gibi bazıları hicretin esas alın¬masının daha uygun olacağını söylemektedirler. Avnü'l - Ma'bud müel¬lifi ise asır başlangıcının bi'sete göre olmasını tercih eder.
Her asır başında gelecek olan müceddid, dini ve zahiri ilimleri bilen, devrinin parmakla gösterilen, en büyük alimi olan ve asır bittiği zaman hayatta olan birisi olacaktır. Asrın sonunda hayatta değilse, asır içerisin¬de devrinin en büyük alimi olan kişi asrın sonunda yaşayan müceddidden daha alim bile olsa müceddid sayılmaz.
Müceddidin yapacağı işten, yani dini yenilemekten maksat, yeni bir din ihdas etmek veya dine, dinde olmayan yeni şeyler ilave etmek değil, bozulan ve değişen amelleri kitap ve sünnet ile diriltmektir. Kitap ve sün¬netin gereklerini ortaya çıkarmak, yaygınlaşan bid'atleri ortadan kaldır¬maktır. Ayrıca şuna da dikkat çekmek gerekir; her asırda sadece bir tek müceddid gelecek diye bir kayıt yoktur. Bir asırda birden fazla müceddid gelip, sünneti ihya, bid'atleri ilga için çalışabilir.
Bu hadiste ifade edilen "müceddid" konusu üzerinde bir çok çalışma ya¬pılmıştır. Süyutî, de ed-Durreru'1-Müntesire'sinin sonunda bu konuda müstakil bir risale te'lif etmiştir. "Tuhfetu'l-Muhtedin bi ahbari'I-mü-ceddidin" adı ile yazdığı bir şiirde de müceddidlerin isimlerini saymıştır. Suyûtî'nin belirttiğine göre ilk müceddid Ömer b. Abdil-Aziz ikincisi İmam Şafii'dir. Suyutî 9. asrın müceddidinin de kendisi olduğunu umud eder.Bazı asırlar için birden fazla isimler de sayar. Ancak bunlar birer tah¬minden ibarettir ve genelde bu konuda görüş beyan edenler,mücedidleri kendi mezheplerindeki alimler arasından seçerler.
Bezlu'l-Mechûd müellifi Camiu'l- Usûl'den naklen şöyle demektedir: "Alimler, bu hadisteki müceddidin tevilinde bir çok şey söylemişlerdir.
Herkes kendi mezhebindeki bir âlime işaret etmiş ve hadisi ona hamlet-miştir. Ama hadisi umuma hamletmek daha uygundur. Çünkü hadis met¬nindeki "kimse" kelimesi hem bir kişi hem de cem' için kullanılır. Üste¬lik müceddidliği sadece fâkihlere tahsis etmek de doğru değildir. Çünkü her ne kadar onların ümmete verdikleri fayda büyük ise de, ülü'l-emrin, ha-disçilerin, kuiTanın,vaizlerin ve zahidlerin verdikleri menfaat de az değildir. Çünkü dini ve siyaset kanunlarını korumak, adaleti ayakta tutup zulmü orta¬dan kaldırmak ülül- emrin (devlet başkanı veya imam'in) görevidir. Aynı şe¬kilde kurra ve hadis uleması, kur'an ve hadisi zabtetmektedirler. Vaizler va¬azla ve insanları takvaya teşvikle yarar sağlamaktadırlar. Ancak müceddid olarak gönderilen zatın bu ferilerden her birinde parmakla işaret edilir olma¬sı gerekir. Allah bilir ama buna göre müceddidden maksat bir kişi değil, bir gruptur. Bunlardan her biri bir memlekette ve bir veya bir kaç fende temayüz eder ve dinin esaslarının devamına, ilmin yok olmasını önlemeye ve bid'atleri kaldırmaya çalışırlar.
Şüphesiz dîni yenilemek de izafi bir şeydir. Çünkü zaman geçtikçe ilim gerilemekte, cehalet artmaktadır. Ancak zamanımızdaki alimlerin büyük¬lüğünün ölçüsü, bu günkü cehle göredir. Yoksa şimdiki alimleri daha önce geçen mütekaddimin ulemâ ile kıyaslamak mümkün değildir. Onlar Rasûlullah devrine olan yakınlıklarından dolayı ilim, fazilet, takva, ihlas ve huy ba¬kımından şimdikilerden çok ileride idiler.Buharı'nin Enes (r.a) den merfu olarak rivayet ettiği şu hadis de buna delalet eder:
"Ümmetim üzerine hiç bir döneni gelmez ki kendisinden sonrası on¬dan daha şerli olmasın."
Taberânî'nin İbn Abbas'dan rivayet ettiği şu sözler de bu kabildendir: "İn¬sanların bir bid'at ortaya çıkarmayacakları ve bir sünneti ortadan kaldırma¬yacakları hiç bir yeni sene yoktur..."
Şerhlerden Özet olarak naklettiğimiz bu bilgileri kısaca ifade edersek;
İnsanlar arasında cehaletin arttığı, bid'atlarin çoğaldığı, sünnetlerin unu¬tulmaya yüz tuttuğu her yüz yılın nihayetinde veya başında, Cenabı Allah, Kur'an ve Sünneti bilen, ilmiyle amel eden kişiler yaratacak ve bu zatlar unu¬tulan ya da unutulmaya yüz tutan sünnetleri ihya edecekler, bid'atleri ortadan kaldıracaklar ve islamı aslî saflığına döndürmeye çalışacaklardır.Diğer âlimler arasında ilmiyle, faziletiyle ve ameliyle seçkinleşen bu zatlara müceddid denilir.Geçmiş devirler için çeşitli alimler tarafından bazı isimler, yaşadıkla¬rı devrin müceddidi olarak takdim edilmektedir. Bu belki mümkün olabilir. Ancak müceddidliği yanlız onlara has kılmak ve başka müceddidin olmadı¬ğını söylemek yersiz olur. Onlardan başka müceddidler de gelip geçmiştir. İleride de daha bir çok alim gelecek ve islam esaslarının unutulmamasına, İslama sokulan bid'atlann ayıklanmasına zulmün ve müstevli hakimiyetinin yok edilip islamın hayata hakim kılınmasına çalışacaklardır. [3]

2. Rumlarla Yapılacak Savaşlar

4292... Hassan b. Atıyye şöyle demiştir; Mekhûl, İbn Ebi Zekeriyya ve ben Halid b.Mi'dan'a gittik. Halid bize Cübeyr b. Nüfeyr'den naklen,(müslümanlarla Rumlar arasındaki) sulhu haber verdi. Cübeyr; "Ra-sûluDah'in ashabından olan Zî Mihber'e [4] gidelim" dedi. Ona geldik Cü¬beyr (müslürrianlarla Rumlar arasındakijsulhu sordu. Zü'I- Mihber şöyle dedi:
Rasûlullahı (s.a) şunları söylerken dinIedim:"RumlarIa güvenilir
bir sulh yapacaksınız. Onlar ve siz arkanızdaki bir düşmanla savaşa¬caksınız. Zafer kazanacak, ganimet elde edecek ve (tehlikeden) salim olacaksınız. Sonra dönüp, tepecikleri olan bir otlakta konaklayacak¬sınız. Rumlardan birisi salibi (haçı) kaldırıp, salib kazandı diyecek. Müslümanlardan bir adam buna öfkelenip salibi kıracak. İşte o za¬man Rumlar ahdi bozup savaş için toplanacaklar. [5]

Açıklama

Bu hadis, kitabü'l-Cihad'da 2767 numarada geçmişti. Ancak burada da bir iki noktaya kısaca te¬mas etmek istiyoruz.: Şerhlerde Rum milletinin kimliği hakkında bilgi ve¬rilmiştir. Bu bilgiler günümüzde Rum diye isimlendirdiğimiz Rumlar (Yunanhlar)Ia aynı kavme işaret ediyor.Mu'cemü'l- Buldan da Rumlarla ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir:
"Rum, bilinen millettir. Kendi adlarına izafe edilen geniş bir ülkede otururlar. O ülkeye Bilâdı rûm denilir. Neseplerinin aslında ihtilaf edil¬miştir. Rum ülkesinin doğu ve kuzeyinde Türkler, güneyinde Şam ve İs¬kenderiye, batısında deniz ve Endülüs (İspanya) vardır. Kisralar devrinde Rakka ve Şâmât Rum hudutları içerisindedir. Müslümanlar, Rum ülkele¬rini fethedip onları kovuncaya kadar Antakya başkentleri idi. "Mu'ce-mü'l- Buldandaki bu bilgi Bizans İmparatorluğunu tarif etmektedir. Zaten Bisans halkı Rum idi.
Hadisi şerif, Rumlarla Müslümanlar arasında yapılacak barıştan söze-diyor. Ancak metinde önce Rumlar anılmamış, sadece "Sulh" kelimesi sözkonusu edilmiştir. Ama buradaki, Hüdne'den maksadın Rumlarla ya¬pılacak olan sulh olduğu İbn Mace'nin rivayet ettiği şu hadisten anlaşıl¬maktadır: Peygamber (s.a), "Sizinle sarı oğullular arasında bir sulh olacak ve onlar size olan ahidlerini bozacaklar." buyurmuştur.
Müslümanlarla Rumların düşmana karşı savaşmalarından maksat, iki¬sinin birlikte aynı düşmana mı yoksa her birisinin kendi düşmanına mı karşı savaşacağı meselesi ihtilaflıdır. Ancak birinci görüş daha kuvvetli¬dir.
Metinden anlaşıldığı gibi savaştan sonra iki ordu dönecek ve içerisin¬de yığma tepecikler olan geniş bir Mer'aya gelecekler ve Rumlardan bi¬risi sulhu bozmak maksadıyla savaşı haçın kazandığını söyleyecektir. Ya¬ni savaşı Hristiyanların kazandığını iddia edecektir. Buna öfkelenen bir müslüman da haçı kıracak ve aralarındaki barış sona erecektir. Böylece Rumlar müslümanlarla savaşmak için toplanmaya başlayacaklardır.
Hadiste anılan böyle bir olayın tarihte meydana geldiğini gösteren bir bilgiye rastlayanı adı k. Şüphesiz hadise için bir zaman sınırı olmadığı için, kıyamete kadar meydana gelmesi mümkündür. [6]

4293... Bize Müemmel b. Fadl. el-Harranî haber verdi ve şöyle dedi: Bize Velid haber verdi. Velid; bize bu hadisi Hassan b. Atıyye'den Ebu Amr haber verdi dedi. Hassan hadisinde şunu ilave etti:"... ve müslümanlar silahlarına sarılıp Rumlarla savaşırlar. O birliğe Allah (c.c) şehitliği ikram eder."
Ancak Velid hadisi, "Cübeyr'den o da Zi Mihber vasıtasıyla Rasûlul-lah'dan" diye rivayet etti.
Ebu Davûd der ki: "Hadisi Ravh, Yahya b. Hamze ve Bişr b. Bekr Ev-zai'den İsa'nın dediği gibi rivayet etti." [7]

Açıklama

Bu rivayet, önceki hadisin aynıdır. Yalnız bunda, müslümanların da silaha sarılıp savaşacakları ve Allah'ın kendilerine şehitliği nasibedeceği ilavesi vardır. [8]

3. Savaşın Belirtileri

4294... Muaz İbn Cebel (r.a) Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Beytu'I-Makdis"in imarı, Metlinenin harabına, Medine'nin hara¬bı büyük savaşın çıkışına, büyük savaşın çıkışı İstanbul'un fethine, İstanbul'un fethi de Deccal'in çıkışına alâmettir."
Sonra Rasûlullah (s.a) eli ile konuştuğu kişinin (Muaz b. Cebel'ın) di¬zine, veya omuzuna (omuzlarına) [9], vurdu ve; "Bu (dediklerim) şüphesiz senin burada oluşun gibi - veya senin burada oturduğun gibi - haktır" buyurdu. [10]

Açıklama

Hadisin senedindeki Abdurrahman b. Sabit hakkında olumlu ve olumsuz beyanda bulunanlar olmuştur. Münziri ise Abdurrahman'in salih ve sika bir şahıs olduğunu söyler. Bu hadisi şerifte, İslâm dünyasında meydana gelecek bazı olayların, başka olayların doğmasına sebep ve alamet olduğu ifâde edilmektedir. Ancak bir hâdise olduktan sonra, meydana gelecek olan diğer hâdisenin öncekinin hemen arkasından olması şart değildir. îki olay arasında uzun aralıklar olabilir. Hadiste ilk bildirilen mesele Beyti makdisin yanı mes-cid-i Aksa'nın imarının Medine-i münevverenin tahribatına sebep olaca¬ğıdır. Aliyyü'1-Kari bu cümleyi "Beyt-i maksidin imarı, Medine'nin harabı vaktinde olacaktır." şeklinde izah etmiştir. Beyti makdisin ima¬rının, kafirlerin istilası ile olacağı da söylenmektedir.
El-Erdebili, el-ezhar'da şöyle demektedir: "Bazı sarihler, beyti mak¬disin imarından maksadın, harabından sonraki imarı olduğunu söylerler. Çünkü beytü'l - Makdis ahir zamanda harab olacak sonra onu kafirler imar edeceklerdir. Gerçek olan ise, imardan maksadın, oranın tam olarak imar edilmesidir...."
Hadiste daha sonra Medine'nin harabının büyük savaşın çıkışına alamet olduğu bildirilmektedir. İbn Melek, bu savaşın Şamlılarla Rumlar arasında¬ki savaş olduğunu söyler. Avnü'l-ma'bud'da ise Moğollarla Şamlılar arasın¬daki savaşın olduğu söylenir. Aliyyü'l-Kari'de, îbn Melek'in fikrini benim¬ser. Anılan bu savaş İstanbul'un fethine, İstanbul'un fethi ise Deccarin çıkı¬şına işarettir. Bezlü'l-Mechud'da İstanbulini fethinden maksadın, orasının Mehdi tarafından fethi olduğunu söyler. Şüphesiz bu görüşler birer tevildir. Belirli bir nassa dayanmamaktadır. Onun için bu tevillere kesin gözüyle bak¬mak mümkün değildir. Doğru olabileceği gibi hatalı olma ihtimali de vardır. [11]

4. Savaşların Arka Arkaya Çıkması

4295... Muaz b. Cebel (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a)  şöyle buyurmuştur:
Büyük savaş, İstanbul'un fethi ve Deccal'in çıkışı yedi ay içerisin¬de olacaktır." [12]

Açıklama

Tirmizi bu hadis için, "hassen garibtir, bunu sadece bu yoldan biliyoruz" der. Sarihler hadisin sene¬dindeki Ebû Bekir b. Ebî Meryem'in hadisi ile ihticac edilemeyeceğini söylerler. [13]

4296... Abdullah b. Busr (r.a) demiştir ki; Rasûlullah (s.a) şöyle bu¬yurmuştur:
(Büyük) "Savaş ile İstanbul'un fethi arasında altı sene vardır. Ye¬dinci senede Mesihu'd - Deccal çıkacaktır."
Ebu Davud der ki:
Bu hadis, İsa'nın hadisinden (önceki hadisten) daha sahihtir. [14]

Açıklama

Bu hadisle, bir Önceki hadis arasında bir çelişki göze çarpmaktadır. Çünkü önceki hadiste büyük savaşla İstanbul'un fethinin yedi ay içerisinde olacağı bildirildiği halde, bu hadiste aralarında altı yılın olacağı haber verilmektedir. Musannif Ebû Da¬vud bu çelişkiye işaretle, bu hadisin Önceki hadisten daha sahih olduğunu söylemiştir. Böylece o hadisin buna muarız olamayacağına işaret etmiştir. Aliyyül- Kari'de bu çelişkiye ve Ebu Davud'un tercihine katılmakta ve şöy¬le dernektedir: "Bu söz (Ebu Davud'un bu daha sahihtir sözü) iki hadis ara¬sıda taarruzun sabit olup, aralarını birleştirmenin imkansız olduğuna delalet eder. Doğru olan da, tercih edilendir. Özetle: Büyük savaş ile Deccal'in çı¬kışı arasında yedi sene oluşu yedi ay oluşundan daha sahihtir."
Bazı alimler de iki hadis arasında görülen çelişkiyi şöyle te'vil ederek kaldırmaktadırlar: "Büyük savaşın başlaması ile bitimi arasında altı sene müddet vardır. Savaşın bitimi ile İstanbul'un fethi ise Deccal'in çıkışı da yedi aylık bir zaman olacak şekilde yakındır."
İbn Kesir bu te'vili yapanlardandır. Münzîrî, hadisin senedinde bulu¬nan Bakıyye b. Velid hakkında söz edildiğini söyler. [15]

5. Milletlerin Islama Karşı (Savaşmak Üzere) Biribirlerini Davet Etmeleri

4297... Sevban (r.a)Men rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Yakında milletler yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sof¬ralarına) davet ettikleri gibi [16] size karşı (savaşmak için) biribirlerini davet edecekler."
Birisi:
"Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.
Rasûlullah (s.a) ;
"Hayır, aksine siz o gün kalabalık fakat selin önündeki çörçöp gi¬bi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak sizin gönlünüze de vehn atacak" buyurdu. Yine bir adam:
Vehn nedir? ya Rasûlullah diye sorunca,
"Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir" [17] bu¬yurdu. [18]

Açıklama

Hadisten anladığımıza göre, İslam düşmanları, müslümanları yok edip kuvvetlerini kırmak için birbirleri¬ni birleşmeye davet edeceklerdir. Bu davet, sofrasına adam davet eden bir sofra sahibi rahatlığı içerisinde olacaktır. Yani nasıl ki onlar için sofraya oturup yemek zor olmayan bir işse, kafirlerin İslama karşı birlik çağrısın¬da bulunup müslümanlarm zenginliklerini yemeleri de engellenemez bir kolaylık taşıyacakcaktı. Kafirler islam dünyasını önlerine konmuş bir sof¬raya  benzetecekler  ve  bu  cazip  sofrayı  paylaşmak için  birbirlerini davet edeceklerdir. Onları böyle bir işi yapmaya cüretlendiren şey müslümanların azlığı değil aksine onların takva bakımından güçsüzlüğü ve dün¬yaya aşırı düşkünlükleri olacaktır. Çünkü ölümden korkan ve dünyaya fazlaca düşkün olanlar, fedakarlıklara katlanamazlar. Canları ve mallan ile katılmaları gereken cihâdı ihmal ederler. Böylece eskiden olduğu gibi düşmanlara karşı heybetli değildirler ve artık düşmanlar onlardan kor-mazlar, çekinmezler.
Hz. Peygamber (s.a)'in bu haberi, Osmanlı devletinin, birleşen kâfirler tarafından yenilip parçalanması ve bu gün müslümanların zenginlikleri¬nin çeşitli yollar ve siyonist çabalarla yağmalanması olayı ile ne kadar da uyuşmaktadır.
Hadisi şerifte, Rasûlullah müslümanların uğrayacakları güçsüzlüğü vehn kelimesi ile ifâde etmiştir. Vehn aslında sözlük olarak zayıflık ma¬nasınadır. Efendimiz vehn konusunda kendine sorulan soruya, zaafa se¬bep olacak şeyleri bildirmek suretiyle cevap vermiştir.
Tîbî bu meseleyi: " Zaafın çeşidini Öğrenmek için sorulmuş bir soru¬dur. Yahut da soruyu soran şahıs, zayıflığın hangi cihetten geleceğini öğ¬renmek istemiştir." sözleri ile izah etmektedir. [19]

6. Fitnelerden (Savaşlardan) Sığınılacak Yer

4298... Ebu'd - Derda (r.a)den, Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Büyük savaş gününde müslümanların çadırı (kalesi) Şam'ın en hayırlı şehirlerinden olan Dimeşk adındaki şehir tarafındaki Guta da olacaktır. [20]

4299... Ebu Davud der ki: Bana İbn Vehb'den haber verildi, O dedi ki bana Cerir b. Hazim Ubeydullah b. Amr'den Ona Nafi İbn Ömer (r.a)'den; Rasûlullah (s.a) in şöyle buyurduğunu haber vermiş: "Yakın¬da müsmmanlar (Dımeşk) şehrinde muhasara edilecekler. Öyle ki on¬ların en uzak karakolu Selah olacak" [21]

4300... Zührî, "Selalı Hayber'e yakın bir yerdir" demiştir. [22]

Açıklama

Tercemeye "çadır" diye geçtiğimiz kelime, sözlükte büyük çadır demektir. Burada müslümanların sı¬ğınacakları kale manasında kullanılmıştır.
Dımeşk: Günümüzde Suriye'nin başşehri olan Şam şehrinin adıdı. Bu ismin verilmesine sebep orasını Dımaşk b. Nemrûd b. Kenan'ın bina et¬miş olmasıdır. Anılan şahıs Hz. İbrahim'e iman etmişti. Bu yüzden baba¬sı Nemrud, oğlunu bu şehre gönderdi.
Guta: Şam havalisinde suyu bol ve ağaçlıklı bir yerdir. Hadisi şerifte Dımeşk şehri için "Şam'ın en hayırlı şehirlerinden olan" denilmektedir. Alkamî bu ifadeleri gözonüne alarak, Dımeşk'ın fazileti konusunda şun¬ları söylemektedir:
"Bu hadis Dımeşk'in ve ahir zamanda orada oturanların faziletine ve orasının fitnelerden sığınılacak bir kale olduğuna delalet etmektedir. Ora¬ya Rasülullah'ı gören on bin şahabının girmiş olması orasının faziletlerin-dendir. Nitekim Peygamber efendimiz de peygamber olmadan önce ve peygamber olduktan sonra Tebûk seferinde ve İsra gecesinde oraya gir¬miştir."
Hadiste büyük savaş çıktığında müslümanların Dımeşk yakınlarındaki Guta denilen yere sığınacakları ve en uzaktaki karakollarının Selalı olacağını bildirmektedir. Selah, Hayber yakınlarında bir yerin adıdır. Müs lümanların en uzak karakollarının Hayber yakınında bir yer oluşu ne ka¬dar çok sıkıştırılacaklarına delil kabul edilmektedir. [23]

7-Savaşlarda Fitnenin Kalkması

Savaş ; miislümanla gayri müslimler arasındaki, fitne de müslümanların kendi aralarındaki muharebelere denilir. [24]

4301... Afv b. Malik (r.a); Rasûlullah (s.a)'in   şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Allah (c.c) bu ümmetin üzerinde, biri kendisinden birisi de düş¬manından olan iki kılıcı birleştirmeyecektir." [25]

Açıklama

Hadis-i şerif, müslümanlann aynı anda hem birbirleri ile kem düşmanları ile savaşmayacaklarını bildirmektedir. Şayet müslümanlar arasında bir kargaşa çıkmışsa ve o es¬nada düşmanla savaşmak zarûrçtj doğmuşsa müslümanlar kendi araların¬daki kavgaya son verip düşmana karşı tek vücut halinde savaşırlar. Aksi halde müslümanlann hayatiyetlerini sürdürmeleri mümkün olmaz. Bu gün İslam birliği parçalanmış, müslümanlar küçük küçük gruplara, dev¬letlere ayrılmışlardır. Bunlardan bir kısmı gayri mlislimlerle savaşmak zorunda kalırken bir kısmı da birbirleri ile boğuşmaktadırlar. Ancak bu devletlerin islamla olan irtibatları, Hz. Peygambere ümmet olup olmaya¬cakları son derece su götürür. Bugün halkı müslüman olan bir çok ülke¬nin başındakilerin müslümanlıkla zerre kadar irtibatı olmadığı gibi, İslamiyeti yok etmek için çırpınan idareciler vardır. Böyle idarecilerin hük¬mettiği bir devlete ishm devleti denemez. Dolayısıyla hadisi şerifte vak'aya zıt bir durum yoktur. [26]

8. Türkleri Ve Habeşlerı Tahrikten Nehy

4302... Ashâb-ı kiramdan birisi, Rasûlullah (s.a) 'in şöyle buyurduğu¬nu rivayet etmiştir.
"Size dokunmadıkları müddetçe siz de Habeşlere dokunmayın. Sizi terkettikleri müddetçe siz de Türkleri terkedin. Onlara sataşmayın.” [27]

Açıklama

Görüldüğü üzere Hz. Peygamber (s.a) efendimiz müslümanlara, kendilerine sataşmadıkları müddet¬çe Habeşleri ve Türkleri kendi haline bırakmalarını, onlarla savaşmama¬larını emretmiştir. Şüphesiz hadiste kastedilen, henüz islamiyeti kabul et¬memiş olan Türkler ve Habeşlilerdir.
Hadiste başka milletlerin değil de Habeşlerle Türklerin bahse konu ediliş sebebini Tıbî şöyle izah eder: "Çünkü Habeş ülkesi ile islam ülkesi arasında Büyük çöller, boşluklar vardır. Dolayısıyla fazla yorgunluğa se¬bep olacağından dolayı müslümanlara onların ülkelerine girme külfeti yüklememiştir. Ayrıca 4309 nolu hadiste geleceği üzere Rasûlullah Ka'be'yi Habeşlilerin yıkacağını haber vermiştir. Bu, Habeşlilerin savaş-da sakınılması gereken bir millet olduğuna delalet eder. Türklere gelince savaşçı bir millettirler. Ülkeleri de soğuktur. İslam ordusu ise sıcak mem¬lekette yaşamaktadır. İşte bu yüzden müslümanlara saldırmadıkları müd¬detçe Türklerle savaşa girilmemesi emredilmiştir.
Hadisten anladığımıza göre, Türkler ve Habeşlerle savaşmaktan kaçı¬nılması tavsiyesi bu milletlerin müslümanlara saldırmamaları hali ile ka¬yıtlıdır. Ama müslümanlara saldırırlar, zorla İslam ülkesine girerlerse o zaman savaşmaktan kaçımlamaz. Çünkü bu durumda savaşmak farzı ayın, önceki durumda ise farz-ı kifayedir. Hz. Peygamberin "Sizi terket¬tikleri müddetçe onları terkediniz" sözü buna delalet etmektedir.
Bezi müellifi, hadisteki bu ifadeyi gözönüne alarak, nehyin vücûba de¬ğil, ibâhaya delâlet ettiğini söyler.
Burada şöyle bir şey akla gelebilir: Kur'ân-ı Kerim'de "tüm müşrik¬lerle savaşın... [28] buyurulmaktadır. Ayet hiç bir milleti ayırmadan, Al¬lah'a şirk koşan bütün kâfirlerle savaşmayı emretmektedir. Hadiste ise iki millet bu emrin dışında tutulmuştur. Bu hal, hadisin ayete zıt olduğu izle¬nimini verebilir.
Aliyyü'l - Kari bu konuya işaretle şöyle demektedir: "Ayet mutlaktır. Hadis mukayyedtir. Mutlak mukayyede hamlolunur. Hadis ayeti tahsis et¬mektedir. Nitekim mecusiler konusunda da hadis ayeti tahsis etmiştir. Mecusiler kafir (müşrik) dir. Buna rağmen müslümanlar, "Onlara ehli ki¬taba yaptığınız gibi muamele ed'in" hadisinden dolayı mecûsilerden cizye almışlardır." [29]

9. Türklerle Savaş

4303... Ebû Hureyre (r.a)'den Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Müslümanlar, yüzleri kat kat deri ile kaplı kalkan gibi olan, kıl¬dan elbise giyen Türklerle savaşmadikça kıyamet kopmaz." [30]

Açıklama

Hadisin sahibi Müslim'deki rivayetlerin de ve Ebû Davud'taki bir sonraki hadiste, anılan milletin kıl¬dan giyecekleri şeyin pabuç olduğu bildirilmektedir. Ayrıca bir rivayette yukarıdaki özelliklere ilaveten anılan milletin gözlerinin küçük ve burun¬larının yassı olacağı da ilave edilmiştir.
Hadis-i şerifte müslümanların Türklerle savaşacağı bildirilmekte ve Türklerin şekli tarif edilmektedir. Beydavi'nin dediğine göre yüzlerinin kalkan gibi olmasından maksat geniş olması, kalkanın kat kat deri ile kap¬lı olmasından maksat da sert ve etli olmasıdır. Ayrıca hadiste anılan kav¬min kıldan yapılmış elsise giyeceği bildirilmektedir. Bazı âlimler bu cüm¬leyi Müslim'in ve Ebu Davud'un bir sonraki rivayetlerine bakarak kıldan dokunmuş pabuç giyecekleri şeklinde açıklamışlardır. Nevevi'de bu izahı yapanlardandır. Avnü'l-Mabud müellifi ise, sahihi Müslim'deki ri¬vayetin "Onlar kıldan (yapılan) şeyler giyerler ve kıldan yapılan ba-buçlarıyla yürürler" şeklinde oluşuna dikkat çekerek, hem üzerlerine giydikleri elbisenin hem de ayaklarına giydikleri ayakkabıların kıldan olacağını söyler. Sünen-i Ebi Davud'un bu rivayetinde yürüyecekleri pa¬buç zikredilmediği için anılan cümle Avnü'l-Ma'bud'daki izaha uygun olarak kıldan elbise giyerler, diye tercüme edilmiştir.
Hadisteki tarife göre, müslümanlarla savaşacak olan milletin tatarlar olması muhtemeldir.
Aynî'nin şu izahı, Rasûlullah'ın işaret ettiği ordunun Cengiz Han ve torunu Hülagü'nün komutasında islam alemini yakıp, yıkan, gaddarlığı dillere destan olan Tatar ordusu olduğuna işaret ediyor.
Aynî şöyle demektedir:
Rasûlullah'ın haber verdiği bu savaşların bir kısmı 617 tarihinde mey¬dana gelmiştir. Türklerden büyük bir ordu çıkarak bütün Horasan diyarı¬nı kılıçtan geçirmiş, bundan sadece mağaralara saklananlar kurtulabilmiş¬lerdir. Bunlar, Rey, Kazvin ve Merağa'ya kadarki bütün islam beldeleri¬ni çiğneyip geçmişler, kadınlarını esir edip, çocuklarını kesmişlerdir. Sonra da İsfahan'a ilerleyerek sayısız insanı öldürmüşlerdir. Atlarını ca¬milere doldurup cami ve mescidlerini direklerine bağlamışlardır." [31]

4304... Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Siz pabuçları kıldan olan bir milletle savaşma-dıkça kıyamet kopmayacaktır. Siz, gözleri küçük, burunları yassı ve yüzleri kat kat deri ile kaplı kalkan gibi olan bir milletle sayâşmadık-ça kıyamet kopmayacaktır." [32]

Açıklama

Hadisin Buhari ve Müslim'deki rivayetlerinde anılan kavmin metinde sayılan özelliklerden başka.yüzlerinin de kırmızı olduğuna işaret edilmiştir. Ayrıca Buhari'nin riva¬yetinde, tarif edilen milletin Türkler olduğu açıkça ifade edilmektedir.
Buhari'nin menakıb'daki rivayeti daha uzundur. Buhari'nin bu rivaye¬tinde kıyamet kopmadan önce müslümanların savaşacakları kıldan pabuç giyenlerle Türklerin ayrı ayrı milletler olduğu izlenimini veren bir ifade kullanılmıştır. Arada atıf edatı kullanılmıştır. Aynî bunların Türklerden iki cins ya da öncekinden maksadın kürtler olmasının muhtemel olduğu¬nu söyler.
Tirmizi'nin rivayetinde, savaşılacak milletin özellikleri sayılırken sa¬dece yüzlerinin kalkana benzeyen kısmı zikredilmiştir.
Hadisi şerif önceki rivayetle hemen hemen aynı şeyleri ihtiva etmekte¬dir. Orada gerekli izah yapılmıştır. Burada da sadece Nevevi'nin Sahih-i Müslim şerhinde bu hadisleri izah sadedinde söylediği bir şeyi ilave et¬mek istiyoruz. Nevevi şöyle diyor: "Bütün bunlar Rasûlullah (s.a)in mu-cizelerindendir. Rasûlullah'ın tüm özellikleri ile zikrettiği bu Türklerle savaş yapılmıştır. Zamanımızda müslümanlar onlarla defalarca savaşmış¬lardır. Şu anda da savaş sürmektedir. İyi sonucun müslümanlar için olma¬sını dileriz." Nevevi'nin maksadı Moğollarla yapılan savaşlar olsa gerek. [33]

4305... Abdullah b. Büreyde, babasından, Rasûîullah'ın şöyle buyur¬duğunu rivayet etmiştir:
"Sizinle gözleri küçük bir kavm-yani Türkler [34] - savaşacaktır.
siz,onları Arap Yarımadasına katıncaya kadar üç kerre sürecek¬siniz, ilk sürüşte onlardan kaçanlar kurtulacak, ikincisinde bir kısmı helak olup, kimisi kurtulacak, üçüncüsünde ise kökleri kazınacak." [35]

Açıklama

Bu hadisi şerifde Müslümanların, müslüman olma- yan Türkleri sıkıştıracakları ve onları üç kez Arap Yarımadasına kadar sürecekleri bildirilmektedir. Aynı ravinin, Ahmed b. Hanbel'in müsnedindeki rivayetinde ise tam aksi bildirilmektedir. Yanı Türklerin müslümanlan Arap yarımadasına kadar sürecekleri, ilk seferin¬de kaçanların kurtulacakları, ikincisinde bir kısmının kurtulup bir kısmı¬nın helak edileceği üçüncüsünde ise hepsinin kılıçtan geçirileceği ifade edilmektedir. Yani Ebu Davud'un rivayetinin tam tersidir. Ahmed b. Hanbel'in rivayeti şu şekildedir:
"Abdulah b. Büreyde, babasının şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben Rasûlullah (s.a) 'in yanında otururken efendimizin şöyle buyurduğunu duydum:
"Şüphesiz geniş yüzlü, küçük gözlü sanki yüzleri deriden kalkan gibi olan bir kavim benim ümmetimi, Arap Yarımadasına sokuncaya kadar üç kerre sürecek birincisinde onlardan kaçanlar kurtulacak, ikincisinde bir kısmı helak olup bir kısmı kurtulacak, üçüncüsünde ise onlardan geri kalanların hepsi kılıçtan geçirilecek."
Rasûlullah'a: - Onlar kimlerdir? Ya Rasûlullah diye sordular,
"Onlar Türklerdir, nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki atlarını müslümanların camilerinin direklerine bağlayacaklar." bu¬yurdu.
Ravi der ki; Büreyde bundan sonra devamlı surette iki üç deve, yol azı¬ğı ve suyu bulundururdu.
Görüldüğü gibi, Ebu Davud'un rivayeti ile Ahmet b. Hanbel'in rivaye¬ti biribirine taban tabana zıttır. Bunların telif ve te'vili de mümkün değil¬dir. Bu hadislerden birisini öbürüne tercih gerekecektir. Hadislerin siyakı ve vakıaları gözönünde bulundurulduğunda, Ahmed b. Hanbel'in rivaye¬tinin daha doğru olduğu fikri ağır basmaktadır. Çünkü bir defa sürülen millet, Arap Yarımadasına kadar kovalanacaktır. Arap yarımadası da müslüman olmayan tatarların değil, müslümanların yurdudur. Savaşta ye¬nilenler, düşmanın anayurduna değil, kendi anayurtlarına kaçarlar. Dola¬yısıyla galip devlet kovaladığı düşmanı onların ülkesine doğru sürer.
İkincisi; Büreyde (r.a) Rasulullah'tan hadisi duyduktan sonra her an Türklerin saldırısını beklemiş ve kaçabilmek için deve ve azığını hazır tutmuştur. Ayrıca Ebu Davud'un rivayetinin sonundaki - veya dediği gi¬bi" ifadesi ile de ravinin şüphesini ortaya koymaktadır. Ayrıca olaylar da Ahmet b. Hanbel'in rivayetini te'yid etmektedir.
Anlaşılıyor ki, Ebu Davud'un rivayetinin ravileri vehme düşmüşler ve yanlış nakilde bulunmuşlardır.
Avnü'l-Ma'bud müellifi yukarıya aktardığımız nokta-i nazarları zik¬rettikten sonra, Kurtubî'nin, Tezkiresine her iki rivayeti de aldığını ve bu¬nun sebebini anlayamadığını söyler. [36]

10. Basra Hakkındaki Hadisler

4306... Müslim b. Ebi Bekre, babasından rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu.
Ümmetimden (bazı) insanlar, üzerinde köprü olan, Dicle denilen nehrin yanında, Basra adını verecekleri çukur bir yere yerleşecekler. Oranın ahalisi çoğalacak ve o şehir Muhacirlerin şehirlerinden ola¬cak. - İbn Yahya, Ebu Ma'mer'in; mü s lü m ani arın şehirlerinden olacak de¬diğini söyledi - Ahir zaman gelince geniş yüzlü küçük gözlü Kantura oğulları gelip, nehir kısıyısma kadar inecekler (o zaman) şehir halkı üç gruba ayrılacak; bir grup öküzlerin kuyruğuna ve arıziye sarılacak (çiftçiliğe yönelecek) ve helak olacak, bir grup kendi canlarını tercih edip (düşmandan aman dileyip) kâfir olacak, bir grup da çocuklarını arkalarına alıp düşmanla savaşacaktır. İşte onlar şehidlerdir. [37]

Açıklama

Hadiste, müslümanlarm Basra şehrine gelip orada yerleşecekleri ve sarihler tarafından Türkler (Mo¬ğollar) diye açıklanan bir kavmin hücumuna uğrayacakları bildirilmekte¬dir.
Bazı alimler, metinde geçen Basra'dan Muradın Bağdat olduğunu, Bağdat'ın dışındaki; Basra kapısı denilen kapıdan dolayı Rasulullah'm Bağdan bu isimle andığını söylerler. Alimleri bu düşünceye sevkeden se¬bepler şunlardır:
1- Dicle nehri Bağdat'ın ortasından akmaktadır,
2- Hz. Peygamber ümmetinin bir şehir kuracağını haber vermiştir. Ger¬çekten Bağdat Rasûlullah zamanında bir şehir değil, köyden ibaretti. Ora¬nın bir şehir haline getirilişi müslümaıılar tarafından olmuştur.
3- Hadiste   müslümanlarm uğrayacağı bildirilen hücumlar Basra'ya değil Bağdat'a karşı vuku bulmuştur. Abbasî hükümdarlarından Mu'tasım billah zamanında 650 yılında Bağdat Moğolların istilasına uğramış, Rasû¬lullah1 in haber verdiği hadise tahakkuk etmiştir.
Hadiste belirtilen diğer bir konu da, anılan beldenin geniş yüzlü ve kü¬çük gözlü Kantura oğullarının hücumuna uğrayacaklarıdır. Sarihler, Kan¬tura 'nın;
a) Türklerin atası,
b) Hz. İbrahim'in bir cariyesi olduğu tarzında iki ayrı görüş beyan et¬mişlerdir. Sonraki görüş sahiplerine göre, bu cariyeden Hz. İbrahim'in çocukları olmuş ve onların neslinden Türkler türemiştir. Ancak bu görüş tenkid edilmiştir. Çünkü Türkler Hz. Nuh'un oğullarından Yafes'in nes-lindendir. Yafes de Hz. İbrahim'den çok öncedir. Buna göre İzahlar biri-birleri ile çelişki arz etmektedir. Bu çelişkiyi şu şekilde çözümleyebiliriz: Kantura adındaki Cariye Yafes'in soyundandır veya Kantura Hz. İbra¬him'in cariyesi değil, oğullarından birisinin kızıdır, Yafes soyundan biri¬si ile evlenmiş ve onlardan Türkler türemiştir. Bu durumda da Türkler hem anılan cariyenin hem de Yafes'in neslinden gelmiş olurlar.
Rasûlullah (s.a), Basra -veya Bağdat - halkının Moğolların hücumuna uğrayınca üç gruba ayrılacaklarını bildirmiştir. Bunlar:
a) Savaştan yüz çevirip, çiftçiliğe yönelenler. Bunlar canlarını kurtarır umuduyla tarlalarda hayvanlarının başında çiftçilikle uğraşacaklar ama bu fayda vermeyecek ve öldürüleceklerdir.
b) Canlarını kurtarmak için Moğollardan aman dileyenler. Bunlar bel¬ki canlarını kurtaracaklar ama kâfir olacaklardır.
c) Evlatlarını arkalarına alıp düşmana karşı savaşanlar; bunlar şehit olacaklar ve Allah'ın rızasını kazanacaklardır.
Aliyyül-Kari, bu haberin Rasûlullah'ın mucizelerinden olduğunu, bu¬nun ayniyle H.653 yılında meydana geldiğini söyler.
Münziri, hadisin isnadında Said b. Cumhan'ın olduğuna dikkat çeker. [38]

4307... Enes b. Malik (r.a) demiştir ki; Rasûlullah (s.a) kendisine şöy¬le buyurmuştur:
"Ya Enes! şüphesiz insanlar birtakım şehirler kuracaklar. Onlar içerisinde Basra-veya Busayra-denilen bir şehir olacak. Eğer oraya uğrarsan - veya girersen-tuzlu yerlerden, iskelesinden, çarşısından ve emirlerinin kapısından uzak dur. Kenarlarına git. Şüphesiz orada yer çöküntüsü, taş yağması ve zelzele olacak. Bir kavim, akşam yata¬cak ve sabahleyin maymunlar ve domuzlar olarak kalkacaktır." [39]

Açıklama

Hadisin izahına geçmeden önce bazı kelimelerin karşılıklarını vermek istiyoruz:
Sibah: Tuzlu çorak arazi, Tîbî: "O, üzerinde tuz çıkan arazidir. Bazı ağaçlardan başka bir şey bitmez." der.
Kella veya Kila: Basra'da bir yerin adıdır. İbnü'l - Esir, en-Nihaye adındaki eserinde "Kella gemilerin bağlandığı yerdir, Terceme İbnü'-l Esir'in izahına göre yapılmıştır.
Davahi: Güneşe açık olan yerler veya dağlar demektir. Burada mak¬sat, insanlardan uzleti tavsiyedir.
Hasf: Yere batmak, yerde kaybolmaktır.
Kazf: Ahali üzerine taş yağması, şiddetli ve soğuk rüzgar, toprağın ölüleri dışarı atması. Terceme, Aliyyü'l - Kari'nin tercihi olan ilk mana¬ya göre yapılmıştır.
Recf: Zelzele, şiddetli yer sarsıntısı
Hadisi şerif, müslümanlarm birçok şehirler kuracaklarını ve Basra'nın da bunlardan birisi olduğunu haber vermektedir.
Nevevi'in bildirdiğine göre bu şehre, Basra, Busra, Bisra ve Busayra denilir. Bunlar içerisinde en meşhur olanı Basra'dır.
Basra şehrini hicretin 17. senesinde Hz. Ömer'in emriyle Ukbe b. Gaz-van inşa etmiş ve müslümanlar 18 senede buraya yerleşmişlerdir. Bu şe¬hir müslümanlar tarafından inşa edildiği için içerisinde asla puta tapılma-mıştır.
Rasûlullah (s.a) Hz. Enes'e, oraya yolunun düşmesi halinde bazı yer¬lerden uzak kalmasını tavsiye etmiştir. Bunlardan ilk i ki sindeki hikmetle ilgili bir kayda rastlayamadık. Ancak çorak araziden uzak kalmayı tavsi¬yesi, oranın verimsizliğinden dolayı olabilir.
Çarşısından uzak kalmayı tavsiye edişindeki hikmet, oradaki gafletin ve boş lakırdıların çokluğu, alışverişlerde fıkhın prensiplerine uygunsuz¬luktur. İdarecilerin kapılarından uzak kalmayı tavsiye de, onların zulmü¬nün çokluğu hikmetine binaendir. Rasûlullah Enes'e oraya vardığı takdir¬de Basra'nın dışına çıkmasını, insanlardan uzaklaşmasını söylemiş ve orada yere batacak, üzerine taş yağacak, sallanacak yerlerin olduğunu ve insan olarak yatıp, maymun ve domuz olarak kalkacak insanların olacağı¬nı haber vermiştir.
Ulema bu son cümleyi, o bölgede kaderiyecilerin çıkacağına işaret saymışlar, Hasf (yere batma) ve mesh (hayvan haline gelme)'nin onlarda olduğunu ifâde etmişlerdir.
İbnü'l-Cevzi bu hadisi, buradakinden başka bir isnadla mevzu hadisler arasında saymıştır. Hafız Salahuddin el,Alaî'nin bildirdiğine göre, Cev-zî'nin mevzu dediği rivayetin isnadı şu şekildedir; Ebu Ya'la el-Mevsılî, Ammar b. Zübey, Nadr b. Enes, babası, dedesi ve Enes (r.a) Bu isnadın tenkidine sebep Ammar b.Zübey'dir. Çünkü o itham edilen birisidir.
Ebu Ya'la'mn ifadesine göre Ebu Davud'daki rivayetin senedindeki şahısların hepsi sahihtir. Ancak ittisalında bir kararsızlık vardır ama o da zarar vermez. [40]

4308... İbrahim b. salih b. Dirhem, babasından şöyle duyduğunu haber vermiştir:
Hacca gidiyorduk, bir adam (Ebu Hureyre) bize:
Sizin tarafta el-Übbele denilen bir köy var mı? dedi.
Evet, dedik.
Bunun üzerine şöyle dedi:
Kim benim için, Aşşar mescidinde iki veya dört rekat namaz kılıp "Bu, Ebu hureyre içindir" demeyi tekeffül eder (söz verir)? Ben, Habibim Ebu'l - Kasım (s.a)'i "Şüphesiz Allah (c.c) kıyamet gününde Aşşar mescidinden şehitler diriltecek. Bedir şehitleri ile birlikte onlardan başka hiç bir şehit kalmayacak." derken işittim. [41]
Ebu davud "Bu mescid nehrin (Fıratm) yanındadır." dedi. [42]

Açıklama

Bu hadisin ravilerinden, İbrahim b. Salih b. Dırhem ve babası Ebu Muhammed Sa]ih b Dirhem el-Basrî hakkında hayli konuşulmuştur. İbrahim hakkında, Buharı "Peşinden gidilmez" Ukaylî: "İbrahim ve babası meşhur değiller, hadis mahfuz de¬ğildir." Darakutnî "Zayıf demişler, İbn Hıbban ise sikalar arasında say¬mıştır.
Salih b. Dirhem için de el-Acurî; "Ebu Davud'a, o Kaderi mi? dedim. L1Bilmiyorum" dedi, der. İbn Hıbban bu zatı da sikalar arasında saymış; İbn Ebî Hatim de; "Ondan Yahya b. Said el-Kattan rivayette bulundu" de¬miştir. Darakutnî de İbrahim b. Salih'in terceme-i halini verirken, "baba¬sı sikadır" kaydını koymuştur.
Metinden anlaşıldığına göre, bir hac yolculuğu esnasında - sarihlerin ifadesine göre- Medine ile Mekke arasında yol alırken Ebû Hureyre (r.a) yanındaki Basralılara, onların yakınında Übbele diye bir köyün olup ol¬madığını sormuş "evet" cevabını alınca da birisinin oradaki Aşşar mescidinde kendisi adına iki veya dört rek'at namaz kılıvermesıni istemiş bu isteğine sebep olarak da Rasulullah'm, "Aşşar mescidinde Cenabı Hak¬kın şehitler dirilteceğini ve bunların Bedir şehidleri ile birlikte olacakları¬nı" haber verdiğini söylemiştir.
Übbele: Dicle kenarında, Basra körfezinin Basra'ya gelen istikametin¬de bir yerdir. Basra'dan daha eskidir. Yukarıda işaret edildiği üzere. Bas¬ra Hz. Ömer devrinde inşa edildiği halde, Übbele mevcut bir şehirdi.
Siyaktan da anlaşıldığına göre, Aşşar mescidi bu köyde olsa gerek.
Ebû Hureyre (r.a) Basralılardan, birisinin o mescidde kendisi için na¬maz kılıvermesini ve "Bu Ebu Hureyre için" demesini istemiştir. Bu hal alimlerin dikkatini çekmiştir. Namaz bedenî bir ibadettir. Bedenî ibadet¬lerde niyabet caiz değildir. O halde Ebû Hureyre niçin böyle bir istekte bulunmuştur? Bu soruya iki türlü cevap verlişmiştir:
a) Ebu Hıifeyre nın görüşü, bedenî ibadetlerde de niyabetin caiz oldu¬ğu istikamette olabilir.
b) "Bu, Ebu Hureyre içindir" sözünden maksat, bu namazın sevabı Ebu Hureyre'nindir" olabilir. Çünkü Tîbî'nin bildirdiğine göre bazı alimler bunu caiz görmüşlerdir.
Aliyyü'l - Kari'de şöyle der: "Ulemamız, başkası adına haccetmek tc asl'm şu olduğunu söylediler. İnsan; hac, namaz, oruç, sadaka, kuran ti¬laveti ve zikir gibi, ibadetlerinin sevabını başkasına bağışlayabilir. Bu başkası diride ölüde olabilir. Bir kimse böyle bir amel işler ve sevabını başka birisine bağışlarsa ehli sünnete göre caizdir, sevabı, bağışlanan ki¬şiye ulaşır."
Bu haber, yapılan bir ibadetin sevabının, diriye de hediye edilebilece¬ğini gösterir. Şamî de bunun cevazını açıkça bildirmiştir. Rasulullah'ın ümmeti için kurbanlar kesmesi de buna delalet eder.
İmam Nevcvi; duanın dua edilen şahsa fayda vereceğinde ıcına oldu¬ğunu, Kur'an okumanın sevabının kendisi için okunulan şahsa varıp var¬mayacağında ise ihtilaf edildiğini söyler. Beziü'l-Mechud'un talikinde bildirildiğine göre, İmam Şafii'nin meşhur görüşüne göre sevab ulaşmaz. Ahmed b. Hanbel'e göre ulaşır. Hanefi kitaplarından Bedai'de de insanın tüm ibadetlerinin sevabını başkasına bağışlayabileceği ifade edilmiştir. [43]

11. Habeşlileri Tahrikten Nehy

4309... Abdullah b. Amr (r.a) demiştir ki; Rasûlullah (s.a) şöyle buyur¬muştur:
"Sizi terkettikleri müddetçe siz de Habeşlileri terkedinîz. Şüphesiz Kâ'be'nin definesini, Habeşlilerden iki cılız bacaklı birisinden başka¬sı çıkarmayacaktır. [44]

Açıklama

Hadisin Buharı ve Müslim'deki metinleri, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilmiştir. O rivayetlerde ince bacaklı Habeşli bir adamın Ka'beyi tahrib edeceği bildirilmiş, define (hazine) sözkonusu edilmemiştir. Zaten Ebu Davud'un rivayetindeki, Kâ'be'nin definesinin çıkartılmasından maksat, Ka'be'nin yıkılıp al¬tındaki hazinenin çıkartılmasıdır. Ayrıca Buhari ve Müslim'in rivayetle¬rinde Habeşlilerin terkedilmelerine dair bir kayıt mevcut değildir.
Hadisi şerif, Habeşliler müslümanlara saldırmadığı müddetçe onlara sataşılmamasını, kendi hallerine bırakılmasını emretmektedir. Bu konu 4302 nolu hadisin izahında ele alınmış ve buna sebebin, müslümanlarla Habeşliler arasında büyük bir çölün bulunuşu olduğunu söylemiştik. Bu hadiste ise efendimiz; Ka'beyi Habeşlilerin yıkacağını haber vermiştir. Habeşlileri kendi hallerine bırakmanın bir hikmetinin de onların müslü-manlara zarar vermelerine mani olmaktır.
Başka rivayetlerin de delaleti ile anlaşılıyor ki, Ka'benin Habeşli¬ler tarafından yıkılması Hz. İsa'nın inmesinden sonra olacaktır. Ha¬beşlilerin başında ince bacaklı birisi bulunacaktır. Aslında Habeş mil¬leti zayıf, çelimsiz bir ırktır. Ancak hadiste işaret edilen olaydaki as¬kerin başındaki şahsın bacakları çok daha ince olacağı için efendimiz ona “ = İki bacakcik sahibi" demiştir.
Ka'benin Habeşliler tarafından yıkılması Ka'be'nin yeryüzünden kalk¬ması demektir. Bir rivayette Ka'be'yi yedi sene kimsenin haccetmeyece¬ği, sonra yıkılacağı, Kur'an'm önce mushaflardan sonra da kalplerden si¬lineceği, insanların şiire, müziğe ve cahiliye hikayelerine döneceği sonra Deccal'in çıkacağı ve Hz. İsa'nın ineceği bildirilmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de Mekke-i Mükerreme'nin emin bir harem kılındığı bildirilmektedir. [45] Halbuki bu hadiste Ka'benin yıkılacağı bildirilmekte dir. Bu durum, hadisin ayetle çelişki arzettiği izlenimim verebilir. Ama aslında bu çelişki sözkonusu değildir. Çünkü Harem-i şerifin emniyeti dünya harabolup kıyamet yaklaşıncaya kadardır. Ayetin bu hadiste tahsis edildiğini söyleyenler varsa da Kadı Iyaz önceki görüşü benimsemiştir. [46]

12. Kıyametin Alametleri

4310... Ebu Züra şöyle demiştir:
Medine'de Mervan'a [47] bir grup geldi. Onu, kıyametin alametlerin¬den İlkin'in Deccal'in çıkması olduğunu söylerken dinlediler. Ben ayrı¬lıp, Abdullah b. Amr (r.a)'ya geldim ve olanı haber verdim.
Abdullah:
"Çıkış itibariyle alametlerin üki güneşin batıdan doğması veya kuşluk vakti Dabbe'nin [48] insanlar arasına çıkışıdır. Bunlardan han¬gisi daha önce olursa diğeri hemen peşinden gelir."
Ebu Zür'a derki:
Abdullah-ki o kitapları okurdu. "Zannediyorum o ikisinden daha ön¬ce çıkacak olan; güneşin batıdan doğmasıdır." dedi. [49]

Açıklama

Hadisin Müslim'deki rivayetinde, Mervan'ın kendileri ile konuştuğu grubun üç kişi olduğu belirtil¬miştir. İbn mace'nin rivayetinde ise Mervan hadisesi sözkonusu edilme¬miştir.
Hadisten anladığımıza göre; Mervan kıyametin ilk alametinin Deccal'in çıkması olduğunu söylemiş, Abdullah b. Amr ise bunun doğru ol¬madığını, Mervan'ın sahabe olmadığı için sözüne itibar edilemeyeceğini ihsas ederek, ilk alametlerin güneşin batıdan doğması veya kuşluk vakti dabbenin çıkması olduğunu söylemiştir. Abdullah bu sözlerini Rasûlul-lah'tan işittiğini söyleyerek takviye etmiştir.
Bilindiği gibi kıyamet kopmadan önce birtakım alametler belirecektir. Bunlardan bir kısmı büyük alametler, bir kısmı da küçük alametlerdir. Bundan sonra gelecek olan hadiste, Rasulullah (s.a) kıyametin on alame¬tini saymıştır. Üzerinde durduğumuz bu hadis; kıyametin, çıkacak olan ilk alametini sözkonusu etmektedir. Biz, kıyametin diğer alametleri üzerinde konuşmayı bundan sonraki hadise bırakarak burada kıyametin ilk alame¬ti konusundaki münakaşaları ele almak istiyoruz.
Fethu'l-Vedûd'da şöyle denilmektedir:
"Abdullah b. Amr; Mervan'ın söylediğinin batıl olduğunu kasdetmiş.-tir. Ancak Beyhaki, Halimî'den ilk alametin Deccal'in çıkışı sonra Hz. İsa'nın inişi sonra Ye'cuc ve me'cuc'un çıkışı, sonra Dabbe'nin çıkışı ve güneşin batıdan doğması olduğunu söyler. Buna sebep şudur; Kafirlerin hepsi İsa aleyhisselam zamanında müslüman olacaklardır. Şayet güneşin batıdan doğması, Deccal'm çıkışından önce olsaydı, onların imanı fayda vermezdi. Onun için, bazı alimler bu(üzerinde durduğumuz) hadisi, te'vil etmişler ve alametlerden maksdın ya kıyametin yaklaştığım veya geldiği¬ni bildiren işaretler olduğunu, Deccal'in çıkışının birincisinin, güneşin ba¬tıdan doğmasının da ikincisinin ilk alameti olduğunu söylemişlerdir.'7 İbn Kesir ise, Deccal'in çıkışı ve Hz. İsa'nın inişinin insan alışık olduğu cins¬ten olaylar olduğunu çünkü bunların birer beşer olduğunu, Dabbe'nin çıkışı ve güneşin batıdan doğmasının ise insanların alışık olmadıkları hari¬kulade olaylar olduğunu söyler. Bu te'vil iki rivayetin arasım birleştir¬mekte oldukça makul bir izahtır.
Bu rivayette Abdullah, Rasulullah'tan naklen kıyametin ilk alametleri¬nin güneşin batıdan doğması veya Dabbe'nin çıkışı olduğunu haber ver¬miş ama hangisinin daha önce olduğunu açıklanmamıştır. Ancak bunlar¬dan birisi meydana gelince hemen peşinden öbürünün zuhur edeceği be¬yan edilmiştir. Ancak İbn Mace'nin rvayetînçle önce güneşin batıdan doğ¬ması, sonra da Dabbe'nin çıkışı zikredilmiştir.
Ebu Zür'a; Abdullah'ın kitapları okuduğuna işaret etmiştir. Bu kitap¬lardan murad; Tevrad, ve İncil gibi kutsal kitaplardır. Tabi onlar muhar¬rer oldukları için içindekiler delil değildir. [50]

4311... Huzeyfe b. Esîd el-Ğıfari demiştir ki; Rasûlullah'a ait bir çar¬dağın gölgesinde oturmuş konuşuyorduk. Kıyameti söz konusu ettik, ses¬lerimiz yükseldi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a):
Kıyamet kendisinden önce (şu) on alamet çıkıncaya kadar kopmaz - veya olmaz-: Güneşin battığı yerden doğması, Dabbe'nin çıkması, Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkmaları, Deccal, İsa b. Meryem, duman, biri doğudan biri batıdan, biri de Arap Yarımadasında olmak üzere üç yerin batması, bunların sonuncusu da Yemen'den; Aden'in en aşağı¬sından bir ateşin çıkmasıdır. Bu, insanları mahşere sevk eder." bu¬yurdu. [51]

Açıklama

Müslim'in bir rivayetinde Şu'be, kendisine onuncu  alamet olarak bir ravinin de insanları denize atacak bir rüzgarın çıkması olduğunu söylediklerini nakleder. Tirmizi'nin riva¬yetinde de "Onuncusu ya insanları denize atacak bir rüzgar ya da İsa b. Meryem'in inişidir" denilmektedir.
Tirmizi bu konuda, Ali, Ebu hureyre, Ümmii Seleme ve Safiyye binti Huyey'den mervi hadis olduğunu söyler ve bu hadisin hasen sahih oldu¬ğunu ilave eder.
Üzerinde durduğumuz hadisi şerif, kıyamet kopmadan önce meydana gelecek olan on alameti konu edinmiştir. Şimdi bu alametleri tek tek ele alıp inceleyelim:
1- Güneşin battığı taraftan doğması: Şüphesiz bu fevkalade bir olay¬dır. Cenabı hak bir düzen kurmuş ve kendi dilediği vakte kadar o düzenin aynı şekilde yürümesini dilemiştir. Güneşin şimdi doğduğu istikametten doğup, battığı istikametten batması o düzenin gereğidir. Güneşi doğudan doğduran Allah'ın Batıdan doğdurmaya da gücü yeter. Bunu yapmak için de tüm kainatın nizamını değiştirmeye ihtiyacı yoktur. "O bir şeyin ol¬masını murad ettiği zaman ol der o da oluverir." [52]
Kirmanı, asırlar önce, kainatın kurulmuş bir düzeni olup bu düzenin değişemeyeceği tarzında varid olabilecek itirazlara cevap vermiş, Suyutî de bunu nakletmiştir. Anılan alimin söyledikleri yukarıya özet olarak ver¬diğimiz fikir istikametindedir.
2- Dabbe'nin çıkışı: Dabbe hayvan demektir. Kur'an-i Kerim'de buna işaret edilmiştir. Bir ayet-i kerimede: "Kendilerine söylenmiş olan, baş¬larına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan çıkarırız ki o, onlara, insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler." [53]  buyurulmaktadır.
Müfessirler, dabbe'nin Safa dağından çıkacak büyük bir hayvan oldu¬ğunu söylerler. Bazıları Dabbe'nin biri Mehdi, diğeri Hz. İsa zamanında üçüncüsü de güneş batıdan doğduktan sonra olmak üzere üç defa çıkaca¬ğını söylemişlerdir.
İbn Mace'deki, Hz. Musa'nın asası ve mühürü beraberinde olduğu hal¬de çıkacağı, asa ile mü minin yüzünü parlatacağı, mühür ile de kafirin burnunu damgalayacağı ifade edilmektedir. [54]
Gerek hadis şerhlerinde gerekse tefsirlerde, kıyamete yakın zamanda çıkacak olan dabbenin bazı özellikleri sözkonusu edilmiştir. Bu özellikle¬rin bazıları Rasulullah'tan rivayet edilen hadislere istinad ettirilirken, ba¬zıları için kaynak gösterilmemiştir.
Fahreddin Razi'nin naklettiğine ve bir hadise dayandırdığına göre Dabbe'nin boyu altmış zira (yaklaşık 42m)'dir. Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadise göre de iki boynuzunun arası bir fersah (5762 m) kadar¬dır.
Dabbe; dört ayaklı derisi tüy ve kıllarla kaplı ve iki kanatlı olacaktır. Kurtubî Tezkire'sinde İbn Zübeyr'den naklen, Dabbe'nfn bütün hay¬vanlardan mürekkep bir bütün olacağım söylemiştir. Buna göre; başı öküz başından, gözü domuz gözünden, kulakları fil kulağından, boynuzu deve boynuzundan, boynu deve kuşu boynundan, göğsü Aslan göğsünden, ren¬gi pars renginden, böğrü kedi böğründen, kuyruğu koç kuyruğundan ayaklan yük devesinin ayaklarından olacak, her iki mafsal arasında on iki zirahk (arşınlık) mesafe bulunacaktır."
Kurtubi'nin bu söylediklerini Sa'lebi, Maverdi ve daha başka alimler de zikretmişlerdir. Bunlar İbn Cüreyc'ten de rivayet edilmiştir.
Dabbe'nin çıkış müddeti ve çıkış yeri konusunda da birtakım rivayet¬ler vardır. Hz. Ali (r.a)'dan onun üç günde çıkacağı rivayet edilmiştir. Yu¬karıda onun, Safa tepesinden çıkacağını söylemiştik. Mescidi haramdan çıkacağına dair de görüşler vardır.
Fahreddin Razi'nin belirttiğine göre Dabbe, birincisi Yemen'den ikin¬cisi çölden üçüncüsü Mescidi Haramdan olmak üzere üç kez çıkacak, ilk ikisinde kaybolacak üçüncüsünde kalacaktır.
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Kur'an'da Dabbe'nin çıkacağı bildi¬rilmiş ama tafsilat verilmemiştir. Hakkında söylenenler pek sahih hadis¬lere dayanmamaktadır, tenkide açıktır. Kabul edilmesi zorunlu değildir.
Bu konuda Elmalık Muhammed Hamdi Yazır Merhum'un bazı alimler¬den naklettiği ve kendisinin de katıldığı görüş daha kabule şayandır. El-malılı merhumun meseleye bakışı özetle şöyledir: "Dabbe" kelimesi yerde yürüyen her canlı hakkında kullanılır, dolayısıyla insana da şamildir. Ayet-i kerime de, dabbe'nin konuşacağı ve insanlara inanmadıklarını söyleyece¬ği bildirilmektedir. Ayrıca İbn Mace ve daha başka muhaddislerin rivayet ettikleri hadiste efendimiz, dabbe'nin elinde Süleyman (a.s)'ın mühürüniin ve Musa (a.s)'mn asasının bulunacağını haber vermiştir. Ayrıca Hz. Ali" den Dabbe'nin kuyruğu olan bir dabbc değil, sakalı olan bir dabbe olduğu rivayet edilmiştir. Bütün bunlar insana ait özelliklerdir. O halde çıkacak olan dabbenin insan olduğunu söylemek daha uygundur.
Hamdi Efendi'nin belirttiğine göre; dabbe maddi ve manevi harikula¬de bir kuvvet ve saltanatla zuhur edecek ve büyük bir İslam devleti kura¬caktır. Çıkacak bu zata dabbe denilmesine sebep, kafirlere karşı katı ola¬cağı ve onu çıkarmanın Allah Teâlâ ya yerden bir dabbe çıkarır gibi kolay olması yönündendir.
İçlerinde Abdullah b. Ömer'inda bulunduğu bir grup alime göre dab¬be'nin çıkışı, emri bi ma'rüf, nehyi ani] miinker îerkedildiği zamana ola¬caktır. [55]
3- Ye'cuc ve Me'cuc'un Çıkışı:
Ye'cuc ve Me'cuc, Arapçaya başka dillerden geçmiş yabancı kelime¬lerdendir. Batılılar bunlara Yagug ve Magug demişler ve bunların şeyta¬nın soyundan geldiklerini iddia ederlermiş. İbn Haldun da Mukaddime¬sinde bunlara Yegug Magug demiştir ki bunlar da batıdan alınmış bir ta¬birlerdir.
Batılılar batı Roma İmparatorluğu'nu istila eden Hunlara Yagug ve Magug demişlerdir.
Ehli kitaptan bazıları, Ye'cuc ve Mecuc'un Hz. Adem'in bir ihtilamin-dan meydana geldiğine dair bir efsaneye inanmaktadırlar. Tevrat'ta ise bunların Hz. Nuh'un oğullarından Yafes'in soyundan geldikleri bildiril¬mektedir. Vehb b. Münebbilrde bu kanaati benimsemiştir. Bu görüş bir¬çok alim tarafından hüsn-ü kabul görmüştür.
Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde, Ye'cuc ve Me'cuc'dan ve bunların kıssalarından bahsedilmektedir. Kehf suresi'nin 74. ayetinde "Şüphesiz Ye'cuc ve Me'cuc yeryüzünde fesat çıkarıcılardırlar." buyurulmakta-dır. Müfessirler bu ayetteki "fesat çıkarıcıdırlar" lafzının cem' oluşuna bakarak, bunların iki kişiden ibaret olmayıp pek çok olduklarını söyle¬mektedirler. Müfessir Katade, Ye'cuc ve Me'cuc'un yirmi küsur kabile¬den meydana geldiğini söyler. Elmalılı Hamdi efendinin bildirdiğine gö¬re, yeryüzündeki insanların yüzde doksanının Ye'cuc ve Me'cuc olduğu¬nu nakledenler de olmuştur.
Kur'an-ı Kerim'de, Ye'cuc ve Me'cuc'un baskısından korkan bir mil¬letin, Zülkarneyn'e müracaat ederek, kendilerini Ye'cuc ve Me'cuc tehli¬kesinden koruyacak bir set yapmasını istedikleri, Zülkarneyn'in de demir ve bakır eriyiğinden böyle bir set yaptığını tafsilatlı bir şekilde hikaye edilmektedir. [56]
Merhum Kamil Miras, bazı müfessirlerin, Zülkarneyn'e set yapımı için müracaat eden kavmin Türkler olduğunu söylediklerini nakleder ve buna göre Ye'cuc ve Me'cuc'unda Moğollar olması gerektiğini söyler. [57] Enbiya suresinin 96 ve 91 ayetlerinde: "Nihayet Yecûc ve Me'cuc açılıp da her tepeden akın ettikleri ve hak olan va'd yaklaştığı zaman o küfredenlerin derhal gözleri belerecek "eyvah bizlere; biz bundan gaflet ettik, hayır kendimize zulmetmiş olduk" diyeceklerdir." buyurulmaktadır.
Müslim, İbn Mace ve Ahmet b. Hanbel'in rivayetlerinde belirtildiğine göre, Ye'cuc ve Me'cuc o kadar kalabalık olacak ki, Taberiye gölü veya Dicle ve Fırat'ın bütün suyunu içip bitireceklerdir. Yeryüzündekiîeri öl¬dürdükten sonra gökyüzüne oklarını atacaklar ve oklar kanlı olarak döne¬cek, göktekileri de öldürdük diyeceklerdir. Bunun üzerine Allah (c.c) bir gecede onların burun deliklerine, boyunlarına veya kulaklarına neğaf de¬nilen küçük kurtlar (deve ve koyun gibi hayvanların burunlarından düşen küçük kurtlar) gönderecek ve sabahleyin hepsi ölmüş olacaklar. Bunların leşlerinden yeryüzü kokacak ve yeryüzüne inmiş olan Hz. İsa ve arkadaş¬larının duasıyla Cenab-ı Hak deve boynu gibi uzun boyunlu kuşlar gön¬derecek. Bu kuşlar, o leşleri alıp Allah'ın istediği yerlere götürecek sonra bir yağmur yağacak ve ortalığı temizleyecektir. [58]
Hindistan'ın tanınmış alimlerinden Mehmet Enver Keşmirî (V.H. 1352 M. 1933) Feyzu'l - Bari'de Rusların Ye'cuc, İngilizlerle Almanların da Me'cuc olduklarını, dolayısıyla Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkışının bir kaç defa tekrarlanacağını söylemiştir.
Taberi'nin bildirdiğine göre Ye'cuc ve Me'cuc üç tiptir: Birincileri se¬dir ağaçları kadar uzun boylu, ikincileri o kadar iri, üçüncüleri de vücut¬larını kulakları ile örtebilecek durumdadırlar.
Ye'cuc ve Me'cucun çıkışı kıyametin alametlerindendir. Haklarında Kur'anda ve sahih hadislerde söylenenler haktır, gerçektir. İnanır kabul¬leniriz. Bunların dışındakiler ise ilmî dayanağı olmayan iddialardan iba¬rettir. Müfessir Ebu Hayyan, Ye'cuc ve Me'cuc'un eşkali hakkkında söy¬lenenlerin hiçbirisinin doğru haberler olmadıklarını söyler.
4- Deccal'in çıkması: 14. bab Deccal'in çıkışı ile ilgili hadisleri ihti¬va etmektedir. Deccal konusunu orada ele almak istiyoruz.
5- İsa (a.s)'nm inmesi: Kıyamet kopmadan önce Hz. İsa (a.s) yeryü¬züne inecek ve Hz. Muhammed (s.a)'İn şeriatı ile hükmedecektir. Onun inmesi, son peygamberin Hz. Muhammed (s.a) olup, ondan sonra peygamber gelmeyeceği gerçeğine aykırı değildir. Çünkü Hz. İsa (a.s) yeni bir şeriat getirip, Hz. Muhammed'in şeriatini neshetmeyecek, adaletli bir hakem olarak inecek, bizim şeriatimizle hükmedecek, insanların terkettiği şer'î işleri ihya edecektir.
İsa (a.s)'in yeryüzüne indikten sonra Deccal ile kavga edip onu öldü¬receği sahih hadislerle sabittir.
Hz. İsa'nın yeryüzünde ineceği yerin Şam'ın doğusundaki beyaz mi¬nareli bir cami, Kudüs'teki mescidi Aksa ve Ürdün olduğu tarzında riva¬yetler vardır. İbn mace'nin, Nevvas b. Sem'an el-Kilabî'den rivayet ettiği uzunca bir hadisin, Hz. İsa'nın inmesi ve faiiyetleri ile ilgili bölümünde şöy¬le denilmektedir: ".... Deccal ile halk bu durumda iken Allah, İsa (a.s)'yi gönderecek. İsa Dimeşk'ın doğusunda beyaz minarenin yanına boyalı bir ei-bise içinde, ellerini iki meleğin kanatlan üzerine koymuş olarak inecektir. İsa (a.s) başını eğdiği zaman terler damlayacak, kaldırdığı zaman iri inciler gibi gümüş taneciklerine benzeyen ter tanecikleri yuvarlanacaktır. Onun ne¬fesi gözünün alabildiği yere kadar ulaşacak, nefesinin kokusunu duyan bü¬tün kâfirler ölecektir. Hz. İsa gidip, Lud kapısı yanında Deccal'e yetişecek ve onu öldürecektir. Sonra Allah'ın Nebisi İsa, Allah'ın Deccal'den korudu¬ğu bir kavmin yanma varacak, yüzlerini mesbedecek ve onlara cennetteki derecelerini anlatacaktır.
Onlar bu vaziyette iken Allah (c,c) Hz. İsa'ya "Ya İsa! Ben öyle kullar yarattım ki onlarla savaşmaya kimsenin gücü yetmez. Sen, benim kullarımı Tur'a götür, koru" diye vahyedecek Ye'cuc ve Me'cuc'u gönderecektir. Bunlar, Allah'ın buyurduğu gibi her tepeden hızla ineceklerdir. Öncüleri Ta-beriye gölüne uğrayıp ondaki suyu içecektir. Arkadan gelenler de oraya va¬rıp, burada su vardı, diyeceklerdir. Allah'ın nebisi Hz. İsa ve arkadaşları mahsur kalacak. Öyle ki onlardan birisine bir öküz başı, bu gün sizden biri¬nize yüz dinardan daha değerli olacak. Daha sonra Hz, İsa ve arkadaşları Al¬lah'a dua edecekler ve Allah (c.c) onların (Ye'cuc ve Me'cuc'un üzerine) boyunlarına Neğaf (kurtlar) gönderecek. Böylece Ye'cuc ve Me'cuc bir ki¬şinin ölmesi gibi hepsi birden ölmüş olacaklar. Hz. İsa ve arkadaşları (Tur'dan) inecekler ve onların leşleri, pis kokuları ve kanlan ile dolmamış bir karış yer bulamayacaklar. Bunun üzerine İsa (a.s) ve arkadaşları Allah'a dua edecekler. Allah da onların üzerine melez devenin boynu gibi uzun bo¬yunlu kuşlar gönderecek. Bu kuşlar o leşleri alıp, Allah'ın dilediği yere ata¬caklar. Sonra Allah (c.c) onlar üzerine bir yağmur gönderecek, insanları o yağmurdan ne bir kerpiç ev, ne de bir çadır koruyamayacak. O yağmur her tarafı yıkayıp ayna gibi parlatacaktır. Sonra yere, "ürününü bitir, bereketini geri getir" denilecektir. İşte o gün herkes bir tek nardan yiyecek. Nar insan¬ları doyuracak ve kabuğu altında gölgelenecekler. Allah süte de bereket ve¬recek öyle ki yeni doğuran deve kalabalık bir cemaata, yeni buzağılamış inek bir kabileye, yeni kuzulamış bir koyun da sülâleye yetecek kadar süt vere¬cektir. Sonra Allah (c.c) onlara güzel bir rüzgar gönderecek, o rüzgar on¬ları koltuk altlarından yakalayarak, müslüman olan herkesin ruhunu ala¬caktır. Diğer insanlar eşeklerin alenen çiftleştiği gibi açıkta çiftleşip dura¬caklar. İşte onların üzerine kıyamet kopacaktır. [59]
Görüldüğü gibi bu hadis Hz. İsa'nın inmesi ile ilgili hayli detaylı bilgi vermiştir. Aslında bunlara başka birşey eklemeye gerek yoktur. Ancak konu ile ilgili olarak Buhari ve Müslim'in rivayet ettikleri bir hadisin me¬alini de aktarmak istiyoruz:
Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki muhakkak yakında Meryem oğlu İsa, adil bir hakim olarak gökten inecektir. O, salibi kı¬racak, hınzırı öldürecek ve cizyeyi kaldıracaktır. Mal o kadar çoğa¬lacak ki onu kimse kabul etmez olacaktır. Artık Allah (c.c)'a bir sec¬de etmek, dünya ve dünyada olan herşeyden daha hayırlı olur." [60]
6- Duman (Duhan)'ın çıkması: Kıyametin alameti olan duman konu¬sundaki önemli görüşler şunlardır:
a) Kur'an-ı Kerim'de buyurulan, "O halde, gökyüzünün açık bir du¬man getireceği günü (bekle)" [61] ayetinde geçen dumandır. Bu duman Hz. Peygamber döneminde geçmiştir. Huzeyfe, İbn Ömer ve Hasen (r.an-hum) bu görüştedir.
b) İbn Mes'ud'un bildirdiğine göre dumandan maksat Mekke müşrik¬lerinin başına gelen kıtlık felaketidir. Bu felaket esnasında müşrikler aç¬lıktan zayıflamışlar, gözlerinin feri gitmiş ve gökyüzünü puslu görmüşler, onu duman zannetmişlerdir. Bazı alimler bu görüşü benimsemişlerdir.
c) Duman henüz vuku bulmamıştır, kıyametin kopacağına yakın bir zaman da olacak, kafirlerin nefeslerini tıkayacak, mü'minlere nezle gibi bir rahatsızlık verecektir. Nevevi bu görüşü benimsemiştir.
Huzeyfe (r.a), Duhan'ın kıyamete yakın bir zamanda görülüp 40 gün 358devam edeceği şeklinde bir hadis rivayet etmiştir.
Alimler bu farklı rivayetleri birleştirmek için, iki ayrı duman olayının varlığını; birisinin vuku bulduğunu, öbürünün de kıyamete yakın bir za¬manda meydana geleceğini söylemişlerdir.
7,8,9- Biri doğuda birisi batıda, birisi de Arap Yarımadasında olmak üzere üç yerin batması.
Bizden önceki bazı ümmetler, işledikleri günahlardan ötürü ceza ola¬rak "hasf" yere batma cezasına çarptırılmışlardır. Bu hadisten anlıyoruz ki; kıyamet kopmadan önce üç ayrı sarsıntı, (zelzele) olacak ve üç bölge batacaktır .İbn Melek daha önceden bir çok batma olayının olduğunu ama bu hadiste haber verilen olayın henüz gerçekleşmediğini, bu batmanın ön¬cekilere nisbetle çok şiddetli olacağını söyler.
10- Bir ateşin çıkması: Üzerinde durduğumuz hadiste Aden'in en uzak köşesinden bir ateşin çıkıp insanları mahşere sevkedeceği bildiril¬mektedir. Bazı alimler, buradaki mahşerden maksadın Şam olduğunu söy¬lerler. Bu görüş mahşerin Şam arazisi üzerinde olacağım bildiren meşhur bir hadise dayanmaktadır. Aliyyii'1-Kari, Şam arazisinin ya mahşerin baş¬langıç yeri olacağını veya bu bölgenin tüm mahşer ahalisini alacak dere¬cede büyültüleceğim söyler.
Hadis metininde de belirtildiği gibi Aden Yemen'de büyük bir şehir¬dir.
Kıyametin alameti olan ateşin, Hicaz toprağında çıkacağını bildiren bir hadis yine ateşin Hadramutta çıkacağını bildiren bir başka hadis daha var¬dır.
Buhari ve Müslim'in Ebu Hureyrc (r.a)'den rivayet ettikleri bir hadis¬te, Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur. "Hicaz toprağından Basra'daki develerin boyunlarını aydınlatacak bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktır." [62]
Tirmizi'nin, İbn Ömer (r.anhuma)'den rivayet ettiği bir hadiste Rasu¬lullah (s.a) şöyle buyurmuşlardır. "Kıyametten önce Hadramııt'tan ve¬ya Hadramut denizinden bir ateş çıkacak ve halkı Şam'a doğru süre¬cektir...."
Alimler kıyametten önce çıkacak olan bu ateşler konusunda şunları söylemişlerdir: Kadı Iyaz: "İhtimal ki bunlar ayrı ayrı iki ateştir. Ya da ateşin ilk çıkışı Yemen'den olacak ve çok kuvvetli olduğu için Hicaz'da görülecektir" demiştir.
Nevevi ise, Kadı Iyaz'ın izahını beğenmemiş ve şöyle demiştir: ''Ha¬diste Hicaz'da çıkacak olan ateşin haşrla bir bağlantısından bahsedilme-inektedir. O ayrı bir kıyamet alametidir. Zamanımızda Medine'de bir ateş çıkmıştır. Bu ateş pek büyük olmuştur. Onun hakkında Şam'lılann ve başka bölgelerde yaşayanların bilgisi vardır."
Kurtubi de Medine'den böyle bir ateşin çıktığından bahsetmektedir.
Kurtubi'nin bildirdiğine göre bu ateş 654 yılında çıkmış ve ta Busra dağlarından görülmüştür.
Bu izahlardan anlaşıldığına göre kıyamet alameti olarak çıkacak olan ateş konusunda fazla bilgi yoktur. Alimler, bu ateşlerin bazılarının çıktı¬ğını söylemişlerdir. Tarihte bir takım büyük ateşler çıkmış olabilir. Ama bunların kıyamet alameti olan ateş olduğunu kesin olarak söylemek müm¬kün değildir.
Rasûlullah'm hadisi ile sabit olan bu on alametin hangi sıraya göre çı¬kacağı konusunda farklı görüşler vardır. Bu görüşleri şöylece özetleyebi¬liriz:
1- Kıyamet alametlerinin çıkış sırası şöyledir: Dumanın çıkması, Dec-cal'in çıkışı, Hz. İsa'nın inmesi, Ye'cuc   ve Me'cuc'un çıkmaları, Dab-be'nin çıkışı, güneşin batıdan doğması, bu görüş sahipleri; Hz. İsa zama¬nında tüm kafirlerin müslüman olacağını hatırlatarak "Şayet güneşin ba¬tıdan doğması Hz. İsa'nın inmesinden önce olsaydı kafirlerin müslüman olmalarının kıymeti olmazdı." derler.
2- Fethu'l - Vedûd da bildirildiğine göre, ilk alamet yer batmalarıdır. Sonra sırayla Deccal'in çıkışı, Hz. İsa'nın inmesi, Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkmaları, mü'minlerin ruhlarının kabzolunacağı rüzgarın çıkışı, güneşin batıdan doğması, dâbbetü'1-arzm çıkjşı, dumanın çıkışı.
Kurtubî de Tezkire'de bu sıraya benzer bir sıra zikretmiş ancak du¬manın yerine Deccal'i anmıştır.
Beyhaki, Hakim'den bu tertibin benzerini zikretmiş Dâbbe'nin çıkışı¬nı güneşin batıdan doğmasından Önce anmıştır.
Rasulullah (s.a)'den rivayet edilen bazı haberlerde kıyamet alametleri sayılırken ilk sırada güneşin batıdan doğması anılmıştır. Nitekim üzerin¬de durduğumuz hadiste de öyledir. Kurtubi bu hadislerdeki alametlerin çı¬kış sırasına göre sıralanmadığını, maksadın tertibe işaret olmayıp tamamı¬nı bildirmek olduğunu söyler. Kurtubi, Huzeyfe (r.a)'den rivayet edilen bir hadisin "fâ" edatı ile tertip ifade eden bir tarzda dizildiğini ancak bu¬nun sahih olmadığını çünkü Huzeyfe'den başka sırayla da rivayetler bu¬lunduğunu söyler.
Şüphesiz bu tip şeylerin akıla ve kıyasla bilinmesi imkansızdır. Rasu-lullah'tan da sıraya işaret eden kesin bir bilgi rivayet edilmediğine göre "alametlerin çıkış sırası şudur" diyebileceğimiz kesin bir tertib göstermek zordur.
Şu ana kadar anlatmaya çalıştığımız alametler, kıyametin büyük ala¬metleridir. Bir de küçük alametler vardır. Bunların başlicalan şunlardır: Büyük inşaatlar, camilerin süslenmesi, emanete hıyanet, içki ve bid'atle-rin çoğalması, kadınlarda hayanın azalması, hakimlerden adaletin kalk¬ması, bereketin azalması, şarkıcı kadınların çoğalması, hilekarlann güve¬nilir, eminlerin hain tanınması, idari işlerin ehil olmayanlara verilmesi, fitnenin çıkması, kadınların çoğalması, erkeklerin azalması, müslüman-larla yahudiler arasında savaş, Fırat nehrinin suyunun çekilip altından al¬tın bir dağ çıkması..
Bu sayılanlar küçük alametlerden bazılarıdır. Bunların sayısı çok faz¬ladır. Biz sözü fazla uzatmış olmamak için örnek olarak bunları zikret¬mekle iktifa ettik. [63]

4312... Ebu Hureyre fr.a) Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Güneş battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmaz. Doğup da insanlar onu gördüğü zaman, yeryüzünde olan herkes iman edecek. İşte bu: ".... Daha önceden iman etmiş veya imanında bir hayır kazanmış olmayan hiçbir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez... " [64] (ayetinin işaret ettiği) zamandır. [65]

Açıklama

Hadisin Müslim ve İbn Mace'deki rivayetleri Ebu Davud'dakinin aşağı yukarı aynısıdır. Ancak bura¬daki ayet-i kerime, ayet olduğna işaret edilmeden hadis metninin bir bö¬lümü olarak kaydedilmiştir.
Buhari'deki rivayeti ise hayli uzundur. Hadisin buradaki rivayetinde. Önce kıyamet kopmadan evvel iki büyük topluluk arasında büyük bir sa¬vaş çıkacağı, otuz kadar yalancı Deccal'in çıkıp her birinin kendisini Al¬lah'ın elçisi sanacağı, depremlerin çoğalacağı, zamanın kısalacağı, fitnelerin çıkıp savaşların artacağı, malın çoğalıp insanların sadaka vermek için kişiler arayacağı, insanların bina yapımında yarışacakları, insanların hayattan bıkıp kabirdeki ölülerin yerinde olmayı isteyecekleri bildiril¬mektedir. Hadisin buradaki bölümünden sonra da, iki kişinin kumaşlarım yayacakları, ama daha alıp satmadan ve toplamadan, insanın hayvanını sağıp daha sütünü içmeden, havuzunu sıvayıp doldurmadan, lokmasını ağzına alıp da daha yemeden kıyametin kopacağı bildirilmektedir.
Hadis-i şerifte güneşin batıdan doğmadan kıyametin kopmayacağı, ba¬tıdan doğduğu zaman da yeryüzündeki herkesin iman edeceği bildirilmiş-ve bu halin En'am suresinin 158. ayetinde işaret edilen hal olduğu ifade edilmiştir. Hadis metninde ayetin tamamı zikredilmemiştir. İşaret edilen ayetin tamamı şu şekildedir: "Onlar hala kendilerine ille (azab edecek) meleklerin gelmesini, yahut (bizzat) Rabbinin gelmesini veya Rabbi-nin ayet (ve mucize) lerinden birinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabi-nin ayetlerinden biri geldiği gün daha evvelden iman etmiş veya ima¬nında bir hayır kazanmış olmayan hiç bir kimseye (o günkü) imanı asla fayda vermez. De ki: Bekleyin! Çünkü biz (de) şüphesiz bekleyicileriz." (En'âm 158).
Ayetin zahiri, güneşin batıdan doğması gibi kıyamet alametleri çıktıktan sonra imanın da tevbenin de fayda vermeyeceğine delalet etmektedir. Ebu'l-Berekât Abdullah en-Nesefi bu ayetin tefsirinde: "Güneş batıdan doğduktan sonra kafirin imanının kabul edilmeyeceği gibi, münafıkm ihlası ve tevbesi de kabul edilmeyecektir. Ayetin takdiri şu şekildedir: Önceden iman etme¬yenin imanı ve tevbe etmeyenin tevbesi fayda vermez" demektedir. [66]
Rasûlullah'in birçok hadisinde de, güneş batıdan doğduktan sonra imanın fayda vermeyeceği beyan edilmiştir. İbn Cerir'in Ebû Hurey¬re'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur;
"Üç şey var ki onlar çıktıktan sonra, iman etmiş veya imanından bir hayır kazanmış olmayan hiçbir kimseye ( o günkü) imanı fayda vermez. Bunlar: Güneşin battığı yerden doğması, Deccal ve Dabbetü'l, arz'dır." [67]
İbn Mace'nin Safvan b. Assal'dan yaptığı bir rivayette de efendimiz şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz güneşin battığı tarafta genişliği yetmiş yıllık mesafe olan açık bir kapı vardır. Güneş o kapı (batı) tarafından doğunca, önceden iman etmiş veya imanında bir hayır kazanmış ol¬mayan hiç kimseye (o günkü) imanı fayda vermeyecektir. [68]

13. Fırat'ın Hazinesini Açığa Çıkarması [69]

4313... Ebu Hüreyre (r.a)'den   Rasûlullah (s.a)'in   şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Fırat'ın, altından bir defineyi açığa çıkarması yakındır. Kim ( o zaman) orada bulunursa ondan bir şey almasın." [70]

4314... Abdullah b. Said el-Kindî, (Abdullah'a) Ukbe - yani İbn Halid- (Ukbe'ye) Abdullah haber verdi; Ebu'z-Zinad'dan, Ebuz'z-Zinad A'rec'den o da Ebu Hureyre kanalıyla Rasûlullah (s.a)'den önceki hadi¬sin mislini rivayet etti. Ancak O (ravi) "Altından bir dağ üzerinden açı¬lır." dedi. [71]

Açıklama

Tirmizi bu iki rivayet için "hasen sahih" demiştir.
Hadisin Buhari'deki rivayeti aynen Ebu Davud'taki gibidir.
Sahih-i Müslim'de ise birkaç farklı rivayet vardır. Bunlardan ikisi, Sünen-i Ebu Davud'taki birinci ve ikinci rivayetler gibidir. Müslim'in bir ri¬vayeti de şu şekildedir:
"Fırat nehri altın bir dağın üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır. İnsanlar onun için biribirleri ile savaşacaklar ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir. Onlardan her biri keşke kur¬tulan ben olsam diyecektir."
Müslim'in başka bir rivayeti de şu şekildedir:
"Yakında Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılacak (altındaki al¬tını açığa çıkaracaktır) İnsanlar bunu duyunca ona doğru yürüyecek¬ler, onun yanında olanlar, "Şayet bundan birşey almalarına izin ve¬rirsek bunun hepsi götürülür" diyecekler. Bunun üzerine savaşacak¬lar, her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecektir."
Bu babdaki rivayetlerden birisinde Fırat nehrinin tabanından altından bir define, birisinde ise altından bir dağ çıkacağı bildirilmektedir.
Avnü'l-Ma'bud müellifinin nakline göre altına "define" denmesine se¬bep; nehir açılmadan önceki haline itibarla, "dağ" denmesi de çokluğuna itibarladır. Aliyyü'l-Kari'de rivayetlerde belirtilen olayın tek, rivayetlerin muhtelif olduğunu, maksadın; altından bir dağ gibi büyük bir hazinenin ortaya çıkacak oluşu olduğunu söyledikten sonra; rivayetlerin ayrı ayrı olaylara işaret edebileceğini, altından hazinenin çıkışının ayrı, altın made¬ninden olan dağın çıkışının da ayrı bir olay olmasının da muhtemel oldu¬ğunu söyler.
Avnü'l- Ma'bud müellifi, birinci görüşün sahih olduğuna işaret etmiştir.
Hadislerden anlaşıldığına göre kıyamet yaklaşınca Fırat nehrinin suyu çekilecek ve dibinden altın bir hazine çıkacaktır. Bu hazine dağlar gibi çok olacaktır. İnsanlar bu hazineyi almak için oraya üşüşecekler ve biri-birlerine gireceklerdir. Öyle ki, savaşan her yüz kişiden doksan dokuzu ölecektir. Rasûlullah (s.a) ümmetinden o gün orada hazır olanların anılan altına yaklaşmamalarını tavsiye etmişlerdir. Böylece çıkacak olan fitne¬den emin olacaklarını ihsas etmişlerdir.
Muasır müelliflerden fıratın altından hazine çıkmasından maksadın, Fırat sularının değerlendirilmesi, onun ekonomiye en yararlı biçimde kul¬lanılması şeklinde izah edenler vardır. Tabi bu bir te'vildir, doğruluk yö¬nü tartışmaya açıktır. [72]

14. Deccal'ın Çıkışı

4315... Rabi b. Hıraş şöyle demiştir: Huzeyfe (b. el-Yeman) ve Ebu Mes'ud (el-Ensarî) bir araya geldiler. Huzeyfe şöyle dedi:
"Şüphesiz Deccal ile birlikte olan şeyi ben ondan [73]  daha iyi bili¬rim; şüphesiz Deccal'in yanında sudan bir deniz ateşten bir nehir ola¬caktır. Sizin su(dan) zannetiğiniz aslında ateş, ateş olarak gördüğü¬nüz de sudur. Sizden her kim buna erişir de (su isterse) ateş olarak gördüğünden içsin. Çünkü o onu su (olarak) bulacaktır."
Ebu Mes'ud el,Bedri: "Rasûlullah (s.a)'den aynen böyle derken işit¬tim" dedi. [74]

Açıklama

Bu konu kıyametin büyük alametlerinden birisi olan Deccal ile ilgilidir. Deccal'in şekli, yapacağı işler gibi izahına gerek duyduğumuz noktalan hadislerin izahı esnasında açıklamaya çalışacağız.
Deccal sözlükte gizleyen, örten, yalancı manalarına gelir. Hakkı batıl¬la örteceği için bu isim verilmiştir. Yeryüzünün çeşitli yönlerini dolaşaca¬ğı için Deccal ismini aldığını söyleyenlerde vardır.
Kurtubî, Tezkire'sinde bu nesneye Deccal denilmesine sebep olarak on görüş ileri sürüldüğünü söyler.
Deccal bir insandır. İnsanları Allah'a isyana, kendine kulluğa çağıra¬caktır. Huzeyfe (r.a) Ebu Mes'ut la bir araya geldiğinde "Ben Deccal'in yanındakini ondan daha iyi bilirim" demiştir.
Dipnotta işaret ettiğimiz gibi Huzeyfe'nin "ondan" sözü ile Deccal'i de Ebu Mes'ud'uda kasdetmiş olması muhtemeldir. Ebu Mes'ud'u kas-detmiş ise, Ebu Mes'ud'un bunu Rasûlullah'tan işitmediğini zannediyor olsa gerek. Nitekim Ebu Mes'ud'da "Ben Rasûlullah'tan aynen böyle duydum" diyerek Huzeyfe'nin zannının hatalı olduğuna dikkat çekmek istemiştir.
Sahihi Müslim'deki bir rivayette, burada Huzeyfe'nin sözü olarak ge¬çen bu cümle, Rasûlullah'ın sözü olarak takdim edilmektedir. O rivayet¬te "ondan" kelimesinden maksadın Deccal olduğu açıkça bellidir.
Hadisi şerifte, Deccal'in yanında sudan bir deniz ve ateşten bir nehir bulunacağı, ama aslında ateş gibi görünen şeyin su, su gibi görünen şe¬yin de ateş olduğu bildirilmektedir. Sahih-i Müslim'deki bazı rivayetlerde ve Buhari'nin rivayetinde deniz ve nehir anılmadan Deccal ile birlikte su ve ateş bulunacağı, bir rivayette de ateşten bir nehir, sudan bir nehir ola¬cağı ifade edilmektedir. Ahmed b. Hanbel ve Taberani'nin rivayetlerinde ise onunla birlikte iki vadi bulunacağı bunlardan birisinin cennet Ötekinin cehennem olarak gösterileceği, ama aslında cehennemin cennet, cennetin de cehennem olduğu beyan edilmektedir. Yine Ahmet b. Hanbel'in Ebu Hureyre'den tahric ettiği bir hadiste de cennet ile birlikte cennet gibi bir-şey olacağı belirtilmektedir.
Askalani Fethu'l - Bari'de nesneleri aksi olarak görmenin sebebinin görülen şeyin görene göre farklılık arzedeceğinden kaynaklandığını söy¬ler. Askalani'ye göre burada sözkonusu edilen farklı görüntülerin sebebi de ya Deccal'in bir sihirbaz olup bir şeyi olduğunun ters göstermesi ya da Allah (c.c)'ın Deccal'in cennet olarak gösterdiği şeyin içini cehennem, cehennem olarak gösterdiğinin içini de cennet kılmasıdır.Üçüncü bir ihti¬mal de cennetin nimet ve rahmetten, cehennemin de mihnet ve hikmetten kinaye olmalarıdır. Her kim Deccal'e itaat eder, Deccal de ona inam eder¬se onun işi sonuçta cehennemdir. Kim de ona karşı çıkar cezasına muha¬tap olursa onun gideceği yer de cennettir.
İbn Hacer bu ihtimallerden ikincisini tercih etmektedir.
Hz. Peygamber (s.a) Deccal'in yanındaki ateş ve suya erişen mü'min-lerin onun suyunu değil ateşini tercih etmelerini, çünkü aslında onun su¬yunun ateş, ateşinin su olduğunu belirtmiştir. Bu aynı zamanda Deccal'e itaat değil, karşı çıkılması yolunda bir emirdir. [75]

4316... Enes b. Malik (r.a) Rasulullah (s.a) in şöyle buyurduğunu ha¬ber vermiştir:
"Hiç bir peygamber gönderilmemiştir ki ümmetini tek gözlü, ya¬lancı Deccal'e karşı uyarmış olmasın. Haberiniz olsun o tek gözlüdür, Rabbiniz Teala ise tek gözlü değildir. Şüphesiz Deccal'in iki gözü arasında "Kâfir" yazılıdır. [76]

4317... Bize Muhammed b. el-Müsenna, Muhammed b. Cafer'den o da Şu'be'den (Deccal'in iki gözü arasında) "                 =Kefere" yazılı olduğunu haber verdi. [77]

4318... Bize Müsedded, ona Abdulvaris haber verdi, o Şuayb b. el-Hı-cab'dan, Şuayb da Enes b. Malik (r.a) vasıtasıyla Rasûlullah'tan rivayet ettiği bu hadiste Rasûîullah, "Onu (Deccal'in alnındaki kafir yazısını) her müslüman okur." buyurdu. [78]

Açıklama

Bu üç rivayet, Deccal'in görünüşü ile ilgilidir. Aralarındaki cüzi farklara işaret için bunlar ayrı numa¬ralar altında verilmişlerdir. Bu rivayetlerden birincisinde Deccal'in iki gözü arasındaki yazının “ = Kafir, ikincisinde, " Kaf, fe ve re harfleri) olduğu bildirilmekte, üçüncüsünde ise bu yazının bütün müslümanlar tarafından okunabileceği, ilavesi yer almaktadır. Sahih-i Müslim'deki bir rivayette Ke-fe-re harfleri, "yani Kâfir" diye tefsir edilmiştir.
Hadisi şerifte, gönderilen her peygamberin ümmetini Deccal'e karşı uyardığı bildirilmektedir. Tirmizi'nin rivayetinde, Hz. Nuh (a.s)'un da ümmetini Deccal'e karşı uyardığı ifade edilmekte ve Rasûlullah'm Dec¬cal'in tek gözlü olduğunu diğer peygamberlerin haber vermediğini sade¬ce kendisini bildirdiğini söylediği ilave edilmektedir.
Hz. Nuh'un ve daha sonraki peygamberlerin ümmetlerini Deccal'e karşı uyarmaları konusunda bir müşkil görülmektedir. O şudur: Bir çok sahih hadiste Hz. İsa'nın inip Hz. Muhammed (s.a)'in şeriatı üzere amel edeceği ve Deccal'i öldüreceği haber verilmiştir. Bu, Deccal'in Hz. Mu¬hammed (s.a)'in Peygamberliğinden sonra çıkacağını gösterir. O halde Hz. Nuh'un ve diğer peygamberlerin ümmetlerini Deccal'e karşı uyarma¬larının sebebi nedir?
Bu müşkile şu şekilde cevap verilmiştir: "Hz. Nuh'a ve daha sonraki peygamberlere Deccal'in çıkacağı vakit açıklanmamıştı. Bunlar Dec¬cal'in çıkacağını biliyorlar ama çıkış vaktini bilmiyorlardı.
Onun için ümmetlerini uyarmışlardır. Nitekim önceleri bu bizim Peygamberimizce de açıklanmamıştı. Onun "eğer o ben aranızda iken çı¬karsa ben onun hasmıyım" buyurmuş olması da buna delildir. Hz. Pey¬gamber (s.a)'e Deccal'in çıkacağı zaman daha sonra bildirilmiştir.
Bu hadiste Deccal'in tek gözlü olacağına işaret edilmiş fakat hangi gö¬zünün kör hangisinin açık olacağına temas edilmemiştir. Diğer hadis ki¬taplarında bu mes'eleye temas eden hadislerin biribirleri ile çelişkili ol¬dukları görülmektedir. Sahih-i Müslim'in bir rivayetinde Deccal'in sağ gözünün kör ve üzüm tanesi gibi dışa fırlamış olduğu [79]  bir rivayetinde sol gözünün kör [80] ( başka bir rivayetinde de gözünün silik olduğu [81]  bil¬dirilmektedir. Görüldüğü gibi bunlar birbirleri ile çelişkilidir.
Aynî, bu rivayetler arasındaki çelişkiyi izale için şöyle demektedir: "Deccal'in bir gözü tamamıyla kör, öbürü de sakattır. Dolayısıyla her iki göz için de kör demek sahihtir. Çünkü "  =   a'ver"   kelimesi aslında kusurlu manasınadır."
Hz. Peygamber (s.a); "Rabbiniz tek gözlü değildir" buyurarak hem Allah'ın noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna işaret buyurmuş, hem de Deccal'in ilahlık iddiasını ibtal etmiştir. Çünkü Allah mükemmeldir, ya¬ratıklara benzemez, noksan sıfatlardan münezzehtir. Deccal tek gözlülü¬ğü ile hem kusurludur, hem beşere benzemektedir; hem de kusurlarından kurtulabilecek bir güce de sahip değildir. O halde bu derece aciz bir var¬lığın kalkıp da tanrılık iddiasında bulunması çok abestir. Buna rağmen in¬sanlar arasında ona inanan, peşinden gidenler olacaktır. Onun için bütün peygamberler ümmetlerini ona karşı uyarmışlardır. Deccal'e inanılması¬na sebep bir takım harikulade şeyler göstermesi ve uğradığı yerlerden süratle geçmesidir. Onu gören zayıf iradeli ve zayıf akıllılar yaptıklarına ka¬nacaklar, noksanları konusunda düşünmelerine zaman bırakmadan Dec-cal orayı terkedecektir. Kadı Iyaz'ın belirttiğine göre Deccal birisini öldü¬recek sonra tekrar çürütecektir. Dinlen şahıs onu tasdik edeceği yerde ya¬lanlayacak ve "Senin şerrin konusunda basiretim arttı" diyecektir.
Hadis-i şerifte ayrıca Deccal'in bir alameti olarak iki gözü arasında ;'kâfir" yazılı olacağı ve bunun (okumayı bilsin bilmesin) tüm müslü-manlar tarafından okunacağı bildirilmektedir.
Kadı îyaz bu yazının gerçekten olacak mı, yoksa onun küfrüne delalet eden bir alamet mi olduğu konusunda ihtilaf edildiğini söyler. Kuvvetli görüşe göre bu gerçek bir yazıdır ve harfleri ayrı ayrı değil bitişik olarak cafir şeklindedir. Nevevi'de yazının gerçek olduğunu söyleyenlerdendir. [82]

4319... İmran b. Husayn (r.a) Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu Öylemiştir. "Deccal'i işiten kişi ondan uzaklâşsın. Vallahi insan onu mü’min zannederek ona gelir ve içine düştüğü (ölüleri diriltmesi gibi) üphelerden dolayı [83] - veya içine düştüğü şüpheler için- [84] ona tabi olur. [85]

4320... Ubade b. Samit (r.a) Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu söylemiştir:
"Şüphesiz ben size Deccal'den (çok) bahsettim, (ama yine de) anla¬yamamış olmanızdan korktum. Şüphesiz Mesihud Deccal kısa boylu, eğri bacaklı, (yürürken bacaklarının arası açık) kıvırcık saçlı, tek gözlü¬dür. Gözü siliktir, kabarık da çukur da değildir. Eğer durumu size karışık gelirse biliniz ki Rabbiniz tek gözlü değildir."
Ebu Davud: "Amr b. Esved kadılığa tayin edildi" dedi. [86]

Açıklama

Bu hadiste müslümanlann karıştırmamaları için Deccal'in özellikleri daha detaylı olarak verilmiş¬tir. Bu özelliklerden ikisi, sarihlerin üzerinde durdukları konulardan ol¬muştur. Bunlar:
a) Boyunun kısa olması: Bu hadiste, Deccal'in boyunun kısa olduğu bildirilmektedir. Temimu'd- Dari'nin rivayet ettiği bir hadiste ise onun insanların en büyüğü olduğu bildirilmektedir.
Zahirdeki bu tearuz birkaç yolla izâle edilmiştir:
1- Deccal aslında uzundur ama çok şişman olduğu için kısa görülür. İyice dikkat edilmezse kısalığı farkedilemez.
2- Deccal'in iri olmasından maksat, şişmanlığıdır. O kısadır ama şiş¬mandır. Aliyyü'l - Kari, Deccal'in çok fitneci oluşundan dolayı bu te'vi-lin yerinde olduğunu söyler.
3- Aslında uzun boyludur ama çıktığı zaman Allah onun şeklini değiş¬tirecektir.
b) Deccal'in gözlerinin durumu: Hadiste önce Deccal'in bir gözünün kör olduğu belirtilmiş, peşinden de gözün silik olduğu; ne dışa doğru çıkık ne de çukur olduğu ilave edilmiştir. Bu özelliklerin hepsi tek gözdedir.
Diğer göz ise üzüm tanesi gibi göz çukurunun dışındadır. Yukardaki özellikler, diğer gözün dışa doğru çıkık olmasına mani değildir. [87]

4321... Nevvas b. Sem'an el-Kilabî (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a) Deccal'i anıp şöyle demiştir:
"Şayet ben aranızda iken çıkarsa, sizin önünüzde onun hasmı (mağ¬lup edicisi) benim. Eğer ben aranızda yokken çıkarsa herkes kendisinin savunucusu (galip gelicisi) dur. Her müslüman hakkında Allah benim halifemdir. Sizden her kim ona erişirse, ona karşı Kehf (suresinin baş tarafını) okusun. Şüphesiz o fitneye karşı sizin için emandır."
(Ravi Nevvas der ki): Biz (Rasûlullah'a):
Yeryüzünde ne kadar kalacak? dedik.
"Kırk gün; bîr gün bir sene gibi, bir gün bir ay gibi, bir gün bir hafta gibi diğer günleri de sizin (normal) günleriniz gibidir" buyurdu.
Ya Rasûlullah bu bir sene gibi olan günde bir günlük namaz bize ye¬ter mi? dedik;
"Hayır, onun için günü takdir ediniz."
Sonra Dımeşk (şam)'in doğusundaki beyaz minarenin yanına İsa b. Meryem (a.s) inecek, Deccal'e yetişip Lüt kapısının yanında onu öldürecek" buyurdu. [88]

Açıklama

Hadisin Müslim, Tirmizi ve İbn Mace'deki rivayetleri hayli uzundur. Örnek olarak Sahih-i Mülimdeki rivayetin tercümesini buraya aktarmak istiyoruz: Nevvas (r.a) şöyle dedi. "Bir sabah Rasûlullah (s.a) Deccal'i andı, onu anlatırken sesini alçalttı, yükseltti hatta onu hurma bahçesinde zannettik, akşamleyin yanına vardığımızda bizdeki bu zannı anladı ve: "- Bu haliniz ne?" diye sordu. Biz:
Ya Rasûlullah, sabahleyin Deccal'i andın, onun hakkında konuşur¬ken sesini Öyle alçaktın yükselttin ki kendisini hurma bahçesinde zannet¬tik, dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdular:
"Deccal'den başkası sizin namınıza beni daha çok korkutur. Eğer ben sizin aranızda iken çıkarsa, ona ben galebe çalarım. Ben aranız¬da yokken çıkarsa, herkes kendi başının çaresine bakar. Allah her müslüman hakkında benim halifemdir. bu adam kıvırcık saçlı bir gençtir.. Gözü fırlamıştır. Ben onu, Abdul-Uzaz b. Katan'a benzetir gibiyim. Sizden ona kim yetişirse, üzerine Kehf suresinin ilk ayetleri¬ni okuyuversin. O, Şam ile Irak arasında bir semtten çıkacak ve sağa sola fesat saçacaktır. Ey Allah'ın kulları sebat edin." Biz:
Ya Rasûlullah! Yeryüzünde ne kadar kalacaktır? dedik
"Kırk gün (kalacak) Birgün bir sene gibi, Bir gün bir hafta gibi. Sair günleri de sizin günleriniz gibi olacaktır." buyurdular.
Ya Rasûlullah Bir sene gibi olacak bir günde bir günlük namaz bize kafi gelecek mi? dedik.
“Hayır, onun için günün miktarını tayin edin" buyurdu.
Ya Rasûlullah onun yeryüzünde sürati ne olacak?" dedik;
"Arkasından rüzgar esen yağmur gibidir. Bir kavmin üzerine ge¬lerek onları davet edecek. Onlar da kendisine iman edecek ve icabet¬te bulunacaklardır. Gökyüzüne emredecek o yağmur yağdıracak ye¬re emredecek o da nebat bitirecektir. Akşamleyin deve sürüleri o kavmin yanlarına alabildiğine uzun hörgüçlü ve bol sütlü, böğürleri dolu olarak döneceklerdir. Sonra bir kavme gelerek onları da davet edecek, fakat onun sözünü reddedecekler, o da kendilerinden savu¬şup gidecektir. Bunlar kıtlık içinde sabahlayacaklar, ellerinde malla¬rından bir şey kalmayacaktır. (Bu adam) bir harabeye uğrayarak ona definelerini çıkar, diyecek. Harabenin defineleri arı kovanları gi¬bi hemen arkasına düşeceklerdir. Sonra, genç babayiğit bir adam ça¬ğıracak ve onu kılıçla vurarak ikiye bölecek, her parçayı bir ok atımı yere fırlatacaktır. Sonra bu adamı çağıracak. Adam ona gülerek yü¬zü parlar bir halde gelecektir. O bu halde iken aniden Allah, Mesih b. Meryem'i gönderecektir. Mesih, Dımeşk'in doğusundaki Akmina-reye iki boyalı elbise içinde elini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak inecek. Başını eğdiği zaman su damlayacak, kaldırdığı zaman ondan inci gibi gümüş taneleri yuvarlanacaktır. Onun nefesinin ko¬kusunu duyan her kafir mutlaka ölecektir. Nefesi de gözünün gördü¬ğü yere varacaktır. Mesih, bu adamı arayacak nihayet onu Lut kapı¬sında yetişerek öldürecektir. Sonra bu adamın şerrinden kendilerini Allah'ın koruduğu Meryem oğlu İsa'ya bir kavm gelecek. İsa onların yüzlerini silecek, onlarla cennetteki derecelerine göre konuşacaktır. O bu halde iken Allah İsa'ya: "Ben öyle kullarımı çıkardım ki, onla¬rı öldürmeye hiç kimsenin eli varmaz. Şimdi sen benim kullarımı Tûr'a  götürerek  koru,  diye  vahy  indirecek  ve  Allah  Ye'cuc'u Me'cuc'u gönderecektir. Bunlar her tepeden sür'atle sizacaklardır. Bu sür'atle, öncüleri, Taberiye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Son gelenleri oraya varacak ve: Bu gölde bir zamanlar ha¬kikaten su vardı diyeceklerdir. Nebiyullah İsa ile arkadaşları muha¬sara edilecek hatta onlardan birine bir öküz başı, sizden birinize bu¬gün yüz altından daha makbul olacaktır. Bunun üzerine Allah'ın ne¬bisi İsa ve arkadaşları (Allah'a) niyaz edecekler. Allah da Ye'cuc Me'cuc'un üzerine, boyunlarına isabet edecek deve kurdu neğaf gön¬derecektir. Böylece, bir kişinin ölmesi gibi helak olarak sabahlaya-caklardır. Sonra Nebiyullah İsa ile arkadaşları (Tur'dan) yeryüzüne inecekler yeryüzünde onların leşleri ve pislikleri ile dolmadık bir ka¬rış yer bulamayacaklardır. Nebiyullah İsa ile arkadaşları yine Al¬lah'a niyaz edecekler, Allah'da Horasan develerinin boyunları gibi kuşlar gönderecek, bu kuşlar onların cesetlerini yüklenerek, Allah'ın dilediği yere atacak ki ona ne kerpiç ev ne de çadır mani olabilecek¬tir. Bu yağmur yeryüzünü yıkayacak, onu ayna gibi yapacaktır. Son¬ra yere, "mahsulünü bitir, bereketini tekrar getir," denilecektir. İşte o gün cemaat, nar yiyecekler ve onun kabuğu altında gölgelenecek-lerdir. Süte bereket verilecek hatta yeni doğurmuş bir deve bir sürü insana yetecek, yeni doğurmuş bir sığır bir kabileye yetecek, yeni do¬ğurmuş bir koyun akrabadan bir oymağa kafi gelecektir. Onlar bu halde iken, Allah güzel bir rüzgar gönderecek, bu rüzgar onları kol¬tuklarının altlarından yakalayacak, her mü'minin ve her müslümanın  ruhunu kabzedecek, insanların kötüleri kalarak yeryüzünde eşekler gibi alenen çiftleşeceklerdir. İşte kıyamet bunların üzerine kopacaktır."
Hadisin sünen-i Ebu davııd'un rivayetindeki şu konular üzerinde dur¬mak gerekir:
a) Hz. Peygamberin; şayet Deccal onun sağlığında iken çıkarsa, kendi¬sinin onun hasmı olacağı; efendimizin vefatından sonra çıkarsa herkesin kendisini savunması meselesi:
Hadisin devamında Hz. İsa'nın yeryüzüne inip deccal'i öldüreceği bil¬dirilmektedir. Bu durumda hadisin baş tarafı ile son tarafı arasında bir çe¬lişki göze çarpmaktadır. Çünkü efendimiz baş tarafta kendisinin onunla karşılaşması ihtimali olduğu izlenimini vermiş sonunda ise, Deccal'i Hz. İsa'nın öldüreceğini açıkça beyan buyurmuştur.
Alimler zahirdeki bu çelişkiyi genelde iki şekilde te'lif etmişlerdir:
1- Rasûlullah (s.a) daha önceleri Deccal'in ne zaman çıkacağını bilmi¬yordu, kendisine bilahare bildirildi. Bu halin uzunca bir konuşmanın başı ile sonu arasında olması da mümkündür.
2- Hz. Peygamber, Deccal'in mutlaka çıkacağını, onun çıkışında hiç bir şüphenin olmadığını bildirmek için böyle bir ifade kullanmıştır.
Fahr-i kainat efendimiz, Deccal'in kendisinin vefatından sonra çıkma¬sı halinde herkesin kendisini korumasından maksat, onun göstereceği ba¬zı harika şeylere kanmamak, elindeki delili ile kendisini savunmaktır.
b) Müslümanlara Deccal ile karşılaştıklarında Kehf suresinin ilk ayet¬lerini okumaları tavsiye edilmiş, buna sebep olarak da onun, müslümanlar için eman olduğu belirtilmiştir. Anılan sürenin baş tarafından Allah'a inanan birkaç kişinin zalim Dakyanos'un şerrinden kaçarak bir mağaraya sığındığı ve orada Cenab-ı Hak tarafından korunduğu anlatılmaktadır. Aynı şekilde, Deccal'in fitnesine karşı da Allah (c.c)'ın bu ayetlerle müs-lümanları koruyacağı umulur.
c) Hadisi şerifte Deccal'in kırk gün kalacağı, ama onun günlerinin uzun olacağı bildirilmektedir. Buna göre Deccal'in bir günü bir sene, bu¬günü bir ay, bir günü bir hafta geri kalan günler de normal günler kadar olacaktır. Rasûlullah {s.a) bu uzun günlerde namazların takdir edilerek kı¬lınacağını haber vermiştir.
Bu mes'ele ile ilgili olarak Nevevi şöyle demektedir: "Bu hadis zahiri üzeredir. Bu üç gün, anılan rnikdar kadar uzundur. Rasûlullah1*iti kalan günlerde sizin günleriniz gibidir, buyurması buna delalet etmektedir."
Bazı alimler, "günlerin uzunluğundan maksat, müslümanlann gam ve kederlerinden dolayı vaktin geçmemesi, günlerin sıkıntının miktarına gö¬re yıl gibi ay gibi, hafta gibi görünmesi, geçmek bilmemesi" demişlerdir. Ancak bu görüş kabule şayan değildir.
Hadiste bir yıl gibi olan günde namazların takdir edilerek kılınacağı bildirilmektedir. Nevevi'nin beyanına göre bundan maksat normal gün¬lerdeki zamanı esas alarak takdirde bulunmaktır. Yani fecirden sonra nor¬mal gündeki fecir ile öğle arasındaki zaman takdir edilip öğlen namazı kı¬lınır. Öğle ile ikindi arasındaki vakit takdir edilip ikindi, ikindi ile akşa¬mın arası takdir edilip o kadar vakit geçince yatsı akşam ile yatsı arası takdir edilip o kadar zaman geçince yatsı kılınır ve bu tekrarlanır. Yani bir sene kadar uzun olan günde senenin günlerinin tüm namazları kılınır. Ay ve hafta kadar sürecek olan günler için de durum aynıdır.
Kadı Iyaz ve başka alimler: Bu hüküm o güne mahsustur. Bunu bize şeriat sahibi koymuştur. Eğer bu hadis olmayıp da biz içtihadımızla baş başa bırakılsaydık o günde bilinen vakitlerde beş vakit namazla iktifa ederdik" demişlerdir.
Bu hadis şafağın kaybolmadığı yerlerdeki yatsı namazı ve altı ay gece ve altı ay gündüzün devam ettiği bölgelerdeki vakit namazları konusu için de bir mesned olmuştur. Bazı alimler vaktin, vücubun zahiri sebebi ve edasının şar¬tı olduğunu, şart bulunmayınca meşrutun da bulunmayacağını söyleyerek böyle yerlerde vakit bulunmadığı için namazın farz olmayacağını söylerler. Diğer bazı alimler ise bu hadisle istidlal ederek buralara en yakın olan; vak¬tin tam teşekkül ettiği yerler esas alınmak surtiyle takdir yapılıp, beş vakit na¬mazın kılınacağını söylerler. Eş-Şami, İmam Şafii'den şafak kaybolmadan önce fecrin doğduğu bölgelerde yatsının farz olduğunu nakletmektedirler. [89]
d) Hadiste, Hz. İsa'nın Şam'ın doğusundaki beyaz minareye inip Lüt kapısında Deccal'e yetişip onu öldüreceği bildirilmektedir. Bazı rivayet¬lerde Hz. İsa'nın Kudüs'teki mescid-i Aksa'ya ineceği bildirilmektedir. Aliyyü'l - Kari: "Bence bu rivayet daha kuvvetlidir ve diğer rivayetlere ters değildir. Çünkü mescid-i Aksa Dımeşk'in doğusundadır ve o zaman müslüman askerlerin toplandığı yer olacaktır. Şu anda orada beyaz mina¬re yoksa o zaman yapılır" demektedir.
Nevevi ise "Beyaz minare şu anda Şam'ın doğusunda mevcuttur" der. Hz. Isa'nın.Ürdün'e ineceği şeklinde de rivayet vardır.
Suyûtî'nin Mirkatu's -Suut'ımda, İmadu'd-din b. Kesir'den naklen şöyle denilmektedir: "Zamanımızda (741 yılında) minarenin yapısı beyaz taşlarla yenilenmiş ve bu, eski minareyi yakan Hristiy ani arın mallan ile yapılmıştır. Her halde bu Rasûlullah'ın peygamberliğinin delilleriridendir. Çünkü Allah (c.c) beyaz minarenin binasının Hz. İsa'nın inmesi için Hristiyanlann malları ile yapılmasını lütfetmiştir. [90]

4322... Bize İsa b. Muhammed haber verdi, bize Damure haber verdi. o Şeybanî'den, Şeybanî Amr b. abdullah'dan, Amr Ebu Ümame'den o da Rasûlullah (s.a)'den önceki hadisin benzerini rivayet etti. Namazları da o hadisteki aynı mananın benzeri ile zikretti. [91]

Açıklama

Musannif Ebû Davud bu rivayeti muhtasar olarak önceki hadise havale etti. İbn Mace'nin riva¬yeti ise hadisin tamamını almaktadır.
Üç sahife kadar olan İbn Mace'nin rivayetinin özeti şudur: Rasûlullah (s.a) cemaate Deccal'i anlatmış, kendisinden önceki bütün peygamberlerin ümmetlerini Deccal'e karşı uyardığını çünkü yeryüzün¬deki en büyük fitnenin Deccal'in fitnesi olduğunu beyan etmiştir. Şayet Efendimizin sağlığında çıkarsa onunla kendisinin mücadele edeceğini, sonra çıkarsa herkesin kendisini savunacağını bildirmiş, Deccal'in özel¬liklerini saymıştır. Rasülullah'ın bildirdiğine göre, Deccal önce kendisiin peygamber olduğunu söyleyecek daha sonra Allah olduğunu iddia ede¬cektir. İki gözü arasında Kafir yazılı olacak ve bu yazı okuma yazma bi¬len bilmeyen herkes tarafından okunacaktır. Beraberinde bir cennet bir de cehennem olacaktır. Ancak aslında onun cenneti cehennem, cehennemi de cennettir. Kehf sûresinin ilk ayetlerini okuyanlar, Hz. İbrahim'in ateş¬ten korunduğu gibi, Deccal'in fitnesinden korunacaktır.
Deccal bir bedeviye; anasını babasını dirilttiği takdirde kendisine ina¬nıp inanmayacağını soracak, onun "evet" demesi üzerine, iki şeytan onun anası babası kılığına girecek ve bedeviyi Deccal'e tabi olmaya teşvik ede¬ceklerdir. Ayrıca başka bir fitne olarak da; Deccal bir adamı testere ile bi¬çip ikiye ayıracak, sonra onu diriltip Rabbinin kim olduğunu soracak, adam da: "Rabbim Allah'tır, sen de Allah düşmanı Deccalsin" diyecektir. Hadiste belirtildiğine göre; Deccal'in bunlardan başka fitneleri de var¬dır. Mesela buluta yağdırmasını, yere bitirmesini emredecek yağmur ya¬ğıp yer bitki bitirecektir. Bir kabileye uğrayacak, o kabile kendisini yalan¬layacak bunun üzerine o kabilenin tüm hayvanları helak olacaktır. Başka bir kabileye daha uğrayacak onlar ise Deccal'i tasdik edecek bunun üzerine yağmurlar yağacak, bol ot bitecek, hayvanlar etlenecek, sütleri arta¬caktır. Mekke ve Medine'nin dışında Deccal'in ayak basmadığı yer kal¬mayacaktır. Mekke ve Medine'ye gitmek istediğinde, ona melekler mani olacaklardır. Nihayet Zurayb-i ahmer yanında çorak bir yere inecek, Me¬dine şehri iiç defa sallanacak, Medine'de ne kadar münafık varsa Dec¬cal'in yanma koşacaktır.
O günde Araplar çok az olacak ve beytü'l-Makdis'de bulunacaklardır. Salih bir zat olan imamları onlara sabah namazı kıldırmak üzere öne geç¬tiği esnada Hz. İsa inecek bunun üzerine imam, Hz, İsa'nın namaz kıldır¬ması için geriye çekilecek ama Hz. İsa geçmeyecektir. Namazdan sonra Hz. İsa kapıyı açmalarını isteyecek, açtıklarında kapı önünde yanında yet¬miş bin yahudi olduğu halde Deccal durur olacaktır. Deccal Hz. İsa'ya ba¬kınca tuzun suda eridiği gibi eriyecek ve kaçmaya başlayacaktır. Hz. İsa, Deccal'in peşine takılıp, Lût'un doğu kapısında ona yetişip öldürecektir. Allah yahudileri hezimete uğratacak, yahudiler neyin arkasına gizlenirler¬se o şey bunu haber verecektir.
Rasûlullah daha sonra Deccal'in kırk yıl kalacağını, onun bir yılının yarım yıl, bir yılının bir ay, bir ayının bir hafta gibi, kalan günlerinin de kıvılcım gibi süratli olacağını söylemiş, o günlerde namazların takdir edi¬lerek kılınacağını beyan buyurmuştur.
Rasûlullah bundan sonra Hz. İsa (a.s)'mn yapacaklarının anlatmıştır. Buna göre İsa (a.s) haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kldıracak ze¬katı terkedecektir. Düşmanlık ve kin ortadan kalkacaktır. Hatta çocuk eli¬ni yılanın ağzına sokacak ama yılan ona zarar vermeyecek, aslan çocuğun önünden kaçacaktır. Yeryüzünde tek din olacak, herkes Allah'a tapacak¬tır. Yerin bereketi artacak bir üzüm salkımı bir topluluğa yeter hale gele¬cektir. At fiatları azalacak, sığır fiatları artacaktır. Deccal'in çıkmasından evvel üç yıl tedrici bir kuraklık ve kıtlık hüküm sürecektir. Üçüncü yıda bir damla yağmur yağmayacak yerden bir ot bitmeyecektir. Tüm çift tır¬naklı hayvanlar ölecek, insanlar tekbir teşbih ve tahmid sayesinde yaşaya¬caklar, bunlar insanlara gıda gibi gelecektir. [92]

4323... Ebu'd-Derda (r.a) Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir kimse Kehf suresinin başından on ayet ezberler¬se, Deccal'in fitnesinden korunur."
Ebu Davûd şöyle dedi:
"Hişam ed-Düstûraî de Katade'den aynen böyle rivayet etmiştir. An¬cak hişam: "Kim Kehf suresinin sonlarından ezberlerse" demiştir. Şu'be ise Katade'den: "Kehf in sonundan." demiştir. [93]

Açıklama

Hadisin Hemmam vasıtası ile Katade'den rivayetinde Efendimiz, Kehf suresinin baş tarafından on ayet ezberleyen kişinin Deccal'in fitnesinden korunacağını bildirmiştir.
Sahih-i Müslim'in bir rivayeti de bu şekildedir. Tirmizi'nin rivayetin¬de de: "Kehf suresinin başında üç ayet...." denilmektedir. Katade'den Hişam kanalıyla gelen rivayette ise, Kehf suresinin sonundan ezberleye¬nin korunacağı bildirilmektedir. Müslim'in ve Nesai'nin birer rivayeti de böyledir. Nesai'nin bir rivayetinde de: "Kehf suresinden on ayeti ezberle¬yen Deccal'in fitnesinden emin olur" buyurulmaktadır.
Hadisin Ebu Davud'daki rivayetinde, Katade'den sonraki iki ravinin (Hemmam ve Hişam) rivayetleri birbirinden farklıdır. Hemmam'ın riva¬yetinde: "kehf suresinin baştarafından on ayet..." denildiği halde, Hi-şam'ın naklinde: "Sonundan on ayet..." denilmektedir. Diğer hadis kitap¬larındaki bazı rivayetler Hemmam'ın bazıları da Hişam'm nakillerine uy¬gun düşmektedir. Ayrıca, "Başından üç ayet" ve baş ve son ile kayıtlan¬madan "on ayet" şeklinde de rivayetler vardır.
Bir rivayette ise: "Her kim Kehf suresini ezberler sonra da Deccal yetişirse Deccal ona musallat olamaz" buyurulmaktadır. Suyûtî, biribi-rine muhalif görünen rivayetleri bu rivayetle birlikte gözönüne alınarak şöyle demektedir: "Başından ve sonundan on ayet denilmesi, tamamını ezberlemekte istidrac (peyderpey ezberlemek) cihetindendir. "Yani suyu-ti'nin dediğine göre Rasûlullah'ın istediği Kehf suresinin tamamının ezberlenmesidir. Fakat bunu temin için bazan baştan on ayet, bazan da son¬dan on ayet veya mutlak olarak "on ayet" demiştir.
Kehf suresinin şeytanın fitnesine karşı koruyucu olmasının hikmeti ko¬nusunda da Kurtubi şunları söylemektedir. Kimileri bu .süredeki ashabı kehf ile ilgili ilginç kıssalar olduğunu söylerler. Çünkü o kıssalara mutta¬li olanlar Deccal'in olayım yadırgamazlar dolayısıyla Deccal'den etkilen¬mezler...”
Geçen rivayetler ve izahlar göz önüne alındığında şöyle denilebilir: Kehf suresini okuyup manasını düşünen kişi Deccal'den korunur ve onun fitnesinden emin olur. [94]

4324... Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Benimle onun -yani İsa (a.s)'in- arasında pey¬gamber yoktur ve o mutlaka inecektir. Onu gördüğünüz zaman, ta¬nıyınız; o, orta boylu, kırmızıya çalan beyaz benizli, bir adamdır. Sa¬rımtırak renkte iki elbise içerisinde olacaktır. Başına bir ıslaklık değ-mese de (sanki yıkanmış gibi) damlali olacaktır, (başından sular damla-yacaktır) İslam adına insanlarla savaşacak, Haç'i kıracak domuzu öl¬dürecek ve cizyeyi kaldıracaktır. Onun zamanında Allah islamm dı¬şındaki tüm dinleri ibtal eder. İsa (a.s) Mesih Deccal'i öldürecek ve yeryüzünde kırk sene kalacaktır. Sonra vefat edecek ve müslümanlar namazını kılacaklardır. [95]

Açıklama

Hadisi şerif Deccal'den ziyâde Hz. İsa (a.s)'nın inmesi ile ilgilidir_ Dana önce de işaret edildiği gibi Hz. Isa yeryüzüne inecek, tüm insanları tek bir dinde birleştirecek ve Deccal'i öldürecektir. Bu, Hz. Muhammed (s.a)'in son peygamber oluşu kcyfiyLne ters Çünkü Hz. İsa bir peygamber olarak yeni bir şeriat getirmeyecek Hz. Mü-hammed'in şeriatını uygulayacak, onunla hükmedecektir. Yani Hz. Muhammed'e ümmet olacaktır. Nitekim Rasûlullah (s.a) bir hadisinde "Eğer Musa sağ olsaydı ancak benim tabilerimden olurdu" buyurmuştur.
Hz. İsa yeni bir şeriat getirmeyeceğine göre, İslam'ın teklifleri kalkma¬yacak devam edecektir. Kurtubî'nin dediğine göre Hz. İsa indiği zaman, müslümanlar üzerinde ondan başka sultan, imam, hakim ve müftı olma¬yacaktır. Zaten Allah yeryüzünden ilmi çekip almış olacaktır. Hz. İsa, İs¬lam-dininden ihtiyacı olan ilimleri, Allah'ın emri ile gökyüzünde öğren¬miş bir vaziyette inecektir. İsa bunu söyleyince insanîar onun etrafında toplanacaklar ve onu kendilerine hakem seçeceklerdir.
Suyûtî ise, yeryüzünde ilmin ve ulemânın kalmayacağı görüşüne karşı çıkar, devamlı olarak yeryüzünde İslâm ulemasının bulunacağını ancak kendisine baş vurulacak büyük imamın Hz. İsa olacağını söyler.
Hadiste, Hz. İsa'nın kolayca tanınması için bazı özellikleri anlatılmak-ta've yapacağı bazı şeyler sözkonusu edilmektedir. Buna göre.Hz, İsa or¬ta boylu, kırmızıya çalar-beyaz benizli olacaktır. Üzerinde hafif sarıya ça¬lan iki elbise bulunacaktır. Temiz ve parlak olduğu için başım ıslatmadı¬ğı halde sanki ıslatılmış gibi damlalar olacaktır.
Hz. İsa'nın yapacağı bazı şeyler de şunlardır:
1- Haç'ı kıracaktır: Şerhu's-sünne'de, bundan maksadın hristiyanlığı iptal edip, İslam dini ile hükmetmesi olduğunu söyler.
2- Domuzu  öldürecektir.  Yani domuz sahibi  olmayı  ve yemeyi yasaklayarak, öldürülmesini mubah görecektir.
3- Cizyeyi kaldıracaktır: Alimler bu konuyu üç ayrı yolla izah etmiş¬lerdir:
a) Ehl-i kitabı İslama girmeye mecbur tutacak, onların cizye vererek dinlerinde kalınlarına izin vermeyecektir. Müslüman olmayanları da öl¬dürecektir. Bu izah, Hattabi'ye aittir. Nevevi'nin görüşü de bu istikamet¬tedir. Nevevi, cizyeyi kaldırmanın, bizim dinimizin kabul ettiği bir hük¬mün neshi olmadığını çünkü cizyenin meşruiyeti hükmünün Hz. İsa'nın nüzulüne kadar devam etmekle kayıtlı olduğunu söyler.
b) Kendisine cizye mükellefiyeti konulacak zımmî kalmayacaktır. Ya¬ni, müslümanlar zenginleşecek, ziinmîlerin cizye vermesine ihtiyaç du¬yulmayacaktır. Çünkü cizye müslümanlarm maslahatlarına,sarfedilmek için konulur. Buna ihtiyaç duyulmayınca, cizye de alınmaz. Bu görüş Nihaye sahibine aittir.
c) Kadı Iyaz'ın bildirdiğine göre, cizyenin vaz'mdan maksadın; cizye¬yi kaldırmak değil, cizye koymak olması muhtemeldir. Yani bu görüşe göre Hz. İsa hiç bir taviz vermeden herkesten cizye alacak bu yüzden mal mülk çoğalacaktır.
4- Hz. İsa Deccal'i öldürecektir: Bu konu daha önce izah edilmişti. Daha sonra, hadiste, Hz. İsa'nın kırk sene yaşayacağı ve sonra vefat edeceği bildirilmektedir. Müslim'in Abdullah b. Amr'dan rivayetinde Hz. İsa'nın yedi sene kalacağı ifade edilmektedir. Imadu'd-din b. Kesir bu iki rivayet arasında bir çelişki olduğunu söyledikten sonra bu çelişkiyi şöyle giderir: "Bu yedi yıl, Hz. İsa'nın indikten sonraki ikâmetine hamledilir. Bu, daha semaya yükseltilmeden önce dünyada geçen otuz üç yıla ilave edilir ve toplam kırk yıl eder. Hz. İsa'nın semaya yükseltilmeden önceki yaşı meşhur görüşe göre otuz üçtür."
Üzerinde durduğumuz hadis Hz. İsa'nın ineceğine açıkça delâlet et¬mektedir. Ehl-i sünnete göre Hz. İsa sağ olarak ve kendi aslî unsuru ile inecektir. Bazı Mutezîlîlerle bazı Cehmiler Hz. İsa'nın inmeyeceğini söy¬lerler ve görüşlerini Hz. Peygamberin Hatemü'l- Enbiya olduğunu bildi¬ren ayet ile takviyeye çalışırlar. Ancak yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, Hz. İsa yeni bir peygamber olarak inmeyeceği için onun inmesi bu ayete zıt düşmez. Hz. Peygamberden, İsa'nın ineceğine işaret eden birçok hadis gelmiştir. Şevkâni Hz. İsa, Deccal ve Mehdî konusunu incelediği et-Tev-hidfl tevaturi mâ câefi'l - ehadisfi'l-Mehdi ve'd-Deccal ve'l-Mesih adın¬daki risalesinde, Hz.İsa'nm ineceğini bildiren yirmi dokuz hadis nakleder ve bunların tevatür derecesinde olduğunu söyler. [96]

15. Cessase'nin Haberi [97]

4325... Fatıma binti Kays (r.anha) şöyle demiştir: Bir gece Rasûlullah (s.a) yatsı namazını geciktirdi sonra çıkıp şöyle dedi:
"Beni, Temimu'd - Dari'nin adalardan, birindeki bir adamdan verdiği haber geciktirdi. (Temim dedi ki)Ben saçlarını yerde sürüyen (uzun saç-h) bir kadınla karşılaştım.
Sen kimsin? dedi (m)
Ben Cessase'yim, şu köşke git, dedi. Oraya gittim, bir de ne göreyim. Saçlarını sürüyen (uzun saçlı) bukağılara bağlı, yerle gök arasında sıçra¬yan bir adam!
Sen kimsin? dedim
Ben Deccal'im, ümmîlerin peygamberi çıktı mı? dedi.
Evet, dedim.
Ona itaat mı ettiler, isyan mı? dedi
İtaat ettiler, dedim.
Bu onlar için hayırlıdır, dedi. [98]

Açıklama

Haberde anlatılan hadiseyi Temimu'd-Dari haber vermiş, Hz. Peygamber de reddetmemiştir. Böyle olunca, hadis Hz. Peygamberin verdiği haber hükmünü almış olur.
Bu haberde Temimu'd-Dari'nin karşılaştığı Cessase bir kadındır. Bun¬dan sonra gelecek olan hadiste ise Cessase'nin bir Dabbe (hayvan) oldu¬ğu görülmektedir. Bu çelişki üç şekilde izale edilmektedi:
1- Dabbe, yeryüzünde yürüyen canlı demektir. Kelimenin taşıdığı bu genel manaya göre  kadına da dabbe demek mümkündür. O zaman iki varlık da aynı olur.
2- Deccal'in iki tane cessasesi vardır. Birisi hayvan birisi de kadındır.
Temimu'd-Darî her iki Cessase ile de karşılaşmıştır.
3- Cessase bir şeytandır, değişik kılıklara girebilir. Temimu'd-Dari onunla bir seferinde kadın kılığında iken, bir seferinde de hayvan kılığın¬da iken karşılaşmıştır.
Haberde zincirlerle bağlı olan Deccal'in "Ümmilerin peygamberi çıktı mı?" diye sorduğu bildirilmektedir. Ümrnî; okuma yazma bilmeyen de¬mektir. Araplar o zaman genelde okuma yazma bilmedikleri için, Bz. .Peygamber (s.a)'e "Ümmilerin peygamberi"' denilmiştir.
Hadisten, Deccarin daha Hz. Peygamber devrinde yaraniınış olduğu ve insan içine çıkacağı günü beklediği anlaşılmaktadır.
Bu hadisin isnadın da Osman b. Abdurrahman el-Kureşî vardır. Onu sıka kabul edenler olduğu gibi hakkmda tenkitli ifadeler kullananlar da ol¬muştur, îbn Hıbban el-Büstî; "Bence onun rivayeti ile ihticac caiz değil¬dir" demiştir.
Bu hadisi Müslim, değişik tanklarla tahric etmiştir. Onun tahriclerinde Osman b. Abdurrahman yoktur. [99]

4326... Falıma b. Kays (r.anha) şöyle demiştir: Rasululîah'ın müezzi¬ninin "Namaz toplayıcıdır" diye seslendiğini duydum ve çıktım. Rasû-lullah (s.a) ile birlikte.namazı kıldım. Rasûluliah (s.a) namazını bitirince gülümseyerek minbere oturdu. "Herkes yerinde kalsın" dedi. Sonra:
“Sizi niçin topladım biliyormusunuz?" dedi.
Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dediler.
Şöyle buyurdu:
Ben sizi bir korku ve rağbet (bir şeyden korkutmak veya hoşlana¬cağınız bir şey söylemek) için toplam adım, şu haber için topladım:
Temimu'd-Dari bristiyan bir adamdı (Bize) gcîip bi'at etti ve müs-lüman oldu. Bana, Deccal konusunda size anlattığım şeylere uyan şeylerden bahsetti. Anlattığına göre; o, Lahm ve Cüzam kabilelerin¬den otuz kişi ile birlikte bir deniz gemisine (büyük bir gemiye) binmiş. Dalga onlarla denizde bir ay oynamış ve güneşin battığı yerdeki bir adaya yanaşmışlar. Geminin kayıklarına binip adaya girmişler. On¬ları çok kıllı bir hayvan karşılamış.
Vah sana! sen kimsin? demişler,
Ben Cessfâse'yim, şu manastırdaki adama gidin, çünkü o sizin ha¬berinize müştakdır, demiş.
Temim dedi ki: Bize adamın adını söyleyince onun şeytan olmasın¬dan korktuk ve koşarak gittik. Manastıra girince bir de ne görelim, o zamana kadar hiç görmediğimiz iri cüsseli, elleri boynuna sıkı sıkıya bağlanmış bir adam.." Ravi hadisi zikretti; [100]
Deccal onlara; Beysan hurmalığını, Zûar pınarını ve Ümtrrî nebiyi sor¬du (sonra) "Şüphesiz ben Mesih Deccal'im, benim çıkmama yakında izin verilecektir" dedi.
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu;
"O Deccal Şam denizinden - veya Yemen denizinden, - hayır ak¬sine doğu tarafından evet doğu tarafından çıkacaktır." dedi. Rasûlul¬lah (bunu söylerken) doğu tarafına işaret etti.
Fatıma binti Kays: "Bunu Rasûlullah'tan ezberledim" dedi.
Ravi hadisi şevketti. [101]

Açıklama

Metinlerde farkedildiği gibi hadisin Ebu Davud'daki kısmı muhtasardır. Sahih-i Müslim'de tamamı vardır. Sahih-i Müslim'de olup da burada olmayan kısımlara mefhum ola¬rak işaret etmek istiyoruz. Müslim'in rivayetinin başında, Fatıma binti Kays, kocası Mugire, bir savaşta yaralanıp ölünce Fatıma'nın dul kaldığı¬nı, Rasululullah'ın kendisini Usame b. Zeyd ile nikahlamak istediğini iddetini doldurmak üzere İbn Ümmü Mektub'un evine gönderdiğini, iddeti bitince müezzinin "namaz toplayıcıdır" sözünü duyup camiye gittiğini an¬latmıştır.
Sahih-i Müslim'deki rivyette Ebu Davud'un rivayetinin orta kısmında¬ki "hadisi şevketti" bölümü tafsilatlıca anlatılmıştır. O kısımda anlatıldı¬ğına göre manastırdaki adam;
Siz benim haberimi almışsımzdır. Şimdi siz bana haber verin siz kim¬siniz? demiş, onlar da denizde başlarından geçeni; Cessase ile karşılaşma¬larını, onun söylediklerini anlatmışlar. Deccal gelenlere Zuğar pınarından önce Taberiye gölünü sormuştur. Müslim'in rivayetindeki bu bölümler aynen şöyledir: Deccal:
Bana Beysan hurmalığından haber verin?
Onun nesinden haber almak istiyorsun?
Onun hurmasını soruyorum, ürün veriyor mu?
Evet
Haberiniz olsun! O yakında ürün vermez hale gelecektir. Bana Tabe¬riye gölünden haber verin?
Nesinden haber almak istiyorsun?
içinde su var mı?
Suyu çok
Haberiniz olsun. Onun suyu çekilmek üzeredir. Bana Züğar pınarın¬dan haber verin.
Onun nesini sororsun?
Pınarda su var mı? Sahipleri onun suyuyla ekin yetiştiriyorlar mı?
Evet onun suyu çok ve sahipleri onun suyuyla ekin yetiştiriyorlar.
Bana ümmilerin peygamberinden haber verin, o ne yaptı?
Mekke'den çıktı, Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti.
Araplar onunla savaştılar mı? Evet
Onlarla ne yaptı?
Kendisine, Rasûlullah'm peşinden gelen Araplarla galip geldiğini ve Arapların ona itaat ettiklerini söyledik.
Bu oldu mu? dedi
Evet oldu, dedik.
Dikkat edin bu onlar için ona itaat etmelerinden daha hayırlıdır. Ben size kendimden bahsedeyim; ben Mesih (ud- Deccal)'im, bana yakında çıkış izni verilecektir. Çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk günde Mekke ve Taybe'den başka, ayak basmadığım yer kalmayacaktır. Bunların ikisi bana haram kılındı. Ne zaman bunlardan birine girmek istesem elinde kı¬nından çekilmiş bir kılıç bulunan bir melek karşıma çıkacak ve bana en¬gel olacak. Oradaki her yol üzerinde orayı koruyacak melekler var" dedi.
Fatıma dedi ki: Rasûlullah (s.a) bastonu ile minbere vurarak: "İşte taybe budur işte Taybe budur" dedi. O Medine'yi kastediyordu.
Daha sonra Rasûlullah: "Bunu size söylemiş miydim?" diye sordu. Cemaat "evet" karşılığını verdi.
Hadisin devamında Rasûlullah (s.a)'ı Temîm'in, Deccal, Mekke ve Medine konusunda söylediklerinin kendi söylediklerine uymasının hoşu¬na gittiğini söyledi. [102]

4327... Fatıma binti Kays (r.anha) şöyle dedi. Nebi (s.a) öğle namazım kıldı sonra minbere çıktı. Halbuki o daha önce minbere sadece Cuma günü çıkardı...
Ravi Amir sonra bu (bir önceki hadisteki) kıssayı aıılatn.
Ebû Davûd derki:
îbn Sadran Basralıdir. İbn Mısver ile birlikte denizde batü. ondan baş¬ka hiç kimse kurtulamadı. [103]

Açıklama

Bu rivayetle Fatıma binti Kays Rasuiullah'ın kendilerine Cessase kıssasını öğleden sonra anlattığını söylemektedir. Haibuki önceki rivayette, yatsıdan sonra anlattığını söyle¬miştir. Halbuki önceki rivayette, yatsıdan sonra anlattığı ifade edilmekle idi. Bu, görünüşte bir çelişkidir.
Bezlü'l-Mechud müellifi bu konu ile ilgiii olarak şöyle demektedir: "Bu iki rivayet arasında çelişki yoktur. Çünkü Temim, hadiseyi Rasûlul-lah'a akşamdan sonra anlatmış bu yüzden yatsı geçmiştir. Yatsıdan sonra Rasûlullah oradaki cemaate anlatmıştır. Ertesi gün öğleden sonra da yat¬sıda olmayanlara anlatmıştır." [104]

4328... Ebu Seleme b. Abdurrahman’ın, rivayetine göre Cabir (r.a.) demiştir  ki:
Rasûlulİah (s.a) bir gün minber üzerinde şunları söyledi: "Bazı insan¬lar denizde giderlerken yiyecekleri bitti. Karşılarına bir ada çıktı. Ekmek aramak üzere [105] adaya çıktılar. Onları Cessase karşıladı."
(Velid b. Abdullah der ki:)
EbuSeleme'ye; Cessase nedir? dedim.
Bedeninin kıllarını ve saçlarını sürüyen (saçı ve vücudunun kılları uzun) bir kadın dedi. (Ravi sözüne devamla şöyle dedi:) Cesase: "Şu köşkte (biri var....)" dedi. Hadisi zikretti köşkteki (Deccal) Beysan hur¬malığını ve Zuğar pınarını sordu.
Ravi Ebu Seleme:
"O MesiIurcl Deccal'dir" dedi.
Velid b. Abdullah şöyle dedi: "Ebu SeJeme'nin oğlu bana bu hadiste bir şey var ama onu hatırımda tutamadım" dedi. Ebu Seleme şöyle dedi: "Cabir onun (Deccal'in) İbn Sayyad  [106] olduğuna yemin etti."
Ben kendisine:
Ama o öldü, dedim;
Ölmüş de olsa o, dedi,
O müslüman oldu, dedim.
Müslüman olsa da dedi,
O Medine'ye girdi, dedim.
Medine'ye girmiş olsa bile, dedi. [107]

Açıklama

Bu rivayette Cessase'nin kadın olduğuna işaret edilmektedir. Halbuki daha önceki bazı rivayetler¬de onun hayvan olduğu söylenmişti. Bu tezatın izalesi yoluna önce geçen hadislerin izahı esnasında temas edilmiştir. Yine bu hadiste Deccal'in bu¬lunduğu yerin bir köşk olduğu bildirilmektedir. Oysa bundan önceki riva¬yette onun bir manastırda bulunduğu söylenmişti.
Bu rivayette, Cabir (r.a), hadisede anılan Deccal'in İbn Sayyad oldu¬ğunu söylemiş, hem de sözünü yemin ederek te'yid etmiştir. Ebu Seleme ise, İbn Sayyad'm öldüğü, Müslüman olduğu ve Medine'ye girdiği gibi DeccaT ie bulunmaması gereken özellikler taşıdığını söylemiş ama Cabir "Öyle de olsa İbn Sayyad, Deccal'dir" demiştir. Çünkü Rasûlullah (s.a) Deccal'i Hz. İsa'nın öldüreceğini, onun kafir olarak öleceğini, Mekke ve Medine'ye giremeyeceğini haber vermiştir. Oysa İbn Sayyad'm yaşayış ve ölümü bu özelliklere zıt olmuştur.
Suyutî, Mirkatü's- Sıîud adındaki eserinde Deccal'in Medine'ye gire¬memesini, oradan çıktıktan sonra bir daha girememe şeklinde yorumlamış ve bu üç maddeden birisindeki çelişkiyi izale cihetine gitmiştir. Ancak Hafız İmamiiddin İbn Kesir'in şu açıklaması daha yerindedir.: "Bazı sahabeler, İbn Sayyad'in ahir zamanda çıkacak olan Deccali ekber (büyük Deccal) olduğunu zannediyorlardı. Fakat doğrusu o, Fatıma binti kays hadisinde haber verilen küçük Deccaî'dir."
Beyhaki'de Fatıma binti kays haberi hakkında şunları söylemektedir:
"Büyük Deccaî, İbn Sayyad değildir. İbn Sayyad Hz. Peygamber (s.a)'in çıkacaklarını haber verdiği yalancı Deccallerde'n birisidir. Onla¬rın da çoğu çıkmıştır. İbn Sayyad'ın Deccal olduğunu söyleyenler Temim kıssasını duymamış olsalar gerek..."
Bu nakilleri 4333 ve 4334 numarada gelecek olan hadisler te'yid et¬mektedir. Çünkü o hadislerde otuz tane yalancı Deccalin çıkacağı bildiril¬mektedir. Bundan anlaşıldığına göre otuz tane Deccal çıkacak ama ahir zamanda çıkıp Hz. İsa tarafından öldürülecek olan Deccal büyük Deccal olacaktır. Hz. Peygamber (s.a)'in sağlığında yaşayan İbn Sayyad da kü¬çük Deccallerden birisidir. Kendisinde görülen bazı olağanüstü hallerden ve Rasulullah'm onun hakkındaki sözlerinden dolayı bazı sahabiler onu büyük Deccal sanmışlardır. [108]

16. İbni Said'in Haberi  [109]

4329... İbn Ömer (r.anhuma)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a) içlerinde Ömer b. el-Hattab'ın da bulunduğu; ashabından bir grup ile birlikte İbn Said'e uğradı. O çocuktu ve Benî Mağale kalesi yanında er¬kek çocuklarla oynuyordu. İbn Said (Rasulullah'm geldiğini) farketmemişti. Rasûlullah (s.a) eliyle onun sırtına vurdu, sonra:
"Benim, Allah'ın Rasulü olduğuma şehadet ediyor musun?" de¬di.
İbn Said (Sayyad) Rasûlullah'a bakıp
Senin, ümmîlerin nebisi olduğuna şehadet ediyorum, sen de benim Allah'ın Rasûlü olduğuma şehadet eder misin? dedi.
Rasûlullah (s.a) (onun sorusuna kulak asmadan):
"Ben Allah'a ve Rasûllerine iman ettim," buyurdu:
Sonra İbn Said'e:
"Sana ne (ler) geliyor?" diye sordu. [110]
İbn Said:
Bana gerçek haberler de gelir, yalan haberler de diye cevap verdi. Rasûlullah:
"Öyleyse senin işin çok karıştıktır," buyurdu. Sonra da ona: "Haydi gönlümde senin için bir şey sakladım."
Gönlünde Semanın açık bir duman getirdiği gün" saklamıştı - (Onu bil bakalım) buyurdu.
İbnü's - Sayyad:
O düh (duman)dur, dedi. Rasûlullah (s.a)
"Defol git [111] sen kaderini asla aşamayacaksın," buyurdu.
Hz. Ömer (r.a) :
"Ya RasüîülîaK, bana izin ver onun boynunu vurayım" dedi. Rasûlullah (s.a)
"Eğer o -Deceal- ise ona asla musallat olunamayacaktır. Deccal de¬ğilse onu öldürmekte hayır yok" buyurdu. [112]

Açıklama

Hadisin Buharı ve Müslim'deki-rivayetlerinde İbn Sayyad'm ergenlik çağma yaklaştığına da dikkat çekilmiştir. Ayrıca o rivayetlerde Ebu Davud'un rivayetindeki "Sana ne¬ler geliyor" cümlesi "Sen (rüyanda) neler görüyorsun?" şeklinde varid ol¬muştur. Bir de Ebu Davud'n rivayetindeki "Rasulullah'm: gönlümde senin için bir şey sakladım" ".........,......................." cümlesi Buharı ve Müslim'in rivayetlerinde yer almamıştır.
Buhari ve Müslim'in rivayetlerinin sonunda îbn Ömer (r. anhuma'nın) şu taliki yer almıştır:
"RasûluJlah (s.a) başka bir seferinde Übeyy bin Ka'b iie birlikte İbn sayyad'm bulunduğu bir hurmalığa gitmişti. Rasûlullah onu gafil aviamak, ona görünmeden özel hayatını görmek ve onun kehanetini ashabına göster¬mek istiyordu. Rasûlullah onu kadife hırka içerisinde yan yatmış bir halde buldu. Hırka içerisinde genizden gelen bir hırıltı vardı. O anda îbn Sayyad'm bir hurma ağacının arkasına gizlenmiş olan annesi Rasûlullah'ı gördü ve:
Ya Safi, - bu İbn Sayyad'm adıdır- İşte Muhammed (geldi) dedi. Bu¬nu duyan İbn Sayyad süratle ayağa kalktı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) etrafındakilere:
"Şu kadın oğlunu o halde bıraksaydı (ne sahtekar olduğunu) anla¬tırdı" buyurdu. [113]
İbn Sayyad - ya da İbn Said- in esas adı Sâfî'dir. Abdullah olduğunu söyleyenler de vardır. Bir yahudi çocuğudur. Bazı alimler de onun Beni Neccar'dan olduğunu söylerler. İbn Sayyad zaman zaman Kehanette bu¬lunur, kehaneti bazan doğru bazan da ters çıkardı. Bu hali halk arasında yayılınca Rasûlullah (s.a) onu görmek ve sahtekar bir kahin olduğunu as¬haba göstermek içn İbn Sayyad'm bulunduğu yere gitmiştir. Hz. Peygam¬berin onunla karşılaşması tesadüfi değil, kasdidir. Nitekim Buhari ve Müslim'in rivayetinde efendimizin îbn Sayyad'm yanına gittikleri açıkça belirtilmiştir.
Bazı sahabiler tarafından Deccal olduğu zannedilen İbn Sayyad'm gençliği berbat geçmiştir. Büyüdükten sonraki hali ise Hattabi'nin dediğine göre ihtilaflıdır. Onun büyüdükten sonra kehanetlerinden ve pey¬gamberlik iddiasından vazgeçip tevbekar olduğu ve Medine'de Öldüğü ri¬vayet edilmiştir. Hatta rivayete göre öldüğünde namazı kılınınca yüzün¬deki örtü kaldırılarak halka gösterilmiş ve öldüğüne herkes şahit tutul¬muştur.
îbn Sayyad'm Harra da öldüğünü gösteren bir haber nakledilmekte ise de Hattabi'nin Medine'de öldüğünü bildiren rivayeti daha makbul görül¬müştür.
İbn Sayyad'm Deccal olmadığım ve müslüman olduğunu bildiren bir rivayet, Ebu said el , Hudri'den değişik lafızlarla rivayet edilmiştir. Sahih-i Müslim'deki bu rivayetlere göre İbn sayyad, Ebû Said eLHudri'ye halkın kendisini Deccal zannettiklerini oysa bu zannm Rasûlullah'in ha¬berine uymadığını söylemiş ve sözlerini şöyle desteklemiştir:
"Rasûlullah Deccal'in Mekke ve Medine'ye giremeyeceğini haber ver¬di, oysa ben Medine'de doğdum ve şimdi Mekke'ye (hac için gidiyorum. Rasûlullah, Deccal'in çocuğunun olamayacağını söyledi benimse çocu¬ğum var. Rasûlullah Deccal'in yahudi olacağını söyledi bense müslümanım. [114]
İbn Sayyad bu konuşmanın sonunda kendisi Deccal olmamakla birlik¬te onun doğduğu yeri ve şimdi nerede olduğunu bildiğini söylemiştir.
Ebu said el-Hudri bu haberi naklettikten sonra; neredeyse onun sözü¬nün kendisine tesir edeceğini söylemiştir. Hatta rivayetlerden birinin so¬nunda Ebu Said'in, İbn sayyad'a: "Günün geri kalan saatlerinde sana ya¬zıklar olsun" dediği bildirilmektedir. Ebu Said el-Hudri'nin bu tavrı; onun îbn Seyyad'a inanmadığını göstermektedir.
İmam Nevevi, îbn Sayyad'm ilk sözlerinin, kendisinin Deccal olma¬yıp, mü'min olduğuna delalet ettiğini, sonraki sözünün ise gaybı bilme id¬diası taşıması sebebiyle küfrü hakkında kuvvetli bir hüccet teşkil ettiği için Eb said el-Hudri nin kafasının karıştığını söyler.
Yine İmam Nevevi, İbn Sayyad ile ilgili olarak şöyle demiştir: "Alim¬ler; onun kıssasının müşkil, işinin karışık olduğunu söylerler. Onun meş¬hur mesihu'd-Deccal mi yoksa başka birisi mi olduğu da belli değildir. Ama onun Deccallerden bir Deccal olduğunda şüphe yoktur."
Avnü'l- Ma'bud'da da şöyle denilmektedir:
"Alimler dediler ki: Hadislerin zahirine göre, onun Deccal mi yoksa başkası mı olduğu konusunda Rasulullah'a bir vahiy gelmemiştir. Ancak ona, Deccal'in özellikleri vahyedilmiştir. İbn Sayyad'ta da onun Deccal olması ihtimalini gösteren karineler vardı. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a) onun Deccal olup olmadığı konusunda kesin bir tavır koymamıştır. Onun için de Hz. Ömer'e: O Deccal ise zaten dokunamayacaksın, değil¬se öldürmenin faydası yok, buyurmuştur."
Bu yazılanlar ışığında diyebiliriz ki, İbn Sayyad Deccal ise, kıyametin önünde çıkacak olan Deccal değil, Hz. Peygamber (s.a)'in haber verdiği otuz civarındaki Deccal'den birisidir.
İbn Sayyad hakkında verdiğimiz bu malumattan sonra hadisi şerifte te¬mas edilmesi gereken önemli konulara geçebiliriz;
Rasulullah efendimiz İbn Sayyad'a: '"Sen benim, Allah'ın Rasûlü olduğuma şehadet eder misin?" diye sorunca o: "Senin, ümmilerin Ra¬sûlü olduğuna şehadet ederim" karşılığını vermiştir.
Kadı Iyaz; İbn Sayyad'ın bununla Arapları kasteddiğini çünkü onların çoğunlukla ümmi olduklarını yani okuma yazma bilmediklerini söyler. Avnü'l mabûd müellifi Azimabadi, Kadı Iyaz'ın bu sözüne karşılık şun¬ları söylemektedir: "bu, her ne kadar mantık olarak doğru ise de, mefhum olarak doğru değildir. Çünkü mefhumu, Hz. Peygamberin Arap olmayan¬ların peygamberi olmadığı manasına gelir. Bu da bazı yahudilerin id¬dialarıdır. Şayet İbn Sayyad, verdiği cevapla bu manayı kast etmişse o zaman bu ona şeytanının hatırlattığı bir şey olur."
İbn sayyad, Rasûlü Ekrem efendimizin sorusunu cevapladıktan sonra o da kendisinin rasûl olduğunu iddia ederek Hz. Peygamberin onu tasdik edip etmediğini sormuş, Rasûlü Zîşan efendimiz ise bu soruya hiç kulak asmadan, "Ben Allah'a ve RasûElerine iman ettim" buyurmuştur. Ra-sûlullah bu sözü ile, "Ben Allah'ın hak peygamberlerine iman ettim, sen nesin ki sana inanayım" demek istemiştir.
Peygamber efendimiz daha sonra İbn Sayyad'a kendisine ne gibi ha¬berler geldiğini sormuştur. Bu soru Buharı ve Müslim'de sen neler görü¬yorsun? şeklinde varid olmuştur. Bazı Buharı sarihleri bu soruya; "Sen rüyanda ne gibi şeyler görüyorsun?" diye izah etmişlerdir. İbn Sayyad'ın bu soruya cevabı doğru haber de yanlış haber de geliyor" şeklinde olmuş, Rasulullah (s.a) 'da "Senin işin karıştırılıyor" buyurmuştur. Nevevi bu cümleyi "Şeytanının sana getirdiği şey karışıktır" diye izah etmiştir.
Daha sonra Hz. Peygamber İbn Sayyad'ı denemek için Duhan suresi¬ni aklında tutmuş ve ona: "Senin için bir şey gizledim; bil bakalım o ne?" demiş, İbn Sayyad'da, "Dün" cevabını vermiştir. Alimlerin cumhuruna göre 0 "Dün" Duhan (duman) manasınadır. Yani İbn Sayyad Rasulul-lah'm aklında tuttuğu şeyi bilmiştir. Hattabi ise bu görüşe karşı çıkmış ve bu soruda duman manasının olmadığını söylemiştir. Hattabi'nin dediğine göre Hz. Peygamberin aklında tuttuğu şey (duman) ismi değil,
"Semanın açık bir duman getireceği günü gözet." ayetidir.
Kadı Iyaz da bu konuda şöyle demiştir: "Sahih olan görüş; İbn Say¬yad'ın Rasûlullah'ın aklında tuttuğu ayeti bilemediğidir. O, kâhinlerin adeti üzere sadece bu yarım kelimeyi (Düh kelimesini) bilmiştir. Onun şeytanı kendisi üzerine şihab gönderilmeden önce sadece bu kadarını kap¬mış ve onu haber vermiştir."
Hz. Peygamber bundan sonra İbn Sayyad'a kızıp yanından kovmuş ve kovarken de köpekleri kovmakta kullanılan bir söz sarfetmiştir. Peşinden "Sen kaderini aşamayacaksın" buyurmuştur. Bundan maksat, "Sen ka¬hinlerin bilebilecekleri kadarını bilir, daha fazlasını bilemezsin" demek¬tir.
Burada akla gelebilecek bir soruya ve ulemanın bu soruya verdiği ce¬vaba işaret ederek konuya son vermek istiyoruz; Akla gelmesi muhtemel soru şu:
İbn Sayyad, garip halleri olan, Peygamberlik iddiasında bulunan bir serseri idi. Hz. Peygamber (s.a) ona karşı niçin lakayd kaldı? Onu niçin öldürtmedi veya Medine dışına sürmedi?
Ulema bu soruya üç türlü cevap vermişlerdir:
1- îbn Sayyad o zaman henüz çocuktu. Hz. Peygamber (s.a) bu yüzden kendisine ceza vermemiştir.
2- İbn Sayyad bir fitne idi Allah c.c bununla müslümanlan imtihan edi¬yordu. Nitekim daha önce de Musa (a.s)'nm ümmetini bir buzağı ile im¬tihan etmişti. Hidayete erenler o fitneden kurtulmuş, fitneye uyanlar ise helak olmuşlardı.
3- Müslümanlığın ilk yıllarında Rasûlü Ekrem, Medinelilerle bir dost¬luk anlaşması yapmıştı. Onlarla savaş etmeme ve onları Medine'den kov-mamaya söz vermişti. İbn Sayyad'ın ailesi de Hz. Peygamber'in yaptığı anlaşmaya imza koyanlardandı. Eğer Rasulullah (sa.) bu çocuğu cezalan¬dırma cihetine gitseydi tüm yahudileri karşısında bulacak ve henüz kuv¬vetlenmemiş müslümanların zarar görmelerine sebep olacaktı. Onun için Rasulullah efendimiz îbn Sayyad'ı cezalandırmamış, işini zamana bırak¬mıştır.
Hattabi bu cevabı vermiş, Kadı lyaz'da benimsemiştir. İbn Sayyad daha sonra, yaptığı davranışlardan dolayı bizzat kavminin tepkisini çekmiş ve aile soyundan kovulmuştur. Bu kovulma olayına sadece elli kişi karşı çıkmıştır. Halbuki daha önce Rasûlullah tarafından ce-zalandırılsa idi tüm yahudilerin düşmanlığı kazanılacak belki de muahe¬de feshedilecekti. Hatta Yahudilerin hamisi oian Beni Neccar'da bile hoş¬nutsuzluklar çıkabilecekti. Ama Cenabı Hak'kın verdiği hükmü, müslü-manlar için hiçbir kötü sonuç meydana getirmeden pürüzü halletmiştir. [115]

4330... Nafi demiştir ki; İbn Ömer (r.a): "Vallahi mesihırd-Deccarin İbn Sayyad olduğunda asla şüphe etmiyorum"' dedi. [116]

4331... Muhammed b. Münkedir dedi ki:
Cabir b. Abdullah'ı, İbn Said'in Deccal olduğuna yemin ederken gör¬düm. Kendisine:
Allah'a yemin mi ediyorsun?! dedim.
 Ben Ömer (r.a)'i Rasûlullah (s.a) 'in yanında böyle yemin ederken işittim. Rasûlullah da onu inkar etmedi, dedi. [117]

Açıklama

4329... no'lu hadiste İbn Sayyad hakkında geniş bilgi verilmişti Buradaki haberlerden birincisinde İbn. Ömer (r.anhuma), İbn Sayyad'ın Deccal olduğundan emin olduğunu söylemiştir. İkincisinde belirtildiğine göre de Cabir b. Abdullah, îbn Say¬yad'ın Deccal olduğuna yemin etmiş, Muhammed b. Münkedir'in bunu yadırgaması üzerine de iddiasını, Hz. Ömer'in aynı konuda yemin edip Hz. Peygamberin men etmemesi ile te'yit eriştir.
ibn Sayyad kıssasında, Hz. Ömer'in onu öldürmek istemesi üzerine Rasûlullah'ın mani olduğunu ve "şayet o Deccal ise öldüremezsin değil¬se öldürmen fayda vermez" buyurduğunu biliyoruz. Buna göre Hz. Pey¬gamber (a.s) İbn Sayyad'ın Deccal olduğundan emin değildi. Durum böyle olunca nasıl olur da Hz. Ömer İbn Sayyad'ın Deccal olduğuna ye¬min edebilir ve Rasûlullah bunu engellemez?
Sindî, Buharı haşiyesinde bu soruya iki şekilde cevap vermiştir:
a) Hz. Peygamberin, Hz. Ömer'in sözüne karşük susması, İbn Say¬yad'ın Deccal olduğuna delalet etmez.
b) Rasûlullah'ın îbn Sayyad'ın Deccal olduğu hususundaki şüphesi, bilahare izale edilmiş ve kendisine onun Deccal olduğu bildirilmişti. Hz. Ömer'in yemini bundan sonra olmuştur.
Bu cevaplardan ikincisi daha uygun gibidir. Çünkü Hz. Peygamberin yanlış birşey duyunca susması olağan bir hadise değildir.
İbn Sayyad'ın Deccal olduğu kabul edilirse, onun, geleceği Rasûlullah tarafından bildirilen otuz Deccal'den birisi olduğunu söylemek gerekir. Çünkü kıyamet alameti olarak çıkıp Hz. İsa tarafından öldürülecek olan büyük Deccal'in özellikleri İbn Sayyad'ta yoktur.
İmam Nevevi, bazı alimlerin bu hadisle istidlal ederek, zan üzere ye¬min etmenin cevazına kail olduklarını söylemiştir. Nevevi'nin bu nakline göre bir kısım alimlere göre yemin edebilmek için kesin bilgi şart değil¬dir. Kişinin doğru olduğunu zannettiği bir konuda yemin etmesi caizdir. Bu konu ile ilgili olarak Kitabü'l - eyman ve'n-nüzur bahsine bakılabilir.
Nevevi devamla, Beyhaki'den naklen insanların İbn Sayyad konusun¬da ihtilaf ettiklerini söyler ve bu ihtilafları nakleder. Beyhakî îbn say¬yad'ın Deccal olmadığı görüşündedir. [118]

4332... Cabir (r.a) şöyle demiştir: "Biz İbn Sayyad'ı Hana gününde kaybettik" [119]

Açıklama

Harra günü H. 63 yılıda Medineliler ile Yezid b. Muaviye arasında vuku bulan savaştır. Bu savaşta Yezid b. Muaviye Medinelileri mağlub etmiştir.
Harra; aslında "İki dağ arasındaki siyah taşlar" manasınadır. Medine'yi iki tane Harra kuşatmıştır. Bu taşlara Harra denilmesine sebep, sı¬cak oluşlarıdır.
Bazı alimler bu haberle, yine Cabir'den rivayet edilen; İbn Sayyad'ın Medine'de öldüğünü bildiren haberi arasında çelişki olduğunu söylerler. Aliyyü'1-kari ise böyle bir çelişkinin olmadığını bildirir. Bu ihtilafa sebep onun kaybolmasının çeşitli ihtimallere müsait oluşudur. Çünkü İbn Say¬yad'ın Harra gününde ölüp kaybolmuş olması, Medine'de ölmesi, başka bir yerde ölmesi muhtemeldir. Ayrıca .dünyada kalıp da kıyamete yakın bir zamanda çıkması da ihtimal dahilindedir. [120]

4333... Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet, otuz tane Deccal çıkıncaya kadar kop-mayacaktır. Bunların her biri kendisinin Allah'ın Rasûlü olduğunu iddia eder." [121]

4334... Ebu Hureyre (r.a)': Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Otuz tane yalana Deccal çıkıncaya kadar kıyamet kopmaz. On¬ların hepsi Allah'a ve Rasulüne iftira ederler." [122]

4335... Abide es-Selmanî bu haberi rivayet edip, (önceki hadisteki sözlerin)benzerini zikretti.
(Abîde'nin talebesi İbrahim der ki:) "Ona şu Muhtar (es-sakafî) hak¬kında ne dersin? O da mehdî mi?" dedim. Abide:
O liderlerindendir, dedi. [123]

Açıklama

Bu üç hadisi şerif, otuz tane yalancı Deccal çıkmadjçça kıyametin kopmayacağına delalet etmektedir. Buha-ri'deki bir haberde ise "Otuza yakın" Deccal'i'n çıkacağı bildirilmktedir. Ahmet bin Hanbel'in, Huzeyfe'den rivayet ettiği bir hadiste ise çıkacak Deccallerin sayısı yirmi beş olarak tahdid edilmekte bunların dördünün kadın olacağı söylenmektedir. Ayrıca Ahmed'in rivayetinde bu yalancı Deccallerin hepsinin peygamberlik iddiasında bulunacakları, sonuncusu¬nun da tek gözlü olacağı bildirilmektedir. Taberani'deki senedi zayıf bir rivayette ise yetmiş tane yalancı Deccal'in çıkacağı söylenmektedir.
İbn Hacer bu farklı rivayetlerle ilgili olarak şöyle demektedir: "Pey¬gamberlik iddiasında bulunanların otuz kadar, ondan sonrakilerin de Pey¬gamberlik iddiasında bulunmadan insanları sapıklığa çağıran yalancılar olması muhtemeldir."
İbnü'l-Hacer, Fethu'1-Bari de daha sonra, Ğulat-ı Rafızî'ye, Batınıyye, ehlu'l-vahde ve Hululiyye gibi fırkaların bunlardan olduğunu söyler. Ah-med b. Hanbel'in Müsnedindeki Hz. Aliye ait bir söz de buna delalet et¬mektedir. İşaret edinilen bu haberde Hz. Ali; Abdullah b. el-Kuva'e ".... Sen onlardansın" demiştir. İbnü'1-Kuva Peygamberlik iddiasında bulun¬mamıştı,
Avnü'l-Ma'bud müellifi; Kadyâni'nin de Deccallerden birisi olduğunu söyler. Anlaşılan İslama zarar veren, kendi emir ve görüşlerini Allah'ın ve Rasulünün emirlerinden üstün tutan, İslam'a savaş açan herkes hangi milletten olursa olsun ve hangi asırda yaşarsa yaşasın Rasûlullah'ın çıka¬cağını haber verdiği deccallerden birisi olabilir.
Son rivayette Abide; Muhtar es Sekafi'nin de Deccallerin ileri gelen¬lerinden birisi olduğunu söylemiştir. Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Kekafi Hz. Hüseyin'in intikamını almak bahanesiyle çıkan birisidir. Şiaya mensup¬tur. Tarihçilerin bildirdiğine göre dönek birisidir. Önce Emeviler tarafta¬rı görünmüş, sonra da İbn Zübeyr safına geçmiştir. İbn Zübeyr kendisine güvenmiyordu. Onun için ondan umduğunu bulamadı. Küfe'ye giderek Şia tarafına geçti. İbn Zübeyr ve Emevilere karşı olan kininden dolayı, Hz. Hüseyin'in intikamını almak isteyen hareketi değerlendirdi. Ibnu'l-Hanefiyye'nin arkasına gizlendi ve onun veziri olduğunu iddia etti. Aslın¬da maksadı Hz. Hüseyin'in intikamını almak değil, hilafet makamını elde etmek idi. 685 yılında, Abdullah b. Zübeyr'in kardeşi Mus'ab b. Zübeyr ile Küfe yakınlarında giriştikleri savaşta öldürüldü. [124]

17. (İyiliği) Emir Ve (Kötülükten) Nehy Etmek

4336... Abdullah  b.  Mes'ud  (r.a)  Rasûlullah  (s.a)Mn     şöyle  bu¬yurduğunu söylemiştir:
"İsrail oğullarında meydana gelen ilk kusur şudur: Birisi, (kötülük işleyen) başka bir adamla karşılaşır ve ona: "Ey adam! Allah'tan kork, yaptığını tcrket, çünkü o sana helal olmaz, derdi. Sonra ertesi gün onunla tekrar karşılaşır fakat dünkü yap¬tığı, onunla birlikte yemesine, içmesine ve oturmasına mani olmazdı. Bunu yaptıklarında Allah onların kalblerini biri birine karıştırdı (Gü¬nah işlemeyenlerin kalplerini günah işleyenlerin kalplerine muvafık kıldı)" Rasûlullah  sonra "İsrail oğullarından kafir olanlar; Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın dili ile lanetlendiler" diye başlayan ayetleri: "Fa-kat onların çoğu faştırlar." [125] mealindeki ayetin sonuna kadar okudu. Daha sonra şöyle buyurdu:
"Dikkat ediniz, gerçekten vallahi siz ya iyiliği emreder kötülükten menedersiniz, zalimin elinden tutup onu hakka döndürürsünüz ve onu hak üzere tutarsınız (ya da sizin de kalplerinizi biribirine karıştırır) [126]

4337... Ebu Ubeyde, İbn Mes'ud kanalıyla Rasûlullah (s.a) 'dan önce¬ki hadisin benzerini rivayet etti. Ravi şunu da ilave etti: "......Ya da Allah bazınızın kalbini bazilarinmkine karıştırır. Sonra da onlara lanet et¬tiği gibi size de lanet eder."
Ebu Davud şöyle dedi:
"Muharibi, Ala b. Müseyyeb'ten, O Abdullah b. Amr b. Mürre'den, O. Salim el-eflas'tan, O Ebu Ubeyde'den, Ebu Ubeyde de Abdullah'-dan ri¬vayet etti.
Ayrıca, Halid et-Tahhan, A'Ia'dan o da Amr b. Mürre vasıtasıyla Ebû Ubeyde'den rivayet etmiştir." [127]

Açıklama

Hadisten anladığımıza göre İsrail oğullarından bazıjarı; kötülük yapan, günah işleyen arkadaşlarını görürler onları yaptıklarından men ederler. Sonra da sanki hiçbirşey ol¬mamış gibi onlarla birlikte otururlar yerler ve içerlerdi. Günahkârlara gö¬nüllerinde hiçbir buğz ve kırgınlık beslemezlerdi. Bu yüzden Allah (C.C) kötülük yapmayanların kalplerini de kararttı, Onları da kötülük yapanlara benzetti. Böylece hepsinin kalpleri katılaştı, hakkı kabulden uzaklaştı. Birçok ayet-i kerime ve hadisi şerifte bir toplulukta işlenen günahlara karşı verilecek cezanın sadece kötülere yönelik olmayacağı, toplumun tümüne şamil olacağı bildirilmiştir. Buna sebep olarak da iyilerin kötülüğe mani olmamaları gösterilmiştir. Bu ayet ve hadislerden birkaçının meal¬lerini görelim:
Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
"Geldiği zaman sadece içinizdeki zalimlere mahsus olmayacak olan bir musibetten sakınınız." (el-Enfâl 8/25)
Şu hadisi şeriflerde aynı manaya delalet ederler:
"Allah c.c. umumun işlediği günahlar yüzünden suçsuzları ceza¬landırmaz. Fakat aralarında günahın işlendiğini görür ve bunu en¬gellemeye güçleri yettiği halde mani olmazlarsa müstesna." [128]
İbn Abbas (r.anhuma)'ın bildirdiğine göre efendimiz: "içerisinde sa-lih insanların bulunduğu bir belde halkı helak olur mu.?" sorusuna "evet" karşılığını vermiş, bunun sebebini soranlara da:
"Allah'a karşı yapılan isyanlar karşısında susmanız ve bunları umursamamanız buyurmuştur. [129]
Bu hadisten sonra gelecek olan hadis de aynı manaya delalet etmekte¬dir.
Aliyyü'l- Karî, "İyilerin, ikrah olmadan ve kötüler kötülüklerine son vermeden günahkârlarla birlikte yemeleri ve içmeleri açık bir günahtjr. Çünkü Allah için buğzetmenin gereği, günahkârlardan uzak kalmak ve onları terke t m ektir." demiştir.
Hz. Peygamber sonra Maide suresinin şu mealdeki ayetlerim okumuş¬tur:
"İsrail oğullarından inkar edenler Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, başkaldırmaları ve aşırı gitme-lerindendi. Biribirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi. Çoğunun inkar edenleri dost edin¬diklerini görürsün. Nefislerinin önlerine sürdüğü ne kötüdür. Allah onlara gazab etmiştir, onlar azapta temellidirler.
Eğer Allah'a peygambere ve ona indirilen Kur'aıı'a inanmış olsa¬lardı onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu fâsıtkır." [130]
Rasûlü Ekrem Efendimiz bu ayetleri okuduktan sonra ümmetine hita¬ben tekitle ve yemin ederek: "İyilikle emreder, kötülükten nehyeder, zalimin elini tutup hakka döndürür ve onu hak üzere tutarsınız" bu¬yurmuştur. Bu rivayette, bu sözlerin karşıtı olan bölüm yer almamıştır.
4337 numaradaki rivayette ise bu sözlerin karşıtı: "Veya Allah bazınızın kalbini bazınıza karıştırır sonra da onlara lanet ettiği gibi size de la¬net eder" cümleleri ile ifadelendirilmiştir.
Bu hadiste, emri bi'1-ma'ruf ve nehyi anil münker (iyiliği emredip kö¬tülükten men etme)in müslümanların vazifesi olduğu görülmektedir. Ama bunun hükmü nedir? Bu konuda Aliyyü'1-Kari şöyle demektedir:
"İşlenen kötülük haramsa onu men etmek vaciptir. Kötülük mekruhsa onu men etmek menduptur. İyiliği emretmenin hükmü de ma'rufa tabidir. Eğer maruf vacipse emir vacip, mendupsa onu emir menduptur.
İyiliği emir ve kötülükten sakındırmanın şartı; fitneye sebebiyet ver¬memesi, muhatabın denileni kabul edeceğinin zannedilmesidir. Onun ka¬bul etmeyeceği zannedilirse, İslâmın şiarını göstermek için iyiliğin emre¬dilip kötülükten sakındınlması gerekir. "Sizden her kim bir kötülük gö¬rürse..." hadisindeki " her kim" sözcüğü, hitabın kadın-erkek, adil-fasık, çocuk-yetişkin herkese şamil olduğunu gösterir. Ama fasık olana emri bil ma'ruf ve nehyi anıl münkerde bulunması," insanlara iyiliği emredip de kendinizi unutuyormusunuz ve yapmadıklarınızı niçin söylüyorsunuz" ayetleri gereğince uygun görülmemiştir."
Emr-i bi'1-ma'ruf ve nehyi ani'l münkerin hükmü, İslam âlimleri ara¬sında ihtilaflıdır. Fahreddin Razi'nin, Tefsîr-i kebir (Mefâtihu'l-gayb)'in-de bildirdiğine göre, bazı alimler: "Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten nehyedersiniz." [131] ayet-i kerimesine dayanarak emr-i bi'l Ma'ruf nehyi ani'l-münkerin farz-ı ayn olduğunu, kimi alimler ise; "Sizden hayra çağıran, doğruyu emreden ve ve fenalıktan men eden bir cemaat bulunsun...” [132] ayetinin ifadesi¬ne bakarak farz-ı kifâye olduğun söylemişlerdir.
Bu ayetlerin tefsirinde, Ebu's-Sııud efendi de, yukarıda AIiyyü'i-Ka-ri'den naklettiğimiz sözlere benzer şeyler söylemiştir. Ebussûud şöyle de¬miştir: "Vacip olan bir şeyi emretmek menduptur. Bütün kötülüklere ma¬ni olmaya çalışmak ise farzdır. Çünkü Allah'ın kötü dediği herşey haram¬dır.”
Emr-i bi'1-ma'rûf ve nehyi ani'l-münkerin yapılma mecburiyeti yuka¬rıda da işaret ettiğimiz gibi bazı kayıtlarla bağlıdır. Bunlar sözün tesir edeceğinin bilinmesi, tesiri bilinmese bile kötü tepki görmeyeceğinden emin olunmasidır. Edilen nasihata küfürle veya kavga ile karşı gelinecek-se ses çıkartılmaz, sadece kalben buğzetmekle yetinilir. [133] Öyle kötülük¬lerin işlendiği toplumlardan uzaklaşihr, yanlarında durulmaz.
İkinci rivayetin (4337 hadis) sonundaki talikta, Ebû Davud rivayetle¬rin senedleri arasındaki ihtilafa işaret etmiştir. Buna göre Muharibi, Ala b. Müseyyeb ile Salim arasında Abdullah b. Amr b. Miirre'yi zikrettiği halde, Ebu Şihâb, Amr b. Mürre, demiş, Abdullah'ı anmamıştır. Halid el-Tahhân ise ikisine de muhalefet etmiştir. Çünkü o Salim'i anmamıştır. [134]

4338... Bize Vehb b. Bakıyye Halid'ten, Amr b. Avn'de Hüseyn'den aynı manâ ile haber verdiler. Halid ile Hüseyn İsmail'den, o da Kayş'tan nakletti, Kays şöyle demiştir: [135]
Ebu Bekr (r.a) Alah'a hamd ve sena ettikten sonra şunları söyledi: "Ey insanlar şüphesiz siz şu, "Siz kendinize bakınız, siz hidayet yolunda ol¬duğunuzda sapıtan size zarar vermez" (Maidd VL105). âyetini yanlış an¬lıyorsunuz." Vehb b. Bakıyye Halid'den:
Ebu Bekir'in şöyle dediğini nakletti:
Biz Rasûlullah (s.a)'i şöyle derken işittik:
"Şüphesiz insanlar zulmü gördükleri zaman, güçleri yettiği halde ona mani olmazlarsa, Allah'ın azabının hepsi üzerine inmesi pek ya¬kındır."
Amr'da Hüseyin'den Ebû Bekr'in şunları söylediğini nakletti:
Ben RasûMIah'i şöyle derken işittim:
"Bir millet ki aralarında kötülük işlenir, sonra onlar o kötülüğü değiştirmeye güçleri yettiği halde değiştirmezlerse, Allah yakın bir zamanda mutlaka onlara genel bir azab verir."
Ebû Davûd şöyle demiştir:
Bu hadisi, Halid'in dediği şekilde Ebû Usârne ve bir cemaat rivayet et¬ti. O rivayette Şu'be böyle dedi:
"Bir kavim ki aralarında kötülükler işlenir, sayılan onu işleyen¬lerden çok olduğu halde ona mani olmazlarsa.....” [136]

Açıklama

Musannif Ebû Davud hadisi iki ayrı üstaddan almşür Bunlar Vehb b. Bakıyye ve Amr b. Avn'dır. Vehb b. Bakıyye'nin üstadı Halid (et-Tahhan), Amr b. Avn'ın üstadı da Hüseyin'dir. Halid ile Hüşeym her ikisi de İsmail'den rivayet etmişlerdir. Halid ile Hüseyin'in rivayetlerinde, Ebû Bekir (r.a)'in Rasûlullah'dan işittiğini söyleyerek naklettiği sözler arasında biraz fark vardır. Metinde bu farka işaret edilmiştir.
Ebu Davud'un, hadisin sonunda işaret ettiği rivayette, Şu'be, Ebu Be¬kir (r.a)'den, hem Halid'in hem de Hüseyin'in rivayetlerine uymayan bir cümle isnad etmiştir. Bu, kötülüğe mani olmanın, kötülük yapmayanların yandan fazla olmaları ile kayıtlı oluşudur.
Hz. Ebu Bekir hitabesinde ashaba "Ey inananlar, siz kendinize ba¬kın. Siz doğru yolu bulduğunuz zaman sapıtanlar size zarar ver-mez."(Maidc VI. 105) ayetini yanlış anladıklarını, bu ayetin mutlak manada emri bi'l-ma'nıfye nehyi ani'l-münkere engel teşkil etmediğini söylemiş ve sözünü Rasûlullahtan duyduğu nehyi ani'l-münkeri teşvik eden bir ha¬disle teyid etmiştir.
İmam Nevevî, anılan âyetin emri bi'1-ma'rûf ve nehyi ani'l-münkerin vücûbuna mani olmadığını söyledikten sonra şöyle demektedir: "Muhak¬kik âlimlere göre âyetin manası konusundaki sahih görüş şudur: "Siz üze¬rinize düşeni yaptığınız zaman başkasının kusuru size zarar vermez. Bu: "Günahkar kimse diğerinin günahını çekmez" (fâtır, 35-18) ayetine benzer. Durum böyle olunca emri bi'1-Ma'ruf ve nehyi ani'l-münker de kişinin üzerine düşen, mükellef tutulduğu şeylerdendir."
Bu hadiste Emri bi'1-ma'ruf ve nehyi ani'l-münkeri terketmenin aza¬bın tüm halka şâmil olmasına sebep olduğuna delâlet etmektedir. [137]

4339... Cerir (b. Abdullah el-Beceli) (r.a) şöyle demiştir: Rasûlııllah (s.a) 'ı şöyle buyururken işittim: "Bir kimse bir toplum içerisinde bulu¬nur ve o toplumda günahlar işlenir de, ona mani olmaya güçleri yet¬tiği halde mani olmazlarsa, onlar ölmeden önce Allah mutlaka azabı¬nı gönderir." [138]

Açıklama

Bu hadis de, önceki hadislerde geçen mananın aymm jfgjjg etmektedir. Gerçi ifade bakımından biraz farklılık varsa da bu, manaya ve hadislerin özüne tesir edecek durumda değildir.
Kötülüğe mani olmak; bundan sonraki hadiste geleceği gibi elle (fiili olarak durdurmak ve dille mani olmak ya da kalben buğzetmektir. Sorum¬luluk, kişinin gücünün yettiği derecede engelleme yapmadığı takdirde söz konusudur. Allah kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez. [139]

4340... Ebû Said el-Hudri demiştir ki;
Rasûlullah (s.a)'i: "Kim bir kötülük görür de onu eli ile değiştirme¬ye gücü yeterse eli ile değiştirsin (mani olsun)..." buyururken işittim.
Hennad hadisin geri kalanının kesti, İbn A'la [140] ise şu şekilde tamam¬ladı."(eli ile değiştirmeye) gücü yetmezse, dili ile (değiştirsin) Dili ile (değiştirmeye) gücü yetmezse kalbi ile (değiştirsin) Bu sonuncusu ise, imanın en zayıfıdır." [141]

Açıklama

Bu hadis Ebû Davud'un kitabussalat bölümünde 1140 nolu hadis olarak daha önce geçti. Hadisin oradaki rivayetinde Ebû Said el-Hudri bu hadisi, Mervan'ın, bayram gü¬nü minberi musallaya çıkarması ve bayram namazından önce minbere çıkması üzerine "sünnete muhalefet ettin" diyen bir adamın sözünü te'yid için rivayet etmiştir.
Hadisin zahiri, bir kötülüğün işlendiğini gören bir müslümanın o kötü¬lüğe gücü ölçüsünde eli veya dili ile mani olmasının, bunlara gücü yetme¬diği zaman kalbi ile buğzetmesinin gerektiğine delîl teşkil etmektedir.
Kötülüğe el ile mani olmak, onu fiilen engellemektir. Kötülük aletini kırmak, içki ise dökmek, bir malın gasbı ise gasbedilen malı sahibine ge¬ri vermektir. Kötülüğe fiilen engel olmanın boyutları sadece bu değildir. Öyleki Emr-i bîl-Ma'ruf ve Nehy-i anil-Münker'in birçok safhasında ken¬disini gösteren oldukça önemli bir konudur.
Dil ile1 mani olmak; kötülük işleyene nasihat etmek, Allah'ın o kötülü¬ğü işleyenler için vaad ettiği cezayı hatırlatmak ve o konudaki âyetleri okumaktır.
Kalb ile mani olmak da; o kötülüğe razı olmamak, kölülük işleyene içinden buğzetmektir. Davranışın bu şekli kötülüğü manen engellemektir. Çünkü onun gücü daha fazlasına yetmemektedir.
Kötülüğe kalben buğzetmekle yetinmek imanın en zayıf durumda olu¬şudur. Nevevi bundan maksadın imanın semeresinin az olması olduğunu söyler. Aliyyü'I-Kâri ise: "Bu durumdaki müslüman, iman ehillerinin en zayıfıdır. Çünkü o kuvvetli olsaydı ve dini gayreti yüksek birisi olsa idi kalben buğzetmekle yetinmezdi. En efdal cihad, zalim sultanın yanında hak söz söylemektir, "manasındaki hadis bunu teyid etmektedir."
Münavi'de bu sözden maksadın; "İslâm veya islamın semere ve eser¬leri" olduğunu söyler.
Hadisin zahiri, emri bil maruf ve nehyi anil münkerin kademeli uygu¬lanışı olan bu tarzı gruplara bölmemiş tüm müslümanlara teşmil etmiştir. Yani kötülüğe el ile mani olmak şu grubun, dil ile mani olmak öteki grubun, kalben buğzetmek de başka bir grubun işidir diye bir ayırım yapma¬mıştır. Ancak bazı alimler kötülüğü el ile engellemenin devletin, dil ile engellemenin alimlerin, kalben buğzetmenin de avamın vazifesi olduğu¬nu söylemişlerdir. [142]
Kanaatımızca da bu, yerinde bir sınıflandırmadır. Eğer bir İslâm dev¬leti müşahhas olarak varsa ve bütün kurumlan mevcutsa devletin engel olabileceği bir takım kötülüklere birileri mani olmaya kalkışırsa karışık¬lık çıkabilir, Usulünü bilmeden dil ile mani olmaya çalışmak ve münker-den kaçındırmak da fayda yerine zarar getirebilir. İnsanları hakka yaklaş¬tıracağı halde uzaklaştırabilir. Zaten emri bi'1-mâârûf ve nehyi anil mün-kerin, muhatabın karşı çıkmaması ile kayıtlanması da bu namâyı ifâde eder. [143]

4341... Ebu Ümeyye eş-Şa'banî şöyle demiştir;
Ebu Sa'lebe el-Huşeni'ye:
Ya Ebu Sa'lebe! Şu, "Siz kendinize düşeni yapın." (Maide 105) ayeti hakkında ne dersiniz?" dedim. Şu karşılığı verdi:
Vallahi sen onu iyi bilen birisine sordun. Ben de onu Rasûlullah (sa.)'a sormuştum. Şu cevabı verdi:
"Biribirinize iyiliği tavsiye ediniz. Kötülükten men ediniz. [144] Öyle ki itaat edilen bir cimrilik, tabi olunan nefsi arzular (ahiiete) tercih edilen dünya ve her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini gö¬rürsen kendine düşeni yap. Halkı terket şüphesiz sizin ardınızda sa¬bır günleri var. O günde sabretmek avuçta kor tutmak gibidir. O günlerde bir iyi amel işleyene, onun yaptığının benzerini yapan elli kişinin sevabı vardır."
Bir başkası benim soruma ilaveten: "Ya Rasûlullah elli kişinin ecri mi?! dedi. Rasûlullah (sa.), "Sizden elli kişinin ecri" buyurdu. [145]

Açıklama

Tirmizi bu hadis için "hasen ayet ve garib" demiştir.Hadisin vürûduna sebep, birçok ayet ve hadiste va-rid olan emri bi'l-mafruf nehyi anil münker vazifesi ile; "Ey inananlar, siz kendinize düşene bakınız. Hidayette olduğunuz zaman sapıtan ki¬şi size zarar vermiz." manasına gelen ayetin arasım tevfiktir. Çünkü ba¬zı sahabiler bu ayetin, emri bi'1-maruf ve nehyi ani'l-münkerin vücubu ile çelişkili olduğunu zannediyorlardı. Zira ayetin zahiri, kişilerin başkaları¬nı bırakıp kendilerine düşeni yapmalarını emretmektedir. Bu ayette amaç¬lanan mananın islam uleması tarafından nasıl anlaşıldığını 4338 numara¬lı hadisi izah ederken aktarmıştık. Burada hadiste geçen bazı tabirleri açıklamak yetinmek istiyoruz:
İtaat edilen bir cimrilik: Cimrilik diye terceme ettiğimiz kelimesi, cimrilik kelimesinin tam karşılığı olan              dan daha şiddetlidir, Türkçemizde bu mânayı ifade edecek başka bir kelime olmadığı için cimrilik kelimesi ile terceme ettik.
Buhl ve şuh kelimesi arasında başka farklara da işaret edilmektedir. Bazıları buhl'un hırsla, şuh'hun da hırsın dışında olan cimrilik olduğunu, bazıları da buhl'un özel, şuh'hun genel olduğunu söylerler. Bir başka gö¬rüşe göre de buhl; maldaki cimrilik, şuh ise mal ve iyilikte olan cimrilik¬tir.
Cimriliğin itaat olunan bir konumda olması da nefsin cimri eğilimlere itaat edip, bunu uygulama alanına koymasıdır.
Tabî olunan nefsî arzular: Nefse ait olup, tabi olunan arzular, İslama uymayan isteklerdir.
Ahirete tercih edilen dünya: Dünya hayatında arzu edilen mal ve mev¬kidir.
Her görüş sahibinin kendi görüşünü beğenmesi: Yani herkesin kitap ve sünnete, hak ve adalete bakmadan kendi görüşünü beğenmesi, ashab ve tabiuııa uymayı terketmesidir. Bu durumda olan kişi kendi görüşünü be¬ğenir, başkasının dediğine kulak asmaz. Doğruyu kabule yanaşmaz.
Sabır günleri: İleride gelecek olan ve sabretmekten başka çarenin ol¬mayacağı günlerdir, ya da maksat sabrın övüleceği günlerdir. O günlerde öyle hadiseler olacak ki, onlara karşı sabredebilmek, kor halindeki ateşi elde tutmak kadar güç olacaktır. Yahut da sabreden kişi, elinde korlaşmış ateş tutanın çektiği zorluğu çekecektir.
Fahri kainat efendimiz o günlerde iyi bir iş yapanın başka zamanlarda onun yaptığı amelin aynısını yapanın alacağı ecrin elli katını alacağını söylemiştir.
Fethu'l-vedûd'da bu hükmün genel olmadığı, o günlerde yapılması güç amellerle ilgili olduğu söylenmiş ve buna "sizden biriniz Uhud da¬ğı kadar altın tasadduk etse onlardan (sahabilerden) birisinin bir müdd'üne [146]  ve yarısına erişemez," hadisi şahit tutulmuştur.
Şeyh İzzuddîn de bu mânanın mutlak olmayıp iki kural üzerinde yapı¬landığını söyler. İzzüddin'in işaret ettiği kaideler şunlardır:
1- Ameller verdikleri faideye ve sonuca göre değer kazanırlar-,--
2- Ahir zamanda garip olan İslâmın ilk günlerinde garip olan gibidir. Çünkü Rasûlullah (s.a); "İslam garib olarak başlamış, garib olarak dö¬necektir. Benim ümmetimden garip olanlara ne mutlu."buyurmuştur.
Bu hadiste kastedilen garip müslümanlar, içinde yaşadıkları zamanlar da yalnız kalanlardır. Durum böyle olunca, İslâm'ın ilk günlerindeki in-fak efdaldir. Rasûlullah (s.a)'ın Halid b. Velid'e söylediği şu sözler bunu gösterir: "Eğer biriniz Uhud dağı kadar altın tasadduk etse onlardan biri¬sinin müdd'üne ve yansına ulaşamaz." Buna sebep, o yardımın İslam fü¬tuhatını gerçekleştirmeye ve Allah'ın kelimesini yüceltmeye vesile olma¬sıdır. Kişinin bedenî olarak cihada katılımı da böyledir. Sonrakiler bu konuda öncekilerin derecesine ulaşamazlar. Çünkü öncekilerin sayıları, az yardımcıları sınırlı idi. Kötülükten nehyetmek ise, sonraki müslüman¬lar için güçtür. Çünkü o zamanda iyiye yardımcı az, münker ise çoktur. Bu yüzden Fahr-i kainat efendimiz "Dinine yapışan sanki avııcunda kor tutar gibi olacaktır." buyurmuştur. Yani bir gün gelecek, dinin emir ve ya¬saklarını gözeterek islamı yaşamak elde kor tutmak kadar zor olacaktır. Önceki müslümanlar için ise böyle bir meşakkat sözkonusu değildir.
Şeyh İzzeddin'den özetle naklettiğimiz bu bilgilerden anlıyoruz ki, sa¬bırdan başka çarenin kalmadığı günlerde, emri bi'1-maruf ve nehy-i ani'l-münker vazifesini yapan veya benzen güzel amel işleyen; yani o günde yapılması güç olan bir ameli işleyen bir müslüman aynı ameli daha önce işleyen bir müslümanm alacağı sevabın elli katım alacaktır. Yani hadiste¬ki hüküm mutlak değil, yapılan amelin önem ve meşakkatine göredir.
Bu hadis ve izah tam günümüze ışık tutmaktadır. Bu gün için sadaka vermek, hac ve umre yapmak o kadar güç değildir. Çünkü insanlar zen¬ginleşmiş vasıtalar artmış, sıkıntılar kalkmıştır.Ama nefsin haramlardan korunması, dünya zevklerine önem verilmesi, cihad, emri bi'1-ma'ruf ve nehyi ani'l-münker gibi ameller öyle değildir. Daha güçtür, dolayısıyla sevabı da fazla olur. [147]

4342... Abdullah b. Amr b. el-As (r.anhuma) dan; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İnsanların eleneceği (iyilerin gidip) kötülerin kalacağı, ahid ve emanetlerinin bozulacağı ve ihtilafa dü¬şüp şöylece- parmaklarını biri biri arasına soktu olacakları zamanın gel¬mesi yakındır. - veya geldiği zaman haliniz ne olur?"  [148]
Oradakiler:
(O zaman) Biz ne yapalım, ya Rasûlullah (s.a)? dediler, Rasûlullah
"İyi bildiğinizi alır, kötü gördüğünüzü bırakırsınız. Kendinize ait işlere yönelir, umuma ait işleri terkedersiniz. [149]
Ebû Davûd der ki: Abdullah b. Amr vasıtasıyla tek vecihten böylece rivayet edildi. [150]

Açıklama

Peygamber (s.a) efendimiz bir mucize olarak ileride olacak bazı olayları haber vermiş, yeryüzünü kötülerin dolduracağını, insanların anlaşmazlıklara düşüp biribirlerine gi¬receklerini emanete riayet ve ahde vefanın ortadan kalkacağını bildirmiş¬tir. O gün geldiğinde de; müslümanlara hak olarak bildikleri şeyleri yap¬maya devam edip, kötü bildiklerinden uzak kalmalarını, başkalarını bıra¬kıp sadece kendi işleri ile ilgilenmelerini tavsiye etmiştir.
Çünkü işaret edilen zaman geldiğinde fesat artıp cehalet yayılacak, na¬sihat fayda vermeyecek, vaizlere ve nasihatçılara kulak asılmayacak bu yüzden de emri bil-maruf nehyi anil -münker vazifesi sağlıklı yapılmaya-b ilecek. [151]

4343... Abdullah b. Amr b. el-As (r.anhuma) şöyle demiştir;
Biz Rasûlullah (s.a)'in etrafında (toplanmış) oturuyor iken (o) fitneden bahsedip şöyle buyurdu:
"İnsanları; ahidleri karışmış, emanetleri azalmış ve şöylece - par¬maklarını biribirine soktu- olmuş bir halde gördüğünüz zaman..."
Ben kalkıp:
"Allah beni sana feda kılsın o zaman ne yapayım?" dedim:
"Evine kapan, dilini tut, hak bildiğini al, kötü gördüğünü bırak. Kendine ait işlere sarıl, ammeye ait işleri terk et." buyurdu. [152]

Açıklama

Bu hadis aşağı yukarı önceki hadisin aynıdır. Fitnenin yayılıp ve nasihatin fayda vermediği, emri bi'1-marûf ve nehy'i ani'l-münkerin kâr etmediği bir zamanda insanın kendi şahsi ile meşgul olup başkalarını terketmesinin caiz olduğuna delâ¬let etmektedir.
Avnü'l-Ma'bud müellifi; "Bu, kötüler çoğalıp iyiler azaldığı zaman emri bi'1-ma'ruf nehyi ani'l münkeri terketmeye ruhsattır" der. [153]

4344... Ebû Said el-Hudri şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) "En efdal cihad, zalim sultanın -veya zalim emirin- [154] yanında adaleti söylemek¬tir." Buyurdu. [155]

Açıklama

Hadisin Tirmizi'deki rivayetinde, "en efdal cihad" yerine "cihadın en efdalindendir." denilmektedir. İbn Mace'nin bir rivayetinde de "adaleti söylemek" yerine "hakkı söy¬lemek" denilmiştir.
Zalim sultanın yanında hakkı veya adaleti söylemekten maksat ona iyi¬liği hatırlatıp kötülükten men'etmektir. Bu hareketin en efdal cihad oluşu Hattabi'nin dediğine göre şu yöndendir: "İnsan düşmanla savaş ettiği za¬man galip mi geleceği, mağlup mu olacağı belli değildir. Mağlubiyetten korktuğu gibi galibiyet umudunu da taşır. Ama zalim bir hükümdarın ya¬nında hakkı söyler onu kötülükten men etmeye çalşırsa kesin bir şekilde kendisini tehlikeye atmıştır." [156]


4345... Urs b. Amira el-Kindi (r.a)'den [157]  rivayet edildiğine göre:
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde günah işlendiği (bir kötülük yapıldığı) zaman birisi ona şahit olur da çirkin görürse -bir seferinde de inkar ederse demiştir - o kötülükten uzakta olan kişi gi¬bidir. Kötülükten uzakta olup da ona razı olan ise ona şahid olan (bir¬likte olan) kimse gibidir." [158]

Açıklama

Hadis, kötülüğe kalben buğzetmenin kişiyi sorumluluktan kurtaracağına delalet etmektedir. Sarihle¬rin belirttiğine göre bu, kötülüğe dil ile mani olma gücüne sahip olmayan¬lar hakkındadır. Azizî'nin dediğine göre bu durumda olan kişinin kalben buğzetmesinin yanı sıra kendi kendine "Allahım, bu iş kötüdür. Ona razı değilim" demesi efdaldir.
Yine hadisten anladığımıza göre işlenen bir kötülüğün uzağında ol¬makla birlikte onu beğenen, razı olan kişi, sanki kötülüğe şahit olup da ona iştirak etmiş gibi günah kazanır. [159]

4346... Adiyy b. Adiyy, Rasûlullah (s.a)'dan önceki hadisin benzerini rivayet etti Bu rivayette Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Bir kimse kötülüğe şahit olur da onu çirkin görürse, ondan uzak¬ta olan kimse gibidir." [160]

Açıklama

Bu rivayet de yukarıdakinin aynıdır. Ancak bu rivayet mürseldir. Çünkü Adiyy b. Adiyy, Rasûlul¬lah (s.a)'i görmemiştir.
Yukarıdaki hadisin dipnotunda belirttiğimiz gibi bu zat Urs b. Ami-ra'nın kardeşinin oğludur, tâbiûn'dandır. [161]

4347... Ebu'l Bahteri demiştir ki; Rasûlullah (s.a)'den işiten birisi, -Süleyman Rasulullah'ın ashabından bir adam dedi- [162] bana, Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu haber verdi: "İnsanlar, günahları ve ayıpla¬rı çoğalıncaya kadar helak olmayacaklardır." [163]

Açıklama

"Günahları ve ayıpları çoğalıncaya kadar", diye terceme ettiğimiz ya'zirü" kelimesi if al babından                 =yu'ziru" şeklinde de rivayet edilmiştir.
Bu fark, bir ravi şüphesi olarak metinde mevcuttur. Bu fiilin hem sülasi-den hem if'âl babından aynı manaya geldiğini söyleyenlere uyarak biz farklı rivayetlere tercemede işaret edemedik. Azınlıkta kalan bir grup âli¬me göre ise kelimenin if al babından manası, "Özrü izale etmek" demek¬tir . o zaman bu cümlenin manası: "Onlar için bir özür kalmaymcaya ka¬dar...." olur.
Hadisin buradaki rivayetinde sahabi ravi anılmamıştır. Taberi ise bu hadisi tefsirinde Abdülmelik b. Meysere, ez-Zarid kanalıyla, Abdullah b. Mes'ûd'dan rivayet etmiştir. Abdullah b. Mes'ud hadisi rivayet edince kendisine, "Bu nasıl olur?" denilince; baskınımıza uğradıklarında söz¬leri; gerçekten biz haksızdık demekten ibaret kalmıştır."  [164] ayetini okumuşlardır. İbn Mes'ud'un bu âyeti okuması sanki ikinci izahı destek¬lemektedir. [165]

18. Kıyametin Kopması

4348... Abdullah b. Ömer (r.amhuma) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) ömrünün sonunda bir gece bize yatsı namazını kıldırdı. Selam verince ayağa kalktı ve "Bu geceyi görüyorsunuz ya, işte bu geceden itibaren yüz sene sonra (bu gün) yeryüzünde olanlardan hiç kimse kalmaya¬caktır." buyurdu.
İbn Ömer şöyle dedi:
"İnsanlar Rasûlullah (s.a)'ın bu sözünü (anlamakta) hataya düştüler. Halbuki Rasûlullah (s.a) Bu gün yeryüzünde olanlardan hiç kimse kalma¬yacaktır, buyurmuş, bu müddetin bu asırda yaşayanları mahvedeceğini (haber vermek) istemiştir” [166]

Açıklama

Hadisin, Buhari'nin kitabü'l-İIm'deki rivayetinde jkn Ömer'in izahı yer almamıştır. Mevakitu'ssa-lat'daki rivayeti ise aynen buradaki gibidir.
Ibn Ömer'in izahından da anlaşılacağı gibi onun zamanında bazı insan¬lar, üzerinde durduğumuz hadisi yanlış anlamışlar korkuya kapılarak yüz yılın bitiminde kıyametin kopacağını zannetmişlerdir. Nitekim Taberani ve daha başka bazı muhaddisler bunu Ebû Mes'ûd el- Bedri (r.a)'den de rivayet etmişler ve Hz. Ali(r.a)'nin bu sözü reddettiğini nakletmişlerdir. Yani hadiste kastedilen mana; yüzyılın bitiminde kıyametin kopacağını bildirmek değil, o zaman hayatta olan neslin yüzyılın bitimine kadar öl¬müş olacaklarını haber vermektir.
Nitekim Rasûlullah'm bu haberi bir mucize olarak gerçekleşmiş ve o zaman hayatta olan sahabilerin tümü yüz sene içerisinde vefat etmişlerdir. Alimlerin araştırmasına göre bu hadisin geçtiği sene hicretin onbirinci se-nesidir. En son ölen sahabi de, Ebu't-Tufeyl Amir b. Vasîle (r.a)'dir, bu zatın vefat tarihi de H. 110'dur.
Bu hadisi şerif Hızır aleyhisselam'ın hayatta mı yoksa ölmüş mü oldu-uğu konusundaki tartışmalara önemli bir kaynak olmuştur. Rasûlullah'ın o dönemde yaşayanların hepsinin yüzyıl içerisinde öleceğini haber ver¬mesi, o zaman Hızır hayatta ise onun da öleceğine delil kabul edilmiştir. Hızır aleyhisselamm hayatta olduğunu söyleyenler ise "Bu hadis Hz. İsa, Hz. Hızır, melekler ve iblis'e Şamil değildir. Yeryüzündekilerden maksat Rasûlullah'ın ümmetidir ki bunların bir kısmı ümmeti icabet (müslüman-lar) bir kısmı da ümmeti davet (müslüman olmayanlardır. Yukarıda say¬dıklarımız ise ümmet sınıfına dahil değillerdir." derler.
Avnu'l-Ma'bûd müellifi Azîmâbâdî, değişik kaynaklardan nakiller ya¬parak Hızır aleyhisselamın hayatta mı yoksa ölü mü olduğu konusunda tartışmıştır. Şimdi bu tartışmayı özet olarak vermek istiyoruz:
İmam Nevevî, ulemanın çoğunluğunun Hızır'ın hayatta olduğu görü¬şünde olduklarını, ehli tasavvufun ise bunda ittifak halinde olduklarını söyler.
Avnü'l-îvla'bud müellifi Azimabadi, Nevevi'nin bu sözüne karşı çı¬karak Hızır aleyhisselamın hayatta olduğu iddiasının hatalı olduğunu söy¬ler. Görüşünü de Hafız İbn Hacer el-Askala'nı'nm bu konudaki sözleri ile destekler.
Azimabadi'nin naklettiğine göre, Askalani, özellikle H. üçüncü asır¬dan sonra Hızır hakkındaki hikayelerin çoğaldığını bu konudaki rivayet¬lerden çoğunun isnatlarının zayıf olduğunu ifâde eder. Abdurrahman es-Sulemî ve Eb'ul - Hasen b. Cehzam bu zayıf rivayetleri nakledenlerden¬dir.
Süheyli, Buharı, Ebû Bekir b. Arabi, Ebu '1-Hattab b. Dihye, Ali b. Mu¬sa er-Rida, Ebû Hayyan, İbn Ebi'1-fadl, Ebu'l-Hasen b. el-Mübârek, İbra¬him el-Harbî, İnü'l-Cevzî, Ebû Ya'lâ b. el-Arabî, Ebû Tahir b. El-Ibadî, Ebu'l-Hüseyn b. el-Münadi, gibi alimlere göre hızır aleyhisselam hayatta değildir. İbn Hacer kendisi de aynı görüştedir. Bu alimlerin görüşlerine dayanak teşkil eden şeyse; üzerinde durduğumuz hadis ve Rasûlullah'ın Hızır ile hiç görüşmeyişidir. Çünkü eğer Rasûlullah'ın hayatında Hızır aleyhisselam sağ olsa idi mutlaka kendisine gelir, onunla cumaya ve ce¬maata iştirak eder, cihada katılırdı. Hz. Peygamber (s.a) bir hadisinde, "Musa hayatta olsa idi mutlaka bana tabi olurdu." buyurmuştur. Hz. Musa hakkında durum böyle olunca, Hızır aleyhisselamın, hayatta oldu¬ğu halde efendimize tabi olmaması nasıl düşünülebilir. [167]

4349... Ebu Sa'lebe el-Huşenî (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Allah (c.c) bu ümmete yarım gün (mühlet vermek) den aciz değildir." [168]

4350... Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'den;
Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şüphesiz ben ümmetimin Rableri katında, onlara yarım gün geciktirmesinden aciz olmadığını umarım."
Sa'de: "Yarım gün ne kadardır?" denildi Sa'd: "Beş yüz sene" cevabı¬nı verdi. [169]

Açıklama

Bu terceme AIiyyü'l-Kari'nin açıklamasına uygun olarak yapılmıştır. Maksat, kıyametin anılan müd¬detten önce kopmayacağını ifâde etmektir. Rasûlullah (s.a) bu sözüyle, "ümmetimin Allah katında, yarım gün (beş yüz sene) geçmeden onlar üze¬rine kıyameti koparmayacak kadar yakınlığı verdir." demek istemiştir.
İbn Melek ve Tıybî gibi alimler de hadisi Aliyyü'l Kârî'nin anladığı gibi anlamışlardır. Aliyyü'1-Kari, bu manayı İbn Melek'in de tercih etti¬ğini bizzat keadisi ifade etmiştir. Bu anlayışa göre manâ; "Kıyamet beş yüz sene sonra kopacak" değil, "Beş yüz seneden önce kopmayacak" şek¬linde anlaşılır.
Rasûlullah hadiste "beşyüz sene" değil de "Yarım gün" tabirini kullan¬mıştır. Ravi Sa'd b. Ebi Vakkas bunu, "beşyüz sene" diye izah etmiştir. Ravi bu izahı: "Şüphesiz rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınız¬dan bin sene gibidir." (Hacc 47)
Ve gökten yere kadar, olan bütün işleri Allah düzenler, sonra işler si¬zin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde ona yükselir." (es-Secde, 32-5) ayetlerine dayanarak yapmıştır.
Alkâmî ise hadisi başka bir şekilde anlayıp izah etmiş, Avnu'l-Ma'bûd müellifi de bu izahı tercih etmiştir.
Alkâmînin izahına göre, hadisin tercemesi şu şekilde olacaktır: "Ben Alkamî'nin izahına göre, hadisin tercemesi şu şekilde olacaktır: "Ben ümmetimin (zenginlerinin mahşerde) Rableri önünde (cennete girmekte fakirlerden) yarım gün sonraya bırakılmaya (sabırda) aciz olmayacakları¬nı umarım."
Bu anlayışa göre de yarım gün ahiret günlerindendir ve beşyüz seneye denktir. Bu izaha göre hadis kıyamete hamledilmiştir.
Hadisin kıyametin yaklaşması babında yer alması, Ebû Davud'un da hadisi AIiyyü'l-Kari'nin anladığı gibi anladığına delalet etmektedir.
Tîbî'de karşı anlayışı tenkid etmiş ve bunun vehm olduğunu söylemiş¬tir. [170]
























34 - FİTEN VE MELAHİM KİTABI

Fiten: kelimesinin tekili (müfredı) olan fitne: Meşakkat, sıkıntı, rezlet ve azap mânâlarındadır.
Fitnenin aslında, imtihan mânâsına olduğu daha sonra meşakkat ve im¬tihanın götürdüğü kötülük mânâsında kullanıldığı söylenmektedir. Bila¬hare bu kelime, küfür, günah, rüsvayhk ve fisk-ü fücurdan her türlü kötü¬lük için kullanılmaya başlanmıştır.
Ayrıca insanlar arasında vuku bulan ihtilâf, düşmanlık ve kavga mânâ¬sında da kullanılmaktadır. Şu âyet-i kerimede, fitne bu son mânâda kulla¬nılmaktadır.
"Öyle bir fitneden sakınınız ki, o hiç de sizden sadece zulmedenle¬re dokunmakla kalmaz" [1]
Bu âyetteki fitneden maksat, ümmetin birlik ve beraberliğini bozan ve zararı suçlu suçsuz herkese dokunacak olan ihtilâf ve tefrikadır.
Zübeyr b. el-Avvem (r.a) Cemel Vak'ası meydana geldiğinde, "Hiç şüphem yok ki bu âyet, bu gün şu vaziyette bulunan müslümanlar hakkın¬da nazil olmuştur." demiştir.
Melâhim; Melhame kelimesinin çoğuludur. Melhame, savaş meydanı demektir. Savaş meydanına bu ismin verilmesine sebep ya bu meydanda "lahm " etin bol bulunması, yada elbisenin " "(lühme)  ve sedasının (argaç ve direzisinin) biri birine girdiği gibi, insanların savaşta birbirine girmesidir. Ama birinci mânânın daha münâsip olduğu söylen¬mektedir.
Kamûs'ta melhamenin büyük vak'a olduğu kaydedilir. [2]

1. Fitneler Ve Belirtileri

4240... Huzeyfe b.el-Yeman) (r.a) şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a) aramızda ayağa kalktı ve o zamandan kıyamete kadar ne olacaksa hiç bir şey bırakmadan hepsini haber verdi.
Onun Öğrenen öğrendi, unutan unuttu. Onları Rasûlullah'm şu sâhâbî-leri bilir. Bir adam birinden ayrılıp da sonra tekrar gördüğünde onu tanı¬yıp yüzünü hatırladığı gibi ben de RasülullalVın bu söylediklerinden bir-şey meydana geldi mi hemen hatırlıyorum. [3]


Açıklama

Hadîsin, Buharı ve Müslim'deki rivayetlerinde Huzeyfe (r.a) Rasûlullah'in söylediklerinden unut¬muş olduğu bir şeyi gördüğü zaman, bir adamın kendisinden uzağa giden birini gördüğünde hatırladığı gibi hatırladığını söylemiştir.Ebû Davud'un rivayetinde ise, Huzayfe'nin olan hadisleri hatırladığı söylenmekte, fakat onları unutmuş olduğundan bahsedilmemektedir.
Hâdis-i şerifte görüldüğü üzere Hz. Peygamber (s.a) birgün ashabı içe¬risinde ayağa kalkmış ve o andan itibaren kıyamete kadar meydana gele¬cek ne kadar fitne varsa hepsini haber vermiştir. Sahâbîlerden bir kısmı, Rasûlullah'ın söylediklerini öğrenip zapt etmiş bir kısmı ise unutmuştur. Huzeyfe (r.a) de efendimiz'in söylediklerinin bazısını unutmuştur, ama hadiseler vuku buldukça hemen onları hatırlamaktadır.
Sahîh-i Müslim'deki başka bir rivayette Huzeyfe (r.a) Rasûlullah'ın başkasına söylemediği bazı şeyleri kendisine söylediğini ve kendisinin kı¬yamete kadar olacak hadiseleri herkesten daha iyi bildiğini söylemiştir.
Yine Müslim'in, Ebû Zeyd'den yaptığı başka bir rivayette Efendimiz, bu hitabesi için sabah namazından sonra minbere çıkıp Öğlene kadar ko¬nuşmuş, "öğle namazı için, inmiş, namazdan sonra yine çıkıp ikindiye ka¬dar tekrar konuşmuş, ikindiden sonra tekrar minbere çıkıp güneş balınca-ya kadar konuşmasına devam etmiştir. [4]
Hâdis-i şerif, Rasûlullah (s.a)'in ilminin kemâline, Huzeyfe (r.a)'in Efendimiz'in ilmine gösterdiği ihtimama ve fitnelerden kaçındığına delâ¬let etmektedir.
Bazı sapık mezhep sâlikleri bu hadisi delil alarak Hz. Peygamber (s.a)'in gaybı bildiğini iddia etmişlerdir, ama bu doğru değildir. Çünkü gaybı Allah'tan başka hiç kimse bilemez. Peygamberler, ancak Allah'tan aldıkları vahiyle bu bilgileri haber verirler.
Allah teâlanın kendisim "(aİimü'î ğayb)   "gaybı bilen" diye vasıflandırması buna delildir. Nitekim bir âyet-i kerimemde Cenâb-ı Allah şöyle buyurmaktadır:
"Gaybi bilen Allah, gayba kimseyi müttalî kılmaz. Ancak peygamber¬lerden bildirmek istediği bunun dışındadır." [5]
Gaybı Allah'tan başka hiçbir kimsenin bilemeyeceğini isbat sadedinde Aliyyü'l Kâri El - Fıkhu'l-Ekber Şerhi'nde şunları söylemektedir.:
"Peygamberler, Allah'ın zaman zaman kendilerine bildirdiklerinin dı¬şında gaybdan birşey bilmezler, Hanefîler, Rasûlullah'ın gaybı bildiği inancında olanın kafir sayılacağını açıkça söylemişlerdir. Çünkü bu inanç "Deki Göklerde ve Yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur" [6]
Ayet-i kerime'sine zıttır. Ulemâdan birisi, gaybı bilmenin Allah'a has bir bilgi oluşunun zarûrati dinnîyeden olduğunu söyler. Bu husustaki nasslar çoktur. Bunlardan bazıları şu ayet-i kerimelerdir.
"Gaybın anahtarları O'nun katındadir, onları ancak O bilir. Ka¬rada ve denizde olanı bilir. [7]
"Kıyamef'vaktini bilmek ancak Allah'a mahsustur, yağmuru o in¬dirir, [8]
Bu âyetler Allah'tan başka hiç bir kimsenin gaybı bilemeyeceğini gös¬terir. Onun için, Allah'tan başka birisinin gaybı bildiğini söylemek caiz değildir. Nitekim Rasûlullah (s.a) yanında söylenen bir şiirde "Aramızda yarın ne olacağını bilen Nebî var.." denilince bunu söyleyeni kınamış ve "Bunu bırak, başka şey söyle." buyurmuştur.
Netice şudur; Allah'tan başka kimse gaybı bilemez. Ancak vahiy ve il¬ham yoluyla Allah'ın bildirmeyi dilediği kişiler bilebilirler. Ama bu Al¬lah'ın bildirmesi iledir.
Aliyyü'l Kârî'nin bu istidlal ve sözleri Allah'dan başka hiç kimsenin gaybı bilemeyeceğini açıkça göstermektedir.
Hattâ Peygamberler bile bu hükmün dışında değildirler. Durum böyle olunca fala ve falcıların söylediklerine inanmak asla caiz değildir.
Bu inanç, kişinin küfrüne sebep olup Allah'ın varlığını, Hz. Peygam¬ber'in haberlerini, ahireti akıllarına aldıramayan, gördüğünden başka bir şeye inanmadığını söyleyen örümcekli kafaların, fala inanması, gazeteler¬deki falları takip etmesi son derece hayret verici bir şeydir,
Hanefî fukuhasından İbn. Nüceym'in Bahru'r-Raîk adındaki fıkıh kita¬bındaki şu sözleri de Aliyyü'l Kârî'nin söyledikleri ile aynı istikamettedir.
"Bir kimse Allah'ı ve Rasûlü'riû şahit tutarak evlense nikâh sahîh ol¬maz ve bunu yapan kâfir olur. Çünkü bu Rasûlullah'ın gaybi bildiğine inanmaktır." [9]

Bazı Hükümler

1. Gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. Ancak Allah (c c) bilinmesini istediği şeyleri Peygamberlerine vahy yoluyla bildirir.
2. Yetkili kişinin fark ettiği tehlikeleri teb'âsına haber vermesi meşru¬dur. [10]

4241... Abdullah (b. Mes'ud) (r.a)'den; Rasûlullah'ın (s.a)'in şöyle bu¬yurduğu rivayet edilmiştir:
Bu ümmtte dört tane fitne meydana gelecektir. Onların sonunda yokluk vardır. [11]
Tahric: Sadece Ebu Davûd rivayet etmiştir. [12]

Açıklama

Hâdis-i Şerifi, İbn Mes'ud'dan rivayet eden sahabî'nin ismi mechûl'dür. Bu hal hadisin sıhhati açı¬sından bir kusurdur.
Hadis-i şerifte Rasûlullah'ın (s.a), bu ümmetin dört tane fitne ile karşı karşıya geleceği bunlardan sonuncusunda yokluk olacağı belirtilmektedir. Sarihlerin bildirdiğine göre "Fitne"den maksat büyük olaylardır. Sonun-cusundaki yokluktan maksat da dünyanın veya ümmetin yok olmasıdır.
Yani dördüncü büyük olaydan sonra, dünyada müslümanm kalmama¬sı yahutta kıyametin kopmasıdır
Kenzü'l-Ummal'de bu hadisin ihtiva ettiği mânâ aynısıyla Hüzey-fe'den rivayet edilmiştir.Yine aynı eserde İmrân b. Husayn (r.a) kanalıy¬la, Rasûlullah'ın (s.a)'in şöyle buyurduğu haber verilmiştir. "Dört tane fitne zuhur edecektir. Birincisinde kan; ikincisinde kan ve mal; üçün¬cüsünde kan, mal ve helâl olacak, dördüncüsünde de Deccâl çıkacak¬tır."
Kenzü'l Ümmal'daki bu hadisi Taberanî'de rivayet etmiştir. Bu son ri¬vayet göz önüne alındığında, Deccâl'in çıkmasıyla meydana gelecek bü¬yük hadisenin sonunun müslümanların veya dünyanın sonu olacağını söy¬lememiz mümkündür. [13]

4242... Abdullah b. Ömer (r.a); şöyle demiştir;
Biz Rasûlullah'm (s.a)'in yanında oturuyorduk. Efendimiz, uzun uzadıya fitneleri (meydana gelecek büyük hadisleri) aniattı Ehlâs fitnesini zikretti.
Birisi:
Ehlâs fitnesi nedir, Yâ Rasûlullah'm ? dedi.
Efendimiz:
O, insanların birbirinden kaçması ve haksız yere malların alınma¬sıdır. Sonra Serrâ (nimet) fitnesi vardır. Bu fitne, benim ailemden, ben¬den olduğunu zanneden ama aslında benden olmayan bir adamın ayak¬ları altından, yayılacaktır. Benim dostlarım ancak muttaki olanlardır. Sonra insanlar, kaburga üzerindeki oturak gibi (devam etmeyecek olan), bir adamla anlaşacaklar; daha sonra karanlık fitne çıkacak, bu ümmetten dokunmadığı kimse kalmayacak. Bitti, denildiğinde, devam edecek. O fitnede (esnasında) kişi, mümin olarak sabahlayacak akşama kâfir olarak çıkacak. İnsanlar iki çadırda (gurupta) olacaklar. Bunlar, içinde asla nifakın olmadığı iman çadırı ve imanın olmadığı nifak çadı¬rıdır. Siz o güne ulaştığınızda o gün veya yarın Deccâli bekleyiniz. [14]

Açıklama

Hadis-i şeriften anladığımıza göre Hz. Peygamber (s.a) ashabına, ahir zamanda meydana gelecek birçok önemli hadiseleri yani fitneleri anlatmıştır. Râvî, Efendimiz’in anlat¬tığı bu fitnelerden bazılarını ismen aktarmıştır. Şimdi biz bunlar hakkın¬da sarihlerin söylediklerine bir göz atalım. [15]

Ehlâs Fitnesi:

Ehlas "Hıls” kelimesinin çoğuludur. Hıls, yere veya Hayvanın sırtına serilen çuldur. Anılan fitne¬nin bu isime izafe ediliş sebebi iki şekilde açıklanmıştır. Bunlar:
a) Bu çul, kaldırılmadıkça serildiği yerde kalır. Yani orada devamlıdır. Rasûlullah (s.a) fitnenin devamlılığına işaret etmek için fitneyi bu kelime ile ifade etmiştir.
b) Bu çul siyah renktedir. Fitnelerin karışıklığı ve karanlığından dola¬yı Hz. Peygamber bu tabiri kullanmıştır.
Rasûlullah'ı dinleyen sâhâbîlerden birisi kendisine, ehlâs fitnesinin ne olduğunu sormuş, Efendimiz de onun, "              " herab ve  harab olduğunu söylemiştir. Avnü'l Ma'bûd'da bu kelimeler şöyle izah edil¬miştir.
Herab: Kişilerin aralarındaki düşmanlık ve savaştan dolayı birbirle¬rinden kaçmalarıdır.
Harab: Bir insanın malını elinden almak ve onu eh boş bırakmaktır.
Hattabî, harab'ı mal ve ailenin yok olması diye açıklamıştır. Terceme - Avnü'l Ma'bud'daki izah gözönüne alınarak yapılmıştır.
Bezlü'l-Mechûd sahibi, bu fitnenin Hz. Osman'ın vefatıyla ortaya çı¬kıp, Muâviye'nin hilâfetine kadar devam eden karışıklık olduğunu zan¬nettiğini söyler. [16]

Serra (Nimet) Fitnesi:

AHyyü'l Kâri bu fitneyi şöyle izah et¬mektedir:
Serra dan maksat; sıhhat, rahatlık, bolluk, hastalık ve belâlardan uzak kalma gibi insanı sevindiren nimetlerdir. Kişi elindeki bol nimetler sebebiyle ahireti unutup Allah'a isyana dalacağı için fitne bu ke¬limeye izafe edilmiştir.
Aliyyü'l Kârî'nin bu İzah'ı aynen Avnii'l Ma'bud'da ve Bezlü'l Mechûd'da nakledilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a) bu fitnenin, kendi sülâlesinden ama kendi yolun¬da olmayan bir adamın ayağının altından yayılacağını söylemiştir. Bu mâ¬nâyı da "Benim ailemden, benden (benim yolumdan) olduğunu zanne¬den ama aslında benden (benim yolumdan) olmayan...." diye ifade bu¬yurmuş daha sonra da kendi dostlarının muttâkiler olduğunu söylemiştir.
Fitne'nin kendi ailesinden bir adamın ayağının altında çıkmasından maksat o şahsın bu fitneyi yayacağı, böyle bir fitnenin yayılması için onun gayret göstereceğidir. Hadiste bu mânâ  (Dehan)  kelimesi ile ifâdelendirilmiştir. Bu kelime, duman mânâsındaki dühan kelimesi ile aynı köktendir. Duman ateşin yandığı yerden çıkıp koyu bir renkle yayıl¬dığı için, fitne bu kelime ile ifâdelendirilmiştir.
Hz. Peygamber (s.a) fitnenin zuhuruna sebep olacak şahsın, neseben kendi soyundan olmasına rağmen, gerçekte kendisinden olmadığını ifade etmiştir. Bunun bir benzeri şu âyet-i kerimedir.
"Ey Nuh! o senin ailen sayılmaz, çünkü o kötü bir iş yaptı dedi." [17]
Sonra insanlar kaburga üzerindeki bir oturak gibi,
Bu tâbir bir darb'ı meseldir. Maksat adamın saltanımn sürekli ve düz¬gün olmayacağının ifadesidir. Oturak ağır, kaburga kemiği dayanıksız ol¬duğu için, oturağın kemik üzerinde uzun süre kalması o kemiğin ağırlığa tahammül etmesi mümkün değildir. İşte insanın, idaresi uzun sürmeyecek ve düzenli olmayacak birisini başlarına getirmelerini Efendimiz bu sözle¬riyle ifade buyurmuştur.
Bezlü'l Mechûd müellifi Seharenfûrî, Rasûlullah'ın (s.a)'in haber ver¬diği bu halin hicri 1334 (m. 1915) yılında Hicazda meydana geldiğini söy¬ler. Seharenfûrî'niıı bahsettiği bu hadise'nin özeti şudur.
Osmanlı idaresi altındaki Mekke emiri Şerif Hüseyin, İngilizlerle giz¬lice anlaşıp, Osmanlılar'a başkaldırır. Mekke'deki Türk askerlerini öldü¬rüp, ailelerini esir eder. Sonra kendisini Hicaz meliki olarak ilân eder. An¬cak saltanatı düzensiz ve kısa ömürlü olur.
Şüphesiz bu bir şahsın görüşüdür. Hadiste anlatılan mânâyı belirli bir hadiseye nisbet etmek uygun değildir. Söylediklerinin doğru olması da yanlış olması da muhtemeldir. [18]

Karanlık Fitne

Hz. Peygamber (s.a) daha sonra insanların karanlık fit¬nelere düşeceğini, bu fitnenin dokunmadık kimse bırakmayacağını söyle¬miştir. Fitnenin insanlara dokunmasını da, Türkçe karşılığı tokat vurmak olan bir kelime ile ifadelendirmiştir. Efendimiz'in haberine göre, bu fit¬neyi insanlar, onun bittiğini zannettikleri bir zamanda, tekrar görecekler¬dir. O dönemde bazı insanlar, sabahları müslüman oldukları halde, akşam kafir olacaktır. Sarihlerin bildirdiğine göre buna sebep, kişilerin sabahla¬rı diğer müsümanlann kanlarını mallarını ve ırzlarını haram kabul ettikle¬ri halde, akşam olunca onları helâl saymalarıdır.
Yine Rasûlullah'ın haberine göre, insanlar iki kampa ayrılacaklardır. Efendimiz, bu kampları çadır mânâsına gelen "Fûstât" kelimesi ile ifâde etmiştir. Bazı alimler, fustat kelimesinin, burada, şehir mânâsında olduğu¬nu söylerler. Biz tercemeyi kelimenin hakiki mânâsına göre yaptık ve maksada izah bölümünde işaret etmeyi uygun bulduk.
Bu kelimeyi ister çadır, ister şehir mânâsına alalım, maksat bu mahal¬lerin kendisi değil, içindekilerdir. Yani, Mahal zikredilmemiş içinde olan¬lar kasdedilmiştir. Buna göre, insanların bir kısmı gerçek mânâ'da mü'min olacak, içlerinde en ufak bir nifak bulunmayacak bazıları da tam manâsıyla münafık olacak, içlerinde hiç bir iman kırıntısı olmayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta, Hz. Peygamber'in imansızları kâfir diye değil, münafık diye ifâde etmesidir. Bundan anlıyoruz ki, anı¬lan fitne geldiğinde kimi insanlar gerçekte mümin olmadıkları halde ken¬dilerini mümin olarak göstereceklerdir. İşte bu halin zuhuru, Deccal'in başka bir ifadeyle kıyametin habercisidir. Çünkü, Deccâl kıyametin bü¬yük âlâmetlerindendir. [19]

Bazı Hükümler

1- Hz. Peygamber (s.a) Cenâb-ı Alah'in iz geleceJc bir takım hadiselerden haberdar olur.
2- Müslümanlar zaman içerisinde bir takım fitne ve olaylarla karşıla¬şacaklardır. Bu fitnelerden bazılarına metinde işaret edilmiştir. [20]

4243... Hüzeyfe b. el-Yemân (r.a) şöyle demiştir: Vallahi, arkadaşla¬rım unuttular mı, yoksa unutmuş mu göründüler; bilmiyorum; Vallahi. Rasûlullah (s.a) Dünyâ'nm sonu gelinceye kadar çıkacak; olan tâbîlerinin sayısı üçyüze ve daha fazlaya varan fitne liderlerinin hiçbirini bırakma¬dan; hepsini, bize, adı baba adı ve kabilesinin admı anarak haber verdi. [21]

Açıklama

Anlaşıldığına göre, Hüzeyfe (r.a), Sâhâbîlerin Rasûlullah (s.a)'in haber verdiği fitneler konusunda konuşmayıp susmalarından yakınmakta ve onların bu suskunluklarına se¬bebin Rasûlullah'dan duyduklarını unutmaları mı, yoksa bir maslahata bi¬naen unutmuş görünmeleri mi olduğunu, bilmediğini, söylemektedir. Bila¬hare Hüzeyfe, kıyamete kadar çıkacak olan ve peşinden gelecekler üçyüz ve daha fazla kişi olacak olan tüm fitne çıkarıcıları, Hz. Peygamber'in şüp¬heye mahal bırakmayacak şekilde açıkça haber verdiğini bildirmektedir.
Avnü'l Ma'bûd müellifi Kârî'den naklen "Fitne lideri"nden maksadın insanları sapıklığa çağıran, bid'ate sevk eden İslâm düşmanları olan ve müslümanlarla savaş edenler olduğunu söyler. El Ezhâr'da da fitne lider¬lerinin, fitne çıkaran ve insanları ona davet eden liderler olduğu ifade edil¬mektedir.
Allame el Erdebilî, Hüzeyfe'nin bu hadisi ile ilgili olarak Hz. Peygamber'in; tabileri üçyüz ve daha fazla olacak olan fitne liderlerini haber ver¬diğini, ama tâbîleri daha az olanları anmadığını söyler. Aynı zat, bu hadi¬sin Hz, Peygamber (s.a)'in ümmetine olan şefkat ve merhametine, onun ilmine delâlet ettiğini ve bunun bir mucize olduğunu ilâve eder. [22]

4244... Sübey b. Hâlid şöyle demiştir:
Tüster feth edildiği zaman [23] Küfe'ye gelmiştim. Oradan katır getiri-yordum. Mescide girdim, bir de ne göreyim: İnsanlardan bir topluluk ve aralarında bir adam oturuyor. Onu gördüğümde Hicazlılar'dan birisi oldu¬ğun hemen anladım.
"Bu (zat) kim?" dedim. Oradakiler bana asık bir suratla dik dik baktı¬lar ve,
"Sen bunu bilmiyor musun? Bu Rasûlullah'ın (s.a)'in arkadaşı Huzeyfe b. El Yamân'dır" dediler.
Hüzeyfe (r.a): "İnsanlar Rasûlullah'ın (s.a)'j (Ümmeti için) hayırlı olan şeyleri sorarlardı. Ben ise şer olanını sorardım." dedi. Halk ona göz¬lerini dikti. (Dikkatle dinlemeye başladı.)
Hüzeyfe devamla şöyle dedi: Ben size hoşlanmayacağınız şeyler haber vereceğim, Ben Rasûlullah (s.a)'e
"Yâ Rasûlullah, Allah'ın bize verdiği bu hayırdan sonra yine eskisi gi¬bi şer olacak mı? Bana haber ver" dedim.
Evet, karşılığını verdi,
Ondan korunma(nın yolu) nedir?
Kılınç (Savaş),
Peki sonra ne olacak Yâ Rasûlullah?
Eğer yeryüzünde Allah'ın bir halifesi olursa, sırtına (haksız yere) vursa malını alsa bile ona itaat et, ama eğer Allah'ın halifesi bulun¬mazsa, o zaman ağaç kökü kemirerek (Issız bir yerde öl).
Sonra Ne olacak, (Yâ Rasûlullah)?
Sonra Deccâl çıkacak. Onunla birlikte bir nehir ve bir ateş bulu¬nacak. Onun ateşine düşene Ecri (sevabı) verilecek, günahı silinecek, nehrine düşene ise günahı verilecek ve sevabı silinecek
Daha sonra ne var?
Daha sonra kıyamet kopacak. [24]

Açıklama

Hâdis-i şerifte geçen bazı tâbirlerin açıklanmasına ihtiyaç var.
Önce bunlara bir göz atalım. Daha sonra da hadis konusunda ileri sü¬rülen görüşlere geçelim:
"insanlardan    bir topluluk"     Bu   cümlenin    karşılığı olan "ifâdesini, başka türlü anlayanlar da vardır.
Bu anlayış farkları, kelimenin okunuşundan da kaynaklanabilir.Bizim tercememiz Kamûs'taki (Sadi1)  okunuşuna göre yapılmıştır.
Mecmâ'da; dâl harfi sakin okunarak "(Sad')" şeklinde "iki kişi arasında bir adam" diye îzah edilmiştir. Yine aynı eserde dâl'm hareke¬si ile "Mutedil genç" mânâsına da işaret edilmiştir.
Hattabî, Mecmâ'dan nakledilen mânâlardan ikincisine, İbnü'l Esir'de birincisine işaret etmişlerdir.
Bu rivayetleri birleştirerek 'İnsanlardan bir gurup içerisinde mutedil bir genç" demek mümkündür.
"...Bana asık bir suratla baktılar" Bu tâbir, Hüzeyfe (r.a) tanımadığı için oradakileri Sübey'a olan hoş¬nutsuzluklarını ifâde için kullanılmıştır. Nihâye'de bu cümlenin karşılığı olan "(fe tecehhemenî) " kelimesi, "beni katı ve kerih bir yüzle karşıladılar" diye izah edilmiştir.
"Ağaç kökü kemirerek öl" sözünden maksat, Sindî'ye göre müslümanların başında Allah adına hüküm veren bir halife bulunmadığında, halktan ayrılıp uzlete çekil" demektir.
Beydâvî ise bu konuda şöyle demektedir: "Yer yüzünde halife olmadı¬ğı zaman, insanlardan ayrıl ve zamanın sıkıntılarına tahammül et. Ağaç kökünü kemirmek, sıkıntıya katlanmaktan kinayedir. Bu, acıdan, taşı ısır¬dı, demeye benzer. Yada maksat, ona sarılmaktır. Başka bir hadisteki, onu azı dişlerinizle ısırınız, sözüne benzer"
Onunla birlikte bir nehir ve bir ateş bulunacak"
Bu cümle Deccâl'le birlikte iki hendek bulunacağını, bunlardan birin¬de su, öbüründe ateş olacağını bildirmektedir. Bu sözlerin hakikî mânâya kullanılmış olması muhtemel olduğu gibi, bunun bir sihir ve hayâle işaret olması da muhtemeldir. Yani bir hendeğin su ile, öbürünün de ateş ile do¬lu imiş gibi gösterileceği ve Decca'lin insanları suya davet edeceğinin an¬latılmış olması muhtemel olabilir.
Bu kelimelerden; su, dünya zevk ve eğlencelerinden, ateş de taâtlerden ve meşru olmayan zevkleri terkten kinaye olabilir.
Kanaatimizce Efedimiz'in maksadı budur. Rasûlullah, bu sözleri ile Deccal çıktığı zaman; ümmetini, ona uymamaya, onun sevimli gösterdiği şeyin zıddını almaya teşvik etmektedir. Bu mânâya da Deccal'in teşvik ettiği nehre girenin günah işlemiş olacağı ve eski sevaplarının silineceği¬ni, Deccal'in kötü gösterdiği ateş'e girenin ise sevap kazanacağı ve eski günahlarının silineceğini söyleyerek işaret etmiştir.
Hüzeyfe (r.a)'ın, Rasûlullah'a fitnelerle ilgili olarak sorduklarının ilki, "Allah'ın bize verdiği bu hayırdan sonra, yine eskisi gibi şer olacak mı?" sorusudur. Buradaki hayırdan maksat İslâm Dini, şer'den maksat şirktir. Yani maksat, İslâmdan sonra insanların bir daha küfre dönüp dönmeye¬ceklerini anlamaktır.
Hz. Peygamber (s.a) Hüzeyfe'nin bu sorusuna "Evet" cevabını vermiş ve o fitneye silâhla karşı çıkılmasını emretmiştir. Katâde; Hüzeyfe'nin, Rasûlullah'tan naklen haber verdiği bu fitnenin Rasûlullah'ın vefatından sonraki riddet (dinden dönme) olayları olduğunu söyler. Bu olaylar Hz. Ebu Bekir'in hilâfeti esnasında olmuştur.
Hadis'in izahını Hafızın şu sözleriyle bitirelim:
"Hadiste, Allahm kullar hakkında hikmetlerine işaret edilmiştir: Şaha-bilerden çoğuna, tatbik etmeleri ve başkalarına tebliğ etmeleri için hayır yollarını sormayı sevdirmiştir.Hüzeyfe'ye ise kaçınması ve Allah'ın kur¬tulmasını dilediği kullarını korumaya sebep olması için, şer olan şeyleri sormayı sevdirmiştir. Ayrıca bu hadiste, Rasûlullah'm gönlünün genişli¬ğine ve onun tüm hikmet yönlerini bildiğine işaret vardır. Efendimiz, her soru sorana, uygun bir şekilde cevap verirdi. Bunlardan her birini seven kişi, o konuda başkalarından daha üstündür. Bu yüzden Huzeyfe Rasûlul¬lah'm sırlarına vakıf idi. O başkalarının bilmediklerini bildirdi. İleride olacak birçok hadiseleri ve Münafıkların isimlerini sadece Huzeyfe bilir¬di." [25]

Bazı Hükümler

1- Dini konuları konuşmak için,câmide toplanıp oturmak caizdir.
2- Gayr-i meşru olmamak kaydı ile herkesin ayrı konulara ilgi duyma¬sı normaldir.
3- Hz. Peygamber (s.a)'in vefatından sonra bir takım kargaşaların çı-kacağj daha önceden  Hz. Peygamber tarafından haber verilmiştir.
4- Yeryüzünde Allah'ın hâlifesi bulunmadığı, ahkâmının uygulanma¬dığı zamanlarda uzlete çekilmek caizdir.
5- Müslümanlar, dünyanın cazip görünen zevklerine dalmamak, zor da görünse Allah'ın rızasına uygun filleri işlemelidir. [26]

4245... Bize Muhammed b. Yahya b. Farîs haber verdi. Bize Ma'mer-den naklen Abdurrezzak haber verdi. Ma'mer, Katâde; Katade, Nasr, b. Asım'dan; o da, Halid b. Halid el - Yeşkürî'den bu (önceki) hadisi haber verdi. (Bu rivayette) Huzeyfe dedi ki:
(Rasûlullah'a) Kılıçtan sonra (ne olacak)? dedim,
"(Kalplerde) fesat kalıntısı ve duman üzerinde bir sulh" buyurdu.
(Ma'mer) Hadisin kalanını söyledi, ve şöyle dedi:
"Katâde bunu, Hz. Ebu Bekir zamanındaki riddet (dinden çıkma) olay¬larına hamlederdi. Yine katâde (metindeki) ala akzâın (kelimesi)nin  (kazaen) kir hüdnetün (kelimesi)nin de. "Kinler üzerine yapılan sulh " olduğunu söyler. [27]

Açıklama

Bu rivayet önceki hadisin değişik bir şeklidir.Burada, öbür rivayette olmayan bazı kelimeler vardır. Bu kelimeler, "(Kalplerde) fesat kalıntısı" ve "duman içerisinde bir sulh" şeklinde terceme ettiğimiz tâbirlerdir. Rivayetin sonunda Ma'mer, bu ke¬limelerin ne mânâya geldiklerini Kata'deden nakletmiştir. Ama yine de daha izaha ihtiyaç vardır.
"...Fesat Kalıntısı" diye terceme ettiğimiz " terkibini Avnü'l Ma'bûd müellifi şu şekilde tefsir etmiştir: Yâni insanlar kalplerindeki fesat üzere kalacaklar. "kelimesi ".............   "(kazâûn) kelimesinin çoğuludur. O da göz ve su üzerindeki toz ve kir tabakasıdır. Fesâd bu kire benzetilmiştir.
"Duman üzerinde bir sulh" Duman kelimesi ile ifade edilmek istenen, hile nifak ve ihanettir. Yani kılıçla hâili gereken bu fitneden sonra, görü¬nüşte sulh, ama aslında kalpte hiyânet, hile ve nifak olan bir hâdise ola¬caktır.
Bundan sonra gelecek olan rivayete göre. bu tabiri, bizzat Rasûluliah (s.a) Efendimiz '"Milletlerin kalpleri eskiden olduğu hâle dönmez" di¬ye tefsir etmiştir. Yâni aralarında sulh bile olsa, daha Önceki dostluk ve samimiyet kalmaz.
Hattabî bunu, "kin kalıntıları üzerinde sulh" diye izah eder.
Aliyyü'l Kâri, bizim şeyh AbdülhamıcTın tâlikına tebaen "duman" di¬ye terceme ettiğimiz" "dehan" kelimesinin aslında bulanıklık, si¬yaha çalan renk mânâsında olduğunu bunun da içerisinde fesat karışık olan sulhu hissettirdiğini söyler.
Yukarıya aktardığımız izahlar eski âlimlerin söyledikleridir. Bezlü 1 Mechûd müellifi ise üstâd Muhammed Yahya'nın hocasının ders takririn¬den şunları yazdığını söylemektedir. dan maksat, bir miktar hayrın kalması ama bunun önceki hayır gibi temiz olmayıp, içerisinde biraz kötülük ve bulanıklığın bulunmasıdır.
Bu izah, hayırdan sonra gelecek ve kılıçla defedilecek olan şerrin, Hz. Ebû Bekir dönemindeki riddet olduğu tarzındaki anlayışa uygun değildir. Çünkü, riddet hadisesi bastırıldıktan sonra herhangi bir karışıklık kalmamış¬tır. Aksine karışıklıklar, Hz. Osman'ın vefatından sonra baş göstermiştir.
Bezi müellifi Sehârânfûrî, bu izahları göz önüne alarak hadisteki "kı¬lıçla" sözünü, Hz. Osman'ın katli sebebiyle ortaya çıkan savaşlara ham¬letmenin daha uygun olacağını söyler. Buradaki silâha doğrudan sarılma¬nın da fitne çıkarmak olmayacağını, çünkü fitnenin doğru ile yanlışın ay¬rılmadığı yerde olacağını hata belli olunca doğruya yardımın şart olduğu¬nu ekler.
Kanaatimizce, bu tür hadisleri belirli olaylara tahsis etmek uygun de¬ğildir. Çünkü Rasûlulla'm muradının ne olduğunu kesin olarak bilmek mümkün değildir. [28]

4246... Nasr. b. Asım el-Leysî şöyle demiştir:
Benû Leys'ten bir heyet içerisinde el Yeşkürî'ye [29] geldik.
El-Yeşkûrî:
"(Bu) heyet kim"? dedi.
"(Biz) Benû Leys'(iz)- Sana Hüzeyfe hadisini sormaya geldik" dedik.
El Yeşkûrî hadisi şöyle aktardı:
Hüzeyfe:
" YaRasûlullah bu hayırdan sonra şer var mı?" dedi.
Rasûlullah: "Fitne ve şer..."
Hüzeyfe:
"Yâ Rasûlullah, bu serden sonra hayır var mı?" dedi.
Rasûlullah üç defa:
"Yâ Hüzeyfe, Allah'ın Kitab'ını öğren ve içindekilere uy (bu so¬ruyu bırak)" [30]
Hüzeyfe:
"Yâ Rasûlullah, bu serden sonra hayır var mı?"
Hz. Peygamber:
"Duman üzerinde bir suh ve içerisinde fitneler olan bir toplum."
Hüzeyfe:
"Yâ Rasûlullah duman üzerindeki Sulh nedir?"
Hz. Peygamber:
"Milletlerin kalpleri eskiden olduğu hale dönmez (Eski sevgi kal¬maz)."
Hüzeyfe:
"Ya Rasûlullah, bu hayırdan sonra şer var mı?"
Rasûlullah:
"Kör ve sağır fitne... cehennemin kapılarında fitneye çağıran da-vetçilef olacak. "Yâ Hüzeyfe, senin bir kök ısırarak (yiyerek) ölmen o fitnecilerden birisine uymandan daha hayırlıdır." [31]

Açıklama

Hadisin İbn Mâce'deki rivayetinde, buradaki rivâyetin sa(jece son tarafı vardır. İbn Mâce'nin hadisi şu şekildedir. "Fitneler olacak, onların kapılarında, cehennem ateşine çağıran davetçiler bulunacak, Senin bir ağacın kökünü ısırarak öl men onlardan birisine uymandan daha hayırlıdır."
Hadîsin Sahîh-i Müslim'de de buradakinden hayli farklı bir rivayeti vardır. [32]
Hâdis-i şeriften anladığımıza göre; Hüzeyfe b. El-Yemân, Hz. Pey¬gamber (s.a)'e içerisinde bulundukları hayırlı durumdan sonra tekrar es¬kisi gibi kötülüklerin gelip gelmeyeceğini sormuş, Hz. Peygamber (s.a) de bir takım fitnelerin çıkacağını haber vermiştir. Hüzeyfe, çıkacak fitne¬lerin bastırılıp tekrar iyi ve hayırlı günlerin gelip gelmeyeceğini sormuş, Efendimiz sanki bu tür soruları lüzumsuz görmüş ve "Yâ Hüzeyfe, sen (bu gibi sorularla uğraşma) Allahın Kitab'ını öğren ve içindekilere uy" buyurmuştur. Ancak Hüzeyfe soru sormaktan vazgeçmemiştir.
Hüzeyfe'nin sorduğu soru ve aldığı cevaplardan anlıyoruz ki, Müslü¬manlar arasında çıkan fitneler, yatıştırılacak ve tekrar sulh ve sükûn do¬ğacak; ama bu sulh, samimiyetten uzak, kin ve düşmanlıklar gizli; her an hortlayacak tipte olacak, birlik içerisinde olanları birleştiren de onların imanı ve dinlerinden ziyâde bir takım kötülükler ve günahlar olacaktır
Hz. Peygamber (s.a) in bildirdiğine göre en sonunda kör ve sağır bir fitne olacak ve fitne çıktığında insanları kötülüğe ve cehenneme ağıran ki¬şiler bulunacaktır. O zaman halk içinde yaşamaktansa, ıssız yerlerde aç kalarak; gerekirse ağaç kökü yiyerek, yaşamak, bu fitneye karışmaktan çok daha iyi olacaktır.
"Kör fitne" den maksat, insanların gözünü köreltip hakkı görmelerine mâni olan fitnedir. "Sağır fitne" den inaksalda, o fitnenin, insanların kulaklarını, hakkı ve nasihati duymayacakları şeklide sağır etmesidir.
Kâdî îyâz, fitnenin kör ve sağır oluşunu şöyle izah etmektedir: "Fitne¬nin hiç bir çıkış yolu görülmeyecek ve yardım etmek isteyenlerin sesi du¬yulmayacak bir şekilde olmasıdır. İnsanlar, o fitne içerisinde basiretlerini yitirecekler, hak olan sözleri duyup düşünmek ve kendilerine edilen nasihâtları dinlemekten kaçınacaklardır."
Aliyyü'l Kârî'de bunun o fitnenin karanlığı ve içerisinde hakkın mey¬dana çıkmamasından, şiddetten ve fitnecilerin sertliğinden kinaye olduğu¬nu söyler, [33] Şüphesiz bunlar, birer anlayış şeklidir. Kesin olan, insanla¬rın basiretini kapatıp, Hakkı duymalarını engelleyecek büyük bir fitnenin gelecek olmasıdır. İnsanların hakikati görmesini ve hakkı duymasını en¬gelleyen şeyin, medeniyetin getirdiği şaşalar, nefislere ve şehvetlere hitabeden ve gözleri kamaştıran, başka birşey görüp düşünmelerine mâni olan, yazılı ve sözlv faaliyetlerin olması mümkündür. Bunlara gerçeklerin, hak ve hakikatin anlatılıp öğretilmesini otorite yoluyla engellemek de eklenebilir.
Bu fitne içerisinde cehennem ateşine çağıran davetçilerin de insanları, dinden ve Allah inancından uzaklaştırmaya çalışan dinsizlerin, insanların basiretini kapatmaya çalışan şehvet, zevk, eğlence ve fuhuş delâletlerinin olması muhtemeldir.
Hadisin sonunda, Hz. Peygamber (s.a) Huzeyfe'ye, o cehennem davet-çisi fitnecilere uymaktansa, uzlete çekilmenin, tenhalara kaçmanın daha hayırlı olacağını söylemişlerdir. Dikkat edilirse, Efendimiz "Sen onlara uymadan" buyurmuştur. Yani, fitnecilere uymayıp kendisini onlara kap¬tırmayanların, toplum içinden çekilip meydanı tümüyle fitnecilere bırak¬masını tavsiye etmiyor. O halde müsiüman sadece kendisini düşünüp kaç¬mamalı, hicretin caiz olduğu gibi cihâdın farz olduğunu düşünmelidir. Fitnecilerin davetine uymamalı. bununla da kalmayıp onlarla mücadele etmeli, tuzaklarına başkalarının düşmesini engellememelidir. Ama fitne¬cilere kapılacağından eminse veya bundan fevkalade endişe duyuyorsa, kenara çekilip yalnız kalması daha iyidir. [34]

4247... Sûbey b. Halid bu (önceki) hadisi Hüzeyfe (r.a)"den o da Ra¬sûlullah (s.a)'den rivayet etti.
(Bu rivayete göre) Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"O gün bir halife bulamazsan, ölünceye kadar kaç. Sen (ağaç kö¬kü) ısırarak ölürsen, (bu) daha hayırlıdır."
Râvî, hadisinin sonunda şöyle dedi:
Ebu Hüzeyfe dedi ki:
"Bundan sonra ne olacak?" dedim.
Rasûlullah (s.a) Şayet bir adanı kısrağın doğurmasını istese, o do¬ğurmadan kıyamet kopacaktır." [35]

Açıklama

Avnü'l Mabûd sahibinin, Mişkat'tan nakline göre  hadisin bir rivayeti de şu şekildedir. "Sonra tay doğacak ama kişi kıyamet kopuncaya kadar, ona binemeyecek" Bu rivayete göre meydana gelecek son fitne, kıyamete çok ya¬kın olacaktır. Bezlü'l Mechûd'da, anılan bu fitnenin, önceki hadiste ifâde edilen "Kör ve sağır fitne" olduğu bildirilmektedir. Bu fitne, kıyamete o kadar yakın olacak ki, meselâ bir kişi kısrağının yavrulamasını isteyecek ve bunun için gerekli tedbirleri alacak, ama buna imkân bulamayacaktır. Yahut dünyaya gelen bir tayın büyüyüp kişinin ona binmesine fırsatı ol¬mayacaktır.
Bundan maksadın Hz .İsa zamanı olduğu da söylenmektedir. Çünkü, o zaman, insanlar birbirleri ile savaş için taya binme ihtiyacı duymayacak¬lardır. Bir başka görüşe göre, bundan maksat DeccaTin zamanıdır. Dec-cal çıktıktan sonra kıyamete fazla zaman kalmayacaktır. [36]

4248... Abdullah b. Amr (r.a)'den; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurdu¬ğu rivayet edilmiştir:
"Bir imama biat edip de ona elinin safkasım [37]  ve kalbinin seme¬resini veren (samimi olarak biat eden) kişi, gücü yettiğince ona itaat etsin. Eğer bir başkası çıkıp o imamla nizalaşırsa boynunu vurunuz"
(Abdurrahman b. Abdi Rabbi'l Kabe der ki:) (İbn Amr'e) "Bunu, sen, bizzat Rasûlullah'tan mı işittin?" dedim. "Onu kulaklarım duydu ve kalbim hıfzetti" dedi. "Senin şu amcan oğlu Muâviye bize (birşeyler) yapmamızı emrediyor,biz de yapıyoruz" dedim.
"Allah'a itaat konusunda ona itaat et, ama Alla'a isyanda karşı açık" dedi. [38]

Açıklama

Hâdis-i şerifin, Müslim ve İbn Mâce'deki Rivâyetleri buradakinden hayli uzundur. Meseleyi daha iyi tasavvur edebilmek bakımından Müslim'in rivayetini aynen buraya Abdurrahman b. Abdî Rabbî'l Ka'be şöyle dedi:
Mescid-i Haram'a girdim, baktım ki Abdullah b. Amr b. As Kabe'nin gölgesinde oturuyor. İnsanlar başına toplanmışlar. Ben de vardım ve ya¬nına oturdum Abdullah şunları söyledi:
Bir seferde Rasûlullah (s.a)'le birlikte idik. Bir yerde konakladık. Ki¬mimiz çadırını düzenliyor, kimimiz ok atıyor, kimimiz de mer'adaki hay¬vanların başında duruyorduk Derken Hz. Peygamber'in müezzini, nama¬za toplanın, diye seslendi. Biz de Rasûlullah'ın yanında toplandık. Efen¬dimiz şöyle dedi:
Benden önceki her peygambere, ümmeti için hayır bildiği şeyleri onlara öğretmesi, şer bildiği şeylerden de sakmırması bir hak ve gö¬rev oldu. Şüphesiz, sizin şu ümmetinizin afiyeti öncekilerine verilmiş¬tir. Sonrakilerine ise belâ ve hoşlanmıyacakları bir takım şeyler gele¬cektir. Bir fitne gelecek, birbirini aratacak. Öyle bir fitne gelecek ki mü'min, işte bu benim helâkımdır, diyecek. Sonra o açılacak yine bir fitne gelecek, Mümin, işte bu (benim helakim) diyecek. Artık kim ce¬hennemden uzaklaştırılıp, cennete sokulmak isterse, oun ölümü Al¬lah'a ve ahiret gününe inanır olduğu halde gelsin. O, insanlara ken¬disine yapılmasını istediği şekilde muamele etsin. Bir kimse bir ima¬ma bîat etmiş, ona elini vermiş ve samimiyetle bağlanmış ise, eğer gü¬cü yeterse, itaat etsin. Başka biri gelir de o imamla nizaa tutuşursa, sonrakinin boynunun vurunuz.
Abdurrahman der ki: Ben Abdullah'a yaklaşarak "Allah aşkına söyle, bunu Rasûlullah'tan bizzat mı işittin?" dedim. Elleri ile kulakları ve kal¬bini işaret ederek, onu iki kulağım işitti, kalbim de öğrendi, dedi.
Ben kendisine:
Şu amcan oğlu Muâviye var ya, bize aramızda mallarımızı, haksız ye¬re yememizi ve kendi kendimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah (cc)
"Ey İnananlar, kendi kendi aranızda mallarını haksızlıkla yeme¬yin, ama sizin karşılıklı rızanızla bir ticaret olursa müstesna, kendi kendinizi de öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size merhametlidir." [39] buyuruyor, dedim.
Sen ona Allah'a itaat hususunda itaat et, Allah'a isyan konusunda da karşı çık, dedi."'
Görüldüğü gibi Müslim'in rivayeti Ebû Davud'un kinden oldukça uzun.
Hadisin Sahîhî Müslim ve Sünen-i İbn Mâce'dcki rivayetleri de göz önüne alındığında şunu anlıyoruz:
Hz. Peygambcr'in vefatından sonra müslümanların başına bir takım belâ ve musibetler gelecektir. Bunlar öyle olacak ki nerede ise gelen gi¬deni aratacak ve mümin her bir fitne gelişinde "bu beni mahvedecek" di¬yecektir. İşte bu ortam içerisinde, Allah'a ve ahirete inanmış bir vaziyet¬te ölenler cennete gireceklerdir. Mümin o şekilde ölebilmeye çalışmalıdır. Ayrıca mü'min kendisine yapılmasını istemediği bir muameleyi başkala¬rına yapmamalı, kendisine nasıl davramlmasını istiyorsa başkasına da öy¬le davranmalıdır.
Hadisin Sünen-i Ebû Davûd'daki kısmı ise İmamlık, yani devlet baş¬kanlığı ile ilgilidir. Hz. Peygamber bu konuda bir devlet başkanına biat eden kişinin, artık ona itaat etmesi, kendisine isyan edenlere karşı onu ko¬ruması gerektiğini ifâde buyurmuştur.
Hadisin sonunda belirtildiği üzere râvî Abdurrahman; Abdullah b. Amr'a, Muaviye'nin kendilerine bir şeyler yapmalarını emrettiğini; onla¬rın da yaptıklarını söylüyor. Bundan maksat, Hz. Muaviye'nin, esas hali¬fe Hz. Ali olduğu halde, kendilerine Ali (r.a) ile mücadele etmelerini cm-retmesidir. Çünkü, bu soru, Abdullah'ın Hz. Peygamber (s.a)'in bir hali¬feye biat edildikten sonra artık ona itaatin gerekli olduğunu söylediğini haber vermesi üzerine gelmiştir. Abdurrahman ona, sen böyle diyorsun, ama amcanın oğlu Muaviye bize hâlife olan Ali'ye karşı çıkmamızı isti¬yor, biz de denileni yapmak zorunda kalıyoruz, diyor. Abdullah'da "Al¬lah'a isyan konusunda" onun emrine itaat etmemesini, Allah'a taâtte ise itaatin gerekliliğini söylüyor. Abdullah'ın bu sözünü hem, Muaviye'nin Allah'a isyanı emrettiğini ihsasa hem de aksine ihtimali vardır.
Bilindiği gibi Hz. Ali ile Hz. Muâviye arasındaki hilafet kavgası, müslümanlar arasında büyük ayrılıkların çıkmasına, bir çok müslüman kanının dö¬külmesine ve tesiri zamanımıza kadar uzanan büyük fitnelerin çıkmasına sebep olmuştur. Müslümanlar, bu kavgada genelde, Hz. Ali'nin haklı ol¬duğunu; esas hilâfetin onda olduğunu, Hz. Muaviye'nin ise bir ietihad ha¬tası işleyerek Hz. Ali'ye karşı çıktığını söylerler. Hz. Muaviye,   sahâbî'den birisi olduğu ve Rasûlullah (s.a) ashabını övdüğü için, onu günah¬karlığa iiisbet etmezler ve halifeye isyan eden bir âsi olarak değerlendir¬mezler. Tabiki, bu konuda hassasiyet gösterenler ehl-i sünnet alimleridir. Müslümanların başına büyük gaileler açan bu kavgaların unutulmayıp, canlı tutulması ve bu sebeple müslümanlar arasına tefrikalar sokup birbirlerine düşürülmesi, şüphesiz, ya gayri müslimlerin ya da gafil müslü¬manların işidir. Biz bu konuyu kendi kaynaklarına terk ederek hadisteki "Allah'a taat konusunda ona itaat et" sözü ile ilgili olarak Bezltri-Mechûd'daki bir değerlendirmeyi özetlemek istiyoruz.
Râvi'riin sorusuna karşılık, Abdullah b. Amr'm verdiği cevap pek uy¬gun düşmemektedir. Çünkü, hz. Ali'ye daha önce biat etmişlerdir ve o, hi¬lâfete daha müstehaktır. Hz. Muaviye'nin Hz. Ali'ye karşı ilk savaşı hak¬sızdır. İçtihadında hatâ etmiştir. Buna sebep kendisine gelen, tevatür de¬recesindeki haberlerin ona Osman'ın katlinin Hz. Ali'nin işareti ile inti¬baı vermesidir. Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin'in kapıda bulunuşları da buna bir delil ve fesatçı muannitlere bir hüccet olmuştur. Sâhâbrlerden Yezîd'e biat edenler ve biat etmiyenler için de aynısını söyleriz. Şüphesiz Hz. Peygamber'in "Ötekinin boynunu vurunuz" emri mutlak değildir. Nasıl böyle olsun ki? Çünkü eğer bu emir, hiç bir kayda bağlı kalmadan mut¬lak olsaydı teklifi mâlâyütak olurdu. Nasıl böyle olsun ki? Bu emir ancak, asiyi öldürme imkânına sahip olana yöneliktir; gücü yetmeyene değil! Böy¬le olunca; çaresiz kalınca, isyankar lidere boyun eğmenin caiz olduğu anla¬şılır. Aksi halde boşu boşuna nefsi tehlikeye atmak söz konusudur.
Hz. Ali'nin vefatından sonra tüm sahâbîler, Hz. Muaviye'nin hilâfe¬tinde ittifak etmişlerdir. Yezid'in hilafetî konusunda ise çeşitli guruplara ayrılmışlardır. Kimisi, zalim hükümdarlara da itaatin gerekliliği konusun¬daki emirlerin zahirini esas alarak onun halifeliğini caiz görmüşler, kimi¬leri de onun halifeliğini kabul etmeyerek başka bir halifenin seçilmesini gerekli görmüşlerdir Abdullah b. Zübeyr (r.a) bu ikinci gruptadır. O ken¬disini hilâfete lâyık görmüş ve biat almıştır. Herhalde onun biat alışı, ya Yezid'den önce ya da onunla birlikte olmuştur. Her iki halde de O, Yezid'e isyan etmiş sayılamaz. Çünkü, Yezîd halife olmamıştı ki, kendisine çıkanlar âsi olsun. Abdullah b. Ömer'in ona biat etmesi de onun güç üs¬tünlüğünü görmesinden ve fitne çıkacağından korkmasından ötürüdür. İbn Zübeyr ise, Yezîd'e karşı koyma gücünü kendisinde görmüş onun için biat etmemiştir.
Burada akla bir soru gelebilir: Hz. Hüseyin, her ikisine de biat etmemiştir. O halde, O, en azından birisine karşı âsi sayılmaz mı? Bu soruya şöyle cevap verilebilir. Hz. Hüseyin, Yezîd'e biat etmedi, çünkü onu bu işe layık görmüyordu Üstelik Ehlü'1-hâl ve'l-akd henüz onun hilâfetinde ittifak etmemişlerdi. İbn Zübeyr'e biat etmeyiş sebebi de onun halifeliği haberi kendisine ulaşmamasından olabilir. Yahut ulaşsa bile, Medine'ye varınca ona biat etmek istediği halde meydana gelen olaylar yüzünden bu¬na imkan bulamamış olabilir. İkinci bir ihtimal olarak, İbn Zübeyr'de Ye¬zîd'e karşı koyacak güç göremediği için özelikle gecikmiş olması müm¬kündür.
Bu zatların hiçbirisini âsi saymak mümkün değildir. [40]

Bazı Hükümler

1- Müslümanlar kendilerine lider olarak seçtikleri kişiyi başka liderlik iddiasında bulunanlara karşı korumakla yükümlüdürler.
2- Liderin Allah'a tâat konusundaki veya Allah'ın emrine muhalif ol¬mayan emirlerine uymak lazımdır.
3- Allah'a isyan konusundaki emri, emri veren devlet başkanı bile ol¬sa uymak caiz değildir.
4- Silâh yoluyla İdareyi ele geçirenin, Allah'a isyan mâhiyetinde olma¬yan emirlerine uymak caizdir. [41]

4249... Ebû Hureyre (r.a)'den; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu ri¬vayet edilmiştir:
"Yaklaşan serden (dalıy) Vay arapların haline, Elini (savaştan) çe¬ken kurtuldu." [42]

Açıklama

Hadisin Buhari, Müslim ve İbn Mâce'deki rivayeti Zeynep binti Cahş (r.a)'dandır. Buralardaki riva¬yetler arasında, ufak bazı farklar olmakla beraber, birbirlerine olan ben¬zerlikleri Ebû Davud'un bu rivayetine olan benzerliklerinden daha yakın¬dır. Buharî'nin Kitabü'l Fiten'deki rivayeti şu şekildedir. Zeynep binti Cahş (r.a) şöyle demiştir.
Rasûlullah (s.a) yüzü kızarmış bir vaziyette uyandı. Şöyle diyordu: "Lâilâhe illallah, yaklaşan serden (dolayı) vây Arapların haline !Bugün Yecüc ve Mecüc Şeddinden şu akar -Süfyan; doksan veya yüzü işaret etti.-  [43]
Rasûlullah (s.a)'e, Aramızda sâlihler varken biz helak olacak mıyız? denildi. "Fısku fücur çoğaldığında evet" buyurdu."
Hadisten anladığımıza göre, Rasûlullah (s.a) yakında bir fitnenin çıka¬cağını ve bu yüzden, müslümanlarm sıkıntıya düşüp rahatsız olacaklarını haber vermiştir. Hadiste Özellikle Araplar anılarak "Vay Arapların hali¬ne" denilmesine sebep, o zaman Müslümanların büyük çoğunluğunun Araplardan oluşudur. Yoksa, maksat arap olmayanların gelecek olan bu fitneden rahatsız olmayacaklarını ihsas değildir. Sindî'nin ifâdesine göre ise, bu tahsise sebep Arapların ilk müslüman olanlar olmalarıdır.
Hadîsi terceme ederken "Vây haline" diye terceme ettiğimiz (veylün) kelimesi bir kaç mânâda kullanılmaktadır. Bunlar: Bir şerrin gel¬mesi, azap için kullanılan bir kelime ve cehennemde bir vadinin adıdır.
Sarihler, Rasûlullah'm yaklaştığım haber verdiği şer, yani fitneden maksadın, müslümanlarm ilk asırda yaşadıkları kargaşalar olduğunu söy¬lerler. Bunlar, Hz. Osman (r.a)'m öldürülmesi ve Hz. Ali ile Hz. Muâviye arasında cereyan eden savaştır. Başka bir görüşe göre de mak'sat, Yezîd ile Hz. Hüseyin Efendimiz arasındaki acı hâdisedir. Avnü'l Ma-'bûd ve Bezlü'l Mechûd müellifleri, sonraki ihtimali daha uygun bulmuşlardır. Bunun Arap olanlar ve olmayanlar arasında açık bir şer olduğunu söyle¬mişlerdir.
Rasûlullah (s.a), o fitnede, savaşa iştirak etmeyip kenarda kalanların kurtulacaklarını ifade buyurmuştur.
Hadisin diğer kitaplardaki, Zeynep Binti Cahş'tan yapılan rivayetinde, o gün Ye'cüc ve Me'cüc şeddinde bir deliğin açıldığı ifade edilmiştir. Yecüc ve Me'cüc denilen milletler kıyamete yakın bir zamanda ortaya çıkıp fitne çıkartacaklardır. Kur'an-ı Kerim'de (Kehf 83, 96 ve Enbiya 96,97) Yecüc ve Mecüc'den bahsedilmektedir. Bunların hangi milletler olduğu konusun¬da çeşitli görüşler vardır. Kimi alimler Moğollar ve Hunlarin olduğunu söy¬lerler. Bazıları'da Rusların Ye'cüc, İngilizler'in ve Almanlar'ın da Me'cüc sülâlesinden olduklarını. Hiç birisi kesin bir delile dayanmaz.
Ye'cüc ve Me'cüc Şeddinin nerede olduğu konusunda da farklı görüşler vardır. Bu görüşler, Ye'cüc ve Me'cüc Şeddinin: "Çin Şeddi, Ye-men'deki Me'rib Şeddi, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki demir ka¬pı, Buhara'nm Kokya dağı bitişiğindeki sed şeklindedir. Ye'cüc ve Me'-cüc'un hangi Millet olduğu konusundaki görüşler gibi, şeddin de neresi olduğu konusundaki görüşler de sağlam dayanaktan yoksun birer mütalaadır.
Yine hadîsin Buharı, Müslim ve İbn Mâce'deki rivayetlerinde toplum içerisinde sâlih kullar olduğu halde gelecek azabın umumi olacağı, fisk-u fücurun, yani fuhşun çoğaldığı dönemde tüm insanların helak olacakları ifâde edilmektedir. Bazı âlimler ise fısk-u fücuru mutlak kabul etmişler ve tüm günahlara şâmil olduğunu söylemişlerdir.
Enfâl Sûresi'ndeki şu âyet, Rasûlullah'ın; fitnenin umumi olacağı tar¬zındaki haberlerini teyid etmektedir:
Öv/e hır fitneden sakınınız ki o, hiç de sizden sadece zulmedenlere dokun¬mak fa kalmaz" [44]

4250... Ebû Davûd dedi ki:
Bana İbn. Vehb'den haber verildi; dedi ki: Bize Çerir b. Hâzim, Ubeydullah b. Ömer'den haber verdi. O NâfTden, Nâfî'de îbn Ömer'den, Ra-sûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğunu rivayet etti.
"Yakın bir zamanda Müslümanlar Medine'de muhasara edilecek¬ler, öyle ki en uzak sınır karakolları, selâh olacak" [45]

Açıklama

Avnü'l Ma'bud'da, hadiste mechûl bir şahsın bulundugu, çünkü Ebû Davud'a hadîsi haber veren şahsın belirtilmediği ifâde edilmektedir.
Bezlü'l Mechûd'da bu sözler müstakil bir hadîs olarak ele alınmamış:, bir önceki hadîs içerisinde verilmiştir.
Hadîsten anladığımıza göre, Müslümanlar, bir gün düşman tarafından sıkıştırılacak ve Medine-i Münevvere ile selâh denilen yer arasında muhasara edileceklerdir.
Hadis-i şerifte, işaret edilen günde Medine'ye en uzaktaki sınır kara¬kolunun Selah olacağı ifade buyurulmuştur. Sınır karakolu diye terceme ettiğimiz "Mesâlih "kelimesi, " Mesleha" kelimesinin çoğuludur. Bu kelime aslında silâh deposu mânâsındadır. Ancak, sınır ka-rakollarmdaki insanlar düşmanın ani bir hücumuna karşı pür silâh olduk¬ları için bu isimle tabir edilmiştir.
İbnü'l Esîr, en-Nihâye adındaki eserinde, bu kelimeyi "Sınırları düş¬mandan koruyan topluluktur. Onlar, silahlı oldukları veya silâh deposun¬da eğleştikleri için Mesleha denilmiştir. O, gözetlenen karakol gibidir. Orada düşmanın ani hücumunu gözetleyen insanlar vardır." diye açıkla¬mıştır. [46]

Selah:

Hayber yakınından bir yerin adıdır, Hayber ile Medine arası¬na düşer. Bu kelimeyi Sülah şeklinde okuyanlar da vardır.
Aliyyü'l Kârî, Müslümanların son karakol noktasının, Medine'ye ya¬kın bir mesafede olan Selah'ta oluşu, kâfirlerin sıkıştırmasının şiddetine ve müslümanları kuşatmalarının fazlalığına delâlet ettiğini söyler. [47]

4251... Zührî şöyle demiştir: Selah, Hayber'in yakınındadır. [48]

Açıklama

Bu haber yukarıdaki hadiste geçen Selah denilen Mevkinin, Zührî tarafından yapılan bir izahıdır, Görüldüğü gibi, o Hayber yakınında bir yerdir. [49]

4252...  Sevban (r.a)'den rivayet edildi ki; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Allah (c.c) benim için yer yüzünü dürüp topladı -Yahut "Rabbim benim için yeryüzünü dürüp topladı." dedi. [50] doğusunu ve batısını gördüm. [51] Şüphesiz benim ümmetimin hükümranlığı, dünya'dan be¬nim için dürülüp toparlanan yere ulaşacak. Ayrıca bana kırmızı (al¬tın) ve beyaz (gümüş) olan iki hazine verdi.
Ben, Rabbim'den ümmetim için, onları genel bir kıtlıkla helak et¬memesini, onlara kendilerinden başka bir düşman musallat edip de köklerini kazımamasını istedim.
Rabbim, bana şöyle dedi:
"Yâ Muhammed, (s.a) Şüpesiz ben bir şeyi takdir ettiğim zaman, artık o geri çevrilmez. Ben, onları genel bir kıtlıkla helak etmeyece¬ğim. Onlar aleyhine dünyanın dört bucağından toplansalar bile, kök¬lerini kazısın diye, başlarına kendilerinden başka bir düşmanı musal¬lat etmem. Ta ki, birbirlerini helak etsinler ve birbirlerini esir etsin¬ler."
Ben Ümmetim için ancak sapıtıcı (yoldan çıkartıp bid'atları emre¬den) liderlerden korkarım. Benim ümmetimin arasına kılıç girdi mi
(iç kavgalar çıkınca), artık kıyamet gününe kadar bir daha çıkmaz. Ümmetimden bazı kabileler, müşriklere iltihak etmedikçe ve yine ümmetimden bazı kabileler putlara tapmadıkça kıyamet kopmaz. Şüpesiz, ümmetim içerisinden otuz tane yalancı çıkacak. Onların her biri kendisini peygamber sanacak. Halbuki, ben, Peygamberlerin sonuncusuyum. Benden sonra Peygamber yoktur. Benim ümmetimden bir grup da Allah'ın emri gelinceye kadar hak üzerine -İbn İsa, "Üs¬tün olarak" dedi. - devam edecek. -Sonra, iki râvî ittifak ettiler - Onla¬ra muhalefet edenler kendilerine zarar vermeyecektir. [52]

Açıklama

Hâdîs-i şerif, Rasûlullah'ın peygamberliğine şahit eden mucizeler kabilindendir. Çünkü Hz. Pey¬gamber (s.a), ileriye matuf bir takım haberler vermiş ve bu haberler aynı ile tahakkuk etmiştir. Gerçekten İslâmiyet tüm dünyaya yayılmış ve bu yayılma genelde doğu batı istikametinde olmuştur. Müslümanlar zengin¬leşmişler, ganimetler elde etmişlerdir. Irak Kîsrası'nın gümüşleri müslümanların eline geçmiştir. Zaman zaman mevzii kıtlıklar olmakla beraber İslâm Alemi'nin tümünü kaplayan ve onları helak eden bir genel kıtlık yaşanmamıştır. Asırlardan beri tüm küfür alemi çeşitli isimler altında Müslümanlar'i yok etmek, yeryüzünden İslam'ın izini silmek için çalış¬malarına rağmen buna muvaffak olamamışlardır, ve inşallah olamıyacak-lardır da.. Buna mukabil Hicret'in ilk asırlarından beri Müslümanlar ara¬sında tefrika girmiş, müslümanlar birbirlerini boğazlamışlar, birbirlerini esir etmişlerdir. Bu hâl zamanımıza kadar aynı şekilde devam etmiş ve hâlâ'da sürüp gitmektedir.
Rasûlullah Efendimiz'in buyurduğu gibi, gayri müslîmler onları alt edemediler ve İslâm'ı yok edemediler, ama içlerinden çıkan liderler, on¬ları sapıttılar, yönlerini değiştirdiler. Değişik fikirler ve akımlar ortaya atarak, halkı, o akımların içine soktular. Dinlerinin ve inançlarının içine bir takım hurafe ve bid'atlar soktular Ruhlarını alıp, onları kabukla oya¬ladılar. Müslümanları gayri müslimlerin birer uydusu hâline getirdiler, iç¬leri ve dışlarıyla onlara benzettiler. Müslümanlığı isimlerinde bıraktılar. Kendilerinin uydurdukları ve gayri müslimlerden aldıkları birtakım ni¬zamları, İslâm'ın yerine ikâme ettiler.
Bazı müslüman topluluklar, gerçekten müşriklere iltihak etti. Bazıları, çeşitli isimler altındaki putlara tapınırlar hale geldiler. Bu durum Hz. Peygamber'in vefatından iibaren yalancı peygamberlerin çıkması ile başladı. Yalancı peygamberlerin arkası kesilmedi de.. Efendimiz, bunların otuz kadar olacağını söyler. İbn Mâce'deki rivayette bu yalancılar Deccal diye adlandırılmıştır.
İbn Hacer, Buharı şerhinde bu deccallardan bazılarının isimlerini ve özelliklerini anlatmaktadır. Tabiki bu bir tahmindir.
Hadîsin sonunda Müslümanlar'dan bir taifenin Allah'ın emri gelene kadar hak üzere devam edeceği ve muhaliflerin onlara zarar veremiyecek-leri beyan buyurulmaktadır. Fethü'l - Vedûd müellifi, buradaki Allah'ın emrinden maksadın, tüm müslümanların ruhu kabzedileceğinde esecek olan rüzgar olduğunu söyler. Hakim'in Müstedrik'indeki rivayette ise, "Ümmetimden bir taife, kıyamete kadar hak üzere galip olarak de¬vam edecek" şeklindedir. Bu rivayetten, Allah'ın emrinden muradın kı¬yamet olduğu anlaşılmaktadır.
Münavî ise "Kıyamet yaklaşıncaya kadar... zira yeryüzünde Allah di¬yen kalmayıncaya kadar kıyamet kopmaz" der.
Hâdîs-in İbn Mâce'deki rivayetinde, Hz. Peygamber Efendimiz, ken¬disinin Allah (c.c)'den üç şey istediğini söylemiş peşinden ise ikisini say¬mıştır. Bunlar 1- Ümmetin tümünü kaplayıp onları helak edecek bir kıtlık vermemesi, 2- Düşmanların Müslümanlar aleyhinde birleşmemeleridir.
Bu durum, iki şekilde izah edilebilir. Ya hadisteki "üç" Efendimiz'in isteklerinin üç kere tekrarlandığı şekilde anlaşılmalıdır. Ya da Hz. Pey¬gamber istediği üçüncü şeyi söylememiştir. [53]

4253... Ebû Malîk - Yanı el-Eş'arî- (r.a)'dcn rivayet edildiğine göre [54] Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur.
Allah (c.c) sizi (şu) üç şeyden himaye etmiştir.
1- Peygamberinizin size beddua edip de, sizin toptan helâk olma¬nızdan,
2- Bâtıl üzere olanların hak üzere olanlara galabe çalmasından,
3- Dalâlet (sapıklık) üzere birleşmenizden. [55]

Açıklama

Bu hadîsi Muhammed b. Avf iki ayrı târikten rivâyet etmiştir. Bunlardan birisi, Muhammed b. îsmâîl, babası İsmail ve Damdam ve Şûreyh isnadıdır.
Bu isnad "bize haber verdi" tarzındadır. Diğer isnâd ise 'İsmail'in kitabından okudum, o da Damdam kanalıya Şüreyh'ten" tarzındadır. Bu isnad daha âlîdir. Yani râvî sayısı daha azdır.
Hafız, Telhis.de bu hadisin isnadında inkıta olduğunu, bunun, birden fazla yolla rivayet edildiğini, ama hepsinin tenkide maruz kaldığım söyler. Hafız, başka bir yerde ise, bu hadisin senedinin hasen olduğunu söylemiş¬tir:
Münzirî, Muhammedin babası İsmail hakkında lâf edildiğini; Ebû Ha¬tim ise, Muhammed'in, babasından hadis duymadığını söylemişlerdir.
Hadis-i şeriften Allah tealâ Hazretleri'nin, biz Ümmet-i Muhammed'ı üç felâketten koruduğunu görüyoruz. Metinde de müşahade edildiği gibi; bunlardan birisi, Peygamberimiz'in bedduasına maruz kalmayışımızdır. Halbuki Önceki ümmetlerden, peygamberlerinin bedduasını alıp da helâk olanlar vardır. Meselâ Hz. Nuh, kavmine beddua etmiş, onlar da helak ol¬muştur. Bizim Peygamberimiz ise, kavmi için beddua etmek şöyle dursun devamlı hidayet istemiş, en sıkıntılı zamanlarında dahi ümmetini hatırın¬dan çıkarmamış ümmeti için hayır dua etmiştir.
Cenâb-ı Hakk'ın bize bahşettiği ikinci ayrıcalık, bâtılın asla hakka ga¬lip gelemeyeceğidir. Zaman zaman zahirde ehl-i bâtıl güçlü görülebilir. Ama bunlar, geçici ve izafîdir. Aslında ehl-i hakk galiptir. Üçüncü husus da Müslümanların tümü ile sapıklık üzere birleşmeyecekleridir, yani eğer müslümanlar bir konuda görüş birliği halinde iseler o haktır. Bu sebepten dolayı icma, kitap ve sünnetten sonra üçüncü şef i delil olmuştur. [56]

4254... Abdullah b. Mesud (r.a) rivayet edildiğine göre,
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"İslâm'ın değirmeni otuzbeş, otuzaltı yada otuzyedi yıl dönecektir. Eğer (bundan sonra) helak olurlarsa, ihtilâfa düşüp din işlerini ihmal ederlerse, yolları kendilerinden önceki ümmetlerden helak olanların yoludur. Eğer dinleri (tahrife ve tağyire uğramadan) kalırsa, yetmiş se¬ne devam eder."
İbn Mes'ud derki:
"Yetmiş yıl, otuzbeş, otuz altı veya otuz yedi yıldan kalan (sonra) dan mı, yoksa baştan mı başlar?" dedim.
Rasûlullah (s.a), "Baştan başlar" buyurdu. [57]
Ebû Davûd der ki: (İsnadtaki Râbî b. Hiraş'ı ha'yı noktalı olarak) " diyen hatâ etmiştir.) [58]

Açıklama

Bu hâdisîn anlaşılmasında ulema arasında hayli ihtilâf edililmiştir. Bu ihtilâflar genelde metinde kulla¬nılan cümlelerin ifâde ettiği mânâları anlama konusunda olmuştur. Bu farklı anlayışları özetlemek istiyoruz:
"İslam'ın değirmeni: .... dönecektir." Bu cümlenin ifâde ettiği mâ¬nâda iki görüş vardır.
1- Dinin işlerinin düzgün olarak ve Rasûlullah devrinde olduğu hâl üzere devam etmesidir. Allah'ın ahkâmının uygulanması, hadlerin tatbi¬ki, hilâfet ve velayetin düzgün bir biçimde devamıdır.
Ulema'nm çoğunluğu, anılan cümleyi bu şekilde anlamışlardır. Onlar bu anlayışa götüren amil, belirli bir hızla dönmekte olan değirmenin eski halinden bir değişikliğin olmayışı eski hali ile sonraki halinin aynı oluşudur.
2- Bundan maksat, savaşların çıkması, müslümanlarm birbirlerini Öl¬dürmeleridir. Bu görüş Hattabî ve Begavî'ye aittir.
Değirmenin dönmesi ile savaş arasındaki ilgi şudur: Değirmen dön¬dükçe, taşlar arasındaki taneleri ufalar, öğütür un ufak eder. Savaş da, sa¬vaşa katılanların canlarını öğütür; onları yok eder. Ayrıca Arap edebiya¬tında savaşın, "Değirmen taşının dönmesi" ile ifâde edildiğini söylerler ve bunun için şahitler getirirler. Meselâ bir şair savaşı vasf ederken "
“Bizim değirmenimiz ve onların değirmeni döndü" demiştir. Ayrıca Ferezdak'in dedesi Sa'saa:"Elini Ce-mel değirmeninden (yani Cemel Savaş 'ında) kaldırdığı zaman Ali b. Ebî Talip (r.a)'a geldim" demiştir.
Avnü'l Ma'bud müellifi, Arap edebiyatındaki bu isti 'mallar j gösterile¬rek; ikinci, yani Hattabî ve Begavî'nin anlayışlarının sahih olmasının ge¬rekliliği tarzında varid olacak itiraza şöyle cevap vermektedir.
"Şüpesiz Araplar, harpten kinaye olarak değirmenin dönmesini kulla¬nırlar. Ancak bu, sözde açıkça veya işaretle harp kelimesi zikredildiği tak¬tirdedir. Hadiste ise, harp kelimesi geçmemektedir. Türbeştî şöyle der.: Araplar, harpten kinaye olarak değirmenin dönmesini kullanırlar ve har¬bin değirmeni döndü derler. Onların harp kelimesini anmadan, değirme¬nin dönmesini savaştan kinaye olarak söylediklerini bulamazsın. Bu ha¬diste harp kelimesi anılmamış, İslâm'ın değirmeni denilmiştir. Uygun olan, bu sözden maksadın İslâm'ı anılan müddet zarfında işinin; düzgün bir şekilde, eskiden olduğu gibi devam etmesidir. Değirmenin dönmesi¬nin, kişinin işlerinin düzgün bir şekilde yürümesi mânâsında müstear ol¬duğu vakidir..."
Avnü'l Ma'bud müellifi bundan sonra, İbnü'l Esîr'den de önceki mâ¬nâyı destekleyen nâkiller yapmaktadır:
"Otuzbeş veya otuzaltı, ya da otuz yedi yıl." Alimler bu sözden mak¬sadın, Anılan müddet zarfında mı yoksa, anılan müddetlere kadar rm ol¬duğunda ihtilaf etmişlerdir. Başka bir ifâde ile anılan rakamların başında¬ki "lam" harfinin vakit manasında mı, yoksa gaye için olan "-İlâ" mânâsında mı olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Tercih edilen görüş "lâm"m vakit mânâsında oluşudur. Bu cümledeki rakamlar arasındaki " =veya" kelimesinin hangi mânâda kullanıldığı da tartışılmalıdır. Bazı âlimler bunun tenvî için yada " = bilâkis" manâsında olduğunu söylerlerken, İzâletü'I - Hafâ adındaki eserde, bunun râvîlerden birisi¬ne ait bir şek olduğu söylenmektedir.
Rasûlullah'ın haber verdiği bu otuzbeş, otuzaltı, veya otuzyedi senelik müddetin başlangıç zamanı hadisde zikredilmemiştir. Bu müddetin baş¬langıcının Hicret olması muhtemel olduğu gibi, hadisin varid olduğu, ya¬ni Hz. Peygamber'in bu sözü söylediği zaman olması da muhtemeldir. Bu Hadis Hz. Peygamber'in vefatından beş ya da altı yıl evvel varid olmuş¬tur.
Eğer başlangıç müddeti olarak Hicret esas alınırsa, İslâm'ın işlerinin müstakim bir şekilde devam edeceği, otuzbeş yada otuzaltı yıllık müdde¬tin sonu, Hz. Osman'a karşı yapılan ayaklanma olmuş olur, Hz. Ali döne¬minin bu müddetten hariç tutulması, onun döneminde İslâm âleminin tü¬münde tek hükümranlığın olmayışıdır. Ama başlangıç zamanı olarak, ha¬disin varid olduğu an esas alınırsa, otuzbeş yılın bitimi Hz. Ali'de dahil Hülefa-i Râşidîn devrinin sonudur. Cemel Savaşı otuzaltı yılının sonu, Sıffîn savaşı da otuz yedi yılının sonunda olmuştur.
"Eğer (bundan sonra) helak olurlarsa (ihtilafa düşüp din işlerini ihmâl ederlerse, yolları helak olanların yoludur."
Alimler, bu cümlenin anlaşılmasında da ihtilâf etmişlerdir. Çoğunluk, bizim terceme ederken parantezle işaret ettiğimiz şekilde anlamışlardır. Yani helake sebep olan şeyler, helak olarak adlandırılmışlardır. Yani mâ¬nâ" eğer onlar durumlarını değiştirir dinlerini tahrif eder, liderlerine kar¬şı çıkar, Allah'a isyan edip zulme dalar ve Allah'ın hududunu terkederlerse..." demektir.
Hattabî'ye göre ise bu söz, "Şayet savaş ve cihadı terk etmek suretiy¬le helak olurlarsa onların yolu önceki milletlerden helak olanların yolu¬dur." şeklinde anlaşılmalıdır.
"Eğer, dinleri (tahrife uğramadan) kalırsa..."
Bizim tercememiz, Avnü'l Ma'bud müellifinin anlayışına göre yapıl¬mıştır. Hattabî ise, bu cümledeki "din" kelimesinin melik manasında ol¬duğunu söyler ve şöyle der: "Bununla, Ben-i Ümeyye'nin saltanatı ve sal¬tanatın onlardan, Abbasîler'e geçişi kastedilmiştir. Hükümranlığm tam olarak Emevîler'e geçişi ile, Horasan'da Abbasî Devletinin doğuşu ve Emeviler'in zayıflmaya başlayışı arasında yetmiş sene kadar geçmiştir."
Avnü'l Ma'bud müellifi, Hattabî'nin bu sözünün son derece zayıf, hat¬tâ bâtıl olduğunu ve İbn-ül Esir'in şu sözlerini nakleder. "Gördüğün gibi bu tevil doğru değildir. Çünkü onun işaret ettiği müddet yetmiş sene defe gridir. Ve o müddet zarfında din kaim değildi."
Erdebilî ulemâ'nm, Hattabî'nin sözünü zayıf bulduklarına işaretle şöy¬le der. "Ümeyye oğulları dönemi bin aydır. Bin ay, seksen üç sene ve dört ay eder"
Türbeştî'de, Hattabî'nin yukarıya aktardığımız sözünü naklettikten sonra şunları söylemektedir: "Allah, Ebû Süleyman'a yani Hattabî'ye rahmet etsin. Şayet o, hadîsi iyice düşünse ve tevilini hadîsin siyakı üze¬rine kursa idi, Rasûlullah'ın bu sözleri ile Emeviler'in saltanatını kastet¬mediğini bilirdi. Aksine onun maksadı, Ümmetin işinin baştakilerc itaat-la, hadleri yerine getirmekte düzenli gitmesidir."
Hadisin sonunda İbnü'l Mes'ud, Hz. Peygamber (s.a) bu yetmiş senelik müddetin, daha önce geçen otuz küsur senenin bitiminden itibaren mi yok¬sa, o müddetin başından itibaren mi başladığını sormuş Rasûlullah'da ba¬şından başladığını söylemiştir. Yani onların dinlerine ait işler, Hicret'ten (veya o sözü söylediği andan) itibaren yetmiş sene devam edecektir. [59]

4255... Ebû Hûreyre (r.a)'den rivayet edildi ki; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Zaman yaklaşıp (kısalacak), ilim (ehli) azalacak, fitneler ortaya çıkacak, (insanların içine) cimrilik atılacak ve here çoğalacak" Rasulullaha:
" Herç" nedir Ya Rasûlullah? denildi. -Kati, Kati... buyurdu. [60]

Açıklama

Hadîsin, Buharî'nin Fiten'deki rivayeti buradaki ile aymdır. Müslim'in Fitendeki rivayeti ise kısa¬dır. Sadece sonundaki katl'in çoğalacağını bildiren bölüm vardır.
Hadisteki "Zaman yaklaşacak..." cümlesinden muradın ne olduğu konusunda hayli farklı ihtimâller üzerinde durulmuştur. Bu konuda ortaya atılan ihtimâller şunlardır.
1- Kıyametin yaklaşmasıdır.
2- İnsanların şer ve fitnede birbirlerine yaklaşmalarıdır.
3- İnsanların ömürlerinin kısalığıdır.
4- Günlerin ve gecelerin kisalmasıdır. Öyle ki, sene, ay gibi; ay, hafta gibi; hafta gün gibi; gün saat gibi, saat da alevin parlaması gibi olacaktır.
5- Bereketin azalmasıdır.
6- Devletlerin son bulmaya ve asırların yok olmaya koşuşmalarıdır.
7- İnsanların dini hayatlanndaki gevşeklikten dolayı hallerinin birbiri¬ne yaklaşmasıdır. Öyle ki, içlerinde iyiliği emredip, kötülükten men eden kimse kalmayacaktır. Çünkü fısk artacak, fasıklar çoğalacaktır.
Bu ihtimallerin bir kısmı değişik alimler tarafından ileri sürülmüştür. Biz hepsini icmal ederek verdik.
Hadîsin devamında Rasûlü Ekrem Efendimiz, işaret edilen zamanda il¬min azalacağını haber vermiştir. Bu, ulemanın ölmesi ve yerlerini doldu¬rulacak kişilerin yetişmemesidir. Zira, Cenab-ı Allah, ilmi insanların için¬den söküp almaz. Alimlerin ruhlarını kabzetmek suretiyle alır.
Bundan sonra Hz. Peygamber (s.a) insanların kalplerine cimriliğin atı¬lacağını söylemektedir. Sarihler, buradaki cimriliği malla ilgili olana tah¬sis etmemişler, her halin kendine göre bir cimriliğinin olduğunu söyle¬mişlerdir. Meselâ, alim, ilmini yaymaktan; sanatkâr, sanatını öğretmek¬ten; zengin, fakire yardımdan imtin ederse, bunların her biri cimriliktir.
Hadisin sonunda da Hz. Peygamber "herec"in çoğalacağını söylemiş, bunun ne olduğunu soranlara da "kati kati" cevabını vermiştir. [61]

2.Fitneye Koşmaktan Nehy

4256... Ebû Bekre (r.a)'dan rivayet edildi ki;
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"Yakında bir fitne çıkacaktır. O fitne zamanında (ona karışmayıp) uzanıp yatan, oturandan; oturan (ona karışmak üzere) ayakta duran¬dan; ayakta duran, yürüyenden; yürüyend de (fitneye) koşandan da¬ha hayırlı olacaktır."
Ebu Bekre:
Yâ Rasûlullah, (Ozaman) benim ne yapmamı emredersin? dedi.
Rasûlullah (s.a) :
"Devesi olan devesinin, koyunu olan koyunun, arazisi olan da arazisinin yanına gitsin" buyurdu.
Ebu Bekre:
Bunlardan hiç bir şeyi bulunmayan ne yapsın?
Rasûlullah :
Kılıcına dayansın, onun ağzını taşa vursun, gücünün yettiği kadar o fitneden korunsun. [62]

Açıklama

Bu hadisin baş tarafına benzer ifâdeler, Buharı’ de  Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayet edilmiştir. Müslim'in, Ebû Bekre'den rivayeti de, Ebû Davud'un rivayetinden hayli farklıdır. Müslim'in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a) hadisi so¬nunda üç kere "Allah'ım tebliğ ettim mi?" demiştir. Sonra da bir ada¬mın, "Ya Rasûlullah, Mecbur edilir de iki saftan veya iki gruptan birisine götürülürsem ve bana birisi kılıcını vurur veya bir ok gelip beni öldürür¬se ne buyurursun?" dedi. Hz. Peygamber'de "Hem kendi günahını hem de senin günahını yüklenir ve Cehennemliklerden olur." buyurdu.
Rasûlullah Efendimiz çok yakında müslümanlar arasında bir fitnenin zuhur edeceğini, o fitneden uzak duranların uzaklık ölçülerine göre başka¬larından daha hayırlı olduğunu söylemiştir. Alimler, Efendimizin haber verdiği bu fitnenin, Cemel ve Sıffın savaşları, Hz. Osman ve Hz. Hüse¬yin'in öldürülmeleri olduğuna dair görüşler beyan etmişlerdir. Böyle fitne¬ler, zuhur ettiğinde yatan uyuyandan daha hayırlı olacaktır. Çünkü otur¬makta olan, uzanmakta olanın göremediklerini görür, duymadıklarını du¬yar. Dolayısıyla oturan, uzanana nisbetle bu fitnenin azabına daha yakındır. Oturan, ayakta durandan daha hayırlıdır. Çünkü ayakta duran da otu¬ranın göremediklerini görür, duyamadıklarını duyar. Buradaki oturandan, maksadın yerinden ayrılmayan; ayakta olandan maksadın, savaşa iştirak için kalkan kişi olması muhtemeldir. Yürüyenden maksat, fitneye yürüye¬rek iştirak eden; koşandan maksat'da fitneye koşandır. Peygamber Efen¬dimiz, fitne anında deve, koyun ve arazi gibf malları olan kişilerin, halk¬tan ayrılıp mallarının başına geçmelerini tavsiye etmiştir.
Kılıca dayanıp ağzını taşa vurmaktan maksat, bazı alimlere göre haki¬ki mânâsıdır. Bazılarına göre, harbi bırakmak mânâsına mecazdır.
İmam Nevevî'nin bildirdiğine göre ulema, fitne zamanında harbe ka¬tılmanın hükmünde ihtilâf etmişlerdir. Bir kısım alimler, bunu asla caiz görmemişlerdir. Bu gruba göre fitneciler; birisinin evine girip onu öldür¬mek isteseler kendisini müdafaa etmesi caiz değildir.
Bu görüş Sahîh-i Müslim'deki rivayete uygundur. Hadisin râvîsi Ebu Bekre'de bu görüştedir. îbn Ömer ve İmran b. Husayn'a göre, kişinin fit¬neye iştiraki caiz olmamakla beraber, kendisini öldürmek isteyene karşı nefsini müdafaa etmesi caizdir.
Ashâb, Tabiîn ve sonraki müslümanlarm çoğuna göre; Müslüman, fit¬ne esnasında hak sahibine yardım etmeli, onun yanında savaşa katılmalı¬dır. Nitekim Cenab-ı Hakk bagîlere karşı savaşmayı emretmiştir. Bu ha¬disteki fitneye karışmama emri, haklı olan tarafın belli olmaması ya da her iki grubun da zalim olmaları hâli ile tevil edilir. Çünkü eğer kişi, hak¬lıya yardım etmez ise yeryüzünü fesat kaplar. [63]

4257... Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a), Rasûlullah (s.a) 'den bu (önceki) ha¬disi rivayet edip şöyle dedi:
"Yâ Rasûlullah, evime girip beni öldürmek için elini kaldınrsa {ne ya¬payım) ne dersin?” dedim.
Rasûlullah (s.a) :
“Adem'in iki oğlu [64] gibi ol" buyurdu.Yezîd:
Eğer beni öldürmek için elini bana uzatırsan; ben, seni öldürmek için elimi uzatmam" [65] ayetini okudu. [66]

Açıklama

İzâletü'l-Hafâ'daki rivayete göre Sa'd b. Ebi Vakkas(r.a) bu hadisi Hz. Osman'ı öldürmek için fitne çıktığı zaman rivayet etmiştir. Rivayetin baş tarafı, bir önceki Ebu Bekre hadisi gibidir. Yani fitne çıktığı zaman yatmakta olanın oturandan; otura¬nın, ayakta durandan; ayakta duranın, yürüyenden; yürüyeninde koşan¬dan daha hayırlı olduğu bildirilmiştir.
Bu rivayette Sa'ad b. Ebî Vakkas, Hz. Peygamber'e birisi evine girip onu öldürmek üzere elini kaldınrsa ne yapması gerektiğini sormuş, Efen¬dimiz de, "Adem'in iki oğlu gibi ol" cevabını vermiştir. Dipnotta işaret ettiğimiz gibi bu cümle, bazı nüshalarda "Adem'in oğlu gibi ol" diğer nüshalarda ise "Ademin oğullarından hayırlı olanı gibi ol" şeklindedir. Efendimiz'in bu sözden maksadı, Hz. Adem'in oğlu Kabil'dir. Yani Ra¬sûlullah , Adem'in katil olan oğlu Kabil gibi değil, öldürülen oğlu Hâbil gibi ol demek istemiştir. Bilindiği gibi Hz. Adem'in oğullan Hâbil ile Ka¬bil arasında kavga çıkmış, Kabil, Habil'i öldürmek istemişti. Hâbil ise kardeşini öldürmektense, onun tarafından öldürülmeyi tercih etmiş ve "Eğer beni öldürmek için elini uzatırsan, ben seni öldürmek için eli¬mi uzatmam" demiştir.
Zaten Râvî Yezîd'in okuduğu âyet de Hâbil'le Kabil hakkındadır. [67]

4258... İbn Mes'ud (r.a) şöyle demiştir; Rasûlullah (s.a)'ı şunları söylerken işittim:
İbn Mes'ud, (yukarıda geçen) Ebû Bekre hâdisi'nin bir kısmını zikre¬dip şöyle dedi:
"Fitnede öldürülenlerin tümü cehennemdedir."
Vâbisa, der ki; İbn Mes'ud'a:
"Bu ne zaman olacak yâ ibn Mes'ud?" dedim.
"İnsanın birlikte oturduğu kişiden emin olmadığı, kati günlerinde" de¬di.
" O zaman'a yetişirsem bana ne yapmamı emredersin"?
"Elini ve dilini fitneden uzak tutarsın. Evinin sergilerinden bir sergi (gibi devamlı evinde) olursun"
Osman (r.a) öldürülünce, gönlüm bir tarafa gitmek istedi. Bir hayvana binip Dimeşk (Şam)'a geldim. Huraym b. Fatik'e vardım. Olanı ona an¬lattım. Huraym b. Fatik, İbn Mes'ud'un bana anlattıkları gibi Rasûlul-lah'tan kendisinin de duyduğuna, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin etti. [68]

Açıklama

Metnin siyakından anlaşıldığı üzere bu hadis de öncekilerle aynı mânâyı ifâde ile fitneye kanşılmaması-nı tavsiye etmektedir. Ancak bu hadiste öncekilerden farklı olarak fitne esnasında, yani iç savaş da her iki taraftan ölenlerinde cehenneme gide¬cekleri beyan edilmektedir.
Bezlü'l Mec'hud'da ifâde edildiğine göre buradaki söz konusu olan fit¬ne; kimin haklı, kimin haksız olduğu bilinmeyen fitnedir. Böyle bir savaş¬ta her iki taraftakilerin de maksadı hakkı ortaya çıkarmak olmadığı için cehennemi haketmislerdir. Ama haklıya yardım ederken öldüren veya başka birini öldürmek istemediği halde zulmen öldürülen kişi bu hadîste söz konusu edilen fitne maktullerinden değildir.
Kâdî İyâz da böyle fitne günlerinde öldürülenlerin cehennemlik oluşlarının sebebini şöyle anlatır. "Çünkü onlar, bu savaşla dinin yücelmesi¬ni, zalimin zulmünü defetmeyi veya haklıya yardımı kastetmemektedirler. Aksine onların maksadı mal ve mülk arzusu ile giriştikleri bir müca¬deledir.
Râvîlerden Vâbisa İbn Mes'ud'a fitne günlerine ulaştığı takdirde ken¬disine ne tavsiye ettiğini sormuş, İbn Mes'ud da elini ve dilini fitneden korumasını tavsiye etmiştir. Şüpesiz İbn Mesud'un bu tavsiyesi, Rasûlul¬lah'tan aldığı bir bilgiye dayanır.
Kişinin dilini fitneden korumasından maksat, fitne ile ilgili konuları konuşmaktan uzak kalması; elini korumatan maksat da, kimseyi öldürme-mesidir. "Evinin çullarından bir çul olması" evinden dışarı çıkmamasın¬dan, devamlı evinde kalıp fitneye karışmamasından kinayedir. Evin sergi¬si nasıl devamlı evde durur, sanki oraya yapışır kalırsa, sende aynı şekil¬de evinde kal oradan ayrılma, demektir.
Hadîsin sonuna doğru Vâbisa "Hz. Osman öldürülünce gönlüm bir yerlere gitmek istedi." demiştir. Bundan murad, Hz. Osman'ın öldürüldü¬ğü fitnenin çıktığı yeri terketmek istediğini ifade eder. Bu mânâya gelen  cümlesinin kelime kelime karşılığı "Kal¬bim konacağı yere uçtu" demektir. Bu cümleden murad edilen mânânın "kalbim hareketlendi, üzüldü", olması da muhtemeldir. [69]

4259... Ebû Mûsel-Eş'arî (r.a)'den; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurdu¬ğu rivayet edilmiştir:
Şûphesiz kıyametin hemen önünde karanlık gecenin parçalan gibi büyük fitneler çıkacaktır. O fitnelerde, kişi, mümin olarak sabahla¬yıp kafir olarak akşamlayacak; mü'min olarak akşamlayıp, kafir ola¬rak sabahlayacaktır. O fitnelerde; oturan, ayakta durandan; yürü¬yen, koşandan daha hayırlıdır. (O zaman) siz yaylarınızı kırınız, kiriş¬lerinizi (yay iplerinizi) parçalayınız, kılıçlarınızı taşa vurunuz. Eğer sizden birinizi (öldürmek için) evine girilse, o Adem'in iki oğlundan hayırlısı gibi olsun. [70]

Açıklama

Hadis-i şerifte kıyamet kopmadan, hemen önce korkunç fitneler olacağı, bu fitnelerin karanlık ge¬cenin bölümlerine benzeyeceği bildirilmektedir. Bu benzetme ile anlatıl¬mak istenen, fitnelerin korkunçluğu, şiddeti, mahiyetinin bilinmemesi iç yüzünün insanlara karşı kapalı olması, sürekliliği ve yaygınlığıdır. O dö¬nemde insanların mü'min olarak sabahlayıp, kafir olarak akşamlamaları veya aksi durumda olmaları, onların inanç ve düşüncelerindeki değişken¬liğe işarettir. Yani onların, bir anının başka bir anı tutmayacağının ifade¬sidir. Yoksa, sadece bu iki vakitteki iman ve fikir farklılığına işaret değil¬dir. Meselâ, o an gelince insanlar, müslüman kanının akıtmanın haram ol¬duğunu söylerken, hemen fikirleri değişecek ve müslüman kanının helâl olduğunu söyleyecek, böylece küfre düşeceklerdir. Böylece kısa zaman¬da içerisinde mü'minken kafir olacaklardır.
Hadisteki oturanın ayakta durandan; yürüyenin, koşandan hayırlı ol¬masından murad, fitneye ve fitnecilere uzak kalmanın; hayırda olmanın ölçüsünü ifade eder.
Hadîsin son kısmında, evinde saldırıya uğrayıp öldürülmek istenen ki¬şinin Hz. Adem'in oğullarından Hâbil'in, Kabil'e yaptığı gibi yapması, karşısındaki müslümam öldürmektense kendisinin ölmeyi tercih etmesi¬nin uygun olacağı belirtilmektedir.
Ancak bu anılan fitnelerle ilgilidir, ve fitneye karışmamak içindir. Yoksa insan canını ve malını korumak için mücadele eder. Nefsi koruma İslâm'ın kabul ettiği bir davranıştır. Mesele yanlış anlaşılmamalıdır. [71]

4260... Abdurrahman (yani İbn Semûre) şöyle demiştir:
Medine sokaklarından birinde İbn Ömer'le el ele tutuşmuş vaziyette (yürüyor) idik. Birden asılmış bir (insan) başın(m) yanma geldik. İbn Ömer "Bunu öldüren şakîdir." dedi. İleri geçince "bunun (maktulün) da şakı olduğunu zannediyorum. Rasûlullah (s.a)'i "Ümmetimden birini öl¬dürmek için yürüyen kimseye (öldürülmek istenen) şöyle yapsın (boy¬nunu uzatsın). Öldüren cehennemlik, öldürülen de cennetliktir, buyu¬rurken işittim." dedi.Ebû Davûd der ki:
Bu hadisi Sevrî, Avn'den; Avn, Abdurrahman b. Semîr veya Abdur¬rahman b. Semire'den rivayet etti. Ayrıca onu Leys b. Ebu Süleym Avn kanalıyla Abdurrahman b. Semire'den rivayet etti.
Yine Ebû Davûd şöyle demiştir:
Hasen b. Ali bana şöyle dedi:
Bu hadîsi bize, Ebû Avene'den Ebûl-Velıd haber verdi ve " O benim kitabımda İbn Sebure'dir." dedi. (Onun için) "Semure" dediler. "Sümeyrâ" dediler. Bu, Ebû Velid'in sözüdür. [72]

Açıklama

Hadiste görüldüğü üzere Abdurrahman b. Semure’nin ibn Ömer'le birlikte Medine sokaklarında gezerken hurma ağacına asılmış bir insan başı görmüşler ve İbn Ömer, metinde görülen sözleri söylemiştir. Avnü'l Ma'bud'da asılı olan bu ka¬fanın, İbn Zübeyr'nin başı olduğunu söylenmektedir. Bezl'ül Mechûd'da ise buna itiraz edilerek şöyle denilmektedir. "Avnü'l Ma'bûd sahibi, onun, İbn Zübeyr'inin başı olduğunu söyler. Ahmediye Haşiyesin'dede böyledir. Ancak zahire göre bu sahîh değildir. Çünkü onların Medine yol¬larından birinde yürümeleri bu iddiayı imkansız kılar. Eğer "O, İbn Zü-beyri'nin başı olsaydı Medine yolunda'1 derdi. "Medine yollarından bir yolda" denilmesi o olayın Medine içinde olduğunu gösterir. Ayrıca hadi¬sin devamındaki "Ben onun (Maktülün)da şakı olduğunu zannediyorum." ifâdesi de buna imkan vermez. Çünkü İbn Zübeyr bir şahabıdır ve kendi nefsini ve müslümanları müdafa etmiştir. O, halifeliğe Yezid'den daha müstehaktır.
İbn Ömer, gördüğü başın sahibini öldürenin cehennemlik olduğunu kat'i bir dille ifâde ettiği halde, öldürülen şahsın cehennemlik olduğunu zan ile ifade etmiştir. Çünkü onun suçlu olup olmadığını kesin olarak bil¬memektedir.
Hadisin devamında îbn Ömer (r.a); Efendimiz'in, kişinin kendisini öl¬dürmek üzere gelene "şöyle yapmasını" emrettiğini söylemiştir. Bazı nüs¬halarda da bu cümleden sonra tefsir olarak "yani boynunu uzatsın" ilâve¬si yer almıştır. Biz tercemeyi yaparken bu ilâveyi göz önünde bulundur¬duk.
Hz. Peygamber'in bu sözünden maksat şüphesiz, kişinin kendisini öl¬dürmek isteyenin önüne yatıp» boynunu uzatması değildir. Maksat, bir müslümanın, başka bir müslümanı öldürmektense kendisinin ölmesinin daha iyi olduğunu, çünkü katilin cehennemde, maktulün ise cennette ol¬duğunu bildirmektedir. Ayrıca, bir kimsenin canını, koruması görevi, nef¬sini müdâfaa için başkasını öldürmesi hakkıdır.
Ebû Davûd, hadîsin sonunda Abdurrahman'ın babasının adı konusun¬da söylenen farklı görüşleri vermiştir. Bunlar Semûre, Sebûre, Semîra, Sümeyrâ'dır. [73]

4261... Ebu Zer (r.a) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) bana, -Yâ Ebû Zer, dedi.
Buyur, Yâ Rasûlullah, Emrin başım üstünde... dedim. Râvî hadisi zikredip, şöyle dedi:
Rasûlullah:
İnsanlar (topluca) ölüp, kabir bir köle fiyatına olduğu zaman ne yaparsın? buyurdu.
Allah ve Rasûlü daha iyi bilir veya Allah ve Rasulu benim için ne se¬çerse onu.
Sabra sanl-veya Sabret [74] Rasûlullah daha sonra şöyle dedi: -Yâ Ebû Zer,
Buyur ya Rasûlullah
Ahcâr'u zeyt'in kan içinde kaldığını gördüğün zaman ne yaparsın? -Allah ve Rasûlü benim için ne isterse onu.
Sen kendilerinden olduğun kişilerin (ailenin veya bi'at ettiğin hü¬kümdarın) yanına katıl.
Yâ Rasûlullah! Kılıcımı alıp, boynuma takmayayım mı? (savaşa ka¬tılmayayım mı?)
Öyle yaparsan o kavme ortak olursun.
Öyleyse bana ne emredersin?
Evine kapan
Eğer seni   kılıç   parıltısının kaplamasından korkarsan elbiseni yüzüne tut, o (seni öldürmek isteyen kişi) senin ve kendisinin günahı ile döner) [75]

Açıklama

Hadîsin İbn Mâce'deki rivayetinde Ebû Zer're insanların başına gelecek olan kıtlıkta nasıl davrana¬caklarına dair, Rasûlullah'm soru ve tavsiyeleri de yer almaktadır. İbn Mâce'deki bu fazla metnin Ttirkçesi şu şekildedir.
Rasûlullah, "Yâ Ebâ Zer', insanların başına gelecek olan; mescidi¬ne gelip de yatağına dönemeyeceğin derecede şiddetli olan açlık ha¬linde ne yaparsın?" buyurdu. Ben de : Allah ve Rasulü daha iyi bilir, ve¬ya - Allah ve Rasulü benim için ne isterse o olur, dedim. Rasûlullah, "O zaman iffetli ol (dilenmekten veya haram nzıktan sakın) buyurdu..."
Hadis Metnindeki "İnsanların ölüp kabrin bir köle fiyatına olaca¬ğı..." cümlesi alimler arasında değişik şekillerde açıklanmıştır. Hattabî bu cümleyi iki şekilde açıklar:
a) İnsanlar ölülerini gömmekle o kadar meşgul olacaklar ki, bir Ölü için kabir kazıp, defnedecek birisi bu işi ancak bir köle veya köle kıymeti kar¬şılığında yapacaktır.
b) İnsanların kabristanları daralacak, cenaze defnedecek yer kalmaya¬cak bir kabrin fiatı bir kölenin fiyatına erişecek.
Türbeştî, Hattabî'nin bu yorumlarından ikincisini, yeryüzünün geniş olduğunu insanlar ne kadar çok ölürlerse ölsünler yine de kabir sıkıntısı¬nın olmayacağını söyleyerek tenkid etmiştir.
Avnü'l Ma'bûd müellifi ise Türbeşti'nin tenkidini olumsuz bularak, hadisteki maksadın, Hattabî'nin ikinci yorumu olduğunu söyler ve bu id¬diasını başka rivayetlerle teyid eder.
Avnü'l Ma'bud'un bu konudaki sözleri şu şekildedir:
"Türbeşti'nin bu iddiasına şöyle cevap verilir. Buradaki kabristan'dan maksat, Medine'deki Cibâne'dir. Medineliler'in adeti, cenazelerini ora¬dan başka yere defnetmemek şeklinde cari olmuştur. Mirkat'ta da böyle denilmektedir. Bir de ben derim ki, Mesabih ve el-Mişkat'ta rivayet şu şe¬kilde vâki olmuştur: "Yâ Ebâ Zer! Medine'de ölümler olup, bir kabir, köle fiatma çıkar da kabir köle karşılığında satılırsa... "bu rivayet, ikinci ma¬nâyı teyid etmektedir. Ve maksat olan mânâ da budur. Çünkü hadisler bir¬birlerini tefsir ederler."
Bu cümle ile ilgili olarak, iki mânâ daha ileri sürülmektedir. Onlardan birisi şudur: Ölümler çok olduğu için, evler boşalacak ve ucuzlayacak. Nihayet bir köle fiyatına bir ev satılacaktır. Halbuki ev fiyatları köle fi¬yatlarından çok daha pahalıdır.
İleri sürülen ikinci mânâ da, kalabalık olan, hizmetçileri çok olan ev¬lerde ancak bir hizmetçi kalacak ve alinenin tüm işlerini o yürütecektir.
Şüpesiz bu son iki mânâ sadece Ebû Davud'un rivayeti göz Önüne alı¬nırsa muhtemeldir. Ama EI-Mesabih ve el-Mişkat'ın rivayetleri göz önü¬ne alındığında, bu mânâları anlamak mümkün değildir. Hadisin siyakına uygun olan mânâ, Avnü'l Ma'bûd müellifinin de tercih ettiği Hattabî'nin ikinci izahıdır.
Hadis-i şerifte, Efendimiz, "kabir" mânâsına, sözlük manası "ev" olan " kelimesini kullanmıştır. Râvilerden birisi de metni riva¬yet ederken bu kelimeyi "yâni kabir" diye tefsir etmiştir. Biz tercemeyi yaparken kelimeyi asıl mânâsı ve râvînin tefsirine hiç işaret etmeden, doğrudan doğruya maksat olan mânâyı verdik ve "kabir" dedik.
Hadis'in devamında Hz. Peygamber Efendimiz, müslümanlar arasında cereyan edecek ve ortalığı kana bulayacak bir savaşı haber vermektedir. Bu savaş "Ahcâru'z zeyd" denilen yerde olacaktır. Burası Medine'de bir mahalle veya Medine'de bir yerdir. Avnü'l Ma'bûd müellifi'nin Türbeş-tî'den naklettiğine göre burası, Yezid döneminde meydana gelen savaşın geçtiği Nacre'den bir parçadır. Bu savaşta Yezid ordusunun komutanı, Müslim b. Ukbe idi. Ukbe ordusu hz. Peygamberin haremi olan Medi¬ne'ye saldırdı. Orasının dokunulmazlığını hiçe saydı. Medine'nin batısın¬daki Harre denilen yerde konakladı. Medine'deki erkekleri kılıçtan geçir¬di. Üç beş gün bu zulmü sürdükten sonra, Mekke ile Medine arasında tu¬zun suda eridiği gibi eridi. İşte bu savaşta Ahcar'uz - Zeyd denilen yer, müslümanların kanlan altında kaldı.
Hz. Peygamber (s.a) Efendimiz, bu savaşta Ebu Zer'rin kendilerinden olduğu kişilere katılmasını emretmiştir. Bundan maksat, terceme esnasın¬da da işaret edildiği gibi, kendi aile ve aşireti veya kendisine bi'at ettiği halifedir.
Ebû Zer, bu savaşta kılıcını alıp savaşa iştirak edip edemiyeceğini sor¬muş, Rasûlullah'da Eğer öyle yaparsan onlara ortak olmuş olursun" buyurmuştur. Bazı âlimler, buradaki ortaklığın, günahta ortaklık olduğu¬nu söylerler.
İbn Melik ise bunun, kan akıtmaktan sakındırmayı tekit için olduğunu, çünkü kişinin kendisini müdafaa etmesinin vacip olduğunu söyler.
Aliyyü'I Kârî ise şöyle der:
"Doğrusu şudur: Eğer hasım müslümansa ve bir fesat söz konusu ol¬mazsa, kişinin kendisini müdafaası caizdir. Ama saldırgan kâfir ise imkân nisbetinde kendisini müdafaa vaciptir."
Efendimiz Ebû Zer're son olarak "Kılıç parıltısının seni kaplamasın¬dan korkarsan elbiseni yüzüne tut" buyurmuştur. Bundan murad şudur: eğer hasmının kılıcını kullanmasından korkarsan, gözlerini kapa, kılıcını görme. Eğer onlar savaşmak isteseler bile, sen savaşma; sulh taraftan ol. Şayet sen bu durumda öldürülürsen, seni öldüren hem senin hem de ken¬disinin günahını çekecektir. [76]

Bazı Hükümler

1- Müslüman, gelen felâketlere karşı sabırlı olmalıdır.
2- İnsan bir lidere biat ettiği za¬man, lider İslâm'a göre hükmettiği müddetçe onun yanında yer almalıdır.
3- Müslümanlar arasında bir çatışma çıkar ve bir kimse, kimin haklı ki¬min haksız olduğu bilinmezse tarafsız kalmalı, savaşa iştirak etmemelidir.
4- Bir fitne esnasında bir müslüman saldırıya uğrar ve kendini koruma¬dan saldırgan tarafından öldürülürse günahlarını saldıran yüklenir. [77]

4262... Ebû Musa (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur. "Şüphesiz önünüzde karanlık gecenin bölümleri gibi fitneler vardır. (O zaman) kişi mümin olarak
sabahlayacak, kafir olarak akşamlayacaktır. O fitne esnasında otu¬ran ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyende koşan¬dan daha hayırlıdır."
Rasûlullah (s.a):
"Bize ne emredersiniz?" dediler.
"Evinizin çulları (gibi) "olunuz" buyurdu. [78]

Açıklama

Hz. Peygamber Efendimiz, ileride korkunç fitneler çıkacağını insanların fitneden uzak kaldıkları ölçü¬de hayırlı olacaklarını beyan etmiştir. Bu konu 4259 no'lu hadiste geçti. Efendimizi dinleyen sâhâbîler, o durumda ne yapmaları gerektiğini sormuşlar Rasûlullah'da evlerine çekilip olaylara karışmamalarını emret¬miştir.  Çullar diye  terceme ettiğimiz     ................     kelimesi  ............ kelimesinin çoğuludur. Bu kelime hayvanlarda semerin altına atılan çul evlerin sergisi manasına gelir. Evin çulu olmaktan maksad da nasıl, çul evde devamlı şergili kalır, başka başka tarafa taşınmazsa, insanın da evi¬ne kapanması bir tarafa çıkmamasıdır.
Bu mesele de 4258 Numaralı hadisin izahında geçmiştir. [79]

4263... Mikdad b. el-Esyed (r.a) şöyle demiştir:
Allah'a yemin ederim ki Rasûlullah (s.a)'i şöyle derken işittim.
"Şüphesiz Mes'ûd kişi, fitnelerden uzak kalandır. Şüphesiz mesud kişi, fitnelerden uzak kalandır. Şüphesiz mes'ud kişi fitnelerden uzak kalan, bir belâya uğradığında sabredendir. (Fitneye katılana) vah yazık" [80]

Açıklama

Hadis-i şerif fitnelerden uzak kalan ve fitneye veva bjr belaya düçâr olup da sabreden kişinin mes'ud olduğunu beyan etmektedir. Tabi bu saadet aslında ahiret sa¬adeti'dir. Ama bu durumdaki kişi, aynı zamanda dünyada da mes'uddur.
Hadisin sonundaki "yazık vah vah" diye terceme ettiğimiz " kelimesi iki mânâda kullanılır.
1- Keder ve üzüntü anında ya da bir fırsat kaçırıldığında söylenir. Tehassür ifâde eder. Terceme de bu manâ esas alınmıştır. Tabii o zaman mâ-nâ'nın düzgün anlaşılması için, bir takdir yapılması gerekir. Bu takdir de parantez içinde işaret edilmiştir.
2- Hayret anında ve bir şey güzel bulunduğu zaman söylenen bir keli¬medir. Teaccüb ifade eder. Bazı alimler, bu mânâyı verebilmek için kelimesinin başındaki "Lâm" harfinin kesreli okunması gerek¬tiğini söylerler. Bu izaha göre hadisteki son cümlenin "Bir fitneye düçâr olup da ona sabreden kişi ne iyidir" şeklinde anlaşılması gerekir.
Avnü'l Ma'bud müellifi başındaki "lâm" harfini fetha okumanın da kelimesini teaccüb mânâsında almaya engel teşkil etmeyeceğini söyler. [81]

3. Dili (Kötü Sözden) Korumak

4264... Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre;
Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"İleride sağır, dilsiz ve kör fitneler olacak. Kim fitnelere yaklaşır¬sa, onlar da o şahsı kendilerine çekerler. Dilin fitnelere dalması kılıç darbesi gibidir." [82]

Açıklama

Bu hadis-i şerifte fitne, fitnecilerin özellikleri ile nitelenmiştir. Maksat, fitne anında fitnecinin hakkı işitmesi, hakkı bilmesi ve hakkı batıldan ayıramamasıdır.
Aliyyü'I Kârî bu konuda şöyle der "Fitneciler, fitne anında hakkı ba¬tıldan ayıramazlar. Nasihat, emr-i bi'l maruf ve nehy-i ani'l münker din¬lemezler. Aksine, o ortamda hakkı konuşana eziyet edilir".
Rasûlullah Efendimiz, fitneler zuhur ettiği zaman, ona yaklaşanın ken¬disini fitnenin içerisinde bulacağını, onun yakınında kalmanın mümkün olmadığını ifâde etmiştir. 4262 no'lu hadiste geçen, fitne zamanında in¬sanların hayırlı oluşlarının fitneye ve fitneciye uzaklığına göre oluşu, bu mânâyı teyid etmektedir.
Metnin sonunda fitneye dil ile karışmanın, kılıçla karışmak gibi oldu¬ğu bildirilmektedir. O halde müslüman, fitne zuhur ettiğinde hiç karışma¬malı kendi halinde kalmalıdır. [83]

4265... Abdullah b. Amr (r.a)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
"İleride Arapları kaplayan bir fitne olacaktır. O fitnede öldürülen¬ler cehennemdedir. O fitnede dil kılıç darbesinden daha şiddetlidir."
Ebû davûd der ki:
Bu hadisi, Sevri, Leys'ten, Tâvus'tan, o da A'cemMen rivayet etmiştir. [84]

Açıklama

Daha önce geçen benzeri hadislerde olduğu gibi, bu hadiste de çıkacak olan fitnede öldürülenlerin cehennemlik oldukları bildirilmektedir. Çünkü bu tür savaşlarda, tarafla¬rın maksadı, ya mevki ve makam elde etmek veya mal mülk edinmektir. Ya da maksadı böyle olanlara yardım etmektir. Halbuki İslâm'ın arzu et¬tiği savaş, İlây-i Kelimetûllah için olandır. Ancak bu mânâya yönelik olan savaşlarda ölenler şehiddirler.
Peygamber Efendimiz, o fitne esnasında dilin, kılıç darbesinden daha şiddetli olduğunu ifade buyurmuştur, el, KevkebuM - DürrîMe dilin kılıç darbesinden şiddetli oluşu şu iki şekilde izah edilmiştir:
1- Hak söz, kılıçtan daha şiddetlidir.
2- Dillerin tesiri, kılıçların tesirinden daha fazladır.               
3- Fitnecileri kötülemek ve onlar aleyhinde konuşmak, bu fitneye katılmaktan daha şiddetlidir.
Burada bir de şu söylenebilir: Kişi, bizzat savaşa katılmasa bile, taraf¬lardan birisini över, Öbürünü yererse fitne iyice alevlenir. Kurtubî'ye gö¬re ise bu sözün mânâsı şudur: Fitne zamanında zalim idarecilerin yanında dedikodu etmek, yalan söylemek, onlara bilgi toplamak, kılıç darbesi ka¬dar zararlıdır. Çünkü bu tür hareketler kin ve düşmanlık doğurur ve fitne¬nin iyice kabarmasına sebep olur.
Mişkat Haşiyesi'nde es-Seyyid'de Kurtubî'nin yukarıdaki izahına ben¬zer şeyler söylemiştir. [85]

4266... Bize Muhammed b. İsa b. Tıbâ haber verdi, bize Abdullah b. Kuddüs haber verdi, Abdullah (ziyad denilen bir adam, sozunun yerine)   Zıyad; ısımın kuş   dedi. [86]

Açıklama

Bu haber, yukarıdaki hadisin isnasındaki bir şahıs hakkında açıklama¬dır. O hadiste râvîlerden Tavus hadisi kendisine nakleden şahsın Ziyad denilen birisi olduğunu söylemektedir. Abdullah b. Abdi Kuddüs ise bu zatın "Ziyad Sîmîn kûş" olduğunu söyler.
"Sîmîn kûş" farsça bir lâfızdır. Beyaz kulaklı mânâsına gelmektedir. [87]

4. Fitne Esnasında Çöle Çekilmeye Ruhsat

4267... Ebû Said el Hudri (r.a)'den,
Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yakın bir gelecekte Müslüman'ının en hayırlı malı, dağ başında ve yağmur suyu (birikintileri) başında güttüğü davarlar olacaktır.
(böylece) Dinini fitnelerden korumuş olur." [88]

Açıklama

Hadis-i şerif, fitneden korunmak, dinini muhafaza etmek, günaha dalmamak maksadıyla ıssız yerlere çekilmenin efdâl olduğuna delâlet etmektedir. Ancak bu, başka çare kalmadığı takdirdedir. Esas olan tenhalarda İslâm'ı yaşamak değil, top¬lum içerisinde yaşamak ve yaşatmaktır.
Ama toplum içerisinde İslâm'ı yaşamak mümkün olmaz ise dinden ta¬viz vererek yaşamaktansa, malı mülkü bir tarafa bırakıp, dağ başlarına çe¬kilip çobanlık yapmak daha iyidir.
Rasûlullah Efendimiz, fitneler zuhur ettiğinde, kişinin en hayırlı malı¬nın dağ başlarındaki güttüğü davarlar olduğunu söylemiştir. Allah'u âlem bundan maksadı şudur: İnsanoğlu tab'an mala düşkündür. Kolay kolay malından ayrılmak istemez. Bulunduğu çevre ne kadar bozuk olursa ol¬sun, malını mülkünü bırakıp dinine zararsız bir çevreye çekilmek istemez. İşte Efendimiz, bunu bildiği için, gerekirse köydeki şehirde ki mallarını bırakıp çöllere, dağlara, vahalara çekilmeyi teşvik etmiştir. Buradaki ko¬yunların, fitne dolu toplum içerisindeki mallardan daha hayırlı olduğunu beyan buyurmuştur. [89]

5. Fitne Esnasında Savaşmaktan Nehy

4268... Ahmed b. Kays şöyle demiştir:
Ben savaşmayı isteyerek çıkmıştım. Ebû Bekre (r.a) ile karşılaştım. Bana; geri dön, ben, Rasûlullah (s.a)'i "İki müslüman kılıçları ile karşılaştıkları zaman öldüren de ölende cehennemdedir." buyururken işittim, Birisi: "Yâ Rasûlellah şu katil, pekî öldürülenin durumu ne ki? o da Cehennem de" dedi.
Rasûlullah: O da karşısındakini öldürmek istemişti, buyurdu. [90]

Açıklama

Hadisin Buharı ve Müslim'in "fiten" deki rivâyetlerinde, Ahmet b. Kays'm, Hz. Peygamber (s.a)'in amcaoğluna yardım etmek iizere çıkıp, Ebû Bekre ile karşılaştığı bildiril¬mektedir. Ayrıca Buharî'nin Kitabü'l İman'daki rivayetinde buradaki ri¬vayetin sonundaki "o da karşısındakini öldürmek istemişti" cümlesi, "O da karşısındakini Öldürmeğe hırslı idi" şeklindedir,
Ayrıca Buharî'nin rivayetinde, Hz. Peygambere "Katilin durumu bel¬li, ama ya maktule ne oluyor?" sorusunu soranın bizzat Râvî Ebû Bekre olduğu anlaşılmaktadır.
Buharı ve Müslim'in rivayetlerinden anlaşıldığına göre, Ahmed b. Kays'ın iştirak etmek istediği savaş, Hz. Ali ile Hz. Aişe arasında vuku bu¬lan Cemel Savaşı'dır. Çünkü, Hz. Ali, Rasûlullah'ın amcasının oğludur.
Ebû Bekre'nin haberine göre; Rasûlullah (s.a), iki müslüman savaştı¬ğında, hem ölenin hem de öldürenin cehennemde olduklarını haber vermiştir.Bundan maksat, onların cehennemlik bir iş yapmış olduklarını bil¬dirmektir. Yoksa, mutlaka cehenneme gireceklerini bildirmek değildir. Çünkü Allah (c.c) dilerse, onları affedip, cehenneme koymaz. Hele hele onların ebediyyen cehennemde kalacaklarım söylemek hiç mümkün de¬ğildir. Zaten Efendimiz'in her iki taraf için "müslüman" tabirini kullan¬ması buna delildir.
Hem ölen hem de öldüren müslümanm cehennemi hak ettikleri savaş; savaşı, şer'an caiz görecek bir tevilin bulunmadığı savaştır. Savaşa katı¬lan sahâbilerin her iki tarafta olanlarının cehennemlik olmaları da buna delildir. Çünkü onlar kendi ictihadlarının neticesi ve savaşta dini islâh ol¬duğu düşüncesi ile savaşmışlardır. "
"Eğer müminlerden iki taife savaşırlarsa" [91] Ayet-i kerimesinde, is¬yancılara da hasımları gibi mü'min denilmesi bu izaha delildir.
Kastalanî bu hadisteki "Çünkü o da karşısındakini öldürmek istemişti"
cümlesinin, kişi yapmasa bile, bir şeye azmedince ondan dolayı muahaze edileceğini söyleyenlere delil olduğunu belirtir. Karşı görüşte olanlar, ya¬ni insan bir şeyi yapmadıkça niyetinden dolayı sorumlu tutulmaz diyen¬ler, bu iddiaya şöyle cevap vermişlerdir: Burada fiil vardır. Çünkü onlar silâhla karşılaşmışlardır.Ve ortada bir savaş vardır. Ayrıca katil ve Mak-tü'ün cehennemde olmaları onların aynı mertebede olmalarını gerektir¬mez. Katil, hem savaşa katıldığı hem de öldürdüğü için azab edilir. Mak¬tul ise sadece savaşa katıldığı için azab edilir. Sırf bir şeyi yapmak istedi¬ği için azab edilmez. [92]

4269... Bize Muhammed b. el-Mütevekkil el Askalanî haber verdi, Bi¬ze Abdürrezzak haber verdi. Bize Ma'mer haber verdi. Bunlar Eyyûb' dan, o da Hasen'den, önceki hadisi aynı isnâdla ve muhtasar olarak aynı mânâ ile haber verdiler. [93]

6. Mü'mini Öldürmek Çok Büyük Günahtır.

4270... Hâlid b. Dihkân; şöyle demiştir:
Biz Kostantiniyye (İstanbul) Gazvesinde Zülukya'da idik. Filistinlile¬rin hayırlılarından ve ileri gelenlerinden oradakilerin kendisini tanıdıkla¬rı bir adam geldi. Adı Hâni b. Kiilsüm b. Şüreyk el - Kenânî idi. Abdul¬lah b. Ebi Zekeriyyâ'ya selâm verdi. Abdullah, onun kıymetini biliyordu. Halid bize dedi ki:
"Bize Abdullah b. Ebî Zekeriyya,haber verip şöyle dedi: Ben Ümmü'd - Derdâ'dan işittim, O da Ebûd-Derdâ'dan duymuş.
Ebû'd-Derda, Rasûlullah (s.a)'i şöyle buyururken işittim, dedi: "Müş¬rik olarak ölen ve haksız yere kasden bir mü'mini öldüren mü'min müstesna, Allah'ın bütün günahları bağışlaması umulur." Hânî b. Kiilsüm şöyle dedi:
Mahmud b. er-Rabî, Ubâde b. es-Sâmit'ten haber verirken işittim. Mahmud'da Ubâde'yi, Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu haber verirken işitmiş.
"Bir kimse haksız yere zulmen bir mü'mini öldürürse, Allah on¬dan ne nafile ne de farz 'hiç bir ibâdeti) kabul etmez" Hâlid bize şöyle dedi.
Bize İbn Ebî Zekerriyya, Ümmü'd - Derdâ'dan naklen haber verdi. Ümmü'd - Derdâ'da Ebûd - Derdâ'dan, Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyur¬duğunu duymuş:
"Mü'min haram bir kanı dökmedikçe salih amellerde koşmaya de¬vam eder. Ama haram bir kan dökerse işi bitmiştir, (amelden kesilir)
Hânî b. Külsum bize Mahmud b. er-Rabî'den haber verdi. Ona da Ubade b. es-Sâmit, Rasûlullah'tan yukardaki rivayetin benzerini haber vermiş. [94]

Açıklama

Bu hadis bir mü'mini haksız yere öldüren bir müslümanın, işlediği günahın büyüklüğüne işaret et¬mektedir. Birisini haksız yere öldürmekten maksat, had veya kısas ya da nefsi müdafaa için olmayan haksız yere öldürmektir.
Râvî Halid b. Dihkân, bir müslümana haksız yere öldürmenin suçunun büyüklüğünü ifâdede üç ayrı rivayet nakletmiştir. Bunlar:
a) Abdullah b. Zekeriya'nın, Ümmü'd-Derdâ'dan onun da kocası Ebü'd-Derdâ vasıtasıyla Rasûlullah (s.a)'den rivayet ettiğine göre, Allah (c.c) kendisine şirk koşan ile, mü'mini haksız yere öldürenden başka her¬kesi affeder. Yani Alah (c.c), müşrik olup da iman etmeden ölen kişi ile, bir müslümanı kasden ve haksız yere öldüreni affetmez.
Müşrik olarak öleni affetmeyeceği konusunda bir ihtilâf yok. Müslü¬manı haksız yere öldüren kişinin tövbe ettiği takdirde Allah'ın affına mazhar olup olmayacağı konusunda iki görüş vardır.
1- Bir mü'mini zulmen öldüreni Allah affetmez, üzerinde durduğumuz hadisin zahiri ve
"Teammüden bir mü'mini öldürenin cezası cehennemdir.” [95] âye¬tinin zahiri bu görüşe delildir. İbn Abbas (r.a)'da bu görüşü benimsemiş¬tir. Ehl-i Sünnet dışı bazı mezhepler de bu kanaattedirler.
2- Allah (c.c) kendisine şirk koşmanın dışındaki bütün günahları diler¬se affeder. Dolayısıyla zulmen adam öldüreni de affedebilir. Selef ulemâ¬sının büyük çoğunluğu ve Ehl-i Sünnet'in tamamı bu görüştedir. Bu gö¬rüş sahiplerinin delilleri
"Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar" [96] Âyeti kerimesi ve bazı hadis¬lerdir. Doksandokuz kişiyi Öldürüp de bir rahibe gelen ve, rahibin kendi¬si için tövbe imkanı olmadığını söylemesi üzerine onu da Öldüren ve ba¬ğışlanan İsrailliyi anlatan hadis ile, "Seninle tevbe arasına kim gire¬bilir?" manâsındaki hadis, katilin af edilebileceğine delildir.
Bu görüşte, olanlar üzerinde durduğumuz hadisi ya mü'mini öldürme¬yi helâl sayarak öldürene hamletmişler, ya da adam öldürmekten men ve uzaklaştırmak maksadıyla zecr için kullanılmış bir ifade saymışlardır. Ya¬ni cumhura göre Allah (c.c), bir mü'mini öldürmeyi helâl sayarak öldüre¬ni affetmez, ama adam öldürmenin haramlığını kabul ile pişmanlık duya¬rak tevbe edeni dilerse affeder.
Yine bu görüşte olanlar bir mü'mini taammüden öldürenin cezasının cehennem olduğunu bildiren âyeti: "Eğer Allah ona ceza vermek,isterse cehennemle cezalandıracaktır." şeklinde anlamışlardır.
b) Hânî b. Külsüm'ün, Muhammed b. Rabî'den, onun da Ubade b. Sâmit vasıtasıyla Rasûlullah (s.a)'den haber verdiğine göre; Allah (c.c), haksız yere zulmen bir mü'mini öldürenin, farz ve nafile ibadetlerin kabul etmez. ''Haksız yere zulmen" diye terceme ettiğimiz kelimesi bazı nüshalarda ğayınla şeklinde vâriddir. Bu durumda mânâ "bir mümini öldürüp de buna sevinen, ferah duyan" şeklin¬de olacaktır. En Nihâye'de, hadisin Ebû Davud'un süneninde böylece vârid olduğu belirtildikten sonra, hadisin sonunda. Râvî Halid b. Dihkâ'nm şu açıklamasının yer aldığı eklenmiştir:
"Yahya b. Yahya'ya " sözünün ne mânâ'ya geldiğini sordum, şu cevabı verdi: Müslümanlar arasında çıkan iç savaşa katılan müslümanlan öldüren ve kendisinin hak yolda olduğunu zannederek tövbe is¬tiğfar etmeyendir."
Nihâye sahibi, bu tefsir'in üzerinde durduğumuz kelimenin " şeklinde olduğuna delil kabul eder ve şöyle der. "Çünkü katil hasmını öl¬dürünce sevinir. Maktul mü'min olur ve onu öidürdiiğü için sevinirse bu derecedeki bir vaîde müstehak olur."
Şerhlerde metindeki bu mesele ile ilgili olarak varid olan ve  kelimelerinin, nafile ve farz ibadetler olduğuna işaret edilmiş, hüküm yönünden bir izah yapılmıştır. Ancak, Allah'ın kâtil'in tövbesini kabul edeceği görüşünde olanlara göre, buradaki ifadelerin, katlin güna¬hının büyüklüğüne işaret ve mü'mini bu fiili işlemekten sakındırmaya matuf ifâdeler olduğunu söylemek gerekir. Çünkü günahlarına tövbe eden kişi, günahsız gibi olur. Katilin günahı da affedilirse, onun ibâdetinin ka¬bulünü engelleyen bir durum yoktur. Yahut buradaki öldürmeden maksat mü'mini öldürmeyi helâl sayarak öldürmedir ki, o zaman katil dinden çı¬kar.
c) Abdullah b. Ebî Zekeriyya'nm Ümmü’l- Derdâ vasıtasıyla Ebü'd Derdâ'dan, onun da Rasûlullah (s.a)'den rivayet ettiğine göre; bir mü'min, haram bir kanı dökmedikçe sâlih amel işlemeye devam eder, ama haram bir kan dökerse ameli kesilir.
Haram bir kan dökmekten maksat, haksız yere bir müslümanı öldürmektir.
"Sâlih amellerde koşmaya devam eder" diye terceme ettiğimiz cümlede¬ki kelimesi, süratli yürüyüş şekli anlamındadır. Bazı âlimler bunu "taâta koşan, amele devam eden" diye açıklamışlardır. Terce¬me bu izah gözönünde tutularak yapılmıştır. Bazılarınca ise kelimenin "Koş¬mak" mânâsı esas alınarak "Kıyamet gününde koşar' diye açıklanmıştı.
Hadisin sonuna doğru gelen ve "işi bitmiştir" diye terceme ettiğimiz  kelimesi de: "yoruldu ve kesildi" mânâlarına gelir. En-Nihâye de bu tabir: "Kişi yorgunluktan takati kesilip de hareket edemez hale gelince bu söz söylenir. Burada maksat, kişinin haram bir kanı dök¬mek suretiyle mahvolmasıdır". diye izah edilmiştir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Öldürmeyi mubah kılan bir delil ol¬madan bir mü'mini öldüren kişi, müşriklerle birlikte anılacak, ibadetleri, kabul edilmeyecek derecede büyük günah işlemiştir. [97]

4271... Halid b. Dihkân şöyle demiştir: Yahya b. Yahya El - Gassâ-nfye: sözünün mânâsını sordum: "Fitne anın-
da savaşanlardır. Onlardan birisi bir mümini öldürür ve kendisini haklı ol¬duğunu zannederek Allah'dan bağış istemez yani bundan dolayı (istiğfar etmez)" Ebû Davud dedi ki...................Kanını döktü demektir dedi. [98]

Açıklama

Bu rivayet önceki hadisteki tâbirinin, râvî tarafmdan yapılan bir izahıdır. Bu konuya yukardaki hadisin şerhi esnasında temas edilmiştir. [99]

4272... Harice b. Zeyd şöyle dedi:
Zeyd b. Sabit'i, şu bulunduğum yerde şöyle derken ısıttım: Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennem¬dir" [100] âyet-i kerimesi Fûrkan süresindeki "Onlar, Allah'ın yanında baş¬ka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar." [101] mânâsına gelen âyetten altı ay sonra indirildi." [102]

Açıklama

Haberde, Zeyd b. Sabit (r.a), Nisa Sûresi'nin 93.'cü âyetinin, Fûrkan sûresinin 68. ayetinden altı ay sonra nazil olduğunu, dolayısıyla onu rieshettiğini bildirmektedir.
Burada neshin önemini anlayabilmek için Fûrkan Sûresi'ndeki âyetten önceki ve sonraki bazı âyetlere işaret etmek gerekecektir.
Fûrkan Sûresi'nin 63,'ncü ayetinden, 68. ayetine kadarki kısımda Allah'ın kullarının özelliklerinden bahs edilmektedir. 68, 69, 70'inci âyetlerin mealleri de şu şekildedir. "Onlar Allah'ın yanında başka tan¬dır tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler, bunları yapan, günaha girmiş olur; kıya¬met günü azabı kat kat olur. Orada afçaltilarak temelli kalır. Ancak tövbe eden, inanıp yararlı iş işleyenler müstesna. Allah, onların kötü¬lüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder."
Görüldüğü gibi bu âyetlerde; Allah'ın kullarının, haksız yere adam öl¬dürmeyecekleri, zina etmeyecekleri; şayet bunları yaparlarsa büyük gü¬nah işlemiş sayılacakları, kıyamet günü azaplarının katlanacağı, ama töv¬be edip hayırlı işler yapanların affedileceği ve kötülüklerinin iyiliklere çevrilecekleri beyân edilmektedir. Kısacası, adam öldüren kişinin tövbe¬sini kabul edileceğine işaret edilmektedir. Nisa Sûresi'nin 93.cü ayetinde ise, haksız yere adam öldürenin cezasının cehennem olduğu ve orada sü¬rekli kalacağı ifâde edilmektedir. Bu durumda âyetler arasında bir çeliş¬kinin varlığı söz konusu olmaktadır. İşte Zeyd b. Sabit, haksız yere adam Öldürenin ebeddiyyen cehennemde kalacağını bildiren Nisa Sûresi'nin 93.cü âyetinin, tövbenin kabul edileceğini işaret eden Fûrkan Sûresi'nde¬ki âyetten daha sonra indiğini, dolayısıyla onun hükmünü ortadan kaldır¬dığını söylemiştir.
Bundan sonraki hadiste ise, konu daha değişik bir tarzda ele alınmış; Fûrkan Sûresi'ndeki âyetin, müslüman olmak üzere olan müşriklerle ilgi¬li; Nisa Sûresi'ndeki ayetin ise daha önceden müslüman olup İslâm Şeri-âtini bilenlerle ilgili olduğu ifâde edilmiştir.
Ancak hadisin sonunda, Mücahîd'in; pişmanlık duyanların ebediyyen ce¬hennemde kalma hükmünün dışında olduğunu izah eden beyanı yer almıştır.
Alimlerin çoğu, âyeti kerimelerin "Haber" niteliğinde olduğunu, ha¬berde ise neshin caiz olmadığını ve Nisa Sûresi'ndeki âyette anılmamış olsa da bir istisnanın olduğunu söylemişlerdir. Buna göre, Nisa Sûresi'nin 93'üncü âyetinin mânâsı: "Kasden bir mü'mini öldürenin cezası, içeri¬sinde devamlı kalacağı cehennemdir. Ama tövbe edip, pişmanlık du¬yanlar müstesna", şeklinde anlaşılacaktır. O zaman, iki âyet arasında bir çelişki sözkonusu olmaz. Dolayısıyla neshin varlığını söylemeye de ihti¬yaç kalmaz.
Bu izah, bir sonraki hadiste gelecek olan, Mücâhid'in izahına uygundur. [103]

4273... Saîd b. Cübeyr (r.a)  şöyle demiştir:
îbn Abbas (r.a)'a, (Kasden haksız yere adam öldürenin durmunu) sor¬dum: şöyle dedi:
"Onlar Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Al¬lah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar" [104] Ayeti inince Mek-keli müşrikler: "Biz Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürdük, Al¬lah'tan başka tanrıya yalvardık (taptık) kötülükler yaptık." dediler. Bunun üzerine Allah (c.c)
Ancak tövbe eden, inanıp yararlı iş işleyenler müstesna, "İşte, Al¬lah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir” [105]  âyetini indirdi. İşte bu âyet onlar (müşrikler) içindir. Nisa Sûresi'ndeki
"Kim bir mümini kasden öldürürse cezası cehennemdir." [106] âyetine gelince, İbn Abbas onun hakkında şöyle dedi:
"Adam İslâm'ın şeriatini öğrenir sonra da kasden bir adamı öldürürse onun cezası cehennemdir, onun için tövbe de yoktur" Sâid b. Cübeyr derki: Bunu Mücahid'e söyledim, "Pişman olan müs¬tesna" dedi. [107]

Açıklama

Hadisin Buharî'deki bir rivayetinde İbn Abbas pûrkân Sûresi'ndeki âyetin Mekke'de nazil olduğunu, Nisa Sûresi'deki âyetin ise Medine'de nazil olup, Onun nesh ettiğini söylemiştir. Diğer bir rivayette, Nisa Sûresi'ndeki âyetin sonra na¬zil olup, onu nesh eden bir şey olmadığını ifâde etmiştir. Üçüncü bir riva¬yet ise şu şekildedir:
Saîd b. Cübeyr der ki: İbn Abbas'a "Onun cezası cehennemdir" âyeti¬ni sordum. "Onun için tövbe yok" dedi. "Allah'tan başka tanrıya yal-varnıazlar" âyetini okudu. "Bu câhiliyede idi" dedi.
Sahih-i Müslim'in rivayetlerin de Nisa Sûresi'ndeki; bir mümini kasden öldürenin cezasun cehennem olduğunu bildiren âyetin, son inen âyetlerden olup, onu nesh eden başka bir âyet bulunmadığını ifâde tarzındandır.
Bu rivayetler göz önüne alındığı zaman, Fûrkan Sûresi'ndeki ayetler¬le, Nisa Sûresi'ndeki âyet konusunda İbn Abbas'dan iki farklı izah nakle¬dilmiştir. Bunlar:
1- Fûrkan Sûresi'ndeki âyetler, müslüman olmamak için bahane ara¬yan Mekke'li müşrikler hakkında, Nisa Sûresi'ndeki âyet ise İslâm'ın esaslarını öğrenen müslümanlar hakkında nazil olmuştur.
2- Nisa Sûresi'ndeki âyet, Fûrkan sûresi'ndekini neshetmiştir.
İbn Hacer, Fethu'l Bâri'de bu farklı izahlara işaret ettikten sonra şöy¬le der:
"İbn Abbas'ın iki sözü arasını şu şekilde cem etmek mümkündür: Fûr¬kan Sûresi'ndeki âyetin umumundan, bizzat ve kasden öldüren mü'min tahsis edilmiştir. Seleften çoğu tahsise nesh derler. Bu izah, onun sözün¬de çelişki olduğunu söylemekten ve önce nesh olduğunu söylüyordu son¬ra bundan döndü, demekten daha iyidir."
İbn Hacer'in bu sözleri, anılan âyetlerle ilgili olarak İbn Abbas'dan gelen ifâdeleri telifteki güzel bir yoldur.
Hadisin sonunda belirtildiğine göre, İbn Abbas bir mü'mini kasden Öl¬düren için tövbenin söz konusu olmadığını söylemiş: Said b. Cübeyr bu¬nu Mücahid'e nakledince, o da pişmanlık duyanın affedileceğim belirt¬miştir. Bu konu ile ilgili olarak Nevevî şöyle demektedir:
"İbn Abbas'dan rivayet edilen meşhur görüş budur. Ondan ayrıca
"Bir günah işleyip veya nefsine zulmedip de sonra Allah tan bağış dileyen kişi Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet sahibi olarak bulur." [108]
âyetinden dolayı, katilin tövbesinin kabul edilip, günahının bağışlanacağı da rivayet edilmiştir. Bu ikinci rivayet tüm Ehl-i Sünnet'in, Sâhâbîlerin, Tabiîlerin ve sonraki ulemanın görüşüdür. Bazı selef âlimlerinden, bu gö¬rüşe muhalif olarak, rivayet edilen görüşler, adam öldürmekten sakındır-maya ve oun ne kadar büyük bir günah olduğuna işarete hamledilir.
İbn Abbas'ın dayandığı bu âyette, kasden adam öldürenin ebediyyen cehennemde kalacağına dair kesin bir açıklık yoktur. Onda olan, katilin cezasının cehennem olduğudur." [109]

4274... İbn Abbas (r.a) bu (önceki hadiste geçen) kıssa hakkında; (şöy¬le dedi)
"Allah'dan başka bir ilâh'a (tapıp) dua edenler [110] âyetinde kasdedilenler müşriklerdir. Birde
"Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım; Allah'ın rah¬metinden umudunuzu kesmeyin" [111] âyeti indi. [112]

Açıklama

İbn Abbas (r.a) metinde geçen iki âyetin de müşrikler hakkında nazil olduğunu söylemiştir.
Fûrkan Sûresi'ndeki âyetle ilgili olarak, bundan önceki hadislerin izâhı esnasında biraz durmuştuk. Burada kısaca Zümer Sûresinin 53. âyeti üzerinde duralım.
Allah (c.c) küfür ve şirk ile kendilerine kötülük edenlere Allah'ın rah¬metinden umutlarını kesmemelerini, îman edip İslâm dinine girdikten sonra, kendilerinin affedileceklerini bildirmektedir. Yani câhiliyye dö¬nemlerindeki kötü hallerinin, İslâm'a girmeye engel teşkil etmeyeceğini, adam da öldürmüş olsalar aff-ı ilâhi'ye mazhar olacaklarını hatırlatıyor.
îtm Abbas'm görüşüne göre; iman edip, İslâm'ın ahkâmım öğrendik¬ten sonra haksız yere adam öldürenin günahı affedilmez; onun için tövbe söz konusu değildir. [113]

4275... İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir:
"Bir mü'mini kasden öldüren" âyetini hiç bir şey nesli etmemiştir. [114]

4276... Ebû Miclez ""Bir mü'mini kasden öldürenin cezası cehen¬nemdir." [115] âyeti hakkında şöyle demiştir:
"Cehennem onun cezasıdır. Ama Allah affetmeyi isterse affeder". [116]

Açıklama

 Ebû Miclez'in konumuzdaki  ayetle ilgili açıklaması Cumhurun görüşüdür. İbn Abbas'm ve bir ri¬vayette Zeyd b. Sâbit'in hilâfına, ulemanın çoğunluğuna göre Allah, şir¬kin dışındaki bütün günahları bağışlayabilir. Hatta dilerse kul, tevbe et¬mese bile affedebilir. Ancak tövbe edenin günahını affedeceğini vaadetmiştir. [117]

7. Katlde Umulan Mağfiret

Bab Başhğı'nin ifade ettiği mânâ konusunda iki görüş ileri sürülmüş¬tür bunlar:
1- Maktül'ün velîlerine, onun öldürülmesinden dolayı verilmesi umu¬lan ecir.. Bu anlayışa sevkeden âmîl, yakınlarının ölümünden dolayı kat¬landıkları sıkıntı ve kederdir.
2- Bizzat öldürülenlere verilmesi umulan ecir. Bezlü'l Mechûd'da birin¬ci maddedeki izah daha uygun bulunmuş hattâ onun bu babda sarîh olduğu vurgulanmıştır. İkinci mânâ ise maksattan uzak bulunmuş, gerekçe olarak da, fitnede öldürülenlerin Ecre müstehak olamıyacaklan gösterilmiştir.
Ancak, aşağıda gelecek olan hadislere ikinci maddedeki izah daha uy¬gun görülmektedir. [118]

4277... Saîd b. Zeyd (r.a) [119] şöyle demiştir:
Biz Rasûlullah (s.a)'in yanında idik. Efendimiz, fitneyi anlattı ve onu
çok dehşetli gösterdi. Bunun üzerine: "Yâ Rasûlullah, eğer bu fitne bize yetişirse bizi mahveder." dedik veya dediler.
Rasûlullah: "Hayır, şüpesiz öldürülme(niz size yeter)" buyurdu.
Saîd: "Ben kardeşlerimi (hep) öldürülmüş gördüm) dedi. [120]

Açıklama

Hadisten anladığımıza göre, Rasûlullah (s.a) Efendimiz, ileride zuhur edecek olan fitnede, yani müslümanlar arasında çıkacak olan savaşlarda öldürülenlerin öbür dünya¬da cezaya çarptırılmayacaklanm beyan buyurmuştur. Bunu, çıkacak olan fitneden korkan sâhâbileri teselli etmek için söylemiştir. Müslümanlar arasında çıkacak olan savaşta öldürülenler bu dünyada bir sıkıntı görmüş olacaklar, ama öbür dünyada ceza görmeyeceklerdir. Öldürenlerin ceza¬ları ise verilecek ve çok şiddetli olacaktır.
Bu hadis daha önce geçen ve fitne esnasında kendisini öldürmeye ge¬lene karşı koymamayı teşvik eden hadislerle uygunluk arz etmektedir. [121]

4278... Ebû Musa (r.a)'dan rivayet edildiğine göre ; Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:
"Benim şu ümmetim, merhamet edilmiş bir ümmettir. Ona âhirette azâb yoktur. Onun dünyadaki azabı, fitneler, zelzeleler ve bir bir¬lerini öldürmeleridir." [122]

Açıklama

Efendimizin "Benim şu ümmetim" sözünden kas devircıe olan müsliimanlardır; ya da kıya¬mete kadar gelecek olan tüm müslümanlardır. Ancak bu ihtimâllerden bi¬risini tercihe yarayacak bir delil yoktur.
Bu Ümmetin, merhamet edilmiş bir ümmet oluşundan maksat şudur: Eski ümmetler için olan bir çok yük ve görevler, bu ümmete yüklenmemiştir. Meselâ: onlar, günahtan tövbe için kendilerini öldürürler, zekat olarak mallarının dörtte birini verirler, necaset bulaşan yeri kaziriardı. Biz, Muhammed ümmetin'e ise bu gibi güçlükler emredilmemiştir.
Hadisteki en önemli bölüm, Hz. Peygamber (s.a)'in ümmetine ahiret-te azabın olmayışını ifâde eden kısımdır. Bu konu, alimleri hayli meşgul etmiş çeşitli tevillerde bulunmalarına sebep olmuştur. Çünkü bu ifadenin zahirine göre, ister günah işlesin, ister işlemesin, ister sâlih olsun, ister şakî hiç bir müslüman ahirette azap görmeyecektir. Halbuki, Allah'ın ada¬letinin gereği, iyiler mükâfat; affa uğramayan kötüler ceza görecektir. Bu keyfiyet bir çok sahîh hadiste sabittir. İşte bunun için, bu cümleyi izahta alimlerden çok değişik tefsirler nakledilmiştir. Biz bu cümleden anlaşılan mânâları maddeler halinde vermek istiyoruz.
1- Müslümanlardan ahirette azap edilenlere kafirler gibi azap edilmeyecektir.
2- Bu ümmet hakkında galip olan bağışlanmaktır.
3- Çoğunlukla Müslümanlar yaptıklarının cezasını dünyada çekerler. Uğ¬radıkları sıkıntılar, tutuldukları hastalıklar onların günahları için keffârettir.
4- Bu hadis, büyük günah işlemeyenlere mahsustur. Yahut Efendimiz "bu Ümmet" derken huzurunda bulunan sahabelere işaret etmiştir. Ahiret¬te azab edilmeyecek olanlar onlardır.
5- Burada, Allah'ın dilemesine işaret eden bir kelime takdir edilir. Çünkü Cenab-ı Hakk bir âyette
"Şüphesiz Allah kendisine eş koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar.”  [123] buyurmaktadır.
6- Buradaki "Ümmeften murâd, Hz. Peygamber'in sünnetine uyan, Allah'ın emirlerine imtisal edenlerdir.
7- Hadis, Hz. Peygamber'in ümmetini medh ve onların Allah'ın inaye¬tine ve rahmetine mazhar olduğunu ifâde için varîd olmuştur. Bu ümmet, diğer ümmetlere verilmeyen lütûflara naîl olmuştur. Öyle ki, birisinin ayağına diken batsa, onun sebebiyle Cenab-ı Allah o kişinin bir günahını affeder. Bu başka hiç bir ümmete verilmemiş hususiyetlerdendir.
Aliyyü'l Kân bu tevillerin hiç birisinin karşımıza çıkan müşgülü orta¬dan kaldırmaya kafi gelmediğini söyler.
Hadisin devamında, bu ümmetin cezasının dünyada verileceğini onun da fit¬neler, zelzeleler ve birbirlerini Öldürme olduğunu belirtilmektedir. Dünyadaki azap ahirettekinden çok daha hafif olduğu için, dünyada sıkmti çekecek olma¬sına rağmen, müslümanlar rahmetle muamele edilenler diye vasıflanmışlardır.
Miinâvî, bu mesele ile ilgili olarak şöyle der. "Çünkü eski ümmetlerin du¬rumu adaletle Rububiyet yolu üzeredir. Bu ümmetin hali ise fazl ve ilahî ih¬san yolu üzeredir." Münâvî'nin dediklerinden şu sonuçları çıkarıyoruz: Da¬ha önceki ümmetler, suça uygun ceza esası ile muamele edileceklerdir. Bu Ümmet ise af, fazl ve mağfiret esasına göre muamele görecektir. [124]
 MÜSLÜMANIN KANI NASIL HELAL OLABİLİR? YANİ ÖLDÜRÜLEBİLİR?
2158- Ebû Umâme, Sehl b. Huneyf (r.a.)’den rivâyete göre: “Osman b. Afvân, öldürülmek üzere evi kuşatıldığında yukarıdan aşağıya bakarak şöyle konuşmuştu: Allah için söyleyin! Bilmiyor musunuz? Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu: Müslüman kimsenin öldürülebilmesi ancak şu üç şeyle olur: Evlendikten sonra zina etmek, İslam’a girdikten sonra dinden dönmek veya haksız yere bir adam öldürmek… Allah’a yemin ederim ki ne cahiliyye döneminde nede Müslüman olduktan sonra zina etmedim. Rasûlullah (s.a.v.)’e biat ettiğim günden beri dinimden dönüp irtidat etmişte değilim. Allah’ın haram kıldığı cana da kıymadım, o halde beni hangi sebeple öldüreceksiniz?” (Nesâî, Tahrimüddem: 5)
 Tirmizî: Bu konuda İbn Mes’ûd, Âişe, İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasendir.
Hammad b. Seleme bu hadisi Yahya b. Saîd’den merfu olarak rivâyet etmiştir. Yahya b. Saîd el Kattan ve pek çok kimse aynı hadisi Yahya b. Saîd’den merfu olarak değil mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir. Bu hadis değişik şekillerde Osman (r.a.) vasıtasıyla merfu olarak rivâyet edilmiştir.
BÖLÜM: 2
 CANLARA VE MALLARA TECAVÜZ ETMEK HARAMDIR
2159- Amr b. Ahvas (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim veda haccında insanlara şöyle diyordu: “Bu gün hangi gündür” Sahabe: “Haccı Ekber” = Kurban bayramının birinci günüdür dediler. Bundan sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kanlarınız (canlarınız) mallarınız ve ırzlarınız birbirinize haramdır aynen bu bulunduğunuz belde ve gününüzün haram (kutsal) olduğu gibi her suçlu kendi hesabına suç işler Dikkat edin! Hiçbir çocuk babasının yaptığından, hiçbir baba da çocuğunun yaptığından sorumlu tutulamaz. Dikkat edin! Şeytan şu ülkenizde kendisine ibadet edilmesinden ebediyen ümidini kesmiştir. Fakat amellerinizden önemsemediğiniz bazı konularda kendisine itaat edeceksiniz de oda bundan razı olacaktır.” (İbn Mâce, Menasik: 42)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Bekre, İbn Abbâs, Câbir, Huzeym b. Amr es Sa’dî’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir. Zaide de Şebîb b. Gargade’den bu hadisin benzerini rivâyet etmiştir. Bu hadisi sadece Şebîb b. Gargade’nin rivâyetiyle bilmekteyiz.
BÖLÜM: 3
 MÜSLÜMAN, MÜSÜMANI DEĞİŞİK ŞEYLERLE VE ŞEKİLLERDE KORKUTAMAZ
2160- Sâib b. Yezîd (r.a.)’in babasından ve dedesinden rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz kardeşinin bastonunu alıp ne şaka nede ciddi olarak ona oyun yapmasın bastonunu almışsa bile ona hemen versin.” (Müslim, Birr ve Sıla: 35)
 Tirmizî: Bu konuda İbn Ömer, Süleyman b. Sur’ad, Ca’de ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece İbn ebÎ Zib’in rivâyetiyle bilmekteyiz. Sâib b. Yezîd, Rasûlullah (s.a.v.) zamanında yetişmiş ve ondan hadis işitmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) vefat ettiğinde Sâib yedi yaşında idi. Babası Yezîd b. Sâib, Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından olup kendisi pek çok hadis rivâyet etmiştir. Sâib b. Yezîd, İbn Uht Nemr’dir.
2161- Sâib b. Yezîd’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Yezîd; Peygamber (s.a.v.) ile birlikte veda haccında haccetmişti. Ben ise yedi yaşındaydım. (Buhârî, Hac: 27)
 Tirmizî: Ali b. el Medînî, Yahya b. Saîd el Kattan’dan aktararak şöyle diyor: Bu hadisi rivâyet eden Muhammed b. Yusuf sağlam bir kimsedir. Sâib b. Yezîd onun dedesidir. Muhammed b. Yusuf diyor ki: Anne tarafından dedem olan Sâib b. Yezîd’in bana rivâyet ettiğine göre. (Müslim, Birr ve Sıla: 35)
BÖLÜM: 4
MÜSLÜMAN, MÜSLÜMANA SİLAH DOĞRULTAMAZ
2162- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim herhangi bir silahı Müslüman kardeşine doğrultursa Melekler ona lanet okurlar.” (Müslim, Birr ve Sıla: 35)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Bekre, Âişe ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis bu şekliyle Hâlid el Hazza’nın rivâyeti olarak Hasen sahih garibtir.
Eyyûb, Muhammed b. Sirin vasıtasıyla Ebû Hüreyre’den bu hadisin bir benzerini merfu olmaksızın rivâyet etmiş olup şu ilaveyi yapmıştır: “Anne baba bir kardeşi bile olsa…”
Bu hadisin bu ilaveli şeklini Kuteybe, Hammad b. Zeyd vasıtasıyla Eyyûb’tan bu şekliyle bize rivâyet etmiştir.
BÖLÜM: 5
 KILIÇ ÇIPLAK OLARAK (KININDAN ÇIKMIŞ VAZİYETTE) ALINIP VERİLMEMELİ
2163- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), kılıcın kınından sıyrılmış olarak verilip alınmasını yasakladı.” (Ebû Dâvûd, Cihâd: 66)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Bekre’den de hadis rivâyet edilmiştir. Hammad b. Seleme rivâyeti olarak bu hadis hasen garibtir.
İbn Lehia bu hadisi Ebû’z Zübeyr’den, Câbir’den, Bünne el Cühenî’den rivâyet etmiştir. Hammad b. Seleme hadisi bence daha sahihtir.
 BÖLÜM: 6
 SABAH NAMAZINI KILMAKLA KİŞİ; ALLAH’IN HİMAYESİNE GİRER
2164- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim sabah namazını kılarsa Allah’ın himayesine ve koruması altına girmiştir. Allah bu korumasına karşılık sizden bir şey de istememektedir.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu konuda Cündüp ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir.
BÖLÜM: 7
 CEMAAT (İSLAM TOPLUMUNDAN) AYRILMAYIN
2165- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ömer, Şam’ın bir bölgesi olan Cabiye’ de bize bir hutbe vererek şöyle konuştu: Rasûlullah (s.a.v.)’in bize söylediği bazı şeyleri size söylemek üzere aranızdayım. O bize şöyle demişti: “Size ashabımı sonra onların peşinden gelenleri sonra da onların peşinden gelenlerin yaşantılarını tavsiye ederim bunlardan sonraki nesillerde yalan yayılacaktır. O derece ki kendisinden yemin etmesi istenmediği halde insanlar yemin edecekler, şâhidlikleri istenmediği halde insanlar yalan şâhidliği yapacaklardır. Dikkat edin bir erkek bir kadınla tek başına kalmasın; üçüncüleri şeytandır. İslam cemaatinden ayrılmayın, ayrılıklardan sakının çünkü şeytan cemaate katılmayıp tek kalanlarla beraberdir. Cemaatten olan iki kişiden uzaktır. Kim Cennetin en güzel yerlerinden köşk sahibi olmak isterse; İslam cemaatinden ayrılmasın. Kimi, yaptığı iyilik sevindiriyor ve kötülükleri de üzüyorsa o kimse mü’mindir.” (İbn Mâce, Fiten:
 Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen sahih garibtir.
İbn’ül Mübarek bu hadisi Muhammed b. Sûka’dan rivâyet ediyor. Bu hadis Ömer vasıtasıyla Rasûlullah (s.a.v.)’den değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir.
2166- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: “Allah’ın yardımı cemaatle beraberdir.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Bu hadis hasen garib olup, İbn Abbâs’tan, sadece bu şekliyle rivâyet etmesiyle bilmekteyiz.
2167- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah benim ümmetimi -veya Muhammed ümmetini- sapıklık üzerine bir araya getirmeyecektir. Allah’ın yardımı cemaatle beraberdir. Her kim cemaatten ayrılırsa Cehenneme ayrılmış olur.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle garibtir. Süleyman el Medenî, kanaatimce Süleyman b. Sûfyân’dır. Kendisinden Ebû Davut et Tayâlîsî ve Ebû Âmir el Ukdî ve pek çok ilim adamı hadis rivâyet etmiştir.
Tirmizî: İlim adamlarına göre: “Cemaat anlayışlı ilim ve hadis ehlidir.” Carûd b. Muâzir şöyle derken işittim: Ali b. Hasan’dan işittim şöyle diyordu:Abdullah b. Mübarek’e cemaat nedir? Diye sordum. Ebû Bekir ve Ömer’dir dedi, kendisine Ebû Bekir ve Ömer öldü gitti denildi, dedi ki: Falan ve falan kimseler yine denildi ki onlar da ölüp gittiler. Bunun üzerine Abdullah b. Mübarek şöyle dedi: Onlar geçip giden İslam cemaati denilebilecek toplumun üyeleriydi bugün ise İslam cemaati üyesi olabilecek bir şahıs söyleyeyim O da: Ebû Hamza es Sükkerî’dir.
 Tirmizî: Ebû Hamza Muhammed b. Meymun olup Salih bir kimsedir. Abdullah b. Mübarek “Hayatımızda ve zamanımızda” demek istemiştir.
BÖLÜM: 8
 KÖTÜLÜKLER ORTADAN KALDIRILMAZ İSE AZAB İNER
2168- Ebû Bekir es SıddÎk (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ey insanlar; Sizler sadece kendinizden sorumlusunuz eğer siz doğru yolda iseniz sapıklığa düşenler size hiçbir zarar veremezler.” Maide 105. ayetini okuyorsunuz, halbuki ben Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim: “İnsanlar zâlimi ve zulmünü görüp de onu zulümden el çektirmezlerse Allah’ın onların hepsinin başına bir ceza indirmesi çok yakındır.” (Ebû Dâvûd, Fiten: 1)
 Muhammed b. Beşşâr, Yezîd b. Harun vasıtasıyla İsmail b. ebî Hâlid’den bu hadisin bir benzerini bize aktarmıştır.
Tirmizî: Bu konuda Âişe, Ümmü Seleme, Numân b. Beşîr, Abdullah b. Ömer ve Huzeyfe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis hasen sahihtir.
Aynı şekilde bu hadisi pek çok kimse İsmail’den, Yezîd’in hadisi gibi rivâyet ederek bir kısmı merfu bir kısmı da mevkuf olarak bize aktarmışlardır.
BÖLÜM: 9
 İYİLİKLER EMREDİLİP KÖTÜLÜKLERDEN SAKINDIRILMAK GEREKİR
2169- Huzeyfe b. el Yemân (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Canım, kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki: Mutlaka iyilikleri emredecek ve kötülüklerden insanları sakındıracaksınız. Böyle yapmaz iseniz Allah size bir ceza gönderiverir de ona dua edersiniz duanız kabul olunmaz.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu hadis hasendir.
Ali b. Hucr, İsmail b. Cafer vasıtasıyla Amr b. ebî Amr’dan bu senedle bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir.
2170- Huzeyfe b. Yemân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki: Kıyamet kopmadan önce kendi devlet başkanınızı öldüreceksiniz ve birbirlerinize karşı kılıç çekeceksiniz, dünyanıza da kötü kimseler varîs olacaklar.” (İbn Mâce, Fiten: 11; Müslim, Fiten: 4)
 Tirmizî: Bu hadis hasendir. Bu hadisi sadece Ömer b. Ebû Amr’in rivâyetiyle bilmekteyiz.
BÖLÜM: 10
 HELAK EDİLEN TOPLUMLARDA HERKES NİYETİNE GÖRE DİRİLTİLECEKLERDİR
2171- Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre; Rasûlullah (s.a.v.) yere batırılan bir ordunun bahsedince Ümmü Seleme: “Belki o ordudan içersinde zorla oraya katılmış olanlar da vardır, deyince: Rasûlullah (s.a.v.) onlar niyetlerine göre mahşer yerinde diriltileceklerdir” buyurdu. (Müslim, Fiten: 2; İbn Mâce, Fiten: 30)
 Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir.
Bu hadis aynı zamanda Nafi’ b. Cübeyr’den ve Âişe’den de rivâyet edilmiştir.
BÖLÜM: 11
 KÖTÜLÜKLERİ EL İLE VE DİL İLE DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞMALIYIZ
2172- Tarık b. Şihâb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Bayram hutbelerini namazdan önceye alan ilk kimse Mervan’dır. Bir adam kalkıp Mervan’a: Sünnete aykırı davrandın” dedi.
Mervan: Ey Falan kimse burada yapılanlar artık bırakıldı” dedi.
Ebû Saîd dedi ki: Bu adam üzerine düşeni yapmıştır. Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu işittim: “Her kim kötü bilinen bir şeyi görürse ona el atıp onu düzeltsin, buna gücü yetmez ise dili ile o kötülüğü düzeltmeye çalışsın buna da gücü yetmeyen ise kalbiyle bu işin kötü olduğunu bilsin ki bu durum imanın en zayıf şeklidir.” (Müslim, İman: 20)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 12
 İKİ KATLI GEMİNİN ALTINDAKİLER VE ÜSTÜNDEKİLERİN DURUMU
2173- Numân b. Beşîr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah’ın çizdiği sınırlara riayet ederek İslam’ı yaşamaya dikkat gösterenlerle riyakarlık ve yağcılıkla Müslüman geçinenlerin durumu denizdeki bir geminin alt ve üst katını kur’a çekerek paylaşan insanların durumuna benzer. Bunlardan kimisine geminin alt kısmı kimine de üst kısmı düşer. Aşağıdakiler su almak için yukarı inip-çıkarlarken yukarıdakilerin üzerlerine su sıçrattılar. Bunun üzerine yukarıdakiler şöyle derler: “Yukarıya çıkarak bize eziyet etmenize müsaade etmeyeceğiz.”
Aşağıdakiler de şöyle derler: “Biz de geminin alt kısmından bir delik açarak suyumuzu oradan alırız.”
Eğer üsttekiler, alttakileri yapacakları bu işten el çektirmezlerse hepsi birden boğulup ölürler, onlara engel olurlarsa hepsi birden kurtulurlar.” (Buhârî, Şerike: 6)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 13
 EN DEĞERLİ CİHÂD; ZÂLİM İDARECİYE HAK SÖZ SÖYLEMEKTİR
2174- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “En üstün cihâd zâlim olup haksızlık yapan devlet idarecisine gerçeği söylemektir.” (İbn Mâce, Fiten: 5)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Umâme’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir.
BÖLÜM: 14
 PEYGAMBERİMİZİN ÜMMETİ HAKKINDAKİ ÜÇ DİLEĞİ
2175- Habbab b. Eret (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bir gün namaz kıldı ve o namazı uzattı. Bunun üzerine Ey Allah’ın Rasûlü bu güne kadar kılmadığın uzunlukta bir namaz kıldın dediler. Rasûlullah (s.a.v.): “Evet bu; korku ve ümid namazı idi. Bu namaz içerisinde ben Allah’tan üç şey istedim ikisini bana verdi; birini vermedi. Allah’tan ümmetimi kıtlıkla helak etmemesini istedim bunu bana verdi. Düşman güçlerinin ümmetimin başına musallat olmamasını istedim, bunu da bana verdi. Üçüncü olarak da ümmetimin birbirine düşürülmemesini istedim bunu bana vermedi” dedi. (Müslim, Fiten: 5)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Bu konuda Sa’d ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
2176- Sevbân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Allah, yeryüzünü benim için katladı dürdü büktü bende yeryüzünün doğu ve batı her tarafını gördüm, ümmetimin hükümranlığı ve saltanatı benim için katlanan ve gösterilen yerlerine kadar ulaşacaktır. Bana iki hazine verildi biri sarı biri kırmızı Rabbimden ümmetimin umumî kıtlıkla helak etmemesini ve kendilerinden olmayıp onların köklerini kurutacak haricî (dış düşmanları onların başına musallat kılmamasını istedim. Rabbim ise şöyle buyurdu: “Ey Muhammed kesinlikle hüküm verdim bu hüküm geri çevrilip değiştirilmez, Ümmetin için sana şu müjdeyi veriyorum; onları genel bir kıtlıkla helak etmeyecek ve kendilerinden olmayan köklerini kurutacak bir düşman gücünü onların başına musallat kılmayacağım hatta ümmetine karşı dünyanın çeşitli bölgelerinden -veya çeşitli bölgeleri arasından- bir araya gelseler bile. Fakat sonunda onlar yani senin ümmetin birbirini kıracak ve birbirini esir edecektir.” (Müslim, Fiten: 5)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 15
 KARGAŞALI DÖNEMLERDE EN HAYIRLI KİMSE HANGİ KİMSEDİR?
2177- Ümmü Mâlik el Behziyye (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bir kargaşadan bahsetti ve onun yakın olduğunu söyledi. Bunun üzerine Ey Allah’ın Rasûlü! O kargaşalık döneminde insanların en hayırlısı kimdir? Dedim. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Koyunlarıyla birlikte dağların başında olup davarlarının hakkını ödeyip Allah’a ibadet eden kişi ile atının dizginini eline almış kendisi düşmanını, düşmanı da kendisini ürküten kişi.” (İbn Mâce, Fiten: 13; Ebû Davud, Fiten: 4)
 Tirmizî: Bu konuda Ümmü Mübeşşîr, Ebû Saîd ve İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir. Bu hadisi Leys b. ebî Selim, Tavûs’tan, Ümmü Mâlik el Behziyye’den rivâyet etmiştir.
BÖLÜM: 16
 DİL KILIÇLARDAN KESKİN; NE ZAMAN OLACAKTIR?
2178- Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Tüm Arap alemini çepeçevre kuşatacak olan bir fitne çıkacaktır. Bu kargaşada ölenler Cehennemliktir. Bu kargaşada dil kılıçtan daha keskin olacaktır.” (Ebû Dâvûd, Fiten: 3)
 Tirmizî: Bu hadis garibtir. Muhammed b. İsmail’den işittim şöyle diyordu: “Ziyâd b. Siminkûş’un bu hadisten başka hadis rivâyet ettiğini bilmiyoruz.” Hammad b. Seleme bu hadisi Leys’den merfu olarak, Hammad b. Zeyd ise Leys’den mevkuf olarak rivâyet etmektedir.
BÖLÜM: 17
 EMANET VE GÜVEN İNSANLAR ARASINDAN KALKACAKTIR
2179- Huzeyfe b. Yemân (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle aktarmıştır: Rasûlullah (s.a.v.), bize iki konudan bahsetmişti birini gördüm diğerini beklemekteyim; Emanetten bahsetmişti ki: Emanet; önceleri insanların kalblerinin derinliklerine indiğini sonra Kur’ân’ın inip emanet konusunu insanların Kur’ân’dan ve sünnetten öğrendiklerini haber verip emanetin kalkacağından bahsederek şöyle buyurdu: Kişi uykuya dalacak kalbinden emanet duygusu yok edilecek ve basit bir nokta gibi iz kalacaktır. Sonra yine uykuya dalacak bu sefer emanet duygusunun geri kalanı da yok edilerek, çok çalışanın elindeki nasır izi gibi hafif bir iz kalacaktır. Sanki ayağının üzerinde yuvarladığın ve derinin kabarmasına sebeb olan ateş parçasının meydana getirdiği iz gibi onu şişkin görürsün fakat içinde bozuk sudan başka hiçbirşey yoktur. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) bir çakıl taşı alarak ayağının üzerinden yuvarladı ve şöyle buyurdu: Sonra insanlar aralarında alışveriş edecekleri hemen hemen hiç kimsenin emaneti yerine getirmeyeceği bir güne geleceklerdir. Hatta filan oğullarında dürüst bir kişi vardır… denilecek yine kalbinde hardal tanesi kadar imanı olmayan kişilere ne bahadır bir insan, ne kibar, ne akıllı insan denilecektir.
Huzeyfe şöyle devam etti: Öyle zamanlarda yaşadım ki: O günlerde kiminle alışveriş ettiğime aldırmazdım. Müslüman ise o kişiyi dini dürüst olmaya sevkederdi. Yahudî ve Hıristiyan ise onunda başında bulunan devlet gücü ve otoritesi kötülük yapmasına engel olurdu. Ama bugün ise sizden şu birkaç kişiyle alışveriş yapabilmekteyim. (Buhârî, Rikak: 35; İbn Mâce: Fiten: 27)  Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 18
 BİR GÜN; YAHUDÎ VE HIRİSTİYANLARIN YOLUNA MUTLAKA UYACAKSINIZ
2180- Ebû Vakîd el Leysî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), Hayber’e çıktığında yolda müşriklerin silahlarını astıklarını bir ağaç olan “Zat-ü envat” adı verilen bir ağaca uğradı. İnsanlar Ey Allah’ın Rasûlü! Dediler: Onların Zat-ü Envatı olduğu gibi bize de bir “Zat-ü envat” tayin et dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): Sübhanallah dedi. Bu söz Musa’nın kavminin Musaya söylediği: “…Ey Musa bize O insanların taptıkları tanrıları gibi bir tanrı yap…” (Araf: 138) söze benzedi. Ben canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki: Sizler kendinizden önceki Yahudî ve Hıristiyanların yoluna mutlaka uyacaksınız.” (Müsned: 20892)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Vakîd Leysî’nin ismi Harîs b. Avf’tır.
Bu konuda Ebû Saîd’den ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
BÖLÜM: 19
 KIYAMETE YAKIN NELER KONUŞACAKTIR
2181- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki: Yırtıcı hayvanlar insanlarla konuşmadan, kamçısının ucu ve ayakkabısının bağı kişiyle konuşmadan ve kişinin uyluğu kendisinden sonra ailesinin ne yaptığını haber vermeden kıyamet kopmayacaktır.” (Müsned: 11365)
 Tirmizî: Bu konuda; Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen garib olup, bu hadisi sadece Kâsım b. Fadl’ın rivâyetiyle bilmekteyiz.
Kâsım b. Fadl; Hadisçiler yanında güvenilir ve sağlam bir kimsedir. Yahya b. Saîd el Kattan ve Abdurrahman b. Mehdî onun güvenilir bir kimse olduğunu kaydetmişlerdir.
BÖLÜM: 20
 AY; İKİYE BÖLÜNMÜŞTÜ
2182- Rasûlullah (s.a.v.) zamanında ay ikiye bölünmüştü de Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: “Şâhid olunuz.” (Müslim, Sıfat-ül Münafıkîn:
 Tirmizî: Bu konuda İbn Mes’ûd, Enes ve Cübeyr b. Mut’ım’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 21
 KIYAMET ALAMETLERİNDEN YERE BATMA OLAYLARI NASIL OLACAK?
2183- Huzeyfe b. Üseyd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Biz aramızda kıyameti müzakere ederken Rasûlullah (s.a.v.) üst kattan bize baktı ve şöyle buyurdu: “On alamet görülmeden kıyamet kopmayacaktır;
1- Güneşin batıdan doğması,
2- Ye’cûc ve Me’cûc’ün çıkması,
3- Neml sûresinin 82. ayetinde belirtilen Dabbe’nin çıkması,
4- Biri doğuda biri batıda bir diğeri de Arap yarımadasında meydana gelecek yere batma hadisesi, çöküntüler,
5- Aden’den çıkacak bir ateş ki daima insanlarla beraber olacak, onlarla beraber gelip gidecek ve onlarla beraber istirahat edecektir. (İbn Mâce, Fiten: 29)
 Mahmûd b. Gaylân, Vekî’ vasıtasıyla Sûfyân’dan ve Furat’tan bu hadisin bir benzerini rivâyet edip ilave olarak “Duman” dedi.
Hennâd, Ebû’l Ahvas vasıtasıyla Furat el Kazzaz’dan bu hadisi Sûfyân’dan Vekî’in rivâyetine benzer şekilde rivâyet etmiştir.
Mahmûd b. Gaylân, Ebû Davut et Tayalisî vasıtasıyla Şu’be ve Mes’ûdî’den ki bu ikisi Furat el Kazzaz’dan işitmişlerdir. Abdurrahman’ın Sûfyân’dan ve Furat’tan rivâyeti gibi rivâyet etmişler ve ilave olarak “Deccâl ve Duman” demişlerdir.
Ebû Musa Muhammed b. Müsenna; Ebûn Numân el Hakem b. Abdullah el Iclî vasıtasıyla Şu’be’den, Furat’dan, Ebû Dâvûd’un, Şu’be’den rivâyeti gibi rivâyet ederek şu ilaveyi yapmışlardır: “Onuncusu ise ya onları denize dökecek olan bir rüzgar veya Meryem oğlu İsa’nın inişidir.”
Tirmizî: Bu konuda Ali, Ebû Hüreyre, Ümmü Seleme ve Safiye b. Huyey’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.
2184- Safiyye (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: İnsanlar bu beyt’e; Ka’be’ye karşı savaşmaya devam edecekler… Hatta bir ordu savaşmak üzere yola çıkacak çöle veya bu beldenin çölüne geldiklerinde öndekiler arkadakiler ve ortadakiler hepsi yerin dibine batırılacak hiçbiri kurtulamayacaktır. Bunun üzerine Ey Allah’ın Rasûlü! O orduya istemeyerek katılanların durumu ne olacak? Dedim. Rasûlullah (s.a.v.): “Onlar niyetlerine göre diriltileceklerdir” buyurdu. (Müslim, Fiten: 2)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
2185- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bu ümmetin kıyamete yakın zamanlarda topluca yere batma, kılık değiştirilme ve patlamalar meydana gelecektir.”
Âişe diyor ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Aramızda Salih insanlar olduğu halde yine helak olur gider miyiz? Dedim. Rasûlullah (s.a.v.), “Evet çirkin durumlar ortaya çıktığı vakit” buyurdu. (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Âişe’nin bu hadisi garibtir. Sadece bu şekliyle bilinir. Abdullah b. Ömer’in hafızası yönünde; Yahya b. Saîd söz etmiştir.
BÖLÜM: 22
 GÜNEŞ BATIDAN DOĞACAK MI?
2186- Ebû Zerr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Güneş battığı bir sırada mescide girdim. Rasûlullah (s.a.v.), oturuyordu, Ey Ebû Zerr buyurdu: Şu güneş nereye gidiyor biliyor musun? Ben de: Allah ve Rasûlü en iyisini bilir dedim. Bunun üzerine buyurdular ki: Secde etmek için izin almaya gidiyor ve kendisine izin veriliyor, ve sanki günlerden bir gün geldiğin yerden doğ denilecek bunun üzerine güneş battığı yerden doğacaktır. Sonra Rasûlullah (s.a.v.), Yasin sûresinin 38. ayetini okudu: “… O da kendine ait bir yörüngede akıp gider…” Bu okuyuş şekli Abdullah b. Mes’ûd’un okuyuş şeklidir. (Müslim, Fiten: 13; İbn Mâce, Fiten: 32)
 Tirmizî: Bu konuda Safvân b. Assâl, Huzeyfe b. Esîd, Enes ve Ebû Musa’dan da hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 23
 YE’CÛC VE ME’CÛC NE ZAMAN ÇIKACAKTIR
2187- Zeyneb binti Cahş (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bir gün yüzü kızarmış olarak ve üç kere “lailahe illallah” diyerek uykudan uyandı ve şöyle dedi: Yaklaşan bir bela yüzünden Arapların vay haline… Bu gün Yec’üc ve Mec’üc seddinden şu kadar delik açıldı buyurdu ve başparmağı ile şehâdet parmağı daire şeklinde bağladı. Zeyneb dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Aramızda Salih kişiler olduğu halde helak olur muyuz? Dedim. Rasûlullah (s.a.v.): “Evet çirkin haller çoğalırsa” buyurdular. (Müslim, Fiten: 1; İbn Mâce, Fiten: 13)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Sûfyân bu hadisin ceyyid=sağlam olduğunu söylemiştir.
Humeydî, Ali b. el Medînî ve hadis hafızlarından pek çok kimse Sûfyân b. Uyeyne’den bu hadisin bir benzerini rivâyet etmişlerdir.
Humeydî diyor ki: Sûfyân b. Uyeyne diyor ki: Zührî’den yapılan rivâyette bu hadisin senedinde dört kadını ezberledim; Zeyneb binti ebî Seleme ve Habibe ki Rasûlullah (s.a.v.)’in besleyip büyüttüğü kimselerdir. Ümmü Habibe ve Zeyneb binti Cahş ise Peygamber (s.a.v.)’in hanımlarındandır.
Aynı şekilde Ma’mer ve başkaları bu hadisi Zührî’den rivâyet etmiş olup “Habibe’den” dememişlerdir.
İbn Uyeyne’nin bazı arkadaşları bu hadisi İbn Uyeyne’den rivâyet ederek “Ümmü Habibe’yi” zikretmemişlerdir.
BÖLÜM: 24
 KUR’ÂN OKUDUĞU HALDE DİNDEN ÇIKACAK OLANLAR KİMLERDİR?
2188- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamete yakın zamanlarda yaşları genç hayalleri bozuk bazı kimseler çıkacak bunlar Kur’ân okuyacaklar fakat okudukları Kur’ân köprücük kemiklerinden aşağı geçmeyecektir. İnsanların en hayırlısı olan Muhammed (s.a.v.)’in sözlerini söyleyecekler fakat okun yaydan çıktığı gibi İslam dininden çıkacaklardır.” (Dârimî, Fiten: 22)
 Tirmizî: Bu konuda Ali, Ebû Saîd ve Ebû Zerr’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis hasen sahihtir.
Bu hadisten başka rivâyet edilen hadislerde Kur’ân okuyup okudukları Kur’ân’ın köprücük kemiklerinden öteye geçmeyeceği kimselerin özelliklerinden bahsedilir ki bunlar Harûralı ve diğer Hârîcîlerdir.
BÖLÜM: 25
 TORPİLLİ İŞLER KIYAMETE YAKIN ÇOĞALACAK MI?
2189- Üseyd b. Hudayr (r.a.)’den rivâyete göre: Ensâr’dan bir adam Ey Allah’ın Rasûlü dedi. Falan kimseye devlet işlerinden görev verdin bana vermedin dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Siz tercihli (torpilli) işleri benden sonra göreceksiniz; havuz başında benimle buluşuncaya kadar sabredin.” (İbn Mâce, Fiten: 21; Buhârî, Fiten: 2)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
2190- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizler benden sonra torpilli işler ve yadırgayacağınız bir takım işler göreceksiniz Ashab: Bize ne yapmamızı emredersin? Dediler. Buyurdular ki: Onlara haklarını verin kendinize ait olanı ise Allah’tan isteyin.” (Buhârî, Fiten: 2; İbn Mâce, Fiten: 21)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 26
 DÜNYANIN ÖMRÜ NE KADARDIR?
2191- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bir gün ikindi namazını ilk vaktinde kıldırıp sonra kalkıp konuşmaya başladı. Kıyamete kadar olacak şeylerden bildirmedik hiçbir şey bırakmadı. Bu haber verdiği şeyleri ezberleyen ezberledi unutan unuttu. Söyledikleri arasında şunlar vardı: Dünya yemyeşil çekici ve tatlıdır, Allah sizi dünyaya kendi sistemini yürütesiniz diye halife olarak göndermiştir ve ne yapacağınızı görmektedir. Dünyaya karşı kadınlara karşı dikkatli olun bu iki şey sizi Allah’ın yolundan ayırabilir. Söyledikleri şeyler arasında ayrıca şunlarda vardı: Dikkat edin! Hakkı bilen kişinin söylemesine engel olan şey insanlardan korkusu olmamalıdır.
Ebû Saîd ağladı ve şöyle dedi: Vallahi bazı şeyler gördüğümüz halde gerçekleri söylemekten korktuk.
Söyledikleri arasında şunlar da vardı. Dikkat edin! Her zulüm ve haksızlık yapan kimse için kıyamette yaptığı haksızlık oranına göre bir sancak dikilecektir. Devlet başkanının zulüm ve haksızlığından daha büyük zulüm ve haksızlık olamaz. Onun sancağı ise arkasına saplanıp dikilecektir. O günkü ezberlediklerimiz arasında şunlarda vardı: Dikkat edin! Ademoğlu değişik tabakalarda yaratılmıştır. Onlardan kimi mü’min olarak doğar mü’min olarak yaşar ve mü’min olarak ölür. Bir kısmı ise kafir doğar kafir yaşar ve kafir olarak ölür. Bir kısmı ise mü’min doğar mü’min olarak yaşar ve kafir olarak ölür.
Yine bir kısmı kafir doğar, kafir yaşar ve mü’min olarak ölür. Dikkat edin insanlardan kimileri geç gazâblanıp öfkeden çabucak döner kimileri ise çabucak gazâblanıp çabucak öfkesinden döner hepsi birbirine karşı bir ibrettir. Dikkat edin! Onlardan kimileri de çabucak gazaba gelip gazabının dinmesi gecikir. Dikkat edin! Bunlar içerisinde en hayırlı olanı geç gazâblanıp çabucak öfkesini yenendir. Dikkat edin bunlar içerisinde en şerli olan çabucak gazâblanan ve öfkesini geç yenen kimsedir. Dikkatli olun! İnsanlar arasında kimileride vardır ki vermesi de istemesi de güzeldir. Yine bu insanlardan bir kısmı da vardır ki istemesi güzel ödemesi kötüdür. Yine bazıları da ödemesi güzel, istemesi kötüdür. Bunların hepsi birer ibrettir. Dikkat edin! Onlar arasında istemesi de vermesi de kötü olanlar vardır. Gözünüzü açın onların en iyileri istemesi de vermesi de güzel olandır. Onların en kötüleri ise istemesi de vermesi de kötü olandır. Uyanık olun! Gazâb insanın kalbindeki bir kor parçası gibidir. Bu halde insanı görmez misiniz, gözleri kızarır boyun damarları şişer. Her kim böyle bir durumla karşı karşıya kalırsa sırt üstü toprağa yatsın. Ebû Saîd dedi ki: Batmak üzere olan güneşe bakıyorduk batıp gitti mi diye; bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Dikkat edin! Dünyanın geçirdiği ömre karşılık kalan ömrü şu günümüzün geçen zamanına karşılık kalan kadardır yani güneş batmak üzeredir. Yani kıyamette çok yakındır.” (İbn Mâce, Fiten: 18)
 Tirmizî: Bu konuda Huzeyfe, Ebû Meryem, Ebû Zeyd b. Ahtab ve Muğîre b. Şu’be’den de hadis rivâyet edilmiştir. Hepsi de kıyamet kopuncaya kadar meydana gelecek olaylardan bahsetmişlerdir.
Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 27
 ŞAM HALKI BOZULACAK MI?
2192- Muaviye b. Kurre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şam halkı bozulunca sizin orada bulunmanızda hayır yoktur. Ümmetimden bir gurup Allah’ın yardımı ile gâlibiyeti sürdürecek kıyamet kopuncaya kadar onlara karşı koyanlar onlara hiçbir zarar veremeyeceklerdir.” (İbn Mâce, Mukaddime: 1)
 Muhammed b. İsmail ve Ali b. el Medînî der ki: “Bunlar hadisle uğraşan kimselerdir.”
Tirmizî: Bu konuda Abdullah b. Havle, İbn Ömer, Zeyd b. Sabit ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.
Ahmed b. Menî’, YezÎd b. Harun vasıtasıyla Behz b. Hakîm’den babasından ve dedesinden aktararak şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Rasûlü! Böyle bir durumda bana nereyi tavsiye edersiniz? Rasûlullah (s.a.v.)’de işte şurayı diyerek Şam tarafına işaret etti.”
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 28
 MÜSLÜMANLAR BİRBİRLERİNİ ÖLDÜRECEKLER Mİ?
2193- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benden sonra kafirlere benzeyip birbirinizin boynunu vurmayan.”(Müslim, İman: 29)
 Tirmizî: Bu konuda Abdullah b. Mes’ûd, Cerir, İbn Ömer, Kürz b. Alkame, Vâil’e ve Sunabihî’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 29
 BÜYÜK KARGAŞALAR ÇIKTIĞINDA KİM KİMDEN DAHA HAYIRLI OLACAK?
2194- Sa’d b. ebî Vakkâs (r.a.)’den rivâyete göre; Osman b. Affân’ın öldürülmesiyle sonuçlanan karışıklıkta şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle söylediğine şâhidlik yaparım: “Öyle bir karışıklık çıkacak ki oturan kimse ayakta olandan daha hayırlı olacaktır. Ayakta olan yürüyenden daha hayırlı durumda olacaktır. Yürüyen ise koşan kimselerden daha hayırlı konumda olacaktır.” Saîd şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü! Evime girip beni öldürmek için elini uzatana ne dersin? Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Adem’in oğlu Habil gibi ol.” (Müsned: 1369)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Habbab b. Eret, Ebû Bekre, İbn Mes’ûd, Ebû Vakîd, Ebû Musa ve Hareşe’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasendir. Bazıları bu hadisi Leys b. Sa’d’tan rivâyet ederek hadisin senedine bir kişi ilave etmişlerdir.
Tirmizî: Bu hadis Sa’d tarafından değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir.
BÖLÜM: 30
 KARANLIK GECELER GİBİ KARIŞIKLIKLARDA OLACAK MI?
2195- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Karanlık gecelerin parçaları gibi olan karışıklıklar gelmezden önce hayırlı amellere koşun. O günler gelince kişi mümin olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlar kimileride mümin olarak akşamlayıp kafir olarak sabaha çıkarlar. O gün insanlar dinlerini dünyalık karşılığında satacaklardır.” (Müslim, İman: 29; Ebû Dâvûd, Fiten: 1)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
2196- Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) bir gece uykusundan uyandı ve şöyle buyurdu: “Sübhanallah! Bu gece nice karışıklıklar fitneler ve nice hazineler indi fakat odalarında yatmakta olup bunlardan haberi olmayanları kim uyandıracak? Dünyada nice giysisi olanlar var ki ahirette çıplaktırlar.” (Buhârî, İlim: 27)
 Bu hadis hasen sahihtir.
2197- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamete yakın karanlık gecenin parçaları gibi karışıklıklar ortaya çıkacaktır. O karışıklıklar içinde kişi mü’min olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlayacaktır ve kimileride akşama mü’min olarak çıkıp sabaha kafir olarak çıkacaktır. Bazı kimseler dinlerini dünyalık karşılığında satacaklardır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Cündüp, Numân b. Beşîr, Ebû Musa’dan da hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis bu şekliyle garibtir.
2198- Hasan el Basrî (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Kişi mü’min olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlar, mü’min olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlar.” Hakkında şöyle derdi: “Kişi kardeşinin canı malı ve ırzını haram kabul ederek sabahlayıp, akşama mübah sayar hale gelir. Yine mü’min kardeşinin canı malı ve ırzını haram kabul ederek akşamlayıp sabaha mübah sayar halde çıkar.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
2199- Vâil b. Hucr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kimse Rasûlullah (s.a.v.)’e şöyle sorarken işittim: “Başımızda bizim haklarımızı vermeyen fakat kendi haklarını bizden isteyen devlet adamları bulunursa bu konuda ne dersiniz?” Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Namaz kılıp Müslüman oldukları sürece onları dinleyin ve itaat edin herkes kendi işinden dolayı sorumludur.” (Müslim, Imara: 16)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 31
 İLİM YOK OLUP KANLI HADİSELER ÇOĞALACAK MI?
2200- Ebû Musa (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Önünüzde öyle günler gelecek ki o günlerde ilim ortadan kalkmış olacak ve herç çoğalacaktır.” Ashab: “Ey Allah’ın Rasûlü! Herç nedir?” Buyurdular ki: “Öldürme hadiseleridir.” (İbn Mâce, Fiten: 26; Dârimî, Mukaddime: 26)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Hâlid b. Velid, Ma’kıl b. Yesâr’dan da hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis sahihtir.
2201- Ma’kıl b. Yesâr (r.a.)’den merfu olarak rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Herc=Karışıklık anarşi ve terör zamanlarında kulluk yapabilmek bana hicret etmek gibi zordur.” (Müslim, Fiten: 26)
 Tirmizî: Bu hadis sahih garib olup Hammad b. Zeyd’in Mualla’dan rivâyetiyle bilmekteyiz.
BÖLÜM: 32
 KILIÇLAR NE ZAMAN BIRAKILACAK?
2202- Sevbân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimin arasında meselelerin halledilmesi için kılıç ortaya konulduğunda kıyamete kadar bir daha kaldırılmayacaktır.” (Müslim, Fiten: 4)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 33
 KARIŞIKLIK ZAMANLARINDA TAHTADAN KILIÇ EDİNMELİ MİYİZ?
2203- Ühbân b. Zayfî el Gıfârî’nin kızı Udeyse (r.anha)’dan rivâyet edilmiştir. Ali b. ebî Tâlib babama gelerek kendisiyle beraber çıkmasını istedi babam ona dedi ki: Benim dostum ve senin amcaoğlun Rasûlullah (s.a.v.): İnsanlar ayrılığa düştükleri zaman odundan bir kılıç edinmemi bana tavsiye etmişti. Bende bunu edinmiş durumdayım. Eğer istersen o kılıcı alarak seninle birlikte çıkarım. Udeyse: Bu söz üzerine “Babamı bıraktı” dedi. (İbn Mâce, Fiten: 31)
 Tirmizî: Bu konuda Muhammed b. Mesleme’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece Abdullah b. Ubeyd’in rivâyetiyle bilmekteyiz.
2204- Ebû Musa (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.), Fitne (karışıklık ve anarşi) hakkında şöyle buyurdu: “Müslümanlar arasında karışıklık çıktığı zamanlarda; yaylarınızı kırın kirişlerinizi kesip koparın. Evlerinizin içerisine kapanın ve Adem’in oğlu Habil gibi olun.” (Ebû Dâvûd, Fiten: 25; Müslim, İlim: 5)
 Tirmizî: Bu hadis hasen garib sahihtir. Abdurrahman b. Servan, Ebû Kays el Evdî’dir.
BÖLÜM: 34
 KIYAMETİN ALAMETLERİ NELERDİR?
2205- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittiğim bir hadisi size rivâyet edeceğim ki benden sonra hiçbir kimse bu hadisi Rasûlullah (s.a.v.)’den işitmiş olarak rivâyet edemez. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şunlar kıyametin alametlerindendir. İlmin ortadan kalkıp cahilliğin ortalığı kaplaması, zinanın yaygın hale gelmesi, içkilerin bol miktarda içilmesi, kadın nüfusunun çoğalıp erkeklerin azalması hatta elli kadına bir erkek düşecek hale gelmesi.” (İbn Mâce, Fiten: 25; Müslim, İlim: 5)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Musa, Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 35
 GELECEK GÜNLER GEÇMİŞİ ARATACAK MI?
2206- Zübeyr b. Adîy (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Enes b. Mâlik’in yanına girdik ve Haccac’tan çektiklerimizden dolayı ona yakındık. Bunun üzerine şöyle dedi: “Rabbinize kavuşuncaya kadar geçecek hiçbir sene yoktur ki kendisinden sonra gelen yıllar onlardan beter olmasın bunu Peygamber (s.a.v.)’den işittim.” (Buhârî Fiten: 6)
 Tirmizî: Bu hadis hasendir.
Muhammed b. Müsenna, Hâlid b. Harîs vasıtasıyla Humeyd’den ve Enes’den bu hadisin bir benzerini merfu olmaksızın rivâyet etmiştir. Bu hadis birinci rivâyetten daha sağlamdır.
2207- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yeryüzünde Allah Allah diyen kalmayıncaya kadar kıyamet kopmayacaktır.” (Müslim, İman: 6)
 Tirmizî: Bu hadis hasendir. Muhammed b. Müsenna, Halid b. Haris vasıtasıyla Huımeyd’den ve Enes’den bu hadisin bir benzerini merfu olmaksızın rivâyet etmiştir. Bu hadis birinci rivâyetten daha sağlamdır.
BÖLÜM: 36
 YERYÜZÜ KIYMETLİ MADENLERİNİ DIŞARIYA ÇIKARACAK MI?
2208- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yeryüzü içerisindeki altın ve gümüşleri koca koca sütunlar halinde ortaya çıkaracaktır. Hırsız gelip; bunun yüzünden elim kesilmişti diyecek. Katil gelip, bunun yüzünden adam öldürdüm diyecek. Akrabası ile alakasını kesen gelip, bu yüzden akrabalarımla alakamı kesmiştim diyecek sonra hepsi çağrılacak ve yeryüzünün ortaya çıkardığı bu altın ve gümüş madenlerinden hiçbir şey almadan geçip gidecekler.” (Müslim, Fiten, 8; İbn Mâce, Fiten: 25)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir. Sadece bu şekliyle bilmekteyiz.
BÖLÜM: 37
 EN ALÇAK KİMSE EN MUTLU KİMSE OLUNCAYA KADAR KIYAMET KOPMAYACAKTIR
2209- Huzeyfe b. Yemân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Dünyada alçak oğlu alçaklar en mutlu kimseler oluncaya kadar kıyamet kopmayacaktır.” (Müsned: 22214)
 Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece Amr b. ebî Amr’ın rivâyetiyle bilmekteyiz.
BÖLÜM: 38
 ON BEŞ KÖTÜLÜK İŞLENİRSE BELALAR İNER Mİ?
2210- Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetim onbeş kötülüğü işlerlerse başlarına belalar iner: Ey Allah’ın Rasûlü onlar nelerdir? Denildi. Buyurdular ki: 1- Ganimet, mal, kredi, sermaye belli kişiler arasında devrettiği zaman, 2- Emanet, ganimet sayılıp emanete riayet kalmadığı zaman, 3- Zekat angarya ve cereme sayıldığı zaman, 4- Erkekler hanımlarına itaat edip, 5- Annelerine saygısız davrandığı zaman, 6- Kişi arkadaşına karşı iyi olup, 7- Babasına sıkıntı çektirdiği zaman, 8- Mescidlerde Allah ve Rasûlünün istemediği sesler yükseldiği zaman, 9- Aşağılık kimseler topluma reis olduğu zaman, 10- Bir kimseye şerrinden korkulduğu için ikram edildiği zaman, 11- Her türlü içkiler bol bol tüketildiği zaman, 12- Lüks ve isrâf olan ipekli elbiseler giyildiği zaman, 13- Şarkı söyleyen sanatçıların çoğalıp her iş için çağrıldıkları zaman, 14- Her türlü çalgı aletleri kullanıp elde edildiği zaman, 15- Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri önceki atalarını lanetlediği zaman İşte o zaman ve durumlarda bir kızıl rüzgar veya topluca yere batmak, veya şekil ve kılık değişmesi gibi belaları bekleyin.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Bu hadis garib olup, bu hadisi sadece Ali b. ebî Tâlib’in bu rivâyetiyle bilmekteyiz.
Bu hadisi Yahya b. Saîd el Ensarî’den; Ferec b. Fedâle’den başka rivâyet eden bir kimse tanımıyoruz. Ferec b. Fedâle hakkında bazı hadisçiler ileri geri konuşmuşlar ve hafızası yönünden zayıf olduğunu söylemişlerdir. Kendisinden Vekî’ ve pek çok hadis imamı hadis rivâyet etmişlerdir.
2211- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ganimet ve devlete ait mallar kredi sermaye belli kişiler arasında dönüp dolaştığı zaman, emanet ganimet gibi sayılıp emanete riayet kalmadığı zaman, zekat verme işi angarya ve cereme gibi sayıldığı zaman, din dışındaki ilimler ve bilgiler öğrenildiği zaman, kişi hanımına itaat edip annesine saygısızlık yaptığı zaman, arkadaşına yakın olup, babasından uzaklaştığı zaman, mescidlerde Allah ve Rasûlünün istemediği sesler yükseldiği zaman, İslam yolundan ayrılan kimselerin kabile başına başkan oldukları zaman, aşağılık kimselerin topluluğun başına idareci olarak geçtikleri zaman. Bir kimseye şerrinden korkulduğu için ikram ve hürmet gösterildiği zaman, şarkıcı ve sanatçı denilen kadınlar ortaya çıktıkları ve meşhur oldukları zaman, her türlü çalgı aletleri çıkıp alınıp satıldığı zaman, içkinin her türlüsü kullanıldığı zaman, bu ümmetin sonradan gelen nesilleri önceki atalarına lanet okudukları zaman bu durumda kızıl rüzgarını gözetleyin, depremleri gözetleyin, topluca yere batmaları bekleyin, kılıç değiştirme olaylarını bekleyin, taşlanma olaylarını gözetleyin ipi kopan kolyenin tanelerinin birer birer dağılıp takip etmesi gibi değişik alametleri bekleyin.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu konuda Ali’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis garib olup sadece bu şekliyle bilmekteyiz.
2212- Imrân b. Husayn (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bu ümmette topluca yere batma, kılık değiştirme ve taşlanma olayları olacaktır.” Bunun üzerine Müslümanlardan bir adam şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü! Bu ne zaman olacak? Buyurdular ki: “Şarkıcı, sanatçı kadınlar ve dansözler çoğaldığı çalgı aletlerinin çoğaldığı ve her türlü içkinin çokça içildiği zaman.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu hadis A’meş’den, Abndurrahman b. Sabit’den mürsel olarak rivâyet edilmiştir. Bu hadis garibtir.
BÖLÜM: 39
 KIYAMET VE PEYGAMBERİMİZ BİRBİRİNE ÇOK YAKINDIR
2213- Müstevrid b. Şeddâd el Fıhrî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben, kıyametin soluğunda gönderildim. Şunun şunu geçtiği gibi diyerek şehâdet parmağı ile orta parmağını birbirine yaklaştırarak gösterdi.” (İbn Mâce, Fiten: 25)
 Tirmizî: Bu hadis Müstevrid b. Şeddâd rivâyeti olarak garib olup sadece bu şekliyle bilmekteyiz.
2214- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben kıyametle yan yana gönderildim, Ebû Dâvûd, şehâdet parmağı ile orta parmağını gösterdi. Birinin diğerinden fazlalığı da bir şey mi sayılır sanki…” (İbn Mâce, Fiten: 25)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 40
 KIYAMET KOPACAĞI ESNADA HANGİ TOPLUMA SAVAŞ AÇILACAK?
2215- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ayakkabıları kıldan yapılmış bir topluma savaş açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır ve siz yüzleri deriyle kaplanmış kalkana benzeyen bir milletle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır.” (İbn Mâce, Fiten: 36; Buhârî, Cihâd: 94)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Bekir es Sıddîk, Büreyde, Ebû Saîd, Amr b. Tağlib ve Muaviye’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 41
 KİSRA VE KAYSERLER DE YOK OLACAKLAR MI?
2216- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kisra yok olunca başka kisra gelmeyecek kayser yok olunca başka kayser gelmeyecektir. Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; onların tüm mal varlıkları Allah yolunda harcanacaktır.” (Buhârî, Cihâd: 92; Müslim, Fiten: 11)
14 asır önceki iki büyük devletin başkanları söyleniyor; O gün için İran en süper güç olup başında kisra denilen hükümdar bulunuyor yine süper devlet durumunda olan Rum hükümdarlarına da Kayser deniyordu. O gün her iki süper devlette hezimete uğradı ve onların hazineleri İslam ordularına harcanmıştı…
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 42
 HİCAZ BÖLGESİNDEN BİR ATEŞ ÇIKMADIKÇA KIYAMET KOPMAZ
2217- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıyamet kopmazdan önce Hadremevt veya Hadramevt yakınlarından bir ateş çıkacak ve insanları çevresinde toplayacaktır. Ashab, Ey Allah’ın Rasûlü! Bize o zaman neyi tavsiye edersin dediler. Şam’a gidin buyurdular.” (Müslim, Fiten: 14)
 Tirmizî: Bu konuda Huzeyfe b. Esîd, Enes, Ebû Hüreyre ve Ebû Zerr’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis İbn Ömer rivâyeti olarak hasen garib sahihtir.
BÖLÜM: 43
 YALANCI PEYGAMBERLER ÇIKMADIKÇA KIYAMET KOPMAYACAKTIR
2218- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her biri Peygamber olduğunu iddia eden otuz kadar yalancı ve Deccâl çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktır.” (Ebû Dâvûd, Fiten: 1)
 Tirmizî: Bu konuda Câbir b. Semura, İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis hasen sahihtir.
2219- Sevbân (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bazı guruplar müşriklere katılıp putlara tapmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Aynı zamanda ümmetimden otuz yalancı ortaya çıkacak ve her biri Peygamber olduğunu iddia edecektir. Halbuki ben Peygamberlerin sonuncusuyum benden sonra Peygamber olmayacaktır.” (Ebû Dâvûd, Fiten: 1)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 44
 SAKÎF KABİLESİNDEN DE BİR YALANCI ÇIKACAK MI?
2220- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sakıf kabilesinden çıkacak olan bir yalancı ve hunhar biri çıkacaktır.” (Müslim, Fedail-üs Sahabe: 58)
 Tirmizî: O kabileden çıkan Yalancı “Muhtar” isimli kimsedir. Hunhar kimse ise “Haccac b. Yusuf’tur.”
Ebû Dâvûd, Süleyman b. Selmin-il Belhî, Nadr b. Şümeyl vasıtasıyla Hişâm b. Hassân’dan rivâyet ederek şöyle demiştir: “Haccac’ın tutuklayarak öldürdüğü kişileri saydılar, yüzyirmibin kişiyi buldu.”
Tirmizî: Bu konuda Esma binti Ebî Bekir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Abdurrahman b. Vakîd, Şerîk’den aynı senedle bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir.
Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece Şüreyk’in rivâyetiyle bilmekteyiz. Şerîk=Abdullah b. Usm’dur. İsrail ise Abdullah b. Isme demektedir.
BÖLÜM: 45
 HİCRÎ ÜÇÜNCÜ ASIRDAN SONRA ETLENME VE YAĞLANMA ÇOK MU OLACAK?
2221- Imrân b. Husayn (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu işittim: “En hayırlı insanların bulunduğu asır benim bulunduğum asırdır sonra onlardan sonra gelenler, sonra yine onlardan sonra gelenlerdir. Bunların ardından çok yiyip içmeden dolayı etlenip yağlanıp şişmanlayarak semiren ve semirmeyi seven ve şâhidlik istenmeden şâhidlik yapan bir toplum gelecektir.” (Müslim, Fedail-üs Sahabe: 52)
 Tirmizî: Muhammed b. Fudayl bu hadisi böylece A’meş’den, Ali b. Müdrik’den, Hilâl b. Yesaf’tan rivâyet etmiştir. Hadis hafızlarından pek çok kişi bu hadisi A’meş’den, Hilâl b. Yesaf’tan rivâyet ediyor ve senedinde Ali b. Müdrik’i zikretmemişlerdir.
Tirmizî: Husayn b. Hureys, Vekî’ vasıtasıyla A’meş’den Hilâl b. Yesaf’tan, Imrân b. Husayn’dan bu hadisin benzerini bize aktarmıştır. Bu rivâyet bence Muhammed b. Fudayl’in rivâyetinden daha sağlamdır. Bu hadis başka şekillerde de Imrân b. Husayn’dan rivâyet edilmiştir.
2222- Imrân b. Husayn (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimin en hayırlısı gönderildiğim asırda yaşayan Müslümanlardır. Sonra onları takip eden asırlardaki yaşayanlardır. Imrân üçüncü asrı zikredip zikretmediğini hatırlamıyorum. Sonra bir takım insanlar ortaya çıkacak şâhidlikleri istenmediği halde şâhidlik yapacaklar ve böylelikle hainlik edecekler de kendilerine itimat edilmeyecek çok yemelerinden dolayı aralarında şişmanlık yaygınlaşacaktır.” (Müslim, Fedail-üs Sahabe: 52)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 46
 KAÇ HALİFE KUREYŞ’DEN GELECEKTİR?
2223- Câbir b. Semure (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Benden sonra oniki idareci gelecek.” Câbir diyor ki; sonra birşey daha söyledi fakat ben anlıyamadım ve yanımdaki kişiye sordum. Dedi ki: “Hepsi de Kureyş’dendir.” (Ebû Dâvûd, Mehdî: 2)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Küreyb, Ömer b. Ubeyd’in babasından, Ebû Bekir b. Ebû Musa’dan, Câbir b. Semure’den benzeri şekilde rivâyet edilmiştir. Yine bu hadis başka bir şekilde Câbir b. Semure’den rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis Ebû Musa’nın Câbir b. Semure’den rivâyeti olarak hasen sahih garibtir.
Bu konuda İbn Mes’ûd ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
BÖLÜM: 47
 KİM HALİFEYİ KÜÇÜK GÖRÜR HAKARET EDERSE ALLAH’TA ONU ALÇALTIR
2224- Ziyâd b. Küseyb el Adevî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Âmir hutbe okurken Ebû Bekre ile beraber onun minberinin yanında idim, İbn Âmir hutbe okurken üzerinde ince bir elbisesi vardı. Ebû Bilâl: İdarecimize bakın fasık kimselerin elbisesini giyiyor dedi. Bunun üzerine Ebû Bekre şöyle konuştu: Sus Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu işittim: “Kim yeryüzünde Allah’ın halifesine küçük görecek hakaret ederse Allah’ta o kimseyi küçük düşürecektir.” (Müsned: 19538)
 Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.
BÖLÜM: 48
 HALİFELİK KAÇ YIL OLACAK ONDAN SONRA NE OLACAK?
2225- Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ömer b. Hattâb’a kendi yerine geçecek birini tayin etsen denildi o da şöyle cevap verdi: Ben yerime birini tayin etsem bu uygundur çünkü Ebû Bekir kendisinden sonrası için birini tayin etmişti. Şayet yerime birini tayin etmez isem bu da mümkündür. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) yerine birisini tayin etmemiştir.” (Müslim, Imara: 1)
 Tirmizî: Bu hadis biraz uzuncadır ve sahihtir. İbn Ömer’den değişik şekillerde de hadis rivâyet edilmiştir.
2226- Sefine (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetim arasında gerçek halifelik otuz sene olacaktır bu müddetten sonra iş hükümdarlık sistemine geçecektir.” Sefine bana dedi ki: Ebû Bekir, Ömer ve Osman’ın halifelik sürelerini ve Ali’nin halifelik süresini hesapla… Hesapladık otuz sene olarak bulduk. Saîd dedi ki: Bunun üzerine ona Emeviler hilafetin kendilerinde olduğunu iddia ediyorlar dedim. Dedi ki: Zerkaoğulları denilen Emeviler; yalan söylüyorlar onlar halifelik değil hükümdarlık yapıyorlar ve hükümdarlığın da en kötüsünü yapıyorlar dedi.” (Müsned: 20910)
 Tirmizî: Bu konuda Ömer, Ali’den şu söz rivâyet edilmiştir: “Peygamber (s.a.v.), halifelik konusunda bir söz söylememiştir.”
Bu hadis hasendir. Pek çok kimse bu hadisi Saîd b. Cem’han’dan rivâyet etmişlerdir. Bu hadisi sadece onun rivâyetiyle bilmekteyiz.
BÖLÜM: 49
 HALİFELİK KIYAMETE KADAR HEP KUREYŞ’DEN Mİ OLACAK?
2227- Habib b. Zübeyr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. ebû’l Hüzeyl’den işittim şöyle diyordu: Rabia kabilesinden bazı kişiler Amr b. Âs’ın yanında bulunuyorlardı. Bu arada Bekir b. Vâil kabilesinden bir kimse Kureyş yaptığı işlerden vazgeçmelidir. Değilse Allah bu iktidarı Kureyş’in dışında başka bir Arap toplumuna verecektir. Dedi. Bunun üzerine Amr b. As şöyle dedi: Söylediğin çıkmadı çünkü Ben; Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle diyordu: Kureyş hayır ve şer yani cahiliye ve İslam dönemlerinde kıyamete kadar her zaman idareci durumundadırlar.” (Müsned: 18140)
 Tirmizî: Bu konuda İbn Mes’ûd, İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen garib sahihtir.
BÖLÜM: 50
 CEHCAH İSİMLİ BİRİ İDARECİ OLACAK MI?
2228- Ömer b. Hakem (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ebû Hüreyre’den işittim şöyle diyordu: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Azâd edilmiş kölelerden Cehcah isimli, biri idareci oluncaya kadar gece ve gündüz sona ermeyecek yani kıyamet kopmayacaktır.” (Müslim, Fiten: 25)
 Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.
BÖLÜM: 51
 SAPIK VE SAPIKLIĞA GÖTÜRÜCÜ İDARECİLER DE Mİ GELECEK?
2229- Sevbân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetim için tek korkum sapık ve saptırıcı devlet adamlarının çıkmasıdır. Sevbân Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu da söyledi: Ümmetimden bir cemaat Allah’ın emri tahakkuk edinceye kadar bâtıla galebe çalarak hak üzere devam edeceklerdir. Onları yardımsız bırakanlar onlara zarar veremeyeceklerdir.” (Müslim, Imara: 44)
 Tirmizî: Bu hadis sahihtir. Muhammed b. İsmail’den işittim şöyle diyordu: Ali b. el Medînî’den işittim şöyle demişti: Peygamber (s.a.v.)’in “Ümmetimden bir cemaat hak üzere olmaya devam edecektir.” Hadisi Ali’ye hatırlatılınca dedi ki: “Onlar hadisle uğraşan ve ona göre yaşayan kimselerdir.”
BÖLÜM: 52
 DÜNYANIN SONU NE ZAMAN GELECEK?
2230- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ehli beytimden ismi ismime benzeyen bir kişi Arapların başına geçip idarelerini eline alıncaya kadar dünyanın sonu gelmeyecektir.” (Ebû Dâvûd, Mehdi, 7)
 Tirmizî: Bu konuda Ali, Ebû Saîd, Ümmü Seleme ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen sahihtir.
2231- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ehli beytimden ismi ismime benzer bir kişi iş başına geçecektir.” Âsım diyor ki: Ebû Salih, Ebû Hüreyre’nin şöyle dediğini bize aktardı: “Dünyanın bir günlük ömrü kalmış olsa bile o kimsenin başa geçmesi için Allah o günü uzatır.” (Ebû Dâvûd, Mehdî: 7)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 53
 MEHDÎ HER İSTEYENE VERECEK Mİ?
2232- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre şöyle demiştir: Peygamberimizden sonra bir olay çıkacağından korktuk ve Rasûlullah (s.a.v.)’e sorduk, buyurdular ki: “Ümmetimin arasında Mehdî çıkacaktır, beş veya yedi veya dokuz (şüphe eden râvî: Zeyd’tir) yaşayacaktır. Ebû Saîd diyor ki: “Bu müddet nedir?” Diye sorduk. Rasûlullah (s.a.v.) “Senedir” buyurdu, ve şöyle devam etti: “Bir kimse o mehdîye gelecek ve Ey Mehdî bana ver bana ver diyecek mehdî de onun elbisesinin eteğiyle taşıyabileceği kadar eteğini dolduracaktır.” (Ebû Dâvûd, Mehdî, 7)
 Tirmizî: Bu hadis hasendir. Ebû Saîd’den değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir. Ebû’s Sıddîk en Nacî’nin ismi Bekir b. Amr’dır. Bekir b. Kays da denilmektedir.
BÖLÜM: 54
 MERYEM OĞLU İSA’DA KIYAMETE YAKIN İNECEK Mİ?
2233- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Canım, Kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Meryem oğlunun adaletli bir hakem olarak size inmesi pek yakındır. O gelince haç’ı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, mal o derece çoğalacak ki kimse onu kabul etmeyecektir.” (İbn Mâce, Fiten: 33; Müslüm, Fiten: 23)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 55
 HANGİ PEYGAMBERLER DECCÂL’DAN SAKINDIRMIŞLARDIR?
2234- Ebû Ubeyde b. Cerrâh (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle buyurmuştu: “Nuh’tan sonra gelen her Peygamber kavmini Deccâl’den kavmini sakındırmıştır ve ben de sizi ondan önemle sakındırıyorum.” Rasûlullah (s.a.v.) bize özelliklerini bildirdi ve şöyle devam etti: “Belki beni gören ve sözümü işitenlerden biri ona ulaşacaktır dedi.” Ashab: “Ey Allah’ın Rasûlü! O gün kalplerimiz nasıl olacaktır?” Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Aynen bugünkü gibi veya daha da hayırlı.” (İbn Mâce, Fiten: 33; Müslüm, Fiten: 23)
 Tirmizî: Bu konuda Abdullah b. Büsr, Abdullah b. Hâris, İbn Cüzey, Abdullah b. Muğaffel ve Ebû Hüreyre’den hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis Ebû Ubeyde b. Cerrâh rivâyeti olarak hasen garibtir.
BÖLÜM: 56
 DECCÂLIN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
2235- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), insanlar arasında kalkıp Allah’a layık olduğu şekilde övgüde bulunduktan sonra Deccâl’den bahsederek şöyle buyurdu: “Ben sizi ondan önemle sakındırıyorum her Peygamber de kavmini ondan sakındırmıştı. Fakat ben hiçbir Peygamberin kavmine söylemediği bir sözü söyleyeceğim;
Onun tek gözlü olduğunu biliyorsunuz, O bu haliyle tanrılık iddiasında bulunacak halbuki Allah tek gözlü değildir. Zührî diyor ki: Bana Ömer b. Sabit el Ensârî bildirdi ona da Peygamberin ashabından biri bildirmiş: Rasûlullah (s.a.v.) o gün onları Deccâl fitnesinden sakındırırken şöyle buyurmuştu: Biliyorsunuz ki sizden hiçbiriniz ölmeden önce Rabbini asla göremeyecektir. O Deccâl’ın iki gözü arasında kafir yazılıdır. Onun amelinden hoşlanmayanlar bu yazıyı okuyacaktır.” (Müslim, Fiten: 20; Ebû davud, Melahım: 14)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
2236- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yahudîler sizinle savaşacaklar ve siz onlar üzerine tüm gücünüzle hâkim olacaksınız. Hatta taşlar bile konuşarak: “Ey Müslüman arkamda bir Yahudî saklanmaktadır öldür onu” diyecektir. (Müslim, Fiten: 18; Buhârî, Cihâd: 93)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 57
 DECCÂL NEREDEN ÇIKACAKTIR?
2237- Ebû Bekir es Sıddık (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.), bize Deccâl’den bahsederek şöyle konuştu: “Deccâl, doğudan Horasan denilen bölgeden çıkacaktır yüzleri deri ile kaplanmış kalkanlara benzeyen insanlar ona uyacaklardır.” (İbn Mâce, Fiten: 33)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir. Bu hadis hasen garibtir. Abdullah b. Şevzep bu hadisi Ebû’t Teyyah’tan rivâyet etmiştir. Bu hadis sadece Ebû’t Teyyah’ın rivâyeti olarak bilinmektedir.
BÖLÜM: 58
 DECCÂL’IN ÇIKIŞINDAN ÖNCEKİ BAZI ALAMETLER
2238- Muâz b. Cebel (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Büyük ve kanlı bir olay, Kostantiniyye’nin fethedilmesi ve Deccâl’ın çıkışı yedi ay içersinde olacaktır.” (Müslim, Fiten: 9)
 Tirmizî: Bu konuda Sa’b b. Cessâme, Abdullah b. Büsr, Abdullah b. Mes’ûd ve Ebû Saîd el Hudrî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Bu hadis hasen sahih garib olup sadece bu şekliyle bilmektedir.
2239- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Kostantiniyye’nin fethedilmesiyle kıyamet yan yanadır.” (Müslim, Fiten: 9)
 Mahmûd diyor ki: Bu hadis garibtir. Çünkü Konstantiniyye: Rumların şehridir ve Deccâl çıktığında fethedilecektir. Kostantiniyye, Peygamberin ashabı zamanında bir kere fethedilmişti.
BÖLÜM: 59
 DECCÂL’İN TÜM ÖZELLİKLERİ VE YAPACAKLARI ŞEYLER NELERDİR?
2240- Nevvâs b. Sem’an el Kilabî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) bir sabah Deccâl’den bahsederek sesini bazen alçaltıp bazen de yükselterek konuştu ki biz Deccâl’ın Medîne hurmalıkları tarafında olduğunu sandık… Rasûlullah (s.a.v.)’in yanından dağıldık sonra tekrar ona döndük, durumumuzdan anlamış olacak ki nedir derdiniz? Diye sordu. Ey Allah’ın Rasûlü! Dedik: Bu sabah Deccâl’den bahsettin sesini alçaltıp yükselterek anlattın biz de onu Medîne hurmalıklarına kadar yaklaşmış olabileceğini düşündük… Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Sizin için korktuğum şey Deccâl’den başkadır.” Eğer Deccâl ben sizin aranızda iken çıkarsa onu sizin yerinize ben delillerle mağlub ederim. Ben aranızda yokken çıkarsa her Müslüman kendi delilleriyle kendisini savunacaktır. Ben tüm Müslümanları onun şerrinden Allah’a emanet ediyorum. “Deccâl, kıvırcık saçlı bir delikanlı şeklindedir, gözü dışarıya çıkmış şekildedir. Abdulazza b. Katan’a benzer. Sizden kim onunla karşılaşırsa Kehf sûresinin ilk ayetlerini okusun. Rasûlullah (s.a.v.), konuşmasına şöyle devam etti: Deccâl, Şam ile Irak arasından çıkacaktır, sağ sol her tarafı çabucak bozmaya çalışacaktır. Ey Allah’ın kulları o günleri görürseniz Allah’ın dini üzerinde kalmaya özen gösterip dininizde sebat ediniz. Biz de Ey Allah’ın Rasûlü! Dedik; Deccâl yeryüzünde ne kadar kalacaktır? Buyurdular ki? “Kırk gün kalacaktır; bir günü bir sene uzunluğunda, bir günü bir ay uzunluğunda, bir günü de bir hafta uzunluğunda olacak diğer günleri ise sizin bu günkü günleriniz durumunda olacaktır.” Ey Allah’ın Rasûlü dedik. Bir sene kadar olacak günde bir günlük namaz bize kafi gelecek mi? Ne dersiniz? Buyurdular ki: “Hayır sizler namaz vakitlerini bu günkü kıldığınız şekilde hesap ederek takdir edip ayarlarsınız.” Ey Allah’ın Rasûlü! dedik; Deccâl’in yeryüzündeki hızı ne kadar olacaktır? “Rüzgarın önüne kattığı bulut gibi olacak bir topluma gelip onları kendisine inanmaya çağıracak onlarda onu yalanlayacaklar ve sözlerini reddedeceklerdir. Bu kimselerin malları Deccâl’in arkasından gidecek sabahladıkları vakit ellerinde bir şey kalmamış olacaktır. Sonra başka bir topluma gelecek onları da davet edecektir. Onlar da Deccâl’e inanacaklardır. Deccâl göğe yağmur yağdırmasını emredecek te gök yağmurunu indirecektir. Toprağa bitkileri bitirmesini emredecek toprakta bitki çıkaracaktır. O toplumun küçükbaş ve büyükbaş hayvanları o gün her zamankinden daha fazla etlenmiş semiz durumda memeleri sütle dopdolu olarak döneceklerdir. Rasûlullah (s.a.v.), sözlerine şöyle devam etti: “Deccâl bir harabeye uğrayıp hazinelerini çıkar diyecek ve oradan ayrılıp gidecek oradaki hazineler de arıların arı beyini takip ettikleri gibi Deccâl’ın peşinden gidecektir. Sonra Deccâl genç sağlam atik birini çağıracak ve kılıç darbesiyle iki parça edecektir. Sonra onu çağıracak oda yüzü parlayarak ve gülerek gelecektir. Tam bu esnada Meryem oğlu İsa; Şam’ın doğusunda beyaz minarenin yanında iki güzel elbise içersinde ellerini iki meleğin kanatlarına koymuş olarak inecektir. Başını eğdiğinde başından damlayarak başını kaldırdığında ise başından gümüş suyu kadar berrak inci taneleri gibi su damlacıkları dökülecektir. Rasûlullah (s.a.v.) sözlerine şöyle devam etti: “Onun nefesinin rüzgarı kafirlerden her isabet ettiği kimseyi öldürecektir. Onun nefesinin rüzgarı gözünün görebildiği yere kadar ulaşacaktır. İsa; Deccâl’ı arayarak ve onu Kudüs’ün yakınlarındaki Dûd kapısında ona ulaşarak onu öldürecektir. Sonra Allah’ın dilediği vakte kadar böylece devam edecektir. Sonra Allah; İsa’ya kullarımı Tur dağına doğru götür diye vahyedecek çünkü ben, bazı kullarımı indirdim ki onlarla savaşmaya kimsenin gücü yetmez ki bunlar Ye’cuc ve Me’cuc kavmidir. Bunlar her bir tepeden seller gibi akarcasına inip yeryüzüne dağılacaklardır. İlk gurup Taberiyye gölüne inecek ve oranın suyunu içip bitireceklerdir. İkinci gurup o göle uğrayacaklar ve önceden burada su vardı diyeceklerdir. Sonra Beyti Makdis dağına varıncaya kadar yürüyecekler ve şöyle diyecekler: Yeryüzündekilerle savaştık ve hepsini öldürdük haydin şimdide gökyüzündekileri öldürelim diyecekler oklarını fırlatacaklar da Allah onların oklarını kana bulanmış olarak geri çevirecektir. Meryem oğlu İsa ve çevresindekiler kuşatılacaktır. O gün bir öküz başı sizin için yüz dinardan daha kıymetli olacaktır. Sonra Meryem oğlu İsa ve arkadaşları Allah’a dua edecekler de Allah o kavmin boyunlarında kurtçuklar meydana getirecek ve tek bir kişinin ölümü gibi ölüp yok olacaklardır. İsa ve arkadaşları bulundukları yerden dağılacaklar da yeryüzünde ölüp yok olan Ye’cuc ve Me’cuc kavminin yağlarının kokmuş etlerinin ve kanlarının bulunmadığı bir karış yer bile bulamayacaklardır. İsa ve arkadaşları tekrar Allah’a dua ve niyaz edecekler de Allah o leşlerin üzerine deve boyunlarına benzeyen kuşlar gönderecek bu kuşlar onların leşlerini derin bir çukura atarak yeryüzünü temizleyeceklerdir. Müslümanlar bu toplumun geride kalan oklarını yayları ve ok koydukları torbalarını yedi yıl yakıt olarak kullanacaklardır.” Rasûlullah (s.a.v.) sözlerine şöyle devam etti: “Allah onlara bir yağmur gönderecek ve kıldan yapılmış kerpiçten yapılmış tüm evler bu yağmurdan zarar görecektir. Bu yağmurla yeryüzünü leşlerin kokusundan ve her şeyden temizlenmiş olarak tertemiz çıkacaktır. Sonra yeryüzüne meyvelerini ve bereketini çıkar denilecek ve her taraf bereketlerle ve meyvelerle dolarak o derece ki bir nar bir topluluk tarafından ancak yenebilecek ve nar kabuklarıyla insanlar şemsiye gibi gölgeleneceklerdir. Süt bereketlenecek kalabalık guruplar yeni doğmuş bir deve yavrusunun etiyle yetineceklerdir. Bir kabile yeni doğmuş bir sığırla yetinecektir. Bir oymak ta yeni doğmuş bir davarla geçinebilecektir. Onlar bu durumda yaşayıp giderken Allah bir rüzgar gönderecek bu rüzgar tüm müminlerin ruhunu alıp götürecektir. Geri kalan insanlar eşeklerin çiftleşmesi gibi ulu orta her yerde çiftleşecekler ve kıyamette onların üzerine kopacaktır.” (İbn Mâce, Fiten 33; Müslim, Fiten: 20)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahih garibtir. Bu hadisi sadece Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir’in rivâyetiyle bilmekteyiz.
BÖLÜM: 60
 DECCÂL’IN GÖRÜNTÜSÜ NASILDIR?
2241- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’e Deccâl’den soruldu da oda bunun üzerine şöyle buyurdu: “Dikkat ediniz Rabbiniz tek gözlü ve şaşı değildir. Dikkat ediniz Deccâl tek gözlü olup sağ gözü su üzerine çıkmış üzüm tanesine benzer.” (Buhârî, Fiten, 27; İbn Mâce, Fiten: 33)
 Tirmizî: Bu konuda Sa’d, Huzeyfe, Ebû Hüreyre, Esma, Câbir b. Abdullah, Ebû Bekre, Âişe, Enes, İbn Abbâs, Feletan b. Âsım’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Abdullah b. Ömer rivâyeti olarak bu hadis sahih garibtir.
BÖLÜM: 61
 DECCÂL MEDÎNE’YE GİREMEZ Mİ?
2242- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Deccâl, Medîne’ye gelecek fakat melekler tarafından korunduğunu görecekler Taun ve Deccâl inşallah Medîne’ye giremeyecektir.” (Müslim, Fiten: 21; Buhârî, Fiten: 27)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Fatıma binti Kays, Üsâme b. Zeyd ve Semure b. Cündüp’den ve Mıhcen’den de hadis rivâyet edilmiştir. Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
2243- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İmân, Yemenlilerdedir, küfür doğu tarafındandır. Vakar ve tevazu koyun sahiplerinindir. Övünme ve gösteriş çadır ve at sahibi kişilerindir. Deccâl geldiğinde Uhud’un arkasına vardığında melekler onun yüzünü Şam’a doğru çevirecekler ve orada yok olup gidecektir.” (Müslim, Fiten: 21; Buhârî, Fiten: 27)  Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 62
 MERYEM OĞLU İSA DECCÂL’I ÖLDÜRECEK Mİ?
2244- Mücemma’ b. Cariye el Ensarî (r.a.)’den işittim şöyle diyordu: “Meryem oğlu İsa, Deccâl’i “Bab-ı Lûd” denilen yerde öldürecektir.” (Ebû Dâvûd, Melahım: 14)
 Tirmizî: Bu konuda Imrân b. Husayn, Nafi’ b. Utbe, Ebû Berze, Huzeyfe b. ebî Useyd, Ebû Hüreyre, Keysân, Osman b. eb’îl Âs, Câbir, Ebû Umâme, İbn Mes’ûd, Abdullah b. Amr, Semure b. Cündüp, Nevvâs b. Sem’an, Amr b. Avf ve Huzeyfe b. Yemân’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
2245- Katâde (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Enes’den işittim, Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu aktardı: “Her Peygamber; Ümmetini tek gözlü yalancıdan sakındırmıştır. Dikkat edin o tek gözlüdür sizin rabbiniz tek gözlü değildir. Onun iki gözü arasında kafir yazılıdır.” (Ebû Dâvûd, Melahım: 14; Buhârî, Fiten: 27)  Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
BÖLÜM: 63
 İBN SÂİD (İBN SAYYAD) KİMDİR?
2246- Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: İbn Sâid hac veya umre ziyaretçisi olarak Mekke’ye giderken benimle arkadaş oldu, herkes yürüdü ben onunla baş başa kaldım kendisi hakkında söylenenlerden dolayı ondan ürperip korkmaya başladım. Bir yerde konakladığımızda eşyalarını şu ağacın olduğu yere koy dedim. Derken bir davar gördü süt sağdı ve bana da o sütten getirdi ve Ey Ebû Saîd buyur iç dedi. İnsanların kendisi hakkında söylediklerinden dolayı elinden süt içmekten hoşlanmadım ve bugün sıcak bir gündür, sıcak günlerde süt içmeyi sevmem dedim. Bunun üzerine şöyle konuştu: Ey Ebû Saîd herkesin benim hakkımda söylediklerinden dolayı bir ip alıp ağaca bağlamayı ve kendimi asıp kurtulmayı düşündüm, sözlerimin başkalarına kapalı kalacağını sanıyorsan şunu iyi bil ki size hiçbir şey kapalı kalmayacaktır. Siz Rasûlullah (s.a.v.)’in hadisini en iyi bilenler değil misiniz? Ey Ensâr topluluğu Rasûlullah (s.a.v.), Deccâl’ın kafir olduğunu söylemedi mi? Ben ise Müslümanım yine Rasûlullah (s.a.v.), Deccâl’ın zürriyeti olmayacağını söylemedi mi? Ben ise çocuğumu Medîne’de bırakmışım Rasûlullah (s.a.v.), onun Mekke ve Medîne’ye giremeyeceğini söylemedi mi? Halbuki ben Medîneliyim ve seninle birlikte Mekke’ye gitmekteyim. İbn Sâid bunları söylerken ben Allah’a yemin olsun ki kendisi hakkında yalan söylenmektedir. Dedim sonra şöyle dedi: Ey Ebû Saîd sana gerçek ve doğru bir haber vereceğim. Vallahi ben, O Deccâl’ı kesin olarak tanıyorum babasını da tanıyorum şu anda yeryüzünün neresinde olduğunu da biliyorum. Bunun üzerine ben: “İşin doğru gitmesin tüm günlerin zararla kapansın” dedim. (Müslim, Fiten: 19)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
2247- Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) Medîne sokaklarından birinde İbn Sâid ile karşılaştı ve onu biraz yanında alıkoydu. İbn Said, Yahudî bir delikanlı idi saçı ise örgülü idi Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında Ebû Bekir ve Ömer’de bulunuyordu. Rasûlullah (s.a.v.) ona: “Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şehâdet eder misin?” buyurdu oda: “Sen benim Allah’ın elçisi olduğuma şehâdet eder misin?” karşılığını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Allah’a meleklerine kitaplarına elçilerine ve ahiret gününe iman ettim buyurdu ve ne görüyorsun” diye sordu. İbn Sâid: “Su üzerinde bir arş görüyorum” dedi. Peygamber (s.a.v.)’de: “Deniz üzerinde şeytanın arşını görüyor” buyurdu. Rasûlullah (s.a.v.): “Tekrar ne görüyorsun?” diye sordu. “Bir doğru ve yalancılar veya doğrular ve yalancı görüyorum” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Karmaşıklığa düşürülmüş bir kimse ondan uzak durunuz buyurdu.” (Müslim, Fiten: 19; Ebû Dâvûd, Melahım: 16)
 Tirmizî: Bu konuda Ömer, Hüseyin b. Ali, İbn Ömer, Ebû Zerr, İbn Mes’ûd, Câbir ve Hafsa’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasendir.
2248- Ebû Bekre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Deccâl’ın anne ve babası otuz yıl beraber olacaklar fakat çocukları olmayacak sonra onların tek gözlü bir erkek çocukları dünyaya gelecektir ki bu çocuk zararı çok faydası az olan bir çocuktur gözleri uyuyacak ve kalbi uyumayacaktır. Sonra Rasûlullah (s.a.v.), onun anne ve babasını bize tanıtmak üzere şöyle buyurdu: Babası uzun boylu olup eti sıkıdır. Burnu kuşun gagasına benzer. Annesi ise tombul olup elleri de uzundur. Ebû Bekre dedi ki: Medîne’de Yahudilerden doğan bir çocuk işittim ben ve Zübeyr b. Avvam gittik anne ve babasının yanına vardık birde ne görelim! Rasûlullah (s.a.v.)’in tarif ettiği şeyleri onlarda gördük onlara sizin başka çocuğunuz var mı? dedik. Dediler ki otuz sene bekledik çocuğumuz olmadı sonra bir oğlumuz oldu ki çok zararlı ve faydasız bir şeydir. Gözleri uyur kalbi uyumaz. Ebû Bekre şöyle devam etti: Onların yanından çıktık o çocuğu bir kadife üzerinde güneşe uzanmış durumda gördük bir şeyler mırıldanıyordu hemen başını açtı ve anneme ve babama ne dediniz? Diye sordu. Bizde ne dediğimizi işittin mi? dedik. O da “Evet” dedi; Gözlerim uyur kalbim uyumaz.” (Müsned: 19522)
 Tirmizî: Bu hadis hasen garib olup Hammad b. Seleme’nin rivâyetiyle bilmekteyiz.
2249- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) ashabından aralarında Ömer b. Hattâb’ın da bulunduğu birkaç kişiyle İbn Sayyad’a uğramıştı. İbn Sayyad; bir delikanlı olup, Beni Meğale konağı yanında bazı çocuklarla oynamakta idi. Rasûlullah (s.a.v.) onun yanına varıp onun sırtına eliyle vurup şöyle dedi: Benim Allah’ın elçisi olduğuma şâhidlik yapar mısın? İbn Sayyad, Rasûlullah (s.a.v.)’e baktı ve Sen, Ümmîlerin peygamberisin dedi. Sonra Rasûlullah (s.a.v.)’e sen benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şâhidlik edermisin? Diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), Allah’a ve elçilerine iman etmişimdir dedi. Sonra Peygamberimiz şöyle devam etti: Sana ne geliyor? İbn Sayyad dedi ki: Bana yalan da doğruda geliyor dedi. Rasûlullah (s.a.v.): Senin işin karma karışıktır buyurdu. Sonra Rasûlullah (s.a.v.), içimde gizlice tuttuğum bir şey var onu bil bakalım dedi. Peygamberimiz (Duhan sûresinin 10. ayetini içinden geçirmişti.) İbn Sayyad; “O Duhh” tur dedi. Rasûlullah (s.a.v.), defol oradan sen bir kahin olarak haddini asla aşamayacaksın. Ömer: Ey Allah’ın Rasûlü! izin ver de buynunu uçurayım dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): Bu gerçekten Deccâl ise sen onun hakkından gelemezsin, eğer o değilse onu öldürmekte bir hayır yoktur buyurdular. (Ebû Dâvûd, Melahım: 16; Müslim, Fiten: 24)
 Abdurrezzak diyor ki: “O değilse” demekten Deccâl’ı kastediyor.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 64
 RASÛLULLAH (S.A.V.)’İN GELECEĞE AİT BAZI HABERLERİ
2250- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şu anda bu bölgede yaşayan kimselerden yüz yıl içinde kimse kalmayacaktır.” (Ebû Dâvûd, Melahım: 18; Müslim, Fedail-us Sahabe: 53)
 Tirmizî: Bu konuda İbn Ömer, Ebû Saîd ve Büreyde den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasendir.
2251- Abdurrahman b. Ömer (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), hayatının son günlerinde bir gece bize yatsı namazını kıldırdı ve selam verince şöyle buyurdu: “Şu gecenizi görüyormusunuz? Bundan yüz sene sonra bugün şu toprağın üzerinde olanlardan hiç kimse hayatta kalmayacaktır.” İbn Ömer diyor ki: İnsanlar yüz seneye dair bu hadisleri rivâyet ederlerken Rasûlullah (s.a.v.)’in bu sözü hakkında yanlış yorumlara düştüler. Halbuki Rasûlullah (s.a.v.) bu hadisinde sahabe asrının sona ereceğini söylemek istemiştir.” (Ebû Dâvûd, Melahım: 18; Müslim, Fedail-us Sahabe: 53)
 Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
BÖLÜM: 65
 RÜZGARA SÖVÜLMEMESİ GEREKİR
2252- Übey b. Ka’b (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Rüzgara sövmeyin hoşlanmadığınız bir şeyle karşılaştığınızda şöyle dua edin: Ey Rabbimiz! Bu rüzgarın hayrını getireceği şeylerin hayrını ne ile emredildiyse onun da hayrını senden diler bu rüzgarın şerrinden getireceği şeylerin şerrinden ne ile emredildiyse onun da şerrinden sana sığınırız.” (Müsned: 20414)
 Tirmizî: Bu konuda Âişe, Ebû Hüreyre, Osman b. eb’îl Âs, Enes, İbn Abbâs ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 66
 CESSASE VE DECCÂL KISSASI
2553- Fatıma binti Kays (r.anha)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.), minbere çıkıp gülümsedi ve şöyle konuştu: Temim-i Dâri bana bir olayı aktardı da bende sevindim ve onu size anlatmak istedim.
Filistin halkından bazı kimseler deniz yolculuğunda gemiye binmişler fırtınaya yakalanan gemi onları bir süre başıboş dolaştırıp sonunda deniz içerisindeki adalardan birine atmıştı. Birde ne görsünler çok tüylü bir yaratık! Sen kimsin derler. Ben Cessase’yim diye cevap verir. O halde bize bildiklerinden haber ver derler. O da der ki: Ben size bir şeyler haber verecek konumda da değilim ve sizden de hiçbir haber soracak değilim. Kasabanın biraz ötesine geldik birde ne görelim! Zincire vurulmuş bir adam! Bu adam bize “Aynı Zuğar” dan bana haber verin dedi. Biz de dopdolu ve su akmaya devam ediyor dedik. Taberiye gölünden bana haber verin dedi. Bizde sularla doludur dedik. Sonra Ürdün ve Filistin arasındaki Beysan hurmalıklarından bana haber verin meyve verdi mi dedi. Biz de evet dedik bana son peygamberden haber verin gönderildi mi? dedi. Bizde evet dedik. İnsanlar o peygambere karşı nasıl davranıyorlar. Dedi. Biz de koşuyorlar adeta dedik. Bunun üzerine bir sıçrayışla sıçradı ki az kaldı zincirlerini koparıyordu. Biz de sen kimsin? Dedik. Ben Deccâl’ım dedi. Taybe’de başka her yere girecektir. Taybe’de Medîne’dir. (Müslim, Fiten: 24; Ebû Dâvûd, Melahim: 15)
 Tirmizî: Bu hadis Katâde’nin Şa’bî’den rivâyeti olarak hasen sahih garibtir. pek çok kimse Şa’bî’den ve Fatıma binti Kays’tan bu hadisi rivâyet etmişlerdir.
BÖLÜM: 67
 MÜSLÜMAN ALTINDAN KALKAMAYACAĞI İŞLERE GİRİŞMEMELİ
2254- Huzeyfe (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Mü’minin kendisini küçük düşürmesi uygun değildir.” Ashab o kendini nasıl küçük düşürür diye sordular. Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurdu: “Altından kalkamayacağı sıkıntılı işlere kendini sokar.” (İbn Mâce, Fiten: 21)
 Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.
BÖLÜM: 68
 ZÂLİME DE MAZLUMA DA MUTLAKA YARDIM EDİLMELİ
2255- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kardeşin zâlim de olsa mazlumda olsa ona yardım et. Bunun üzerine biz Ey Allah’ın Rasûlü! Mazluma yardım etmeyi bildik ama zâlime niçin ve nasıl yardım edeceğiz? Buyurdular ki: Ona zulümden el çektirirsin ona yapacağın yardım işte budur.” (Ebû Dâvûd, Melahım: 17; Buhârî, Mezâlim: 4)
 Tirmizî: Bu konuda Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 69
 İKLİM VE YAPILAN İŞLERİN İNSAN TABİATINA TESİRLERİ
2256- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Çölde oturanlar kaba ve bilgisiz olur, avcılıkla uğraşanlar bazı insanî hareket ve davranışlardan gafil olurlar. İdarecilerin kapılarına ihtiyaç olmaksızın gelenler de değişik şeylerle denenir.” (Ebû Dâvûd, Sayd: 24)
 Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir. Tirmizî: Bu hadis İbn Abbâs rivâyeti olarak hasen sahih garibtir. Sadece Sevrî’nin rivâyetiyle biliyoruz.
BÖLÜM: 70
 PEYGAMBER ADINA YALAN UYDURAN ATEŞTEKİ YERİNE HAZIRLANSIN
2257- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’ın babasından rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Sizler Allah tarafından yardım görecek muzaffer olacak ve ganimetlere sahip olacaksınız ve size ülkelerin kapıları açılacaktır. Sizden her kim bu günlere ulaşırsa Allah’a karşı sorumluluk bilinci içersinde olup yolunu yordamını Allah’ın kitabıyla bulsun ve her zaman iyi ve doğru olanları emretsin, kötülüklerin her türlüsünden de sakındırsın. Kim bile bile benim hakkımda yalan yere hadis uydurursa veya yalan olan şeyleri aktarırsa Cehennem’deki yerine hazır olsun.” (İbn Mâce, Mukaddime: 5; Müslim, Mukaddime: 2)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 71
 FİTNE KAPISI AÇILACAK MI? YOKSA KIRILACAK MI?
2258- Huzeyfe (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ömer (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)’in fitne konusunda söylediği bir şey kimin ezberinde vardır dedi. Huzeyfe ben dedi ve şöyle konuştu: Kişinin ailesi, malı, çocuğu ve komşusuyla sınanması ve denenmesidir ki kıldığı namazı, orucu, verdiği sadakası ve iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırması bu fitneye keffâret olabilir. Ömer: Sana bunu sormuyorum deniz dalgaları gibi olacak büyük fitneden soruyorum dedi. Huzeyfe: Ey Mü’minlerin Emîrî seninle o fitne arasında kapalı bir kapı vardır dedi. Ömer; O kapı açılacak mı? Yoksa kırılacak mı? Diye sordu. Huzeyfe kırılacaktır dedi. Ömer: O halde kıyamete kadar kapanmayacaktır, dedi. Ebû Vâil Hammad’ın rivâyetinde şöyle diyor: Mesrûk’a bu kapıyı Huzeyfe’ye sor dedim. O da sordu da Huzeyfe o kapı Ömer’dir, dedi.” (Müslim: İman: 51)
 Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
BÖLÜM: 72
 HAKSIZLIK YAPAN İDARECİLERLE BERABER OLMAMAK ONLARA DESTEK VERMEMEK
2259- Ka’b b. Ucre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bizim yanımıza geldi biz beş ile dördün toplamı olan dokuz kişiydik bunların beşi; Arap dördü acemden idi. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: Dinleyin! Benden sonra bir kısım idarecilerin geleceğini işittiniz mi? Kim onların yanına girer onları destekler ve yalanlarını doğru kabul eder onların haksızlıklarında onlara yardım ederse benden değildir. Bende ondan değilim bu tip kimseler havuz başında bana yaklaşamayacaklardır. Her kim de onların yanına girmez onlarla ilişki içersinde olmaz onların yaptıkları haksızlıklarında onlara yardım etmezse ve yalan söylediklerini de kabul etmezse o kimse benden, ben de ondan sayılırım ve bu kimse havuz başında bana yaklaşacaktır. (Nesâî, Biat: 36)
 Tirmizî: Bu hadis sahih garibtir. Bu hadisi Mis’ar’ın rivâyeti olarak sadece bu şekliyle bilmekteyiz. Harun dedi ki: Muhammed b. Abdulvehhab, Sûfyân’dan, Ebû Husayn’dan, Şa’bî’den, Âsım el Adevî’den, Ka’b b. Ucre’den bu hadisin bir benzerini bana aktarmıştı. Yine Harun diyor ki: Muhammed, Sûfyân’dan, Zübeyd’den, İbrahim’den (Nehaî değil) Ka’b b. Ucre’den, Mis’ar’ın rivâyetinin bir benzerini bana aktarmıştır.
Tirmizî: Bu konuda Huzeyfe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
BÖLÜM: 73
 MÜSLÜMAN OLMAK AVUÇ İÇİNDE ATEŞ TUTMAK GİBİ Mİ OLACAK?
2260- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki dininin gereklerini yerine getirme konusunda dirençli davranıp müslümanca yaşayan kimse avuç içerisinde ateş tutan kimse gibi olacaktır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Bu hadis bu şekliyle garibtir.
Ömer b. Şakir; Basralı bir ihtiyar olup kendisinden pek çok ilim adamı hadis rivâyet etmiştir.
BÖLÜM: 74
 KİBİRLİ KİBİRLİ YÜRÜNDÜĞÜNDE NE OLACAK?
2261- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetim kibirli kibirli yürüdüğü ve kral çocukları iran ve Rum çocukları hizmet ettiği zaman kötüler iyi insanların başına bela olacaktır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu hadis garibtir. Bu hadisi Ebû Muaviye, Yahya b. Saîd el Ensarî’den rivâyet etmiştir. Aynı hadisi bize Muhammed b. İsmail el Vasitî, Ebû Muaviye vasıtasıyla Yahya b. Saîd’den, Abdullah b. Dinar’dan ve İbn Ömer’den benzeri şekilde rivâyet etmiştir. Ebû Muaviye’nin, Yahya b. Saîd’den, Abdullah b. Dinar’dan ve İbn Ömer’den rivâyetinin aslı bilinmemektedir. Bilinen Musa b. Ubeyde’nin rivâyetidir. Mâlik b. Enes bu hadisi Yahya b. Saîd’den mürsel olarak rivâyet etmiş ve bu rivâyetinde “Abdullah b. Dinar ve İbn Ömer’den” denilmemiştir.
BÖLÜM: 75
 BAŞLARINA KADIN İDARECİ GEÇİREN TOPLUMLAR NE OLUR?
2262- Ebû Bekre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’den duyduğum bir hadisle Allah, Beni Cemel vakasına katılmaktan korudu. Kisra ölünce Rasûlullah (s.a.v.), yerine kim geçirildi diye sordu “Kızını” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Başlarına bir kadını idareci olarak geçiren bir toplum asla kurtuluşu elde edemeyecektir.” Ebû Bekre şöyle devam etti: “Âişe, Basra’ya gelince Rasûlullah (s.a.v.)’in bu sözünü hatırladım ve bu hadisle Allah beni bu hâdiselere karışmaktan korumuş oldu.” (Nesâî, Kudad:
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 76
 İYİLER VE KÖTÜLER NASIL KİMSELERDİR?
2263- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) oturmakta olan bazı kimselerin başında durdu ve şöyle buyurdu: Dikkatlice dinleyin sizin iyilerinizi ve kötülerinizden ayırıp size bildireyim mi? Herkes sustu Rasûlullah (s.a.v.), bu sözü üç kere tekrarladı. Bir adam evet ey Allah’ın Rasûlü! bizim hayırlı ve şerli olanlarımızı bize bildir dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İyi olanınız iyiliği umulan ve kötülüğünden emin olunan kişidir. Kötü olanınız da iyiliği umulmayan ve kötülüğünden de emin olunmayan kişidir.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
BÖLÜM: 77
 İDARECİLERİN İYİLERİ VE KÖTÜLERİ HANGİ KİMSELERDİR?
2264- Ömer b. Hattâb (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İdarecilerinizin iyilerini ve kötülerini size bildireyim mi? İyileri o kimselerdir ki onlar sizi severler sizde onları seversiniz siz onlara dua eder onlarda size dua ederler. Devlet adamlarınızın kötüleri ise öyle kimselerdir ki siz onları sevmez onlara düşmanlık beslersiniz onlar da sizi sevmez size düşmandırlar. Siz onlara onlarda sizi sevmez size düşmandırlar. Siz onlara onlarda size lanet ederler.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
 Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece Muhammed b. ebî Humeyd’in rivâyetiyle bilmekteyiz. Muhammed ise hafızası yönünden zayıf sayılmıştır.
BÖLÜM: 78
 NAMAZ KILDIĞI SÜRECE İDARECİYLE ÇATIŞILMAZ
2265- Ümmü Seleme (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Başınıza bazı idareciler gelecek onların bazı yaptıklarını hoş görecek bazısından da hoşlanmayacaksınız reddeden kişi kendisini kurtarır, hoşlanmayan kişi rahat ve huzura erer fakat razı olup onlara uyan kimseler zarar görürler. Denildi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! onlara karşı savaşmalı değilmiyiz? Rasûlullah (s.a.v.); “Namaz kıldıkları sürece hayır” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Sünnet: 21)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihihtir.
2266- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İdarecileriniz iyi kimselerden, zenginleriniz cömert kişilerden olduğu ve işleriniz aranızda istişare ile yürütüldüğü durumda yeryüzünde yaşamanız toprak altına gitmenizden daha hayırlıdır. Ama idarecileriniz kötülerinizden zenginleriniz cimrilerinizden işleriniz de kadınlara teslim edildiği zaman yerin altı (kabir) size üstünden (yaşamaktan) daha hayırlıdır.” (Buhârî, Fiten: 18)
 Tirmizî: Bu hadis garib olup sadece Salih b. Mürrî’nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Salih’in rivâyetleri arasında kendisine uyulmayacak garib hadisleri vardır. Kendisi Salih bir insandır.
BÖLÜM: 79
 BOZUKLUK DÖNEMLERİNDE İBADET VE KULLUĞUN DEĞERİ
2267- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Siz öyle bir zamandasınız ki sizden kendisine emredilenin onda birini terk eden kimse helak olmuş olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki o zamanda kendisine emredilenin onda birini yapan kimse ise kurtulacaktır.” (Ebû Dâvûd, Sünnet: 21; Buhârî, Fiten: 18)
 Tirmizî: Bu hadis garib olup sadece Nuaym b. Hammad’ın, Sûfyân b. Uyeyne’den rivâyeti olarak bilmekteyiz.
Tirmizî: Bu konuda Ebû Zerr ve Ebû Salih’den de hadis rivâyet edilmiştir.
2268- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), minberin üzerinde doğruldu ve doğu tarafını işaret ederek, işte bu taraf fitnelerin karışıklıkların yeridir, güneşin doğduğu yer veya şeytanın güneşe tapanları saptırdığı yön demek istediler.” (Buhârî, Fiten: 16; Müslim, Fiten: 16)
 Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
2269- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Horasandan siyah sancaklar çıkacak hiçbir güç onların hakkından gelemeyecek sonunda o sancaklar İliya’ya (Kudus’e) dikilecektir.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
"LÂ İLAHE İLLALLAH" DİYEN KİMSEYE DOKUNMAMAK (YÂNÎ ÖLDÜRMEMEK)

3927) "... Ebû Hüreyre (Radtyallâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Lâ ilahe illallah (yâni Allah'tan başka hak ilâh yoktur) deyinceye kadar insanlarla savaşmak ile emrolundum. Onlar bunu (yâni Tevhîd kelimesini) söyleyince Tevhîd kelimesinin hakkı (olan cezalar) müstesna, canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. (îmânda samimî olup olmadıklarının) hesabı da Allah Azze ve Celle'ye aittir.-"

3928) "... Câbir (Radtyallâhü anh)'âen rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Lâ ilahe illallah» deyinceye kadar insanlarla savaşmak ile emrolundum. Onlar "Lâ ilahe illallah1' deyince Tevhîd kelimesinin hakkı (olan cezalar) müstesna, kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. (îmânda samimî olup olmadıklarının) hesabı da Allah'a aittir.»"

3929) "... Evs (bin Ebî Evs Huzeyfe es-Sakafî) (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Biz (bir gün) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında oturuyorduk. O, bize olup biteni anlatarak vaaz ediyordu. O sıralarda O'na bir adam gelerek O'nunla gizli konuştu. Sonra Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bu adamı götürüp öldürünüz», buyurdu. Adam geri gidince Re-sûluüah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona seslenerek t
«Sen Allah'tan başka ilâh olmadığına şehâdet eder misin?» diye sordu. Adam (da) :
Evet, dedi. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (bunun üzerine) :
«Gidiniz ve adamı serbest bırakınız. Çünkü "La ilahe illallah" deyinceye kadar insanlarla savaşmak ile emrolundum. Onlar bunu İşleyince (yâni Tevhid kelimesini getirince) kanları ve mallan bana haram olur,» buyurdu."

3930)   "... Imıân bin Husayn (Radtyaîlâhü anhydtn; Şöyle demî§tir:
Nâfi bin el-Ezrak (ki haricîlerin Ezrakîler kolunun başıdır) ve arkadaşları gelerek:
Sen helak oldun (dinden çıktın) Yâ tmrân, dediler, tmrân: Ben helak olmadım (küfre gitmedim), diye cevab verdi. Onlar i Bilâkis (müslümanlıktan çıktın), dediler. îmrân: Beni helak eden (dinden çıkaran) şey nedir? diye sordu. Onlar t
Allah «Bir fitne (yâ-ni Allah'a ortak koşmak) kalmayıp din tamamen Allah'ın (dini olan İslâmiyet) olana kadar onlarla (yâni müşriklerle) savaşınız» (1) buyurmuştur. (Yâni sen ise bizim safımızda yer alıp haricî olmayanlarla savaşmadın), dediler. İmrân:
Biz, müşrikleri bertaraf edinceye kadar savaştık ve din tamamiyle Allah'ın oldu (yâni Hicaz müşriklerden tamamen temizlendi), Dilerseniz size Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den işittiğim bir hadîsi rivayet edeyim, dedi. Onlar:
O hadîsi Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den sen (mi) işittin? diye sordular. İmrân:
Evet, (ben işittim). Şu olaya şâhid oldum, dedi t Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), müşriklere müslüman-lardan bir askerî kuvvet gönderdi. Giden müslüman askerler müşriklere rastlayınca onlarla şiddetli bir savaş yaptılar. Neticede müşrikler mağlûp olarak sutlarını müslüman askerlere verdiler (yâni savaşta kırılıp saf dışı edildiler). Sonra benim yalanlarımdan bir adam müşriklerden bîr adama mızrakla hücum ederek yanma varınca müşrik adam: "Eşhedü enlâ ilahe illallah = Allah'tan başka hak ilâh olmadığına şehâdet ederim." Ben şüphesiz müslümanım, dedi. Fakat (buna rağmen) yakınım olan adam mızrakla vurup onu Öldürdü. Sonra Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanma geldi ve t
Yâ Resulallah! Ben helak oldum (yâni büyük bir günah işledim), dedi. Resûl-İ Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir veya iki defa:
«İşlediğin (günah) nedir?» buyurdu. Adam da yaptığı İşi O'na arzetti. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) adama i
(Kelime-i şehâdet getirip müslüman olduğunu söylediğine rağmen samimiyetine inanmadın) O halde karnım yarıp da kalbindekini bilmeliydin? buyurdu. Adam Yâ Resûlallah! Karnını yarsaydım kalbindekini bilmiş olur (mu) idim? deyince Resul i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
O halde sen ne onun konuştuğu sözünü kabul ettin, ne de kalbindekini bilirsin, buyurdu.
İmrân dedi ki: Sonra Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) adam hakkında bir şey söylemedi. Adam da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu defnettik. Ertesi günü sabahı cesedi yer yüzünde görüldü. Halk: Bir düşman bunun cesedini toprağın altından çıkarmış olabilir, dedi. Biz onu (tekrar) defnettik. Sonra gençlerimize mezarı başmda nöbet beklemelerini emrettik. Ertesi günü sabahı cesed (yine) yer yüzünde oldu. Bu kere biz: Gençlerimiz uyumuş (bu arada cesed düşman tarafından çıkarılmış) olabilir, dedik ve (tekrar) defnettikten sonra bu defa biz kendimiz onun nöbetini tuttuk. Yine ertesi günü sabahı cesed yer yüzünde oldu. Artık (toprağa gömmekten vazgeçip) cesedi o dağlar arasındaki yollardan birisine attık.'1
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bu, hasen bir seneddir. Râvi SÜzneyfı el-îcll güvenilir saymıştır. Müslim de kendi Sahfh'ine rivayetini almıştır. Râvi Âsim da el-Ahven olandır. Müslim kendi Sahih'inde bunun da hadisini rivayet eder. Ve tbn-i Hibbân bunu güvenilir zâtlar arasına almıştır. Râvi Süveyd bin Saîd hakkında ise İhtilâf vardır.
"... İmrân bin el-Husayn (Radıyallâhü anh) : Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bizi bir askeri müfrezede (savaşa)  gönderdi. Sonra (savaşın bitiminde)  müslümanlardan
bir adam müşriklerden bir adama hücum etti, diyerek yukardaki hadîsi anlattı ve bu rivayette şunu da ilâveten söyledi:
(Biz cenazeyi defnettikten) sonra yer cesedi dışarı attı. Bunun Üzerine durum Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e arzedildi. O da şöyle buyurdu i
Yer, o adamdan daha şer kimseyi de şüphesiz kabul eder. Lakin Allah, — Lâ ilahe illallah — kelimesinin hürmetinin ta'zîmini size göstermeyi sevdi."





MÜ'MİNİN KANI VE MALININ HARAMLIĞI BABI

3931) "... Ebû Saîd (Radıyallâhü anA^'den rivayet edildiğine göre; Re* sûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Selİem) Veda haccında şöyle buyurdu, demiştir:
«(Ey insanlar!) Bilmiş olunuz ki şüphesiz günlerin en mukaddesi şu (bayram) gününüzdür. Bilmiş olunuz ki ve ayların en mukaddesi şu (Zilhicce) ayınızdır. Bilmiş olunuz ki şehirlerin en mukaddesi şu (Mekke) şehrinizdir. Bilmiş olunuz ki şu (Zilhicce) ayınızda, şu (Mekke) şehrinizde şu (bayram) gününüz nasıl mukaddes (yâni bayram günü Mekke'de «günah işlemek nasıl ağır biçimde haram) ise şüphesiz kanlarınız ve mallarınız da size haramdır (yâni birbirinizin kanını akıtmanız ve haksız yere birbirinizin malını yemeniz de her zaman ve her yerde şiddetle haramdır). Bilmiş olunuz ki, ben (Allah'ın hükümlerini) tebliğ ettim mi?» Orada bulunanlar:
Evet, dediler. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  (de) ; «Allahun şâhld ol», buyurdu.'*

3932)    "... Abdullah bin Amr (bin el-Âs) (Radıyallâhü autJ'den; Şöyle demi§tir:
Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Ka'be'yi tavaf ettiğini ye (tavaf esnasında) söyle söylediğini gördüm «(Ey Ka'be!) Sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve senin kutsallığının azametine hayranım. Muhammed'İn cam (kudret) elinde olan (Allah) a yemin ederim ki, mü'minin hürmeti Allah katında senin hürmetinden şüphesiz daha azametlidir. Mü'minin malının, kanının ve onun hakkında ancak iyi zan beslemek kutsallığı (seninkinden üstündür).»"

3933)   "... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü a«A)'den rivayet edildiğine göre; Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Müslümanın her şeyi müslümana haramdır. Kanı, malı ve ırzı.**'

3934) "... Fadâle bin Ubeyd (Radıyallâhü û«A)'den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Mü'min o kimsedir ki, insanlar malları ve canlan bakımından ondan (yâni şerrinden) emindirler. Muhacir de hatâları ve günahları terk eden kimsedir.»"

3935)    "... Câbir bin Abdillah (Radıyallâkü anhümâydan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
«Kim apaçık bir şekilde bir malı gasbederse (veya cebir kullanarak yağmalarsa) o kimse bizden değildir.»"

3936) "Ebû Hüreyre (Radıyallâhü ankyden rivayet edildiğine göre Resûlullah (SaÜallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Zina eden kişi zina ettiği zaman mü'ınin olarak zina etmez, içki içen kişi de içki içtiği zaman mümin olarak içki içmez. Hırsız da çaldığı vakit mü'min olarak çalmaz. Başkasına âit bir malı insanların gözleri önünde orla alan kişi de bunu alenen gasbettiği Cveyâ cebir kullanarak yağmaladığı) zaman mü'rnin olarak bu suçu işlemez.*"

3937) "... İmrân bin Husayn (Radtyallâhü anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kim bir malı aleni olarak ve zorla alırsa o kimse bizden değildir.."

3938)    "... Sa'Iebe bin el-Hakem (Radtyalldhii a»A>'den; §6yle demi§tir:
Biz dugmamn bir koyun siirusune rastlayip yagmaladik. Sonra (bogazladigimiz koyun etlerini pi§irmek uzere) tencerelerimizi dik-tik (atege koyduk). Sonra Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) tencerelerin yanina ugradi ve O'nun emriyle tencereler devrildi (ya-ni etler dokiildii). Sonra §6yle buyurdu:
Ǥuphesiz yagmalanan mal helal degildir.*"

3939)    "... (Abdullah) bin Mes'ud (Radtyallahu anhydtn rivayet edildi-gine gore Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oy)e buyurdu, demi§tir: •Muslumam sdvmek fusuk (haram)dir. Onunla ^arpi§mak da kii-
Salebe dtA.)'in Hal Tercemesi:
Son hadisin r&visi Salebe bin el-Hakem el-Leys! san&bldir. KGfe'ye yerle^ml? ve Huneyn savanna katilmi?tir. Be? aded hadisi vardir. tbn-i M&ceh ondan hadis rlvftyetinde bulunmu^tur. Ravisl Simak bin Hars'tir. (Hulasa, 57)

3940)   "... Ebfl Hiireyre (Radiyallahu ank)'den rivayet edildigine gore; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurmu§tur:
-Muslvimam sdvmek fasikliktir.    Onunla garpi§mak da kiifur-

3941) "... Sa'd (bin Ebi'I-Vakkas) (Radtyallaku ank)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demigtir:
■MOsliimam sSvmek fasikliktir. Onunla garpigmak da kUfurdflr.»"





BENDEN SONRA BiRIBiRiNIZiN BOYUNLARINI VURARAK KAFiRLER (GlBl)  OLMAYINIZ

3942)    "... Cerir bin Abdillah (el-Beceli)  (Radtyallahu anh)'den rivayet edildigine gore:
ResOluUah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Veda haccinda (ken-disine) :
-Halki sustur (da dinlesinler),» diye emretti.  (Halk sustuktan) sonra §6yle buyurdu:
•Benden sonra biribirinizin boyunlanm vurarak kafirler olma-
yinxz.-"

3943)    "... ibn-i Omer (Radtyallahu anhiimdydan rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §byle buyurmu§tur:
«Vah size (yahut vay halinize), Benden sonra biribirinizin boyun-lanna vurarak kafirler olmayimz.*"

3944) "... Sunabih el-Ahmesi (Radtyallahu anhyden rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
•Bilmis olunuz ki ben kevser havuzu uzerinde suphesiz Sncunflz (yani ihtiyaglannizi onceden hazirlayici) olacagim ve ben diger iim-metlere karsi goklugunuzla oviinecegim. Onun igin benden sonra sa-km biribirinizi oldiirmeyiniz (garpi§mayimz).»"

3945) "... Ebu Bekr-i Siddik (Radtyalldhu anA)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selletn) §6yle buyurdu, demi$tir   :
•Kim sabah namazim kilarsa o kimse Allah'in guvencesindedir. Artik Allah'in bu guvencesini ihlal etmeyiniz. Bu itibarla kim bdyle olan bir kimseyi (§er'i hiikum olmaksizin) olduriirse Allah oldiiren ki§iyi sorguya gekip neticede ba§ asagi cehenneme atar.»"

3946)    "... Semure bin Cundeb (Radtyalldhu anh)'dtn rivayet edildigine gore; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurmugtur:
•Kirn sabah namazim kilarsa o kimse Allah (Azze ve Celle) 'nin gtivencesindedir.»"

3947)   "... Ebu Hureyre (Radtyolldkii anh)'den rivayet edildigine gore;
Resulullah (Sattallaku Aleyhi ve Sellem) §6yle buyirdu, demi§tir  :
•Mu'min ki§i Allah (Azze ve Celle) kaiinda baa meleklerinden iistundur.»"

3948)    "... Ebu Hureyre (Radtyallahii anhydtn rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, deraijtir:
-Her kim bir soy sop davasina (halki) te§vik ederek veya bir soy sop davasi igin ofkelenerek hak veya batil oldugu bilinmez bir gaye ile k8ru korune agilan bayrak altinda (yani toplanan bir topluluk igin-de) savasirsa, o kimsenin olduruliisu bir cahiliyet 61duruliisudur.»"
.«jun J» -uy

3949) «... Fuseyle'nin babasi (Vasile bin el-Eska') (Radtyalldhu anhii-mtfj'dan; §oyle demigtir:
Ben, Ya Resulallah! Adanun kendi kavmini sevmesi taassubtan (bir gesit sajrclir) nu? diye Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve SellemJ'e sordum. O:
•Hayir. Ve Zakin adamin kendi kavmine zulumde yardim etmesi taassubtan (bir nevi)dir», buyurdu."





İSLAMIN BUYUK TOPLULUGUNDAN AYRILMAMA

3950)    "... Enes bin Malik (Radtyalldhii anh)'den; §6yle demi§tir:
Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den su buyrugu isittim!
•Benim ummetim dalalet uzerinde siiphesiz toplanmaz (birle§-mez). Bu itibarla siz (iimmetim arasinda) bir ihtilaf g5rdugiinuz za-man biiyuk miisluman toplulugundan aynlmayuiiz>"





OLACAK FITNELER

3951)    "... Muaz bin Cebel (Radtyallahii anh)'dtn §6yle demi§tir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sell em) bir gun bir namaz kildi da namazi uzatti. Sonra namazi bitirince: Ya Resulallah! Bugun na-mazi uzattni, dedik (veya dediler). Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
-Ben bir iimit ve bir korku namazuu kildim. Ben (namazda) Allah (Azze ve Celle) 'den ummetim igin ug §ey istedim. Allah iki geyi verdi ve bir tanesini bana reddetti (onu vermedi). Ben ummetime ba§kalanndan (yani kafirlerden) bir du§mam musallat etmemesini (yani ummetin mahvedilmemesini) istedim. Allah bunu bana verdi. Ummetimi suda bogmak suretiyle helak etmemesini istedim. Bunu da bana verdi. Ummetimin sava^imn kendi aralannda kilmamasuu da istedim. Fakat Allah bu istegimi reddetti.*"

3952) "... Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellemyin azadli kolesi Sev-ban (Radtyalldkii onA/den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurmu§tur :
•Yer benim igin o derece diiriilup toplatildi ki ben onun §ark ta-raflanni ve garp taraflanni gordum. Bana sari (veya kirmizi) ve be-yaz (yani altm ve gumu§) hazineleri de verildi ve bana: Senin (um-metinin) miilku senin igin durulup toplatilan alanlara kadar (geni§-liyecek)dir, denildi. Ben, Allah Azze ve Celle'den (su) Qc §eyi (veya §unlan ug defa) istedim: Allah'm ummetimin ba§ma tiimunii faelak edecek bir aghk felaketini musallat etmemesini ve iimmetimi firka firka yapip (biribiriyle sava^mak ve ig harple) bazasina bazisuun aza-bini tattirmamasmi da istedim. (Bu isteklere kar§i Allah tarafmdan) bana: Ben bir hiikum verdigim zaman artik o hukmun infaz edilme-mesine mahal yoktur ve ben, senin iimmetin basina onlan (tumuyle) helak edecek bir a^lik felaketini musallat etmeyecegim ve dunyanm cevresi arasinda bulunan (kafir du$manlar)i iimmetin aleyhinde top? lamayacagim ki ummetinin bazisi diger bazisini yok etsin ve biribirinl oldursun, buyuruldu. Ummetimin igine kihc konuldugu (yani ig savas. oldugu) zaman artik kiyamet giiniine kadar kilig onlardan kaldinl-mayacak (yani ig sava§ son bulmayacak)tir. §uphesiz iimmetim igin korktugum §eylerden birisi de sapitici (yani bid'atlere, gunahlara ga-ginci) imamlar (yani devlet adamlarOdir. Ummetimden bazi kabi-leler putlara tapacak ve ummetimden bazi kabileler de miisriklere iltihak edecektir. Kiyamete yakin zamanlarda otuza yakin gok yalanci deccal muhakkak olacak. Deccallann hepsi peygamber oldugunu sfiy-Ieyecektir. (Halbuki peygamberlerin sonuncusu benim ve benden sonra peygamber yoktur). Allah (Azze ve Celle) *nin emri (ki butun mu'minlerin toptan vefat etme belirtisi olan bir riizgardir) gelinceye kadar ummetimden bir ziimre daima hak (yol) iizerinde kahp ilahi yardima mazhar olacak muhalifleri onlara zarar veremeyecektir-
Ebii'I-Hasan dedi ki: Ebu Abdillah (ibn-i Maceh) bu hadisin ri-vayetini bitirince: Bu, ne kadar deh§etli bir hadistir, dedi.1*

3953) "... (Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve SeUem)*in zevcelerinden) Zeyneb bint-i Cah§ (Radtyallahu anhd)'dan rivayet edildigine gore:
Bit defa Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uykusundan uyanarak (telastan) ytizu kizarmi§ vaziyette:
«La ilahe illallah, vuku bulmasi yaklasan bir §er (fitne)den do-layi vay Araplann haline. Bu gun Ye'cuc ve Me'cuc'un seddinden §oy-le bir delik acildi, buyurdu ve sehadet parmagmin ucunu bas panna-ginin ortasindaki mafsal ile birlestirerek (acilan deligin buyuklugunu gostermek uzere) halka yapti.»
Zeyneb (Radiyallahu anha) demigtir ki: Ben Ya Resulallah! ici-mizde salih (yani Allah'a itaatkar, iyi ve temiz mu'min)Ier bulundu-gu halde biz helak olur muyuz? diye sordum. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : ,
*(Evet.) fuhus, giinah ve fasikhk cogaldigi zaman (helak olursu-nuz)» diye cevab verdi."
1

3954)    "... Ebu ttmame (Radiyallahu ank)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurmu§tur:
«Bir takim fitneler olacaktir. Adam o fitnelerde mu'min olarak sabahlayacak ve kafir olarak ak§amlayacaktir. Ancak Allah'in Him
ile  (kalbini) ihya ettigi kimseler (bu tehlikeden)  miistesnadir.*"

3955)    "... Huzeyfe (bin el-Yeman) (Radtyalldhii ankiimdydan; §oyle de-mijtir:
Biz (bir gun halife) Omer (bin el-Hattab) (Radiyallahu anh)'m yaninda oturuyorduk. Omer (orada bulunan sahabilere) :
Hanginiz Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'in fitne hak-kindaki hadlsini hafizasinda iyice tutuyor? diye sordu. Huzeyfe de-mis, ki, bu soru uzerine:
Ben (iyi bellemi§im), dedim. Cmer (Radiyallahu anh) :
Sen cidden (hadis bellemeye) cii^etkarsm, dedi. (Sonra) Hadis
nasildir? diye sordu. Huzeyfe j Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) 'den:
Adamin ailesi, evladi ve komsusu yiizunden maruz kaldigi fitne-
ye (gunaha); namaz, orug, sadaka, iyi §eyleri emretmek ve kotii $ey-
leri menetmek keffaret olur, buyrugu igittim, dedi. Bunun uzerine
Omer (Radiyallahii anh) :
(Hayir, sormak) istedigim bu (fitne hadisi) degil. Ben ancak de-nizin dalgalanmasi gibi dalgalanan fitne (hakkindaki hadisi) kasde-diyorum, dedi. Bunun uzerine Huzeyfe (Radiyallahu anh) :
Ey Mii'minlerin Emiri! O fitne ile senin ne ili§igin var? §fiphesiz seninle o fitne arasinda kilitli bir kapi vardir, dedi. Omer (Radiyallahii anh) :
O kapi kmlacak mi, yoksa a^ilacak mi? diye sordu. Huzeyfe (Radiyallahii anh) :
Hayir, kinlacak, diye cevab verdi. Omer (Radiyallahii anh) : Kinlan kapi (agilan kapiya nazaran) hig kilitlenemez, dedi.
(§akik demistir ki 0 Biz Huzeyfe'ye *
Omer, kapmm kim oldugunu biliyor muydu? diye sorduk. Huzeyfe (Radiyallahii anh) :
Evet, yarmdan once bu gecenin gelecegini bildigi gibi (biliyordu). Ben ona hie yalan yanh? olmayan bir hadis rivayet ettim, dedi.
(§akik demi§tir ki:) Biz bunun uzerine kapinm kim oldugunu Huzeyfe*ye sormaya cesaret edemedik de Mesruk'a: Sen Huzeyfe'ye sor, dedik. Mesruk ona sordu. O da: (Kapi) Omer'dir, dedi."

3956) "... Abdurrahman bin Abd-i Rabbi'l-Ka'be (Radtyallahu ank)'den; §6yle demi§tir:
Bir gun Abdullah bin Amr bin el-As (Radiyallahu anhuma) KaT-be'nin golgesinde oturmus, basinda da halk toplannus iken ben onun yanina vardun. Abdullah'dan (bu esnada) §unu i§ittim: Biz bir yol-culukta Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in beraberinde idik. O, bir ara bir konakta konakladi. Bunun uzerine kimimiz kendi ga-dinni kuruyor, kimimiz ok atisi yapiyor ve kimimiz otlanan hayvam ile mesgul oluyordu. Bu sirada Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in cagincisi "Haydin namaza" diye gag rid a bulundu. Biz de hemen toplandik. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayaga kal-karak bize su hitabede bulundu:
•Benden onceki her peygamber uzerine kendi ummeti igin hayir bildigi §eyleri onlara gostermesi ve §er bildigi §eylere karsi uyanp korkutmasi §uphesiz bir hak, gorev oldu. Sizin bu iimmetinizin afi-yeti (yani dine zarar veren geylerden selamette bulunmasi) evvelinde kihndi. Bu iimmetinizin son kismimn basina bela ve hoslanmayaca-gimz bir takun isler muhakkak gelecektir. Sonra oyle fitneler gelecek ki bazisi diger bazisim hafifletecek (yani sonra gelen fitne bir onceki fitneden daha siddetli olacagmdan oncekini hafif birakacaktir). Artik mu'min kul, tbir fitne geldiginde) : iste beni helak eden fitne budur, der. Bir sure sonra o fitne gecer. Bunun arkasmda baska bir fitne gelir ve mu'min kul: iste beni helak edici fitne budur, der. Sonra o fitne de agilip gider. Artik kim cehennem ate§inden uzaklastinlmasi ve cennete girdirilmesi kendisini sevindiriyorsa Allah'a ve ahiret gii-niine iman eder halde iken oltimu gelsin ve insanlara, kendisine yap-malanni arzuladigi §eyleri yapsm. Kim bir devlet bas.kamna bey'at edip ona elini vermis. (yani segmis.) ve samimiyetle baglanmi§ ise artik olanca giicuyle ona itaat etsin. §ayet bundan sonra baska bir devlet baskani gikip gelir de birincisi ile nizaa kalki^irsa (yani isyan ci-karmak isterse)  sonradan gelenin boynunu vurunuz.*
Abdurrahman bin Abd-i Rabbi'l-Ka'be demistir ki: Bunun uzerine ben ba§imi toplulugun arasindan ileri sokarak (yani Abdullah (Ra-diyallahii anh) 'm yakuuna sokularak) : Allah a§kina sana soruyorum, bu hadisi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den sen kendin isittin (mi)? dedim. Abdurrahman demistir ki: Bunun uzerine Abdullah (Radiyallahu anh), eliyle kulaklanna igaret ederek: Bunu kulak-larun isitti* kalblm de belledi, iyice ezberledi, dedi."





FlTNE DÖNEMİNDE SABIR VE TEENNlYIU HAREKET ETMEK

3957) "... Abdullah bin Amr (bin el-As) (RadtyaU&hu anhiima)'dan ri-vftyet edildigine gore; Resfilullab (Sallallahu Aleyhi ve SeUetn):
•insanlann elekten gegirilerek iyilerin gittigl, kdtulerin kaldifi, ahidlere sadakat v« emanetlere riayetlerinin bozuldugu, ihtilafa dflg-tukleri (Resul-i Ekrroa (SaUallaJW Aleyhi ve Sellem) ellerinin par-
maklanm biribirine gecirerek) ve §5yle olduklan bir yakin gelecek-te haliniz nasil olacak?» buyurdu. Sahabiler:
Ya Resulallah! Anlattigm durum olunca biz nasil edelim? diye sordular. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«(Hak oldugunu) bildiginizi tutarsiniz. (Hak oldugunu) kabul et-mediginizi birakirsiniz. Kendinize ait seylere (y4ni §ahsinizi ve aile ferdlerinizi ilgilendiren i^lere) ydnelirsiniz ve ba$kalarunzin i^ini tet-kedersiniz-, buyurdu.**

3958)   "... Ebfl Zerr(ri Gif&ri) (RadtyalMhu anh)'den; §oyle dcmigtir:  |k»6HiPfch-'(SaUaIlaha Aleyhi ve Sellem)  (bir gun):
•Ya Eba Zerr! Evin (yani kabrin) kole kadar pahalanacak derecede gok insanin Slum vukuati ile halin nasil olacak?. buyurdu. Ben:
Allah ve Resuluniin benim igin sectikleri hal (veya Ebu Zerr de-di ki: AlJah ve Resulu en iyi bilendir)" olur, dedim. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
-Sabretmeye calis,- buyurdu. (Sonra) Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
(Ya Eba Zer!) *Mescidine gelip de (aghktan) yatagina donmeye gucun yetmeyecek ve (agliktan) yatagindan kalkip da mescidine git-meye takatin kalnuyacak derecede insanlann basina gelecek aghk ile halm nasil olacak?. buyurdu. Ebu Zer demistir ki: Ben: Allah ve Resulu en iyi bilendir (veya Allah ve Resulunun benim igin segtigi hal olur), diye cevab verdim.. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«(o donemde) iffetli olmaya devam et (yani dilenmekten veya helal olmayan kazangtan kagin)» buyurduktan sonra:
*(Ya Eba Zer!) Hicarettt'z-Zeyt (denilen yer) kan altinda kalacak derecede insanlann basina gelecek oldurme (fitnesi) He halin nasil olacak?* buyurdu. Ben:
Allah ve Resulunun benim igin sectigi hal olur, dedim. Sonra Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
-Kendilerinden oldugun kimselere (yani kabilene veya bey'at et-tigin halifeye) iltihak et,» buyurdu. Ben t
Ya Resulallah! Kihcimi alip da bunu yapanlan kihcimla vurma-yayim mi? diye sordum. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«O zaman sen bunu yapanlardn gunahinla ortak olursun. Ve la-kin kendi evine gir (kapan,» buyurdu. Ben:
Ya Resulallah! Peki eger benim evime girilirse? diye sordum. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
-§ayet kihcm panltismin seni maglup etmesinden korkarsan ri-da (belden yukan giyilen elbise)nin kenanm yuzune at (yani yuziinu ort) ki saldirgan kisi kendi gunahi ve seni (oldurmen)in gunahi He ddnsun ve boylece cehenem halkindan olsun,» buyurdu."

3959)    "... Ebu Musa (el-E§'ari) (Radtyalldhu anh)'dtn; goyle demigtir;
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize i •Kiyamete yakin donemde §iiphesiz bir here olur,» buyurdu. EbO Musa demlstir ki: Ben t
Ya Resulallah! Here nedir? diye sordum. O t
«Katildir,» buyurdu. Bunun uzerine bazi mflslumanlar:
Ya Resulallah! Biz su anda tek bir yilda mugriklerden §u kada-ruu olduriiruz, dediler. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu soze cevabem
•Here, mu§rikleri (yani Allah'a ortak koganlan) SIdurmek degll-dir. Lakin bazmiz bazuiizi oldiirecek, hatta adam komgusunu, amca-smin oglunu ve akrabasuu 61diirecektir,» buyurdu. Sonra orada bulu-nanlann bazisi:
O gun akillanmiz beraberimizde (yani bagimizda) oldugu halde mi (biribirimizi oldurecegiz)? diye sordu. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
•Hayir. O zaman (daki halk)in gogunun akillan almacak ve akil-siz bir takim adi insanlar o donemin adamlan olacaktir,» buyurdu.
Sonra el-Es'ari (Radiyallahu anh) dedi ki: Allah'a yemin ederim ben o vaziyetin bana ve sizlere yeti§ecegini (yani o gunleri gorecegi-inizi) cidden kuvvetle samrim. Allah'a and olsun ki o vaziyet bize ula-s^rsa Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in bize tavsiyesi-ne g6re ona girdigimiz gibi (sug iglemeden) gikmamizdan basjea hic-bir cikar yol ne benim icin ne de sizler igin vardir."

3960) "... Udeyse bint-i Uhban (bin Sayfi el-Gifari) (Radtyallahu anhu-tnd)'dan; §6yle demi§tir:
AU bin Ebi Talib (Radiyallahii anh) buraya, Basra'ya gelince ba-bamin yamna girdi ve (babama) :
Ya Eba Muslim! §u kavim aleyhinde bana yardim etmez misin (yani bana tarafdar olarak savaga katilmaz misin) ? diye sordu. Ba-bam:
Yardunci olurum, dedi. Ravi demistir ki: Sonra Udeyse'nin baba-si bir cariyesini cagirarak: Ya cariye kihcinu gikart, dedi. Ravi demistir ki: Cariye de gidip kihci cikanp getirdi. Udeyse'nin babasi ki-IiCtan bir kans mikdanni kimndan cekti. Bir de bakildi ki kih$ aga?-tandir. Sonra Udeyse'nin babasi (Ali bin Ebi Talib'e) :
Benim dostum ve senin amcan oglu (Muhammed) (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) muslumanlar arasmda fitne olacagi zamana dair bana tavsiyede bulundu. Onun igin ben aga^tan bir kihg edinmekte-yim. Eger dilersen ben seninle beraber (sava§a bu kihgla) ?ikanm, dedi. Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu anh) :
Sana ve senin kihcina ihtiyacun yoktur, dedi."

3961) "... Ebu Miisa el-E§'ari (Radtyallaku anh)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
-Kiyamete yakin donemde karanhk gecenin (zifri) karanhk bd-liimleri gibi (karanhk) muthis fitneler olacaktir. O fitnelerde adam mii'min olarak sabahlayip kafir olarak aksamlayacak ve mu'min olarak aksamlayip kafir olarak sabahlayacaktir. O fitneler (donemin)de (bir seye kansmayip) oturan ki§i, ayakta durandan hayirhdir. Fitnelerde ayakta duran da yiiruyenden hayirhdir ve fitnelerde yuruyen kisi de hizli gidenden hayirhdir. Bu itibarla (o doneme yeti§irseniz) ok yaylannizi kirmiz, yay kirisjerinizi parampar^a ediniz ve kili$la-nmzi tasa vurunuz (ki kinlsin veya korelsin). Eger biriniz(in bulun-dugu yer)e girilir (ve oldiirulmek istenir) ise o, Adem (Aleyhisse-lam) 'in (Habil ve Kabil isimli) iki oglunun hayirlisi (olan Habil) gibi olsun (yani katil degil de maktul olmayi tercih etsin).»"

3962)    "... Muhammed bin Meslemft (Radtyallahu anh)'den rivayet edil-digine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :Muhakkak fitne, gruplasma ve ihtilaf olacaktir. Boyle oldugu za-man sen kihcini Uhud d agin a gotur ve pargalanincaya kadar (ta§la-ra) vur. Sonra haksiz yere oldurtilunceye veya normal olunceye kadar evinde otur,» buyurmustur.
(Muhammed bin Mesleme demigtir ki:) Sonra bu vaziyet oldu ve ben Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'in buyurdugu §eyi yaptim."
Not: Zevaid'de §6yle denilmi$tir : Eger Hammed bin Seleme'nin Sabit el-Ben-nant'den hadis i?itmesi subut bulursa sened sahihtir.

3963) "... Enes bin Malik (Radtyalldku anh)'den rivayet edildigine gore; Peygamber (Sattallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurmustur:
«Kihclanyla kargila^ip ^arpi§an iki musluman yoktur ki katili de maktulu de cehennemlik olmasin.-"

3964) "... Ebu Musa (el-E§'ari) (Radtyalldhii anh)'den rivayet edildigi-ne gore; Resulullah (Sallallahu Alcyhi ve Sellem) :
«lki miisluman kihclanyla karsilasip carpi$tiklan zaman olduren de dldiiriilen de cehennemdedir,» buyurdu. Sahabiler:
Ya Resulallah! §u katildir (anladik), ama maktulun gunahi ne-dir? diye sordular. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
*O da (carpi§tigi) arkadagini oldiirmek istedi,* buyurdu."

3965) "... Ebu Bekre (Radiyallahu anh)'den rivayet edildigine gore; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurmu§tur:
•iki miisluman silahla biribirine hucum ettigi zaman ikisi de ce-hennemiu kenanndadir. Bunlardan birisi arkadaguii oldiiriince ikisi de cehenneme girerler.»"

^3966)    "... Ebu t)mame (Radtyalldku anh)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurmu§tur:
•Allah katmda kiyamet giinii yeri kotii olan insanlardan birisi baskasrain diinyasuu almakla kendi ahiret (saadet)ini gideren kul-dur.-"

3967) "... Abdullah bin Amr (bin el-As) (Radtyalldhu anhiim&ydan rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallollaku Aleyhi ve Sellem) goyle buyurdu, demigtir:
•Araplan kaplayan bir fitne olacaktir. Oldurulenleri cehennem-dedir. O fitnede dil, kihg darbesinden daha §iddetlidir.»"

3968)   "... tbn-i Omer (Radtyalldhu anhiimdydzn rivayet edildigine gore;
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
•Fitnelerden uzak durun. Qiinku §uphesiz, fitnelerde dil (tesir ba-kimmdan) kihg darbesi mislidir.»"

3969)   "... Alkame bin Vakkas (Radtyaltdhu anh)'den rivayet edildigi-ne gore:
E§raftan bir adam (bir gun) kendisine ugranus ve Alkame ona i
Sfiphesiz senln (bana) bir yakinligin var. Gercekten senin (be-
nim uzerimde) bir hakkin da vartUr. Ben senin su emirler (sunfi)yamna girdigini ve onlann yamnda Allah'in diledigi kadar (yani bol bol) konugtugunu goriiyorum. Halbuki ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in arkada§i Bilal bin el-Haris el-Miizeni (Radiyal-lahii anh) 'den §u hadisi i§ittim:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: Siiphesiz biriniz Allah'in ho§nud oldugu (giizel) sozlerden bir sozu ula§tigi yiice mertebeye ula§acagini sanmayarak soyleyiverir. Allah (Azze ve Celle) de o soze kar§ilik o kimse igin kiyamete kadar rizasnu yazar (liituf eder). §uphesiz biriniz de Allah'in gazabina se-beb olan (fena) kelimelerden bir lafi, ula§tigi (buyuk vebal) derece-sine ula§acagim sanmayarak sSyleyiverir. Allah (Azze ve Celle) de o lafa karsihk o kimse aleyhine huzuruna cikacagi zamana kadar ga-zabnu yazar.»
Alkame (adama) : Artik vay haline (Devlet adamlanyla g6rii§tu-gunde) ne soyledigine ve ne konu^tuguna bak, iyi dii$un. QunkU nice sozler var ki Bilal bin el-Haris (Radiyallahu anh)'den i^ittighn ha-dis, beni o sozleri soylemekten (c id den) menetti, dedi."

3970) "... Ebu Hiireyre (Radtyallahii anh)'dtn rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyht ve Selletn) goyle buyurdu, demi§tir:
Siiphesiz adam Allah'in gazabma sebeb olan sozJerden bir keli-me konusur. O sozde bir beis, sakinca gormez. Sonra ondan dolayi ce-hennem atesinin yetmis senelik mesafeli dibine duser.»"

3971)   "... Ebu Hiireyre (Radtyalldhu anhyden rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selletn) §oyle buyurdu, demistir:
«Kim Allah'a ve ahiret gunune inaniyorsa hayir soylesin veya sus-
sun (faydasiz veya zararli soz soylemesin).»"

3972) "... Sufyan bin Abdillah es-Sakafi (Radtyallahii anh)'dtn; §oyle demigtir:
Ben; Ya Resulallah! Sikica sanlacagim bir §eyi bana anlat (tav-siye buyur), dedim. O:
«Rabbim Allah'tir, de ve istikametli ol (yani lslamiyetin dosdog-ru yolundan sapma),» buyurdu. Ben:
Ya Resulallah! Benim hakkunda en cok korktugun §ey nedir? di-ye sordum. Bunun uzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendi (mubarek) dilinl tuttu. Sonra;.
«Bu», buyurdu. (Yani senin hakkmda en Qok korktugum gey se-nin dilindir)."

3973)    "... Muaz bin Cebel (Radtyalldku anhyden; §6yle demigtir:
Ben bir yolculukta Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in beraberinde idim. Bir gun yolda seyir halinde iken ben O'nun yaki-ninda bulundum ve:
Ya Resulallah! Beni cennete dahil edecek ve cehennemden uzak-lastiracak bir amel (hayirli is)i bana bildir, diye ricada bulundum. O:
•Sen cidden buyuk bir sey istedin ve suphesiz o sey, Allah'in mu-vaffak kildigi kimseye kuskusuz kolaydir: Allah'a kulluk ederek O'na hi( bir seyi ortak kosmazsin, namazi dosdogru eda edersin, zekati Sdersin, Ramazan orucunu tutarsin ve Ka'be'yi hac (tavaf) edersin,* buyurdu. Sonra:
Dikkat et, sana hayir kapilanni gosteriyorum: Orug (gunahlara -azaba karsi) bir kalkandir. Sadaka da suyun atesi sondiirdugu gibi gunahCin alevin)i sbnduriir ve adamin gece ortasinda namazi (salih
mu'minlerin semboludur).» buyurdu. Sonrat ^-ayetini ve devammi;    l>_A~Jv !y^ ^ ^yr a vanncaya kadar okudu.
Meali §6yledir: "Onlar (geceleyin namaz kilmak igin) yataklanndan kalkarlar, korkarak ve umitvar olarak Rablanna yalvanrlar ve ken-dilerine verdigimiz nzaktan hayir y oil anna harcarlar. Artik i§ledik-leri salih amellere kar$ilik onlar igin goz aydinhgi olarak saklanam hie kimse bilemez." (Secde: 16, 17)
Dana sonra ResuM Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Bilmi§ ol ki sana i§in ba§ini, diregini ve zirvesini haber veriyo-rum: (O da) cihaddir,* buyurdu. Bundan sonra:
•§u anlattigimm hepsine sahib olmanin doniim noktasim sana haber vermeyeyim mi?» buyurdu. Ben:
Haber ver, dedim, Bunun iizerine O, (miibarek) dUini eliyle tuttu ve sonra:
•§unu (yani dilini) aleyhinde (bulunmaktan) menedeceksin,* buyurdu. Ben:
Ya Nebiyyallah! Biz konu§tugumuz ;eylerden dolayi gergekten sorumlu tutulur (mu)yuz? dedim. O:
«Bu isten gafletine §a§anm Ya Muaz. Dillerinin bi^tikleri (fayda-siz sdzleri) nden baska bir §ey insanlan banian asagi cehenneme du-surur mfl?* buyurdu."

3974) «... Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Setlem)'in zevcesi Ummii Ha-bibe (Radiyallaku ankd)>dan rivayet edildigine gore; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurmujtur :
•tyiligi emretmek, fenaligi menetmek ve Allah (Azze ve Celle) Vi anmak d15inda kalan Adem oglunun konu§tugu sozler onun aleyhln-de ohip Iehinde degildir.."

3975) "... Ibn-i f)mer (RadtyaUahu an/riima):: Biz emirlerimizin ya-nma girip bir siiz soyleriz. Sonra di^an giktigimiz zaman ba§kasini soyleriz. denilmi§, ibn-i Omer (Radiyallahii anhuma) da :
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatta iken biz bunu munafikhk sayardik."
Not:   Zevaid'de ?6yle denilmi^tir : Bunun senedi sahih olup ravilerl giiveni-lir zS,tlardir, Ravi EbO'^-^a'sa'nin adi Suleyman bin el-Esved'dir.


3976) "... Ebu Hiireyre (Radtyalldhu an/r)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
•tnsanin (dini ve diinyasi bakirrundan) ihtiyar; duymadigi §eyle-ri terketmesi onun muslumanliguun guzeliiklerindendir.>"





UZLET (TOPLUMDAN UZAK DURMAK, 1NZJVAYA CEKlLMEK)

3977) "... Ebu Hiireyre (Radtyallahu ank)'den rivayet edildigine gore; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurmu§tur :
-Insanlar igin hayirh ya§ayi§ Allah yolunda (cihad igin) sirtin-da ugarcasuia ko§turacagi atmin yulanndan tutan (sava§a hazir bek-leyen) bir adanun yasantisidir. O, korkulu bir dusman sesini veya dii§mana saldirma gagnsmi isittigi her an atinin iistiinde ugarcasma firlayarak o sese dogru giderek dlmek veya oldurmek alanlannda gazi veya sehid olmak ister ve hayirh hayat o adamin hayatidir ki $u daglann tepelerinden bir tepenin iistiinde veya §u derelerden bi-rinin iginde kuguk bir koyun surusu iginde bulunur. Namazini vak-tinde ve usuliine uygun olarak kilar, zekatini oder ve dlunceye ka dar Rabbine kulluk eder. Insanlardan yana da iyilikten ba^ka bir sey i§lemez.»"

3978) "... Ebil Said-i Hudrt (Radtyalla.hu ankyden rivayet edildigine gore:
(Bir giin) : bir adam Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in yanina gelerek:
insanlarm hangisi daha faziletlidir? diye sordu.   Resul-i Ekrem
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
•Cam ve mail ile Allah yolunda sava§an (mu'min) adam,» bu-yurdu. Soru sahibi:
Ondan sonra kim? diye sordu. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
Sonra derelerden bir derede (yani halktan uzak bir yere gekil-mi§ durumda) olan insandir ki Allah (Azze ve Celle) 'ye ibadet eder ve insanlan serrinden rahat birakir (yani kimseye zarar vermez), buyurdu."

3979) "... Huzeyfe bin el-Yeman (Radiyallahii ank)yden rivayet edil-digine gore; Resulullah (Sallallaku Aleyhi ve Sellem) :
-Cehennem kapilannda (halki cehenneme) caginci (cehennem-lik) bir gurup olacak. Kim o davetcilere icabetle o kapilara giderse davetciler o kimseyi cehenneme atarlar (yani cehenneme girmesine sebep olurlar)», buyurdu. (Huzeyfe demistir ki) Ben:
Ya Resulallali! O gurubun vasiflanm bize anlat (tarif et), dedim. Resul-i Ekrem (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :
•Onlar bizim milletimizden (veya Adem ogullanndan) bir ziimre-dir, dillerimizle konusurlar», buyurdu. Ben:
Peki, o fitne devri bana erisirse nasil davranmami emredersin? diye sordum. O:
•Sen miislumanlann cemaatina ve imanuna (yani devlet ba$ka-nina) baglan, (onlardan aynlma). Miislumanlann cemaati olmaz ve imamlan yoksa o firkalann hepsinden uzakla§man bir agacin koku-nii lsirman suretiyle (me^akkatli) de olsa olum saha eri§inceye ka~ dar, di§lerini sikarak firkalann hepsinden uzak durmaya devam et, buyurdu."

3980) "... Ebu Said-i Hudri (Radtyalldhu a»A,)'den rivayet edildigine go-re; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurmu§tur:
«Musliimamn en hayirli malinin — kendi dinini fitnelerden koru-mak uzere — dag ba§lannda ve yagi§ olan sahalarda guttugu davar-lardan ibaret olacagi zaman yakuidir.*"

3981) "... Huzeyfe bin el-Yeman (Radtyalldhu awA/den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
Bir takim fitneler olacak. O fitnelerin kapilan basinda cehennem ate§ine gagmci kimseler olacaktir. Bir agacin kokunu lSinr halde 61-men onlardan birisine tabi olmandan senin igin daha iyidir."

3982)   "... EbO Hiireyre (Radtyallaku anA/den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurmugtur:
• (Akilh, zeki) Mu'min bir yilan deliginden iki defa sokulmaz.'*

3983)   "... ibn-i Omer (Radiyalldhii ankumd)'dan rivayet edildigine g3-re; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) goyle buyurmugtur:
(Akilli ve zeki olan) Mu'min bir yilan deliginden iki defa sokul-





HELAL MI HARAM MI OLDUGU ŞÜPHEli ŞEYLERLE KARŞILAŞTlĞlNDA DURMAK (SAKINMAK)

3984) "... Numan bin Be§ir (Radtyalldhii anhuma) minber iizerinde iki parmagiyla iki kulagma i§aret ederek (yani bizzat kulaklanyla duydugunu be-lirterek) :
Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve SellemJ'den su buyrugu isittim, dedi:
Helal olan (seyler) bellidlr. Haram olan (seyler) de bellidir. Helal ile haram arasinda da (helal mi, haram mi oldugunu) gok kim-senin bilmedigi bir takun siipheli seyler vardir. Bu itibarla kim gup-heli seylerden sakinnsa dinini (noksanhktan) ve lrzim (yani §eref ve haysiyetini) — halkin dilinden — kurtarmis olur. §upheli seylere dalan kimse de (igine girmek yasak olan beylik) koru etrafinda (da-varlanni) otlatip koru iginde otlatmasi an meselesi olan coban gibi harama diiser. Bilmis olunuz ki her htikumdann ozel bir korusu var-dir, Dikkat ediniz, Allah'in (yer yuzundeki) korusu da haram ettigi seylerdir. Haberiniz olsun, insanm viicudunda bir Iokmacik et par-gasi vardir ki iyi oldugu zaman biitun cesed iyi olur, bozuldugu za-man da butun cesed bozulur. Bilmis olunuz ki o et pargasi kalbtir."
İ Z A H I

3985) "... Ma^kil bin Yes^r (Radtyalldhii ankyden rivayet edildigine gore; Resfilullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demigtir:
Here (fitne-fesad donemin)de ibadet etmek, benim yamma hlc-ret etmek gibi (faziletli)dir."

3986)    "... Ebu Hiireyre (Radiyallahii anh)yden rivayet edildigine gore; ResuluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
Islam garib olarak basladi ve basladigi gibi (guniin birinde) garib haline doniisecektir. Ne mutlu o garib (mu'min)Iere."

3987)    "... Enes bin Malik (Radtyallahu ankyden rivayet edildigine gore; ResuluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurmu§tur:
Islam, suphesiz garib  (gibi) ba§ladi ve  (guniin birinde)  tekrar garib (gibi) olacaktir. Ne mutlu o garib (mu'min)lere/ *

3988)    "... Abdullah (bin Mes'fid) (Radtyallahu anh)'den rivayet edildigine gore; ResuluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 50'yle buyurdu, demi§tir :
Islam, stiphesiz garib olarak basladi ve  (giiniin birinde)  garib hale doniisecektir. Ne mutlu garib (mu'min)lere.
ibn-i Mes'ud demistir ki: Garibler kimlerdir? diye soruldu. Re-sul-I Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
Kabilelerinden (Islamiyet igin) aynlip uzaklasanlardir, buyurdu."





FlTNELERDEN SELAMETTE OLMASI UMULANLAR

3989) "... Omer bin el-Hattab (Radtyallahu anh)'den rivayet edildigine gore:
Bit gun kendisi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve SellemJ'in (Me-dine'deki) mescldine gikti ve Muaz bin Cebel (Radiyallahu anh)*in Peygamber (Sallallaha Aleyhi ve Sellem)'in kabri yaninda oturup agladigim gdrdfl. Sonra (ona) :
Senl a^latftn nedir? dlye sordu. Muaz (Radiyallahu anh):
Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) 'den isittigim bir sey be-ni aglatiyor. Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den §u buyrugu i§ittim, dedi.
§iiphesiz riyanm azi (bile) sirktir, (yani Allah'a ortak ko§mak-tir). Kim Allah'in bir velisine du§manhk ederse giiphesiz Allah ile sa-va§maya gikmis. olur. Allah; itaatkar, takva sahibi ve halktan uzak duran 6yle kullanm gergekten sever ki, onlar goriilmedikleri zaman aranmazlar (yani halleri ve yerlerinin nasil oldugu kimse tarafindan soru§turulmaz). Hazir olurlarsa (meclislere ve onemli iglere) gagtnl-maz ve taninmazlar. Kalbleri hidayet i§iklandir. Hep tozlu ve karan-lik bannaklardan (veya gozumlenmesi zor sorunlann ustesinden) gi-karlar."

3990) "... Abdullah bin Omer (Radtyallahu anhiimd)fdan rivayet edildi-gine gore; Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) goyle buyurdu, demigtir:
insanlar, iglerlnde necib ve kullani§li bir tane pek bulamayaca-gin yiiz deve gibidir."





ÜMMETİN FIRKALARA BÖLÜNMELERI

3991)   "... Ebfi Hureyre (Radiyalldhii ankyden rivayet edildigine gSre; Resfilullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellcm) §6yle buyurdu, demistir:
Yahudiler jetmi^ bir firkaya aynldi. Benim iimmetim de yetmis ug firkaya aynlacaktir."

3992) "... Avf bin Malik (Radiyallahu anh)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demigtir:
Yahudiler yetmis bir firkaya aynldi. (Bunlardan) bin cennette ve yetmisi atestedir. Hristiyanlar da yetmis iki firkaya aynldi. (On-lardan da) yetmis bir firka ateste ve biri cennettedir. Muhammed'in cam (kudret) elinde bulunan (Allah) a yemin ederim ki. benim iim-metim muhakkak yetmi§ iic firkaya aynlacaktir. Bir firka cennette ve yetmi§ iki firka ate§tedir.
Ya Resulallah! Cennette olan firka kimlerdir? diye soruldu. O: (Sahabilerin yolunda olan) cemaat, diye cevab verdi."

3993) "... Enes bin Malik (Radtyallahii anhy&en rivSyet edildigine gb're; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 50'yle buyurdu, demigtir:
fsrail ogullan yetmi§ bir firkaya aynldi. Benim ummetim de §iip-hesiz, yetmi§ iki firkaya aynlacaktir. Bunlarm hepsi ate$tedir. Yalmz bir firka ate§te degildir. O da (sahabilerin yolunda olan) cemaattir."

3994) "... Ebu Hureyre (Radtyallahii a«A/den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi$tir:
(And olsun ki) siz, kendinizden onceki (millet) lerin yoluna ku-lacji kula^ina, ar^ini ar$imna ve kan§i kan§ina muhakkak tipatip uyacaksimz, Hatta onlar (daracik) bir keler deligine girseler siz de muhakkak o delige gireceksiniz.
Sahabiler, Ya Resulallah! (O milletier) yahudiler ve hristiyanlar (mi)? diye sordular. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : Bunlar olmaymca baska kimler olur? buyurdu."





MAL FITNESi

3995)    "... Ebu Said-i Hudrt (Radtyalldhii a»A>'den; §6yle demi§tir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellexn) (bir gun) kalkip ce-maate soyle bir konusma yapti:
•Hayir. AHah'a yemin ederim ki ey insanlarl Sizin igin korktu-gum sey ancak Allah'in sizin igin gikaracagi dunya ziyneti (olan ser-)vet)dir.»
Bunun uzerine bir adam O'na:
Ya Resulallah! Hayir (yani mal nimeti) ser getirir mi? (ki endise-leniyorsun) diye sordu. Bu sorudan sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«(Mutlaka) hayir (olan bir sey) sfiphesiz ancak hayir getirir. Ama mal (mutlaka) j^yir nudir? (Bakiniz) Kfigfik irmagin (veya ba-har yagmurunun) bitirdigi bitkilerin tumu (tikabasa yiyen hayva-m) kann §i5kinligiyle derhal oldurur veya 5lttme yakla^torur.   Fakat
(zararsiz) gayir yiyicisi hayvan (onu) yiyer, nihayet bdgurleri dolun-ca (sis.ince) giineslenir, sonra kolayca tersler, i§er. Dana sonra gevis getirir (ve boylece karnindakini hazmettikten) sonra tekrar (gayirh-ga) donup otlanir. iste (bunun gibi) mes.ru yolla bir mal alan kim-seye o mal mubarek (bereketli) olur. Gayr-i mesru yolla bir mal alan kimsenin durumu da yiyip de doymayan obur kimsenin durumuna benzer.»"

3996) "... Abdullah bin Amr bin el-As (Radtyalldhu ankiim&ydan riva-yet edildigine gore; Resfllullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellent) bir gun  :
Farfs (Iran) ve Rum hazineleri size fethedilecegi zanum «izler na-sil bir kavim olacaksuuz? diye sordu. Abdurrahman bin Avf (Radi-
yallahii anh) :
Allah'in bize emrettigi gibi sdyleriz (yani hamd, §iikur ederek ni-metlerin artmasim dileriz), dedi. ResuluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
•Veya ba§ka $eyler (soylersiniz - yaparsimz yahut haliniz ba§ka turlu olur). Biribirinize (maddiyat igin) rekabet edersiniz, sonra ha-sedlesirsiniz (gekememezlik edersiniz), sonra biribirinize sut ^evirip aynhrsmiz, sonra biribirinize kin tutarsuuz. Yahut buna benzer hale dflsersiniz. Dana sonra muhacirlerln zayiflanna giderek bazdanni bazdarnun boyunlan Qzerine kumandanlar e4ersiniz>, buyurdu.

3997) "... Amr bin Avf —ki Amir bin Lliey ogullannin dostu olup Be-d!r savajma Resfilullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellemyin maiyyetinde katilmi§-ti— (Radtyalldhu ff«A)'den; §oyle demigtir:
ResOluIlah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Bahreyn (ahalisinin gayri muslimlerinin) cizyesini getirmek uzere Ebu Ubeyde bin el-Cer-rah (Radiyallahii anh) i oraya gonderdi. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) savas etmeksizin Bahreyn ahalisiyle bans akdederek baslarma el-Ala bin el-Hadrami (Radiyallahii anh) 'i vali tayin etmis-ti. Sonra Ebu Ubeyde Bahreyn'den bir mikdar cizye maUni (Medine-i Munevvere'ye) getirdi. Ensar Ebu Ubeyde'nin geldigini isittiler de Re-sulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in beraberinde sabah nama-aani kumaya birden geliverdiler. ResuluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazi bitirince aynldi. Ensar da (o esnada) Ebu Ubeyde've kar§i ciktilar. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sell em) onlan gorfin-ce guliimsedi. Sonra:
-Ebu Ubeyde'nin Bahreynden bir hayli mal getirdigini i§ittigini-zi saniyorum?» buyurdu. Ensar:
Evet, Ya Resulallah, dediler. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«§ad olunuz ve sizi sevindirecek nimetleri (bundan boyle de her zaman) umunuz. Vallahi (bundan sonra) size fakirlik halinin gele-ceginden hip korkmam ve Iakin sizler icin korktugum §ey, sizden on-ceki iimmetlerin oniine diinya (nimetleri) nin yayildigi gibi sizin 6nu-nuze de yayilmasi ve onlann biribirierini cekemeyip diinyahgi ele ge-cirmek icin yan§tiklan gibi sizlerin de aym $ekilde biribirinize dus> meniz ve nihayet dunyabgm onlan helak ettigi gibi sizleri de helak et-mesidir.»"





KADINLAR FITNESi

3998)    "... Uslme bin Zeyd (Radiyallahu anhiimd)'dan riv&yet edildigine gore; Resfilullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demi§tir:
«Benden sonra erkeklere kadmlardan daha zararli bir fitne (se-bebi) biraknuyorum.***

3999)   "... Ebu Said (Radtyattdhu anh)'den rivayet edildigine gore; Re-sulullah (Sail alia hii Aleyki ve Sellem) §6yle buyurdu, demigtir:
Her sabah iki melek i Erkeklere kadinlardan dolayi yaziklar ol-sun ve kadinlara erkeklerden dolayi yaziklar olsun, diye baginr."

4000) "... Ebu Said(-i Hudri) (Radtyallahu ank)'den rivayet edildigine gore:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayaga kalkarak (halka) bir hitabede bulundu. Hutbcsinde buyurdugu sozlerden biride su idi t
Siiphesiz, diinya (mah ve nimetleri) ye§il ve tath (meyve gibi ga-bukga guriimeye, gitmeye mahkum veya gtizelligiyle cazib)dir. Ve Allah sizleri dunyada cskl ummetlere gOphesiz halife kildi da nasil amel edece^inize bakar. Dikkat ediniz de dunya (ya dalmakJdan sa-kininir ve kadmlar (in fitnesin)den korununuz."

4001)    "... Ai§e (Radiyallahii awAdJ'dan; §oyle demigtir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir defa) Mescid'de otururken Muzeyne (kabilesin) den sfislu, Mescid'in ichide (bile) ete-gini suriiyup boburlenerek yfirttyen bir kadm (Mescid'e) girdi. Bu-nun uzerine Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sSyle buyurdu s
Ey insanlar! Kadinlannizi Mescidte gittiklerin) de suslfi elbise giymekten ve boburlenmekten menediniz. Cttnkfi israil ogullan, ka-dmlan mescidlerte gittiklerin) de sfislfi elbise giyip boburleninceye kadar lanetlenmediler."


4002)    "... Ubeyd isimli Mevli Ebi Ruhm (RadtyaMhii ank)'den rivayet edildigine gore:
Ebfi Hareyre (Radiyallahu anh), gfizel koku sfirOnmfls olup Mescid'e gitmek isteyen bir kadina rastlami? ve t
Ey Cebbar (olan Allah)in cariyesi! Nereye gitmek istiyorsun? dl-ye sormu$. Kadin da:
Mescid'e, diye cevab vermis. Ebfi HOreyre (Radiyallahu anh) : Ve onun icin mi gfizel koku surfindun? deyince kadin t
Evet, demi§. (Bunun uzerine) Ebfi Hureyre (Radiyallahu anh) : Ben, Resulullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den su buyrugu suphesiz isittim, demistir t
Her hangi bir kadin gfizel koku surundiikten sonra mescid'e (gitmek uzere evinden) fikarsa (o kokuyu giderici) boy abdesti ahncaya kadar hip bir namazi kabul olunmaz."

4003) "... Abdullah bin Omer (Radiyallahu anhumdydan rivayet edildi-gine gore: Resulullah (SqUailahu Alcyfii vc Sclletn)  (kadm cemaatine) :
Ey kadinlar toplulugu! Sadaka veriniz ve cok istigfar ediniz (yani giinahlanmzi bagisjanmasim gok isteyiniz). CCinkii ben sizlerin ce-hennem halkimn gogunlugunu te§kil ettiginizi gordiim, buyurdu. Bu-nun uzerine kadm cemaatinden akh ba$inda biri t
Ne giinahuwz var ki cehennemliklerin cogunlugu biz kadinlanz Ya Resulallah? diye sordu. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem) :
Siz (§una buna) cok lanet eder ve kocaniza karsj nankdrluk (ya-ni nimetlerini inkar) edersiniz. Akil ve dini noksan olanlardan hie birinin akilu bir kimseye sizin kadar galebe caldigim gdnnedim, buyurdu. Kadin :
Ya Resulallah! Akil ve din noksanligi nedir? diye sordu. Resul-1 Ekrem (Sallallahii'Aleyhi ve Sellem) :
Akil noksan ligin a gelince: Iki kadinm §ahidligi bir erkegin §ahid-ligine denktir. iste bu (denklik hiikmu), aklm noksanhgindandlr. Ka-din (hayiz nedeniyle) gunlerce namaz kilmaz ve Ramazan ayinda (hayiz suresince) orug tutmaz. iste bu da dinin noksanhgind»ndir (yani noksanhgidir.)"

4004) "... Ai§e (Radtyalldhii anhaydan rivayet edildigine gore kendisi Resulullah (SattaUahu Aleyhi ve SeUem)'den §u buyrugu i$itmi$tir:
Sizin (halki hidayete) davet edip de gagnniza icabet (veya sizin dua edip de kabul) edilmeme durumu olmadan once (insanlara) iyi seyleri emrediniz ve fena s.eyleri men ediniz."

4005)    "... EbQ Bekir (Radtyaltdhii anh)'den rivayet edildigine gore (bir giin) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra §b'yle demi§tir: Ey insanlar! Siz;
"Ey iman edenler! Siz kendinize dii§ene bakiniz. Hidayet yolun-da oldugunuz zaman sapitan kimse size zarar veremez." (Maide 105) ayetini okuyorsunuz (ve hiikmuniin genelligini sanarak iyiligi emret-meyi ve fenahgi menetmeyi birakiyorsunuz). Halbuki biz Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selleml'den §u buyrugu muhakkak isjttik:
Suphesiz, insanlar kotu bir §eyi gorup de menetmedikleri zaman Allah'in onlara umumi bir ceza vermesi cabuklasir (veya yakinla§ir).
Ravi Ebu Csame bu hadisi ba§ka bir defa rivayet ederken Ebu Bekir (Radiyallahu anh)'ui "Halbuki biz Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve SellemJ'den §u buyrugu muhakkak isittik" bicimindeki sdzQ yerine onunt "Cflnka ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve SellemJ'd     su buyrugu mubakkak isittim" dedlgini nakletmistir."

4006)   "... Ebft UJ>eyde (bin Abdniab bin Mes'ftd) (RadtydWtU
md)'dan rivSyet edildigine gore; Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Settem) §oyle demigtir:
Israil ogullan igine (din bakimmdan) eksiklik girince adam (din) karde$ini gunah Qzerinde goriir ve onu o gunahtan menederdi. Son-ra ertesi gfin olunca (giinahkar), karde$inin (bir giin once) isjedigi-ni gordugu gunah; adanu, o (giinahkar) kardesjyle beraber yemek yemesine, beraber i^mesine ve onunla siki fiki olmasina mani olmazdi. Bunun sonucunda Allah onlann bazilanmn kalblerini diger bazUan-mn kalblerine kan§tirdi (yani gunah igleyenleri ile onlara arkadas.-lik edenlerin tumuniin kalblerini karartti) ve onlar hakkinda Kur'an (ayetleri) indi.   Sonra Resul-i Ekrem (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) (onlar hakkinda inen §u ayetleri okuyarak) buyurdu kit
"tsrail ogullanndan kafir olanlar Davud'un ve Meryem oglu UX-nin diliyle lanetlendiler. Bu, giinah i§lemeleri ve a§in gitmelerinden-dir." (78)                                                                                        ■
"Onlar yaptiklan fenaliklardan birbirlerini abkoymazlardi. Yap-makta olduklan cidden ne kotu §ey idi." (79)
"Sen onlann cogunun (Mekke'deki) kafirleri (putperestleri) dost edindiklerini gorursiin. Nefislerinin kendileri i^in Snlerine surdii-gu §eyler en kotudiir. Allah onlara gazab etti ve onlar azab iglnde de-vamh kalicilardir." (80)
"Eger onlar Allah'a, Peygamber'e ve O'na indirilen Kur'an'a inan-nu$ olsalardi, kafirleri dost edinmezlerdi. Fakat onlann pogu imandan Cikmi5 kimselerdir." (Maide 78 - 81)
Ravi Ebu Ubeyde demi§tir ki: Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) (bunu buyururken) bir tarafa yaslannu§ durumda idi. Sonra dogrulup oturdu ve i
(Siz muslumanlar) zalimin kollanndan tutup onu (batildan) hak-ka egdirmedikge hayir (azabtan kurtulamaz veya mazur sayilamaz-siniz), buyurdu.
Bu hadisin mislini ... senediyle Abdullah (bin Mes'ud) (Radiyal-lahii anh) vasitasiyla da Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) '-den rivayetle de bize Muhammed bin Bes^Ar tahdia ettL"

4007)   "... Eba Sa!d-i Hudrt (RatUyaltthU anA^dea rivftyet
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kalkip bir hutbe irad etmis ve hutbesinde buyurdugu buyruklardan biri de:
Bilmi§ olunuz ki sakin halkin korkusu herhangi bir adami hakki bildigi zaman onu soylemekt


4017) "... Ebu Said-i Hudrt (Radiyallahu ank)*den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Alcyhi ve Sellem)'den §u buyrugu i§itmi§tir:
Allah kiyamet gunii kulu §uphesiz sorguya q;eker. Hatta: Dine aykrn durumu gdrdugunde kar§i ?ilup giderm«kten seni ahkoyan §ey nedir? diye soracaktir. Sonra Allah bir kula (savunma) delilini tel-kin fve lutuf) buyurdugu zaman kul (kendini savunmak uzere) §6y-le der:
Ya Rabbi! Ben senin merhametini (musamahani) umdum ve ,in-sanlardan korktum (yani dine aykin durum kar§isinda susmayi bu nedenle tercih ettim)."

4018) "... Ebu Musa (el-E§'ari) (Radiyallahu anh)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Alcyhi ve Scllcm) :
Muhakkak Allah zalime bir sure mehil verir (derhal cezalandir-maz). Sonra onu yakalayinca artik bir daha salivermez, buyurdu ve
bunun arkasinda:   life 'j*5 ^yiil oil li] ^J i± *iUJSj = "Ve
leketlerin halki zuliim ederken senin Rabbin onlan yakalayinca ya-kalamasi i§te boyle (elemli, cok acikh) olur." (Hud 102) ayetini okudu."

4019)   "... Abdullah bin Gmer (Radiyallahu anhumd)'dan; §6yle demi§tir:
Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) bize yonelerek §oyle buyurdu:
Ey muhacirler cemaata! Be§ §ey vardir ki onlarla mubtela olaca-ihuz zaman (hig bir hayir kalmaz). Ben sizlerin o §eyler (donemin)6 eri§menlzden Allah'a sigininm (O §eyler gunlardir) :
Bit milletin iqinde zina - fuhu§ ortaya ^kip nihayet o millet bu su?u aleni olarak i§Iediginde, mutlaka iglerinde taun hastahgi ve onlardan 6nce gellp gegmi$ milletlerde vukii bulmami§ hastaliklar yayilir.
Ol?a ve tarbyi eksik yapan her millet mutlaka kithk, ge?im si-kmtisi ve ba§lanndaki hukumdarm zulmii ile cezalandinlirlar.
Mallannin zekatim vermekten imtina eden her millet mutlaka yagmurdan menedilir (kuraklik cezasiyla cezalandirilir) ve hayvan-lar ounasa onlara yagmur yagdinlmaz.
Allah'in ahdini ve Resuliinun ahdini (yani du§manla yaptiklan andla§mayi) bozan her milletin ba$ina mutlaka Allah kendilerinden olmayan du§maiu musallat eder ve du§man o milletin elindekinin ba-zisini ahr.
Ve imamlan (yani devlet adamlan) Allah'in Kitabi ile amel et-meyip Allah'in indirdigi hukumlerden iglerine geleni segtikge (yani diger hukumleri uygulamadikga) Allah onlann azabnu kendi arala-nnda kilar (yani; ig fitne, fesad ve anargi gibi azablarla tazib eder)."

4020) "... Ebu Malik el-E§'ari (Radtydtt&ku an*)'den rivayet ediWigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, d(imi§tir:
Benim ummetimden bazi insanlar muhakkak i?ki igip ona adm-dan ba^ka isim takacaklar. Ba$ u^lannda ^algilar galmacak ve ^ar-kici kadinlar §arki - tiirkO siiyleyecekler. Allah onlan yere batirsin ye onlardan maymunlar, domuzlar yapsin (veya Allah onlan yere bati-racak ve onlan maymunlar, domuzlar §ekline donu§turecektir)."

4021)    "... BerS. bin Azib (Radiyallahii anJt)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (SaHallahii Aleyhi ve Sellem);               ,
•Onlara Allah lanet eder ve lanetgiler lanet eder» buyurarak: (Lanetgiler) yerde yuriiyen hayvanlardir, diye
Not: Zevaid'de ?dyle denilmi$tir : Bunun senedinde el-Leys bin Selim bu-lunur. Bu ravi zayiftir.

4022) "... Sevban (Radtyallahu awA/den rivayet edildigine gore; Resfi-lullah (Sallallaku Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demijtir:
Birr (hayir, iyilik etmek, akrabalarla iyi ili§kiyi surdurmek)den ba^ka hig bir s.ey omru arttirmaz. Duadan ba^ka hig bir §ey kaderi geri dondiirmez. §iiphesiz ad am, i§ledigi gunah yiiziuiden de nzkm-dan mahrum birakilir."





BELA (MUSfBET VE SIKINTTLARA) KAR§I SABRETMEK

4023)    "... Sa'd bin Ebi Vakkas (Radtyalldhii ankyden; §oyle demigtir : Ya Resulallah! Hangi insanlann ba§ina gelen bela daha §iddetli olur dedim. O (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
Peygamberler, sonra sirayla (Allah katmda) riitbece en iistun olanlar. Kul; dindarhgmin (kuvvetliligi ve zayrfligi) durumuna gore belaya ugrar. Eger dininde kuwetli ise belasi siddetli olur ve §ayet dindarliginda gevseklik - zayiflik olursa dindarhgi derecesine gore belaya ugrar. Bela kuldan aynlmaz (pe§ini birakmaz). Nihayet kul (ug-radigi belalarla gunahlarmdan annip) uzerinde hig gunah kalmaya-rak yer yiiziinde dola$inca bela onun pesini birakir."

4024)    "... Ebu Said-i Hudri (Radtyalldhii anh)'den; goyle demi§tir:
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) humma hastahgindan yatakta iken yamna girdim. Sonra elimi O'nun uzerlne koyunca ha-raretini Srtuntin ustiinde ellerimde hissettim ve:
Ya Resulallah! Atesjnin §iddetine hayret ederim, dedim. O: •Biz (peygamberler) boyleyiz. Bizim igin bela kat kat fazla olur ve sevabi da bizim igin (bu oranda) kat kat fazla olur», buyurdu. Ben:
— Ya Resulallah! Hangi insanlar en giddetli belaya ugrarlar? diye sordum. O:
•Peygamberler*, buyurdu. Ben:
(Onlardan) sonra kimler? dedim. O:
•Sonra salih (yani^dini emirleri yerine getirip gunahlardan uzak duran takva sahibi) insanlar. Onlardan herhangi biri fakirlige cid-den 6yle mubtela olur ki biiriindugu abadan ba§ka higbir s^ey bula-maz ve biriniz mutlulukla sevindigi gibi onlardan herhangi birisi belaya ugramakla cidden sevinir.»"

4025) "... Abdullah (bin Mes'ud) (RadtyaUahu an/i)'6en; §oyle demi§tir: Ben, ResuluIIah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'e, peygamberler-den birisinin halini (gecmiste bize) anlatirken sanki §u and a bakiyor gibiyim. O peygamberi kendi kavmi db'gmu§ (de kan iginde birakmis.). Fakat o (peygamber), yiiziinden hem kam siliyor, hem de: «Ya Rabbi! Kavmi mi magfiret eyle! Cunkii onlar bilmiyorlar» diyordu."

4026) "... Ebu Hiireyre (Radiyalldku anhyden rivayet edildigine gore; ResuluIIah (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demi§tir:
Biz (olulerin nasil diriltilecegi hususunda) §iiphe etmeye Ibrahim (Aleyhisselam) 'dan daha layikiz: Hani Ibrahim, Ey Rabbim! Olii-leri nasil diriltecegini bana goster, dedi. Allah da: Yoksa (buna) inanmadin mi? buyurdu. O da: Hayir inandim ve lakin kalbim tat-min olsun-iyice kamp yati§sin, diye (istedim) dedi.
Allah, Lut (Aleyhisselam)'a da rah met eylesin. Hakikatta o, (mi-safirlerini kavminin kotu emelinden korumak igin) pek muhkem bir sigmaga (Allah'a) siginiyordu. Eger ben zindanda Yusuf (Aleyhisselam) 'ui kaldigi sure kadar uzun bir muddet kalsaydim (zindandan gikarmaya gelen) davetgiye (hemen) icabet ederdim (yani ben Yusuf gibi: Bana isnad edilen sugun iftira oldugu soru^turulup anla§xl-sin da zindandan oyle gikayim, demezdim.)"

4027)    "... Enes bin M£lik (Radtyalldhu anh)'den; §6yle demi§tir:
Uhud giinii (sava§) olunca Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem) 'in rebaiye di§i kinldi, basi yanldi, kan (miibarek) yuzunun flze-rinden akmaya ba§ladi. Sonra O: Bir peygamber, kavmini Allah (yo-lun)a gaginrken yuzunii kana boyayan o kavim nasil iflah olur (azab-tan kurtulur)? diyerek yuziinden kani silmeye ba§ladi. Sonra Allah (Azze ve Celle) : "(Onlan cezalandirmak veya afiv etmek hususun-da) senin elinde bir §ey yoktur. — Al-i imran 128 — mealindeki aye-tini indirdi."

4028)    "... Enes (Radtyallahu anhydtn rivayet edildigine gore:
Bir giin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Mekke haikinm bazisinin salduisina ugrayarak kana boyanmis., tizgiin halde oturmus vaziyette iken yanina Cebrail (Aleyhisselam) geldi ve:
Sana ne oldu? diye sordu. O da:
Bana §u mu§rikler (soyle) yaptilar ve (boyle) yaptilar, buyurdu. Cebrail (O'na) :
(Cektigin sikintilan hafifletmek uzere yiiksek mertebeni ve yuce gerefini gosteren) bir i$areti sana gostermemi sever misin? diye sordu. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
Evet. Bana goster, buyurdu. Bunun uzerine Cebrail (Aleyhisselam) derenin ilerisindeki (dikili) bir agaca bakarak §u agaci (yanina) gagir, dedi. Resul-i Ekrem de agaci gagirdi. Agac da gelip oniinde durdu. Cebrail tPeygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'e:
Agaca soyle de geri gitsin, dedi. Resul-i Ekrem (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) de agaca sbyledi ve agac ta eski yerine vanncaya ka dar geri gitti. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
(Bu alamet) bana yeter, buyurdu."

4029) "... Huzeyfe (Radtyalldhu cn/t/den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahii Aleyhi vc Sellem) §oyle buyurdu, demi§tir:
Musluman oldugunu soyleyenlerin hepsini bana sayuuz, buyurdu. Biz:
Ya Resulallah! Biz alti yuz ila yedi yilz arasinda (buyiik cemaat) oldugumuz halde bize bir kotiiluk edilecek diye korkuyor musun? de-dik. Bunun uzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
5iiphesiz siz bilemezsiniz. Bir takim belalara maruz kalmamz umulur, buyurdu. Huzeyfe demi$tir ki: Sonra basimiza oyle bela geldi ki bizden adam namazini (bile) ancak gizli kilmaya basladi."

4030)   "... tibey bin Ka'b (Radtyalldhii anh)'den rivayet edildigine gore kendisi Resulullah (SaUallahii Aleyki ve Sellem)'den rivayetle §oyle demigtir:
Resul-i Ekrem (SaUallahii Aleyhi ve Sellem), geceleyin (mi'raca) goturiildugunde giizel bir koku duyarak i
Ya Cebrail! Bu guzel koku nedir? diye sormug. Cebr&U (Aleyhis-Iselam) dei
Bu, ma§rta (kadinlann sagim iyi tarayia kadin), iki ofelu ve ko-casimn kabrinin kokusudur. Bunun ba$langici (ve sebebi) gflyle oWu i Hizir (Aleyhisselam) lsrail ogrullannin esrafindan idi ve yol guzerga-hinda manastuinda oturan bir rahib yardi. Hizir (oradan ge^tikge) rahib online ^ikip ona tslamiyet'i Ogretirdi. Sonra Hizir ergtnlik ca^i-na vannca babasi onu bir kadinla evlendirdi. Hizir da kadina (Isla-miyet'i) dgretti ve kimseye duyurmamasi igin kadindan s6z aldi. Hi-zu* kadinlara yakla^mazdi. Hizir bir sure sonra kadim bosadi. Aradan bir zaman ge^tikten sonra Hizir'i babasi baska bir kadinla evlendirdi. Hiar bu kadina da (tslamiyet'i) ogreterek (durumu) kimseye naber vermemesi igin ondan sdz aldi. Sonra bu iki kadindan biri sir sakla-di. Fakat digeri Hizirdn muslumanhgi ve bu konudaki propagandas!} aleyhinde ifsaatta bulundu (boylece verdigi ahdi de bozmu? oldu). Bunun uzerine Hizu* oradan kagip nihayet denizdeki bir adaya varcb. (Adada) odun toplayan iki adam karsidan gelerek Hizir'i gdrdOIer. Bunlardan birisi onu gordugiinu kimseye sdylemedi. Fakat diger adam bunu if§a ederek: Ben Hizar'i gordum, dedi. Seninle beraber onu klm gdrdu? diye soru sorulunca adam: Falan kisi (benimle beraber onu gordu), dedi. Bunun uzerine o kisiye de soruldu. Fakat o kisi Hizir'i gdrduguna gizledi (yani gdrmedim dedi). Onlann diniiide yalan s6y-leyeni dldurme hukmu de vardi. Bilahare sir saklayan adam, sir sak-layan kadinla evlendi. Sonra bu kadin Fir'avn'in bir kizinin sagmi tararken tarak aniden dii§uverdi. Kadin da t Flr'avn, helak olsun, diye beddua ettt Kiz da gidip babasma haber verdi. Kadinm iki oglu
ve kocasi vardi. (Bu ailenin musluman oldugunu sezen) Fir'avn on-lara haber gondererek dinlerinden (Fir'avn'in dinine) donmeleri i$in kan ile kocasina israrou siirdurdQ. Fakat onlar (dinlerini birakmak-tan) imtina ettiler. Nihayet Fir'avn kan kocaya: Ben ikinizi mutla-ka oldurecegim, dedi. Kadin ile kocasi (Fir'avn'a) : Bizi oldiirursen se-nin bize bir iyiligin olmak iizere ikimizi Mr kabre defnetmeni istiyo-ruz, dediler. Fir'avn da (onlan dlduriip ikisini ayni kabre gomme isi-ni) yapti, dedi. Sonra Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gecele-yin (mi'raca) gdturuliince guzel bir koku duydu ve (ne oldugunu) Cibril'e sordu. Cibril de (bunu) O'na bildirdi."
Not: Zevaid'de §6yle denilmi$tir : Bunun senedinde Said bin Be?ir var. Buhari bu ravi ile ilgili olarak: Bunun hifz-i belleme dunimu hakkinda konu^ur-lar, demi§tir. Ebu Hatem de: Bunun dogruluk durumunda oldugunu babamdan ve Ebu Zur'a'dan i$ittim ve : Rivayeti huccet-delil olur mu? diye sordum. Babam lie Ebu Zur'a: Hayir, dediler, diye bllgi vermi^tir. Ba$kalan ise bunun zayif ol-dugunu soylemiijtir.

4031) "... Enes bin Malik (Radtyallahu awA^'den rivayet edildigine gore; ResuluIIah (Sallallaku Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurmu§tur:
Sevabin goklugu belanin buyuklflguyle beraberdir. Allah bir top-lumu sevdigi zaman §uphesiz onlan (sikinti-musibet ve belalarla) imtihan eder. Artik kim bir (imtihan edildigi bela ve musibetlere) raa gosterirse AlJah'm nzasi (ve bol sevabi) o kimseyedir. Kim de (imtihan edildigi bela ve musibetlere) ofkelenir (ilahi hukme nza gdster-mez) ise Allah'in gazabi (ve azabi) o kimseyedir/'

4032) "... Ibn-i Omer (Radiyallahu ankiitn&ydan rivayet edildigine gore; Resulullah (SdllaUahu Aleyki ve Sellem) §6yle buyurdu, demigtir:
Halk arasina girip de eziyetlerine sabreden mfl'minin sevabi, halk arasina girmeyen ve onlann eziyetlerine sabretmeyen mil'minin se-vabindan daha fazladir."

4033) "... Enes bin M£lik (Radtyalldhu ank)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (SdllaUahu Aleyhi ve Sellem) gdyle buyurdu, demi§tir:
09 $ey vardir Id, kimde bulunursa o kirns© imamn tadim (ravl Bindar demigtir ki: 1man halavetini) bulur i
Herhangl bir adanu sirf Allah f(in seven kimse, Allah ve Restl-lu kendisine her §eyden 50k sevimH olan kimse ve Allah kendifinl
kflfflrden kurtardiktan sonra (dunyada canh iken) ate$e atilmasi kuf-re gitmesinden kendisine daha sevimli olan (yani ate$e diri olarak atilmayi kufre gitmeye tercih eden) kimse.**

4034) "... Ebu'd-Derda (Radiyallahu anhy&zn rivayet edildigine gore; gdyle demi§tir: Dostum Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana §u tav-siyede bulundu:
Param parga edilsen ve (ate§te) yakilsan bile Allah'a hi^bir §e-
yi ortak etme (yani can tehlikesini atlatmak igin bile kufur belirtisini §eklen de olsa gdsterme) ve hi? bir farz namazi bile bile birakma. Cflnkfl kim bir farz namazi kasith olarak (yani unutmak gibi §er'i mazeret olmaksizin) birakirsa zimmet (yani ilahi teminat) kendisin-den uzaklasnu? olur. l$ki de igme, ?anku i^ki her gerrin anahtandn*."





ZAMANIN (FlTNE VE BELALAR DOLAYISIYLA)

4035)   "... Muiviye (RadtyaHahii anh)'den; goyle demigtir: Ben, ResOlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den §u buyrufeu
•BelA ve fitneden ba^ka dflnyamn hig bir §eyi kalmadi.*"

4036) "... Ebii Hiireyre (Radiyalldhii anh)yden riv^yet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §Syle buyurdu, demigtir:
Insanlar fizerine yagmurunun bollugu, fakat veriminin azbgiyla aldatici yillar gelecektlr. O donemde yalanci adam dogrulanacak, dogru adam yalanlanacak, hain adama guvenilecek, giivenilir adam hain-likle itham edilecek ve kamu i$inde ruveybida adam soz sahibi ola-caktir. (Riiveybida nedir? sorusunu: Onemsiz, bilgisi kit adam, diye cevabladi)."

4037) "... Ebu Hureyre (Radtyaltdhii anh)'dtn rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demi;tir:
Nefsim (kudret) elinde bulunan (Allah) a yemin ederim ki alam kabrin yanina ugrayip da dinden dolayi degil, sirf ugradigi bela bu-naltisindan dolayi kabir uzerine biiruliip t Ah ke§ke bu mezar sahi-binin yerinde ben olsaydim, diye temennide bulunmadik^a dunyanin sonu gelmeyecektlr."

4038)    c... Ebu Hureyre (Radtyallaku «»A)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) joyle buyurdu, demi§tir:
(lyi) kuru hurraa ise yaramayan adisinden ayiklandigi gibi mu-hakkak siz de ayiklanacaksimz. Boylece iyileriniz (olup) muhakkak gidecek ve ser olanlanmz kuskusuz kalacaktir. iste (o donemde 61-meye) gucuniiz yetecekse oliiniiz    (yani olmek ya§amaktan hayirh
olur)."

4039) •*... Enes bin Malik (Radiyallakii an/t)'den rivayet edildigine gore: Resulullah (Salfallahii Aleyki ve Selicm) §6yle buyurdu, demi§tir :
(Dine ve sunnete sanlmakla ilgili) is gittikce gticlesecek, diinya gittikce (gergek miislumanlara) sirt cevirecek, insanlann cimriligi, ihtirasi gittikce fazlalasacaktir. Kiyamet ancak insanlann §er olan-lannm ba§ina kopacaktir. Mehdi (yani her bakimdan hidayet uzere olan zat) ancak Meryem oglu isa'dir."
^ Not: Zevaid'de $fiyle denilrai?tir : El-Hakim bu hadisi bu senedle el-MUsted-rek'te rivayet ettikten sonra : Bu hadis §afii'nin tek ba?ina rivayet ettigi hadls-lerden sayihr. Halbuki Byle de&ildir. CtinkU ba?kasi da rivayet etmi$tir. SUyflti bu husus hakkmda geni^ sfiz sfiylemijtir. El-Hafiz tmadU'd-DIn bin Kesir'den naklen verilen bilginin Szeti ?udur : Bu hadis, ^afii-niu seyhi Muhammed bin Halid el-CUn-dl es-Sagani el-MUezzin'e ait olarak me§hur olmustur. Halbuki bunu ondan rivayet edenler bir ki5i degildir. ?afU'den ba?ka klmseler de bunu ondan rivayet et-znl^tir. Ve bu zat mechul bir kimse degildir. Ibn-i Muln'in onun gtlvenilir olduSunu sdyledigl nakledilnu>tir.





KIYAMET ALAMETLERi

4040)   "... Ebu Hiireyre (Radtyalldhu anh)'den rivayet edildigine gore: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki parmagini (ki seha-det parmagi ve orta parmaktir) birle§tirerek:
Ben ile kiyamet gunii §u iki parmak gibi ba'solundum (yani pey-gamber olarak gonderildim)."

4041)    "... Huzeyfe bin Esid (Radtyalldhu ankyden; §oyle demigtir:
(Bir gun) biz (sahabiler) kiyamet giinu konusu hakkinda (kendi aramizda) muzakere ederken Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yukanmizdaki bir odadan inip uzerimize geldi ve i
On alamet vuku buluncaya kadar kiyamet kopmayacaktir i Dec-cal, duman ve gunegin batidan dogmasi."

4042)    "... Avf bin Malik el-E§cai (Radtyalldhu aMAJ'den; §6yle demijtir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Tebuk savasinda deri-den (mamul) bir gadirda iken yamna gittim ve cadinn kapisinm onun-de oturdum. Resulullah {Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
(Cadira) gir Ya Avf, buyurdu. Ben:
Vucudumun tiimuyle mi (gireyim)? Ya Resulallah, dedim. O:
Viicudunun tiimiiyle (gir), buyurdu. Sonra:
Ya Avf, kiyametin kopmasi yaklastigi siralarda (onun alametle-ri olmak uzere §u) aralikh meydana gelecek alti seyi belle: Birisi be-nim oliimum, buyurdu. Avf demi§tir ki: O, boyle soyleyince ben sid-detli uzuntiimden perisan oldum. Sonra O:
De ki: Bu, bir. Sonra (ikincisi) Kudiis'un fethi. Sonra (ugunciisu) icinizde meydana gelecek ve Allah'in onunla sizin coluk gocuklannizi ve nefislerinizi §ehid edip amellerinizi temizleyecegi bir hastaliktir. Sonra (dordunciisu) iginizde (gokga) mallar olur. Hatta bir adama (kargihksiz) yiiz dinar (altin) verilir de o (bunu az goriip) ofkelen-meye ba§liyacaktir. (Be§incisi) aramzda meydana gelecek oyle bir fit-ne ki icine girmedigi bir miisluman evi kalmayacaktir. (Altmcisi) sonra sizinle Beni Asfer (denilen Rum) arasmda bir sulh olacak. Bilaha-re onlar ban§ andla§masim bozarak size hiyanet edecek ve her bay-ragin altinda on iki bin kisilik kuwet olmak tizere seksen kumandan bayraklan altinda iizerinizc'yuruyeceklerdir, buyurdu.*'

4043) "... Huzeyfe bin el-Yeman (Radtyallahu anhiim&ydan rivayet edil-digine gore; Resfllullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demigtir:
Siz imammiTi (devlet baskamnizi) Sldurmedikce, lohclannizXa birbirinizle cata§madikca (yani aranizda ig savas olmadakga) ve dun-yaniza (hukumdarhguuza, mallanniza) ser olanlanniz (zorla el koy-makla) mirasgi olmadikca kiyamet gunu kopmayacaktir."

4044)    "... Ebu Hureyre (Radtyallaku enh)'den; §oyle demi§tir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gun halkdn yarar-lanmasi) igin acik bir yere ciktiydi. O esnada bir adam O'nun yanina gelerek i
Ya Resulallah! Kiyamet ne zaman kopacakhr, diye sordu. Bunun uzerine Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
Bu hususta kendisine soru sorulan zat, soru sorandan daha bil-gili degildir. Velakin ben sana kiyametin alametlerinden haber vere-cegim: Cariye kendi sahibesini dogurunca i§te bu (hal) kiyametin alametlerindendir. Yaiin ayak, ciplak takimi insanlara ba$ olunca, i§te bu (durum) da kiyametin alametlerindendir. Koyun cobanlan yuksek bina yapmakta birbirleriyle yan§inca bu da kiyametin alametlerindendir. Kiyametin kopma zamam Allah'tan ba$ka kfmsenln
bilmedigi be? §eye dahildir, buyurdu. ResOIulIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bundan sonrat
Lukman suresinin 34. ayetini okudu."

4045)    "... Enes bin Malik (Radtyalldhu <z»A)'den; gbyle demigtir:
Dikkat ediniz ben size Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'-den isittigim dyle bir hadis rivayet edecegim ki benden sonra big bir kimse onu (ResClulIah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den i§itmi§ olarak) size rivayet etmeyecektir. Ben o hadisi (bizzat) Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den (kulagimla) isittim:
(Alimlerin olmesi suretiyle) ilmin kaldinlmasi, cehaletin ortaya tikip cogalmasi, zinanin yayginlasmasi, igkinin (aleni olarak) igihne-si ve elli kadimn bir tek erkek bakam olacak derecede erkeklerin (sa-yisinin azahp) gitmesi ve kadinlann (cogunlukta) kalmasi sflphesiz kiyametin alametlerindendir."

4046) "... Ebu Hiireyre (Radtydtl&hu ank)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyki ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
Firat nehri altindan blr dagi ortaya gikarmadik^a kiyamet kop-mayacaktir. insanlar o altin iizerine (gati§ip) olduriilecek ve on in-sandan dokuzu oldiirulecektir."
Not: Zev^id'de ?5yle denilmi?tir : Bunun senedi sahih olup rftvileri gOveoi-lir z&tlardir. Ebfi D&vOd*un rivayet ettigi me tin;
Firat'in altin hazinesini ortaya fikarmasi zamani yakla?iyor. Her Um 0 orada bulnnursa ondan bir ?ey almasin* ?efelindedir.

4047)    «... Ebfl Hiireyre (Radtyalldhu anhyden rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Settem) §6yle buyurmu§tur:
Mai dolup tasmadikga, fitneler meydana gelmedikge ve here $o-galmadikga kiyamet kopmayacaktir. Orada bulunanlar i
Here de nedir? Ya Resulallah diye sordular. O uc defa: Oldurmedir. OldOrmedir. Oldurmedir, buyurdu."

4048)   "... Ziy^d bin Lebfd (Radtyalldhu onh)'den; §byle demigtir:
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir §ey anlatarak: Bu, ilmin gitmesi (yok olmasi) zamaninda olur, buyurdu. Ben: Ya Resulallah! Kur'an'i okudugumuz, evladimiza onu okuttugu-muz ve evladimiz da kiyamete kadar kendi evladina onu okutacagi halde Him nasil gider (yok olur)? dedim. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
Anan seni kaybedesiye (ydni Hayret sana) Ziyad! Ben muhakkak sen! Medine'de fikhi en iyi bilen ad am lard an gdrurdum. §u yahudi-ler ve hiristiyanlar Tevrat ve incil'i okuyup da bu iki kitabta bulu-nan hukumlerden hi? bir seyle amel etmez degiller mi? buyurdu.**
Not: Zevaid'de $0yle denilmi^tir: Bunun senedi sahlh olup ravilerl gtive-nlllr Kfttlardir. Fakat sened munkatidir (yanl rAviler zinciri kopuktur). QimkQ Buhart, et-Tarihu's-Sftglr'de : Ravi Salhn bin Ebil-Ca'd, Ziyad bin Lebld'den ha-dls Isitmemi?, demi?tir. Zebebl de eI-Ka?ifte bu hususta Buharl'ye uyarak: tbn-1 M&ceh yaninda bu hadlsinden baska Ziyad'm baska hadlsi yoktur. Kalan Ktttub-I Sitte'de Ziyad'm hie Wr hadlsi yoktur, demisUr.

4049) "... Huzeyfe bin el-Yeman (Radtyalldhu anhumd)'dan rivayet edil-digine gore; Resulullah (SallaUakii Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demigtir:
Elbisenin nakisi eskiyip gittigi gibi tslamiyet de eskiyip gider. Hatta oruc. nedir, namaz nedir, nusuk (yani hac ve umre ibadeti) ne-dir ve sadaka nedir bilinemeyecektir. Allah (Azze ve Celle)'nin Ki-tab'i (Kur'an-i Kerim) da bir gecede (kaldinlip) gdtarulecek ve yer rfiziinde ondan tek bir ayet bile kalmayacaktir (Veya eskiyip silin-me i§i bir gecede Allah (Azze ve Celle) 'nin Kitab'i olan Kur'an-i Ke-tlm'e de sirayet ederek yer yuziinde ondan tek bir ayet bile kalmayacaktir.) C°k ya$Ii erkekler ve pek ihtiyar kadinlardan olu§an bir takim insanJar kalacak ve t biz babalanmiza $u "La ilahe illallah" ke-Umesi (hali) uzerine yeti§tik de (dinden bilebildigimiz) bu kelimeyi sdyleriz, diyeceklerdir.
Huzeyfe bin el-Yeman bu hadlsi rivayet edince, (orada bulunan) Sila kendisine:
O ya$nlar namaz nedir, orug nedir, nusuk (yani hac ve umre ibadeti) nedir ve sadaka nedir? bilmezken "La ilahe illallah" kelimesi onlara bir yarar saglaraaz, dedi. Huzeyfe, SUa'run bu sdzunu cevab-siz biraktL Sonra Sila bu sdzu Huzeyfe'ye karsi uc defa tekrariadi. Her defasinda Huzeyfe onun s5zttnu kargiliksiz birakti, ona bakmadi. Ni-hayet a?iincii defasindan sonra Huzeyfe, Sda*ya ddnerek fig defa i
Ya Sila! Tevhid kelimesi onlan (ebedi) atesten kurtanr, dedi."

4050)   "... Abdullah (bin Mes'ud) (Radtyalldhu ank)'den riv&yct ediWi-gine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demijtir:
Kiyametin kopmasina yakin zamanlarda 6yle gunler olur Id illm o gunlerde kaldinlir, cehalet o gunlerde iner ve here o gunlerde co-. Here de oldurmc olayidir."

40S1)    "... Ebfi Musa (el-Es'ari) (Radiyallahu owAJ'den rivayet edildigi-:ie gore; Resulullah (Sallallaku Aleyhi ve Sellent) §6yle buyurdu, demigtir:
Sizin Snfinuzde §iiphesiz oyle giinler vardir ki cehalet o gunlerde ner, ilim o gunlerde kaldinhr ve here o gunlerde cogahr. Sahabiler, Ya Resulallah! Here nedir? diye sordular. O. Katildir (insan oldiirmektir), buyurdu."

40S2) "... Ebu Hiireyre (Radtyallahu anhyden rivayet edildigine gore; Lesulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :
Zaman yaklagir. Him noksanla§ir, §iddetli cimrilik kalblere konu-ir, fitneler meydana cikar ve here cogahr, buyurdu. Sahabiler: Ya Resulallah! Here nedir? diye sordular. O: Katildir (insan dldurmektir), buyurdu."





EMANETiN  (KALBLERDEN SiLiNlP)  GiTMESl

4051)    "... Ebu Must (el-E§'ari)  (Radtyallaku mAJ'den rivayet edildigi-ne gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demi§tir:
Sizin dnunuzde §uphesiz oyle gunler vardir ki cehalet o gunlerde Iner, ilim o gunlerde kaldinlir ve here o gunlerde gogalir. Sahabiler, Ya Resulallah! Here nedir? diye sordular. Oi Katildir (insan oldiirmektir), buyurdu."

4052) "... Ebu Hiireyre (RadtyaUdhu anh)y6en rivayet edildigine gore; Resulullah (Saliallaku Aleyhi ve Sellem)
Zaman yaklasir, ilim noksanlasir, siddetli cimrilik kalblere konu-lur, fitneler meydana gikar ve here cogalir, buyurdu. Sahabiler: Y4 Resulallah! Here nedir? diye sordular. O i Katildir (insan oldiirmektir), buyurdu."

4053) "... Huzeyfe (bin el-Yem^n) (Radtyall&hu ankumaydzn; §6yle demijtir:
Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) (emanet hakkinda) bize iki hadis buyurdu: Ben bunlardan birisini (n haber verdigi duru-mu) gordum. DigerinHn haber verdigi durumu) da bekliyorum:
Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) bize, emanetin erkek-lerin kalblertnin cezrine (Tanaf isi dedi ki: Yani erkeklerin kalbleri-nin icine, derinligine) indigini anlatti. Ve Kur'an indi. Biz Kur'an'dan bilgi aldik ve siinnet'ten bilgi aldik.
Sonra Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) emanetin kaldi-nlmasini (yani kalblerden silinmesini) da bize anlatarak:
Adam (gece) uykusunu uyur, (o uykuda iken) kalbinden emanet (alimp) kaldtnhr da ertesi giin emanetin izi siyah bir leke izi gibi (ufacik) olur. Sonra adam (tekrar gece) uykusunu uyur. (Bu kere uykuda iken) kalbinden emanet sdkulfip alinir ve ertesi gQn emanetin izi balta sallayan igcinin avucundaki kabarcik izi gibi olur. (Bu kabarcik) senin kendi ayaginin iizerinde yuvarladigin korun meyda-na getirdigi kabarcik gibidir. Sen onu s.is.mis. goriirsun (yani yararb bir geli§me hayal edersin). Halbuki o kabarcjgin icinde (yararli) hie bir sey yoktur, buyurdu.
Sonra Huzeyfe (durumu izah igin) bir avue cakil ta§lanm alarak diz kapagi ile ayagi arasindaki kisim iizerinde yuvarladi. (Sonra Huzeyfe hadis rivayetine devamla dedi ki:) Resul-i Ekrem (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :
(Emanet kalblerden sokuldiikten) sonra insanlar sabahleyin au§ veri§ edecekler. Fakat hie bir kimse emaneti oda etmeye yana§maya-cak (ve emin kimselerin sayisi yok denecek derecede azalacak) gdyle ki: Falan ogullan icinde emin bir adam var, denilecek ve bir adam lehinde : O, ne akilhdir, o ne kahramandir, o ne nazikdir, denilecek. Halbuki (boyle ovulen) adamin kalbinde hardal tanesi kadar iman yoktur, buyurdu.
(Huzeyfe dedi ki vallahi:) 6yle bir zaman ya§adun Id (o d6nem-de) hanginizle ali§ veri§ ettigime bakmazdim (yani endlge duymaz-dim). Qiinku ah§ veri$ ettigim ki§i miislumansa mJislumanhg^ kendi-sini bana hiyanet etmekten muhakkak menedecekti ve §ayet yahudl veya hiristiyansa onu bana hiyanet etmekten hakimi menederdl. Ama bugiin ben falan ve filandan ba§ka hie bir kimse ile ans. verig edemez oldum."

4054)    "... lbn-i dmer (Radtyalldhu onhum&)'dan rivayet edildigine gore; Resfilullah (Sallallahu Aleyhi ve Selletn) §oyle buyurdu, demi§tir:
Allah (Azze ve Celle) bir kulu helak etmeyi diledigi zaman on-dan hayayi sokup ahr. Sonra ondan hayayi sokup ahnca sen o kula (herkesge) ancak ^ok menfur olarak rastlarsin. Sonra sen ona ancak, Cok menfur oldugu halde rastlayinca on(un kalbin)den emanet soku-lup ahnnus olur. O herif (in kalbin)den emanet ^ekilip (lkanhnca da sen ona ancak hiyanetci olarak ve herkesin nazannda hiyanetle me§-hur oldugu halde rastlarsm. Sen ona ancak hiyanetkar ve hainlikle me§hur olarak rastlayinca onun kalbinden rahmet cekilip ?ikanbr. Onun kalbinden rahmet sokiilup alininca da sen ona ancak kovuhnus, lanetlenmis olarak rastlarsm. Sonra sen ona ancak kovulmus, lanet- olarak rastlayinca ondan Islamiyet bagi goziiliip gikanlir."





KIYAMETİN BÜYÜK ALAMETLERi
 
4055) "... Huzeyfe bin Esid Ebi Serlha (RadtyaU&hU <mk)'den; goyle demigtir:
(Bir gun) biz (sahabiler) kiy&met gflnu (halleri) hakkinda (ken-di aramizda) muzakere ederken Resulullah (Sallallaha Aleyhi ve Sel-lem)  (yukanmizdaki) bir odadan inip ilzerimize geliverdl ve t
(§u) on bUyiik alamet vuku bulmadik^a kiyftmet kopmayacaktir i Gflne§in bati tarafindan dogmasi, Deccal, Duhan, Dabbe (tu'l-Ard), Ye'cuc ile Me'cuc ,tsa bin Meryem'in (gokten inip meydana) ^lkmasi, biri doguda, biri batida ve bin Arap yanmadasinda olmak fizere fig Husuf (yani arz'in gokmesi) ve Ebyene'nin Aden memleketinln en uzak yerinden qtiap insanlan Mah§er (yerin) e sevkeden 6yle bir ateg ki insanlar geceleyince o da onlarla beraber geceler ve insanlar 6gle vakti uyuyunca o da onlarla beraber uyur."

40S6) "... Enes bin Milik (Radtyattaku anhyden rivayet edildigine gS-re; Resfllullah (SaUallahu Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demigtir:
(§u) alb §ey gelmeden once (ibadet sayilan iyi) amelleri isleme-ye acele ediniz; Giinesin bati tarafindan dogmasi, Duhan, Dabbetul-Arz, Deccal, her biriniz© mahsus olan (oliim) ve (size verilecek) ka-
mu hizmeti."

4057) "... Ebfi Katade (Radtyalt&hu an A)'den rivayet edildigine gore; Resuluilah (SaUallahu Aleyki ve Sellem) §5yle buyurdu, demigtir:
•Kiyamet alametleri iki yiizden sonradir.»"
Not: Zevfiid'da $6yle denHmi?tir: Bunun senedlnde Avn bin Omfire el-Abdl bulunur. Bu rftvi zayif tir.

4058)    "... Enesbin Malik (Radtyall&hu anh)'den rivayet edildigine gore; Resfllullah (SaUallahu Aleyhi ve Sellem) §6'yle buyurmu§tur:
Btnim ummetini be§ tabakadir. (ilk) lark yil (da bulunanlar), ha yir ve takva sahibidir. Sonra yuz yirmi yilina kadar onlann ardindan gelenler birbirierine merhamet eden ve birbirleriyle iyi iliski kuran-lardir. Sonra yiiz altmi§ yilina kadar bunlann ardindan gelenler birbirierine sirt geviren ve birbirleriyle iyi iliskiyi keseulerdlr. Bundan sonra (birbirlerini) oldiirme, oldiirme (devri)dir. (O donemde) kur-tulu§, kurtulus.  (isteyiniz)."
Not: Zevaid'de soyle denilmistir : Buntin senedinde Yezld bin Eban er-Rak-fca$t bulunur. Bu ravi zayiXtir. Suyutl demis ki: tbnti'I-CevzI bu hadlsi.de bundan onceki hadls gibi mevzu hadislere dahil ederek bunun Kamil bin Talha yoluyla Ubad bin Abdillah aracihgiyla Enes (R.A.)'den olan rivayetin asilsiz oldugunu ve bu hadlsi uydurmakla itham edilen ravinin Ubad oldugunu s8ylemistir. Fakat bu hadtsln ba?ka senedlerle de Enes (R.A.)'den rivayet edildigi acikhga kavusmustur. Aynca hadlsi te^id eden benzeri hadlsler de vardir.
"... Enes bin Malik (Radiyallahu anhJ'den rivayet edildigine gore Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
Benim ummetim be§ tabakaya aynhri Her tabaka kirk yd (surer). Benim tabakam ve sahabilerimin tabakasi ilim ve iman sahibi olanlardir. Kirkinci yd ile sekseninci yd arasina ait ikinci tabakaya gelince onlar hayir ve takva sahibleridir, buyurdu demis. Sonra bu (yukardaki) hadisin mlslinl anlatti."





HUSOF (YERE BATMAK) BABI

4059)   "... Abdullah (bin Mes'fld) (RadtyaU&kii onAJ'den rivayet edildi-Jine gore; Peygamber (SallaUahu Aleyki ve Sellem) soyle buyurmuftur:
Kiyamete yakin zamanda  (bazi gunahkar insanlarda)     mesih (hayvan sfiretine gevirilme), yere batma ve ta§lanma (azabi) olur."

4060) "... SehlbinSa'd (es-Saidi) (Radtyallahuanhumd)'danrivfyetedii-digine gore kendisi Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellemyden §6yle buyur-dugunu isitmi§tir:
Benim iimmetimln sonunda yere batraak, mesih (hayvan stlreti-ne) tevrilmek ve ta§Ianmak (azabi) olur."

4061)    "... Nafi (RadtyaUahu ankyden rivayet edildigine gore bir adam (bir gun) tbn-i Omer (Radtyalldhu anhiim&ynm yanma gelerek :
Falan adam size selam eder, diyerek birisinin selamini teblig etti. (Fakat) Ibn-i Omer (buna cevaben) :
O adamm dinden olmayan bir seyi dine soktugu haberi bana ulasb. Eger o adam hakikaten (bir bid'at) lead etti ise sen benden ona selam gdturme. Cunku ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem) 'den su buyrugu isittim
Benim ummetimde (veya bu ummette) mesih (hayvan suretine cevirilme), yere batma ve taslanma (azabi) olur. Bu (ceza) kaderi In-kar edenler hakkindadir."

4062) "... Abdullah bin Amr (bin el-As) (Radiyalldhii anhum&)>dan riv4-yet edUdigine gore; Resulullah (SaUottohu Aleyhi ve Sellem) soyle buyurdu, de-migtir:Benlm Ommetimde yere batmak, mesih (hayvan suretine peviril-me) ve ta§Ianma (azabi) olur."





BEYDA ORDUSU BABI

4063) "... Abdullah bin Safv&n (bin Cmeyye bin Halef) (Radtyatt&hii anhumd)'dan; §oyle demijtir:
(Mu'minlerin anasi) Hafsa (Radiyallahu anha), bana ResflluUah (Sallallahii Aleyhi ve SellemJ'den §u hadisi igittigini haber verdii
"(Son zamanlarda) Muhakkak bJr ordu su Ka'be'yi yikmayikas-dedecektir. Nihayet o gtiruh Beyda denilen yere geldikleri zaman on-lann orta tabakasi yere batinhr ve 6nde gidenleri arkadakilerine haykin§ta bulunur. Sonra onlar da yere batixilir. Artik ka^p da ken-dilerinden haber verecek olandan baska onlardan hig kimse kalmaz.*
(Abdullah bin Safvan) demistir ki: Sonra ttaccac (bin Yusuf un) ordusu gelince biz o guruhun bu ordu oldugunu sandik. Sonra (bu or-dunun yere batinlmamasi sebebiyle o giiruh olmadigi anla§ilmca) bir adam (bana) : Ben senin Hafsa (Radiyallahii anha) adina yalan sdy-lemedigine ve Hafsa (Radiyallahu anha)'nin da Peygamber (Sallal-lahu Aleyhi ve Sellem) adina yalan sdylemedigine sahidlik ederim, dedi.M

4064) "... (Mu'minlerin anasi) Safiyye (Radtyalldkii a«Ad)'dan rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Settem) :
<insanlar $u Ka'be'yi yikmak igjn sava$ etmekten vazgegmeye-cekler. Nihayet bir ordu (bu maksadla) sava§maya gidip Beyda deni-len mevkie (veya hig bir bitki olmayan dumduz bir araziye) vannca onlann 6nde gidenleri ve arkada olanlan yere batinlir ve ortada olan* lar da kurtulamaz (yani hepsi yere batinlir), buyurdu.
(Safiyye demigtir ki:) Ben: Eger onlann iginde zorla goturulen olursa (onun durumu ne olacak) ? diye sordum. O buyurdu ki >
•Allah (kiyamet giinu) onlan niyetlerine gore diriltir.*"

4065)    "... (Mu'minlerin anasi)   Ommii Seleme  (Radtyallahu
nvayet edildigine gore:
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yere batinlacak ordu-
dan bahsetti. Bunun Ozerine ttmmfi Seleme (RadiyaUahu anha) : Ya Hesulallah! O ordunun icinde (kendilerine katilmaya) zorlan- kimse olabiUr (onun hali ne olacak)? diye sordu. Oi Onlar (kiyamet gunu) niyetlerine g6re dlriltUirler buyurdu."

4066) "... Ebu Hureyre (Radtyalldhu anhy&tn rivayet edildigine gore: Resulullah (Sallattaku Aleyhi ve Sellem) §oyle buyurdu, demigtir :
Dabbe, Su ley man bin Davud'un muhru ve Musa bin imran'in asa-si (Aleyhimesselam) beraberinde olarak gikar, asa ile mu'minin yu-zunu parlatir ve muhiiru kafirin burnuna vurup damgalar. (Mii'mirv ile kafiri bu §ekilde ayirdedecek) oyle ki oba halki toplanacak da bu: Ya mtt'min! diyecek, §u da: Ya kafir! diyecektir.
Ebii'I-Hasan el-Kattan ...senediyle Hammad bin Seleme'den bu hadisin mislini rivayet etti ve bir defasinda (son cumleyi) $dyle nak-letti:
(Oba halki toplanacak da) bu: Ya Mu'min! ve §u: Ya Kafir! diyecek."

4067) "■... Abdullah bin Btireyde'nin babasi (Bureyde bin e (Radtyalldhu anhum&)'dan; §6yle demigtir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gun) benl ye yakm Badiye'de bir yere gOturdii. Baktim ki etrafinda ki nan kupkuru bir yerdir. Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyh lem) :
•Dabbe, bu yerden gikacaktir», buyurdu. tv&ret buyumJ eni ve boyu birer kan§ti.
ibn-1 Bureyde demi§tir ki: Bundan birkac yil tonra haci Babam (o sahamn eni ve boyu uzunlu&unda) bir asasmi Mi di. Baktim ki o asa benim bu asam ile $u ve bu kadardir.**

4068)   "... Ebfi Hiireyre (Radtyalldhu ankyden; §6yle demigtir:
Ben, ResOIuUah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den 9a buyururken i§ittim:                                                                    " .
•Giines battigi yerden dogmadikca kiyamet kopmayacaktir.   O (battagi yerden)   dogup da insanlar onu gSrunce yer yuzunde olan (turn) insanlar Iman edecektir. iste o zaman, daha Once Iman etmlf olmayan nig bir kimseye (o gunku) imaninin fayda vermeyecejrf s»-mandir.*'*

4069) "... Abdullah bin Amr (bin el-As) (RadtyalldhU anhufii&ydaa rivayet edUdigine gore; Resfflullah (Sallallahu Aleyhi ve SeUtm) goyle buyurdu, demigtir:
Kiyamet alametlerinden ilk meydana gelecek olam gunesin battigi yerden dogmas ve Dabbe'nin kusluk vaktlnde insanlara (yerden) cikmasidir.
(Ebu Zur'a demistir ki:) Abdullah (bin Amr bin el-As) : Arbk bu iki alametten hangisi dlgerinden Once cikarsa digeri ona yakindir, dedi.
(Ebu Zur'a demistir ki:) Abdullah (bin Amr bin el-As) : Ben (bu iki alametten) ilk cikacak olan alametin ancak gunesin battigi yerden Cikmasi oldugunu saninm, dedi."

4070) "... Safv&n bin Assal (Radtyalldhii o«A)'den rivSyet edildigine gore; Resulullah (Saliallahu Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
§uphesiz, gunesin battigi yer tarafinda yetmi$ yilhk mesafe genis.-liginde acumi$ (durumda) bir kapi vardir. Giines o kapi tarafindan doguncaya kadar o kapi tevbe (nin kabulii) icin daima acik olacaktir. Gunes o kapi tarafindan dogunca, daha dnce iman etmis olmayan veya imaninda bir hayir kazanmi§ olmayan hie bir kimseye (o gunkii) imam fayda vermeyecektir."





DECCAL'IN FtTNESi, MERYEM OGLU İSA ALEYHiSSELAM'IN (iNiP) MEYDANA ÇIKMASI VE
YE'CUC iLE ME'CUCUN ÇIKMASI

4071)   "... Huzeyfe  (bin el-Yeman)   (Radtyallahii anhiim&)'dan riy edildigine gore; ResQluIlah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) §5yle buyurdu, de-mi§tir:
Deccal, sol gdzu sakattir, sagi ?oktur. Beraberinde bir cennet ve bir cehennem vardir. Onun cehenneml bir cennet, cennett de bir ce-hennemdir."

4072)    "... Ebft Bekr-i Siddik (Radtyalldhu anh)'den; §6yle demigtir: Resulullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem), bize Deccal'm doguda Hurasan denilen bir yerden (lkacagim kendisine yuzleri deri lie kap-lanmis kalkanlar gibi (yuvarlak, geni§, elmaciklan yuksek) kavim-lerin tabi olacaguu beyan buyurdu."

4073)    "... El-Mugire bin §ulbe (Radtyalldhu a*A)'den; §oyle demigtir:
Hie bir kimse Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'e Deccal hakkinda benden daha fazla soru sormadi. (Ravi Ibn-i Niimeyr ken-di rivayetinde "daha fazla soru" ifadesi yerine: "Benim sorularun-dan daha getin soru" dedi). Bunun uzerine Resul-i Ekrem (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) bana:
-Deccal hakkinda ne soracaksin?* buyurdu. Ben:
Onlar (yani halk veya Ehl-i Kitab) diyorlar ki t §uphesiz yiyecek
ve icecek (maddeleri) yalniz Deccal'ui beraberinde bulunur, dedim.
O, buyurdu Id:
•Deccal, Allah nezdinde su (anlattigi)ndan ehvendir.-"

4074)   "... Fatima bint-i Kays (Radtyalldhu anha)'dan; §oyle dcmi$tir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sell em) bir gun (mescid'de) na-maz Joldi ve (namazdan sonra) minbere gikti. Ondan 5nce Cuma gu-nu haric hi$ minbere cikmazdi. Bu itibarla O'nun minbere cdunasi cemaate setin geldi (telaga sebeb oldu). Arbk kimisi ayakta, kimisi oturuyor idi. O, oturun dlye cemaate eliyle isaret ederek gdyle bu-yurdut
Vallahi size menfaat saglayici ne (ganimet mah gibi) bir ragbet igin ne de (du§mana karsi tedbir almayi gerektiren) bir korku nede-niyle burada (sizi toplayip) oturdum. Velakin Temlm-i Dari yanima geldi ve bana oyle bir haber verdi kl o haber sevincten ve g5z ay-dinligindan dolayi benim dgle zamanindaki uykuma mani oldu. Ben de peygamberinizin sevincini sizln uzerinize yaymayi sevdim. Bilmi$ oiunuz ki: Temim-i Dari'nin bir amcasi oglu bana $u haberi ilettii (Onlar bir vapurla denize agilnu§ iken) ruzgar onlan tanunadiklan bir adaya siginmaya zorlanu§. Onlar da vapurun kayiklanna binerek adaya 9ikmi§lar. Derken kirpikleri gok yogun (veya gok uzun), siyah bir $ey (hayvan) He karguagmi^lar ve ona =
Sen nesin? demi§ler. O:
Ben, Cessase'yim, demi§. Onlar i
Bize (bir §eyler) anlat, demisjer. Cessase:
Ben ne size bir haber verecek, ne de size (bir sey) soracak du-rumdayim. Velakin §u binayi gorduniiz. Oraya gidiniz. Qiinku o bina-da sizin ona haber vermenize ve size haber vermeye gok istiyakh bir adam vardir, demis. Bunun iizerine onlar binaya vanp adanun yani-na girmisler. Orada siddetli bir $ekilde sikica baglanmis, Ozuntflsu-nu agiga vuran ve halinden cok sikayetgi, yas.li bir adamla karsilas-mislar. Adam onlara:
Siz neredensiniz? diye sormu$. Onlar •. Sam'dan, demisler. Adam: Arablar ne yaptilar? diye sormu$. Onlar:
Biz Araplardan bir gurubuz. Sen neyi soruyorsun? demisler. Adam, i
tcuiizde cdcan o adam (yani Peygamber) ne yapb? diye vonno^, Onlar:                                                                                             (O Peygamber) hayir isledi. Bir kavimle mUcadele etti ve nettee-de Allah O'nu o kavme galib kildi. Bugfin Arablann ist derll toplu-dur. Hepsinin ilah'i birdir, dinleri birdir, demisler. Adam t
Zugar pinan ne yapti? diye sormus. Onlar:
Hayirh bir pinardir. Halk o pinar suyu lie ekinlerini sular, ara-zileri i^in ondan su cikanrlar, demisler. Adam t
Amman ve Beysan arasmdaki hurma bahgeleri ne yapti? diye sormus. Onlar i
Her yil meyvesini verir, demisler. Adam:
Taberiyye gdlu ne yapti? diye sormus. Onlar:
Suyun goklugundan dolayi gol sahillerine tasiyor, demisler. Ravi demistir ki: Adam bu haberler iizerine uc defa seslice derinden nefes alarak inledikten sonra:
Eger su (baglanmis oldugum) bagdan kurtulursam bu iki aya-gimla basnuyacagun bir yer biraknuyacagun, Ancak Teybe (yani Me-d3ne-i Munewere) hari?. Qunku Taybe'ye (girebilmek igin) bana Wq bir yol yoktur (oraya giremem), dedi.
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (Deccal ile ilgili bu haberi naklettikten sonra) :
Benim sevincim buraya kadardir. iste bu belde Taybe'dir. Nefsim kudret elinde olan (Allah) a yemin ederim ki: Medine'de bulunan dar ve genis her yolun basinda ve her duzluk ve dafein basinda tayftmete dek kihcim pekerek bekleyen birer melek bulunur, buyurdu."

4075) "... Nevvas bin Sem'an el-Kilabi (RadtyaUdhu anhyden; §oyle de-mi§tir:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir sabah Deccal'dan soz etti de onun hakkinda algaltma ve yiikseltme yapti, hatta biz onu (Medine-i Munevvere'nin) hurma bahgelerinin kenannda sandik. Sonra ak§amleyin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yani-na vardigimiz zaman bizde meydana gelen o tela§i anladi ve:
Haliniz nedir, (tela^hsiniz)? diye sordu. Biz de:
Ya Resulallahl Sabahleyin Deccal'den sfiz ettin ve onun hakkinda oyle alcaltma ve yiikseltme yaptm ki biz onu hurma bahcesinin kenannda sandik, dedik. Bunun uzerine O:
Deccal'dan baskasi sizin icin beni daha 90k endiselendiricidir: CCiinku) ben iginizde iken c.ikarsa sizin oniinuzde onu ben yenerim, defederim ve §ayet ben icinizde degil iken cikarsa herkes kendi nef-sini savunarak onu yenmeye cahsir. Allah da her miisluman hakkm-da benim halifemdir (koruyucu ve yardimcidir). Deccal cok kivircik sach bir genctir. Gozu yerinde duruyor (fakat sakattir). Ben onu Ab-du'1-Uzza bin Katan'a benzetir gibiyim. Sizden kim onu gorurse, aley-hinde Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun (ki fitnesinden emin ol-sun). O, §am ile Irak arasinda bir yoldan cikacak ve sagda solda hiz-la fesad, bozgunculuk cikaracaktir. Ey AHah'in kullart (dinde) sebat ediniz, buyurdu. Biz:
Ya Resulallah! Onun yeryiizunde kalma surest ne kadardir? di-ye sorduk. O:
Kirk gundiir. Bir giin bir yil gibi. Bir gun bir ay gibi. Bir gun bir Cuma (yani bir hafta) gibi- Diger gunleri sizin giinleriniz gibidir, buyurdu. BiZ:
Ya Resulallah! Peki bir yil gibi olan giinde bize bir guniin nama-zi kafi gelecek (mi)? dedik. O:
(Hayir!) Her giinduk namazlar) icin normal bir giin mi kt a run hesaplayiniz, buyurdu. Nevvas demistir ki: Biz:
Deccal'in yeryiizunde siir'ati ne kadardir? dedik. O: Arkasindan riizgar esen bulut gibidir, buyurdu ve (buyruguna devamla) Deccal bir kavmin yanina vararak onlan (kendisini ilah olarak kabul etmeye) davet edecek. Onlar da davetine icabet ederek ona inanacaklar. Bunun uzerine Deccal buluta yagmur yagdirmasnu emredecek ve bulut da yagmur yagdiracaktir. Yere bjtki vermesini em-redecek. Yer de bitki bitirecek ve o kavmin deve siirusu (ile diger sa-gim hayvanlan) aksamleyin horgiicleri alabildigine uzamig (yani c,ok semiz), memeleri (siitun bollugundan) son derece gelisip sarkmis ve bogiirleri tamamen dolup ^ismis olarak (mer'adan) yanlanna done-cektir. Deccal daha sonra baska bir kavmin yanina vararak onlan da davet edecek. Fakat o kavim onun soziinii redd edecek. O da on-lann yanindan ayrihp gidecek. Fakat o kavmin basin a kitlik felake-ti gelecek ve ellerinde (mal olarak) hie bir §ey kalmayacaktir. Sonra Deccal bir harabeye ugrayacak ve ona: Definelerini cikar, diye ses-lenip oradan aynlacak. Harabenin defineleri de bal anlannin an be-yini izledikleri gibi hemen arkasina d use cektir. Sonra Deccal, gayet gene bir adanu (kendisine inanmaya) davet edecek de (geng daveti-ni reddedince Deccal ofkesinden) onu kihcla vurup ikiye bolecek, her parcayi bir okun ula§abilecegi hedef mesafesine firlatacak (yani iki parga arasmdaki mesafe bir okun atildigi yer ile varabilecegi hedef mesafesi kadar olacak). Sonra o genci cagiracak. Gene dirilip parlak yuzlii ve gulerek ona yonelecek {yani onunla alay ederek: Senin sa-pikligm hakkinda su anda daha bilincliyim, demek isteyecektir ve Deccal bir daha o gence dokunamayacaktir). Deccal ile halk bu hal-de iken aniden Allah isa (Aleyhisselam)'1 gonderecektir. isa (Aley-hisselam), Dimesk'in dogusundaki beyaz minare yanina boyali bir ta-kim elbise icinde, ellerini iki melegin kanatlan uzerine koymus. olarak inecektir. Basmi tonline) egdigi zaman basi (ter) damlatir ve ba-sinx havaya kaldirdigi zaman iri inciler gibi (yapilan) goimus tanecik-leritne benzeyen berrak ter tanecikleri) ba$indan asagiya dogru yu-varlanacaktir. Onun nefesinin kokusunu duyan hie bir kafirin dime-mesi miimkun degildir. Onun nefesi de goziiniin gorebildigi mesafe^ ye ulasacaktir. isa (Aleyhisselam) gidip Deccal'a nihayet LOd kapul yanmda yetisecek ve onu oldiirecektir. Sonra Allah'm peygamberl isa (Aleyhisselam), Allah'm (Deccal'den) korumus oldugu bir kavmin yanina varacak ve yuzlerini meshedecek (yani elini teberruken yiizlerine siirecek veya onlan korku ve sikintidan kurtaracak) ve on-lara cennetteki derecelerini anlatacaktir. Onlar bu halde iken aniden Allah, Isa'ya:
Ya isa! Ben oyle bir takim kullanmi cikardim ki onlarla sava?-maya hig bir kimsenin gucu yetmez. Sen de kullanmi Tur'a gdturup orada toplu halde onlan koru, diye vahiy indirecek ve Allah, Ye'cuc ve Me'cuc'u gonderecektir. Bunlar Allah'in buyurdugu gibi her tepe-den hizla sizacaklardir. Bu suretli onculeri Taberiyye goltine ugrayacak ve icindeki suyu icecekler (suyu tiiketecekler). Sonra geride olan-lan (O gole) ugrayacaklar ve: Bu golde muhakkak bir kere su vanb, diyecekler. Allah'm peygamberl isa ve arkadaslan da (Tur daginda) mahsur kalacaklar. Hatta onlardan birine bir 6kuz kellesi sizden bi-rinize bugiinku yuz altindan daha makbul olacaktir. Sonra Allah'm peygamberi isa (Aleyhisselam) ve arkadaslan Allah'a niyaz edecek-Ier. Allah da Ye'cuc ve Me'cuc uzerine boyunlanna musallat olacak deve kurdu gdnderecek. Ve boylece Ye'cuc ve Me'cuc bir kisinin 91-mesi gibi bir arada blniiis olacak lar. Allah'm nebisi isa ve arkada?-lan da (Tur dagindan) inecekler de yeryuzunde onlann la§e^ pifr ka* kusu ve kanlan ile dolmadik bir kanslik yer bulamayacaklar. But nun uzerine isa (Aleyhisselam) ve arkadaslsn (yer yuziinun bunlardan temizlenmesi icin) Allah Subhanehu'ya niyaz edecekler. Allah da boyunlan buht (cinsi) develerinin boyunlanna benzeyen bir ta-kun kuslan Iaseler iizerine gonderecek ve kuslar la§eleri tasiyarak Allah'in diledigi yere atacaklar. Sonra Allah onlara oyle bir yagmur gonderecek ki ne bir kerpic bina ne de bir cadir (hicbir seyi) o yag-murdan sakhyamiyacak (koruyamiyacak), yagmur boylece her ta-rafi yikayip ayna gibi parlatacaktu*. Sonra yere: Oriinunu bitir, be-reketini de geri getir, denilecektir. i§te o gun cemaat nardan yiye-cekler. O nar (tanesi) onlan doyuracak ve onlar onun kabugu altui-da golgeleneceklerdir. Allah siite de oyle bereket verecek ki yeni do-gum yapnus. deve kalabahk cemaate yetecek, yeni dogum yapmis inek bir kabileye yetecek ve yeni dogurmus koyun - keci akrabalardan olusan cemaate yetecektir. Sonra onlar bu halde iken Allah onlara giizel bir riizgar gonderecek, o riizgar onlan koltuk altlanndan ya-kalayarak, musluman olan herkesin ruhunu alacaktir. Diger insan-lar e§eklerin alenen ciftlestigi gibi herkesin gozu oniinde cinsel ili§-kilerde bulunup duracaklar. iste kiyamet bunlann ba$ina kopacaktir, buyurdu."

4076) "... Newas bin Sem'an (Radtyallahu ank)'den rivayet edildigine gore; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) soyle buyurdu, demigtir:
Miislumanlar Ye'cuc ve Me*cuc'un (silah olarak kullandiklan) yaylanndan, oklanndan ve kalkanlarindan yedi yil ate? yakacaklar-dir."                                                                                                '                                          "   

4077)   "... Ebu Umame el-Bahili (Radtyallahii a«A)'den; §6
Resftlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir kere bize ma yapti. Konu§masinin gogu bize Deccal'i anlatan ve Wzi kindiran buyruk te§kil etti idi. Buyrugunun bir
Allah'm Adem (Aleyhisselam)'in ztirriyetini yaratti^t ri yeryuzunde Deccal'in fitnesinden daha bOyflk bir fttne tAnildt %e Allah'in gonderdigi her peygamber iimmetini behemehal DeccAKm fitnesin)den sakindirdi. Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Siz de ummetlerin sonuncususunuz ve o (Deccal) c&re yok siz (In d6nemi-niz)de cikacaktir. Eger ben aramzda iken gikarsa her musluman igin onu ben yenip defederim. §ayet benden sonra gikarsa herkes kendi nefsini savunarak onu yenmeye gali§ir. Allah da her muslflman hak-kinda benim halifemdir (koruyucu ve yardimcidir). §uphesiz o, §am ile Irak arasmda bir yoldan gikacak ve saga sola fesad (bozgunculuk) sacacaktir. Ey Allah'in kullan! Artik (dinde) sebat ediniz. §imdi ben onu size oyle vasiflandiracagim (tamtacagim)ki. hig bir peygamber onu o bi^imde vasiflandirmami? (tamtmami§)tiri O (habis) 5nce: Ben bir peygamberim, diyecektir. Halbuki benden sonra hig bir peygamber yoktur. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak: Ben Rabbinizim, diyecektir. Halbuki siz oliinceye kadar Rabbinizi goremezsiniz ve o (habis) a'ver (yani gozii sakat)dir. Halbuki Rabbiniz a*ver degildir. Deccal'in iki gozti arasmda "Kafir" yazilidir. Onu yazarligi olan ve-ya yazarhgi olmayan her mii'min okur. Suphesiz, beraberinde bir cennet ve bir cehennemin bulunmasi da onun fitnesindendJr. Ashnsini emredecek, yer de bu emir Uzerine bitki bitirecektir. Nihayet o kavmin kugukba§ ve buyukbas. hayvanlan o gun her zamandan faz-la semiz, muazzam, bogiirleri en siskin ve memeleri siitle en dolgun olarak aks.amleyin mer'adan ddnecektir. Mekke ve Medine haric, yer yiiziinde Deccal'in ayak basmadigi ve hiikiimran olmadigi hie bir yer kalmayacaktir. O, Mekke'ye ve Medine ye yollanmn hangisinden var-mak istediginde mutlaka melekler ciplak kiliclarla kar§isina cjkacak (geri c. evirecekler) dir. Nihayet o, zurayb-i ahmer (kirmizi dagcik) ya-nina, bitek olmayan tuzlu, corak arazinin bitim noktasinm yanina inecektir, Sonra Medine sehri sakinleriyle beraber iic defa sallana-cak, bunun uzerine I Medine'de bulunan) munafik erkek ve kadinlar-dan hie. kixnse kalmayip hepsi onun yanina gidecekler ve boylece de-mirci korugunun demirin kirini, pasim giderip attigi gibi Medine de pisligi (yani habis insanlan) di^ina atacak ve o gune kurtulu§ gdnii denecektir.
Bunun uzerine Ummu §erik bint-i Ebi'1-Aker:
Ya Resulallah! Peki o giin Araplar nerde olacak? diye sonta. Oi
Arablar o gun azdir ve buyuk fogunlugu Beytu'l-Makdia (Ku-dus3te bulunacaktir. tmamlan da saiih bir adam (olacak) tar. Him imamlan (Mescid-i Aksa'da) one gegip onlara sabah namazuu laldi-racagi sirada sabahleyin onlann uzerine fsa bin Meryem (Aleyhisse-lam) inecektir. Bunun uzerine isa (Aleyhisselam)'in dne ge^ip cemaa-te namaz kildirmasi igin imam geri geri yurumeye ba§layacak. Fakat isa (Aleyhisselam) elini onun omuzlan arasina koyarak: One ge^ de namaz kildir. Qunku kamet senin i^in getirildi, diyecektir. Bunun uzerine imamlan onlara namaz kildiracak, sonra imam namazi bitirince isa (Aleyhisselam) :
Kapiyi agmiz, diyecek ve kapi agilacaktir. Kapinin onunde Deccal, beraberinde yetmi§ bin yahudi oldugu halde bulunacaktir. Hepsi siis-lu kihc kusannu^, ye^il salh olacaktir. Deccal, isa (Aleyhisselam)'a bakinca tuzun suda eridigi gibi eriyecek ve kac.maya ba§layacaktir. isa (Aleyhisselam) da (ona) :
Sana oyle bir darbem vardir ki sen ondan kurtulamiyacaksin, diyecek ye Liidd'un dogu kapisi yaninda yetisip onu Sldiirecektir. Allah yahudileri de hezimete ugratacaktir. Artik Allah'in yarattigi yaratik-lardan arkasinda bir yahudinin saklamp da Allah'in konusturmaya-cagi nig bir sey kalmayacaktir. "Ey Allah'in musluman kulu! tste bu, bir yahudidir. Gel de onu oldur" demeyen ne bir ta§, ne bir agac, ne bir duvar ne de bir hayvan olacaktir (Yalniz garkada agaci bu huk-mun di§mdadir. Cunku bu agac onlann agaglarmdandir, konugmaya-caktir.).
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (konusjnasina devanv la) buyurdu ki: Ve Deccal'in gunleri (devri) kirk yildir. Bir yili ya-nm yil gibi ve bir yili ay gibidir. Ayi da bir hafta gibidir ve kalan giin-leri kivilcim gibi (hizh gidicDdir. Biriniz (o giinlerde) sabahleyin Me-dinenin kapisi yaninda olur da Medine'nin diger kapisina ak§ama ka-dar varamaz. Bunun iizerine O'na:
Ya Resulallah! O kisa gunlerde nasil namaz kilacagiz? diye so-ruldu. O .-
Siz namazi su uzun gunlerde nasil takdir (hesap) ettiginiz gibi o kisa gunlerde de oylece takdir edersiniz. Sonra namaz kibniz, buyurdu. Resulullah {Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (konusmasma devamla) buyurdu ki: isa bin Meryem (Aleyhisselam) benim ummetim iginde (MuhammediJ, adaletli bir hakim ve (yonetimde) adil bir imam ola-cak, haci kinp ezecek ve domuzu oldurecektir. (Zimrmlerden) Cizyeyi kaldiracak ve zekati terkedecektir. Artik ne koyun, kegi, sigir suriisii ne de deve siiriisii iizerine zekat memuru gahstinlmayacaktir. Diis-manlik ve kin de kaldinlacaktir. Zehirli olan her hayvanin zehii de sokulup ahnacaktir. Hatta kiigtik oglan gocugu, elini yilamn agzina sokacak da yilan ona zarar vermeyecektir. Kugiik kiz gocugu da ars-lani kagmaya zorlayacak da arslan ona zarar vermeyecektir. Kurt, koyun - kegi siiriisti iginde siiriinun kopegi gibi olacaktir. Kap su iie doldugu gibi yeryiizu barisla dolacaktir. Din birligi de olacak, artik All ah tan baskasina tapilmayacaktir. Sava§ da agirliklanni (silah ve malzemelerini) birakacak. Kureys (kabilesin)den hukumdarhgi ahnacaktir. Yer yuzii giimu§ sofrasi gibi olup Adem (Aleyhisselam) 'in ahdi ile bitkisini bitirecektir. Hatta bir iizum salkum iizerinde bir ne-fer (sayisi ugten ona kadar olan insan toplulugu) toplann* da o salkun hepsini doyuracak ve bir nar iizerinde bir nefer toplamr da o nar hepsini doyuracaktir. Okuz su kadar (ustun degerdeki) mala tekabiil edecek, at da birkac (onemsiz) dirhemcige tekabiil edecektir. Saha-biler:
Ya Resulallah! Ati ucuzlatan nedir? diye sordular. O: Savas ichi ata ebedi olarak (yani hig) binilmiyeccktir (giinku hig savas. olmayacaktir), buyurdu. O'na:
6kuzun fiatini (bu kadar) pahahlastiran nedir? diye soruldu. O i Topragin tamami surulecektir. Deccal'in cikmasindan evvel (kit-iigi) siddetli iic yil bulunur, o yiUarda insanlann basina biiyuk bir ighk (felaketi) gelecektir. Allah birinci yil buluta, yagmurunun iic-;e birisini tutmasim emredecek ve yere bitkisinin iicte birisini tutma-juii (vermemesini) emredecektir. Sonra Allah ikinci yil buluta em-•edecek, bulut da yagmurunun ucte ikisini hapsedecektir ve Allah yere emredecek, yer de bitkisinin iicte ikisini hapsedecektir. Sonra Allah uciincii yil buluta emredecek, bulut da yagmurunun tamamini hapsedecektir. Artik bir damla yagmur yagmiyacaktir. Allah yere de emredecek ve yer bitkisinin tamamini hapsedecektir. Artik yer yesil-lik diye hig bir sey bitirmiyecektir. Artik gift tirnakh (gevi§ getiren) higbir hayvan kalmayip hepsi helak olacak, Allah'm (yasamasim) diledigi hayvan harig, buyurdu. (Ona) :
O zamanda insanlan yasatan (azik) nedir? diye soruldu. O: Tehlil (yani "La ilahe illallah"), tekbir (yani "Allahii ekber"), tes-bih (yani "Siibhanallah") ve tahmid (yani "el-Hamdu lillah"). Bu zi-kirler, insanlara yemek yerine gegirilecektir, buyurdu.
(Muellifimiz) Ebu Abdillah dedi ki: Ebii'l-Hasan et-Tanafisi'den isittim dedi ki: Ben Abdurrahman el Muharibi'den §unu isittim: Bu hadis, okullarda gocuklara ogretmfesi igin dgretmene verilmelidir."

4078) "... Ebu Hiireyre (Radtyall&hu anh)'den rivdyet edildigine gore; Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) §6yle buyurdu, demi§tir:
Isa bin Meryem (Muhammedi) adil bir hakim ve adaletli bir imam (devlet bagkani) olarak (gokten yere) inmedikge kiyamet kopmaya-caktir. O, (indiginde) ha?i kiracak, domuzu oldiirecek, cizyeyi kaldi-racaktir. Mai da o kadar cogalacaktir ki hig bir kimse mal kabul et-meyecektir."

4079)    "... EL" **Kfd-i Hudri (Radtyjlahii ank)'den rivayet edildigine gore ; Resulullah (Sallallahu A ltyhi ve Sellem) §oyle buyurmugtur:
Ye'cuc ve Me'cuc fseddi) acilacak ve Allah Teala'nin;
onlar her tepeden hizla inecekler" aye-tinde buyurdugu gibi onlar cikip yeryuziinu istila edecekler. Muslu-manlar da onlar (in saldinsm) dan dolayi yerlerini birakip gerl c.ekl-lecekler. Hatta kalan miisliimanlar §ehirlerine ve karalanna (sigin-mi§) olacak ve mevagi (devet sigir, koyun ve kegi) siirulerini yanlan-na banndiracaklar (yani mer'aya gonderemiyecekler). Ye'cflc ve Me'cuc (onciileri) nehire ugrayip yatagmda hig bir §ey kalmayacak §e-kilde suyunu igip tiiketecekler. Olanlann arkasinda gelen geridekiler oraya ugrayacaklar ve sozculeri: S^phesiz bu yerde bir kere su vardi, diyecek. Onlar yeryuzune hakim olacaklar. Sonra sozculeri: Su insanlar yeryiizii halkidir, i§lerini bitirdik. And olsun ki §imdi gok halki sava§acagiz, diyecek. Hatta onlardan bin harbesini (kisa miz-rakiru) goge dogru firlatacak ve harbesi kana bulannu? olarak done-cektir. Bunun uzerine onlar: Biz gok halkim da §iiphesiz dldurduk, di-yecekler. Onlann boyle oldugu sirada Allah aniden deve kurdu suru-sune benzer hayvanlar gCnderecek ve bu hayvanlar onlan boyunla-rmdan yakalayacak ve onlar cekirge siirusunun olumu gibi oliip bir-birinin ustune yigilip kalacaklar. Sabahleyin musliimanlar onlann ses sedasini i§itmiyecekler. Bunun uzerine muslumanlar: Kim canmi feda edip onlann ne yaptigina bakacak? diyecekler. Bunun uzerine muslumanlardan nefsini Ye'cuc ve Me'cuc'a oldiirtmeye hazu-lami? durumda olan bir adam (sigindigi yerden) inecek ve Ye'cuc ile Me'cuc guruhunu 61mu§ olarak bulacak. Bunun uzerine muslumanlara §6yle seslenecek: Dikkat ediniz! Sizleri mujdeliyorum. Du§manlanniz 61mu§Ierdir. Bunun uzerine muslumanlar (sigindiklan yerlerden) di-§an cikacaklar ve kttcukbag, buyukba? hayvanlarini salrverecekler.
§inca, ba§lannda bulunan Amir i (kazi i§ini birakip) geri donunuz de Allah Teala dilerse yann kazacaksiniz, diyecek ve onlar da insaallah diyecekler (veya bas.lanndaki adam onlara: insaallah, deyiniz, diye-cek). Sonra (ertesi gun) onlar seddin yamna varacaklar. Sedd onla-nn (bir giin once) biraktiklan vaziyette olacak (yani agtiklan gedik oldugu gibi durmu§ olacak) ve onlar seddi kazarak (agacaklan ge-diklerden) insanlann iizerine cikacaklar ve (vardiklan) suyu icip tiiketecekler. Halk da onlardan (korunmak igin) kal'alanna - siginak-lanna kapanacak. Bu kere onlar oklanni goge atacaklar. Oklan da ustii kanla dolu olarak geri gelecek. Bunun iizerine onlar i Biz yerytt-ziindeki halki kahrettik (onlara iistiin geldik) ve gok ehlini de yen-dik, diyecekler. Sonra Allah onlarui boyunlanna musallat olacak de-ve kurdlaruu gonderecek ve onlan bu kurdlarla oldiirecektir.
Resulullah (Sallaliahii Aleyhi ve Sell em) buyurdu kit Canim (kudret) elinde olan (Allah) a yemin ederim ki yerdeki hayvanlar on-lann etleriCni yemek sureti) ile muhakkak iyice semizlenecek ve me* meleri siit ile dolacaktir."

4081)   "... Abdullah bin Mes'ud (RadtyaUaku anhyden; goyle demigtir:
ResuluUah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geceleyin (Mi'raca) g6-turiildugu zaman Ibrahim, Musa ve isa (Aleyhimusselam) 'a rastla-di da kiyamet (gununun ne zaman kopacagi) hakkinda muzakere ettiler. (Muzakereye) Ibrahim ile baslayarak kiyamet (in ne zaman kopacaginh ona sordular. Konu hakkinda onun yamnda bir bilgl ol-madi. Sonra Musa'ya sordular. Onun yaninda da konu hakkinda bir bilgi olmadi. Bunun uzerine s5z isa bin Meryem'e verildi. O i Kiyame-tEn kopmasina yakm seyler (olaylar)  hakkinda bana bilgi verildi.
Ama kiyametin kopmasi (vaktini) Allah'tan baska nig kimse bilemez, dedikten sonra Deccal'in gikmasun anlatti. Dedi ki i Sonra ben inip onu oldurecegim ve bundan sonra halk memleketlerine dSnecekler. Bu kere onlann kar§isina Ye'cuc ve Me'cuc gikacak ve her tepeden hizla gideceklerdir. Artik Ye'cuc ve Me'cuc ugradiklan her suyu igip tuketecekler ve ugrayacaklan her seyi bozup alt ust edecekler. Bunun uzerine halk feryad ederek Allah'tan yardim dileyecekler. Ben de Allah'a dua ederek Ye'cuc ve Me'cuc'u oldurmesini dileyecegim. (Bu dilek kabul olunacak) ve yer onlann (le§lerinin) kokusu ile pis pis kokacak. Ben yine Allah'a dua edecegim. Allah da bir su gondere-cek ve o su onlan tasiyip denize atacaktir. Daha sonra daglar ufalti-hp dagitilacak ve yer derinin yayilip genisletildigi gibi yayilip genls-letilecektir. tste o durum olunca insanlara yakmhgi bakimindan kiyametin, ev halki ne zaman dogumu He aniden karsilasacaklanm btt-medikleri hamile kadin gibi olacagi bana bildiriidi.

4082) Abdullah (bin Mes'ud) (Radiyalldhu a«A/den; §6yledemigtir:
Biz bir kere Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in yamnda [ken Ha$im ognllanndan bir gurup gene bize dogru geldiler. Sonra Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlan gorunce (miibarek) ?6zleri ya§ doldu ve rengi degi§ti. Abdullah demi§tir ki: Bunun uze-rine ben:
(Ya Resulallah!) Senin (mubarek) yuziinde arzulamadiguntz (ya-ni bizi uzup endi^elendiren) bir degi$ikligi bir suredir goriiyoruz, de-dim. O da t
Biz 6yle bir ev halkiyiz ki, Allah bizim i^in ahirett dunyaya ter-cih etmi$tir. Benim Ehl-J Beytim, muhakkak (ev halkim) benden sonra bela, kaipirilma ve stirgune ugrayacaktir. Nihayet beraberinde si-irah bayraklar bulunan bir kavim dogu tarafindan gelecek ve hayir (hukumdarlik) isteyecekler. Fakat istekleri yerine getirilmeyecek. Bu-lun uzerine sava§acaklar ve onlara (Allah tarafindan) yardim edi-ecek. Bundan sonra istedikleri (hukumdarlik) kendilerine verilecek, 'akat kendileri bunu kabul etmeyip emirtigi Ehl-i Beytim'den bir ada-na tevdl edecekler. Bu (Emir) de insanlar yeryiiziinu daha once zu-flm lie doldurduklan gibi yeryiiziinu adaletle dolduracaktir. Artik iizden kim o gune yeti^irse kar ustunde emeklemek suretiyle de olsa >nlara varsin (katilsin), buyurdu."

4083) "... Ebfl Said-i Hudri (Radtyalldhii anh)'den rivayet edildigine gore ; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve SeUem) §oyle buyurmu§tur:
Cmmetim icinde el-Mehdi olacaktir. (Aranizda kalmasi) kisa tu-tulursa (kalacagi sure) yedi (yil)dir. Kisa tutulmazsa (kalacagi sure) dokuz yildir. Benim ummetim o devirde oylo bir refah bulacak Id o gune dek onun mislini kesinlikle bulmami§tir. Yer, yemisUii (gida urunlerini) verecek ve insanlardan hie bir sey saklamiyacak (ver-meznezlik etraeyecekltir. Mai da o gun cok birikmis olacaktir. Adam kalkip t Yft Mehdi! Bana (mal) ver, diyecek. Mehdi de t Al, diyecek-tir."

4084)   "... Sevban (RadtyalWtu anh)'den rivayet edildigine gore; Resu-lullah (SaUaUaJtu Aleyhi ve SeUem) $6yle buyurdu, demigtir:

4085) "... Alî (Radtyallâhü anhyden rivayet edildiğine göre; Resûluüah (Sallattahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
El-Mehdi, bizden, Ehli Beyt'tendir. Allah onu bir gecede İslah eder
(yâni tevbesini kabul eder veya feyizler ve hikmetlerle donatır)."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Buhârİ, et-Tarih'te İbrahim bin Muham-med bin el-Hanefiyye'nin bu hadisinin arkasında: Bunun senedi üzerinde düşünmek gerekir, demiştir. îbn-i Hibbân. îbrâhim. bin Muhammed'i güvenilir râviler arasında anmıştır. El-lclİ de onu güvenilir saymıştır. El-İcli'nin beyanına göre Buhârİ : Bunun rivayeti üzerinde düşünmek gerekir ve onun bundan başka hadisini bilmiyorum, demiştir. îbn-i Muin ve Ebû Zur'a, bunun rivayetinde bir beis olma* dığını söylemişlerdir. Râvi Ebû Davûd el-Haferl'nin adı Ömer bin Sa'd olup Müslim, kendi Sahihinde onun rivayetini almıştır. Senedin kalan râvileri güvenilir zâtlardır.

4086)    "... Said bin el-Müseyyeb (Radtyallâhü anh)'ûea; Şöyle demiştir:
Biz (mü'mirilerin anası) Ümmü Seleme (Radıyallâhü anhâî'mn yanında idik. Bir ara Mehdi baklanda müzâkere yaptık. Bunun üzerine Ümmü Seleme (Radıyallâhü anhâ) : Ben, Resûluüah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den işittim, buyurdu ki:
Mehdi,   (kızım)  Fâtıma'nın veled  (nesi) indendir."

4087)    "... Enes bfc Mâlik (Radtyallâhü anh)'den; Şöyle demiştir:
Ben, Resûlullah (SaUaîlahü Aleyhi ve Sellem)'den işittim, buyurdu ki:
Biz Abdulmüttalib'in çocukları cennet halkının büyükleriyiz. Ben, Hamza, AH, Ca'fer, Hasan Hüseyin ve Mehdi."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedi hakkında konuşulmuştur. Râvi AH bin Ziyadl ne güvenilir sayanı ne de cerhedeni (tenkîd edeni) görmedim. Senedin kalan r&vUerl güvenilir «atlardır.

4088)    "... Abdullah bin el-Hâris bin Cezi1 ez-Zübeydî (RadtyaUâhü atık)'-den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Doğudan bir takım insanlar çıkacak ve Mehdi için ortam hazirlı-yacaklar, buyurdu. O, Mehdî'nin hükümdarlığını kasdeder.








MELÂHIM (ŞİDDETLİ SAVAŞLAR VE ÇATIŞMALAR)

Melâhım: Melheme'nin çoğuludur. Melhame, savaş meydanı veya şiddetli çatışma ve savaşma demektir. En-

4089)'   "... Hassan bin Atiyye (Radiyallahu ankümâ)'dan; Şöyle demiştir:
Mekhûl ve İbn-i Ebi Zekeriyyâ (bir kere) Hâlid bin Ma'dân (Ra-dıyallâhü anhüm) 'un yanma gittiler. Ben de onlarla beraber gittim. Hâlid bin Ma'dan, Cübeyr bin NÜfeyr (Radıyallâhü anh)'den bize hadis rivayetinde bulundu. Hâlid bin Ma'dân dedi ki: Cübeyr (bir gün) bana i Bizimle beraber Zi Muhmer (Radıyallâhü anh) 'a gel, dedi. Zi Mıhmer, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SellemVin sahâbîlerinden bir adam idi. Ben de onlarla beraber gittim. Cübeyr, Zi Mıhmer'e (Müslümanlar ile Rumlar arasında yapılacağı haber buyurulan) barış andlaşmasını sordu (hakkında bilgi istedi). Bunun üzerine Z! Mıhmer: Ben, Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den şu buyruğu işittim, dedi:
Rumlar sizlerle güvenceli bir barış andlaşmasını yapacaklar. Sonra siz ve onlar (başka) bir düşmanla savaşacaksınız ve zafer kazanıp, ganimet mallarım alıp (savaştan) salimen çıkacaksınız. Sonra savaştan dönüp nihayet tepeleri bulunan bir mer'aya varacaksınız. (Orada) haç ehlinden (yâni hırıstiyanlardan) bir adam haçı havaya kaldırarak t Haç (yâni hmstiyanlık dini) gâlib oldu, diyecek. Müslfimanlardan bir adam da kızarak kalkıp (adamın elindeki) haçı kınp ezecektir. İşte o zaman Rumlar barış andlaşmasını bozarak şiddetli savaş - çatışma için toplanacaklar.

4090)    "... Ebû Hüreyre (Radıyallâhü ««/?,)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (SallaÜahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
Melâhîm (çatışmalar - savaşlar) vuku bulduğu zaman Allah, me-vâlîden öyle bîr ordu gönderecek ki atlar (inin cinsi)     bakımından

4091) "... Nâfi bin Utbe bin Ebî Vakkas (Radiyallahu an A)'den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmujtar r
Siz Arap Yarımadası (halkı) ile savaşacaksınız. Allah orayı (size) fethedecektir. Sonra ramlarla savaşacaksınız. Allah onlantn memleketini) de (size) fethedecektir. Daha sonra Deccâl ile savaşacaksınız. Allah onu da (size) fethedecektir (mağlûp edecektir).
Câbir (bin Semüre) demiştir ki: Bu itibarla ramlar fethedilme-dikçe Deccâl çıkmaz,"

4092)    "... Muâz bin Cebel (Radiyallahu ank)'âen rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) şöyle buyurmuştur:
Büyük savaş, Kustuntiniyye fethi ve Deccâl'ın çıkması yedi ayda vuku bulur."

4093) "... Abdullah bin Büsr (Radtyattâhü anhümâ)'âan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Seüem) şöyle buyurdu, demiştir:
Melhame (yâni büyük savaş) ve el-Medîne (yâni Kustuntiniyye) fethi arasında altı yıl bulunur. Deccâl da yedinci yılda çıkar."     -■-

4094) "... Amr bin Avf (RadtyaUâhü anhyten rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Bevlâ (denilen yer) de müslümanlann düşmana karşı sınırda nöbet bekleyen silâhlı kuvvetlerin en düşüğü olmadıkça kıyamet kopma-yacaktır. Sonra O, (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
Yâ Alî, Yâ AK, Yâ Alî, buyurdu. AK de:
Babam anam sana feda olsun (Buyur), dedi ResûM Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :demiştir.
Siz muhakkak Benü'l-Asfar (yâni rumlar) ile savaşacaksınız. Sizden sonra gelenler de onlarla savaşacaktır. Nihayet Allah yolunda hiç bir kınayanın kınamasından korkmayan, seçkin müslümanlar olan Hicaz halkı onlarla savaşa çıkacaklar ve teşbih ve tekbirle Kustun-tiniyye'yi fethedecekler. O güne dek mislini elde etmedikleri öyle bol ganimet mallarını elde edecekler ki kalkanlarla bölüşecekler. Gelen bir adam da (müslümanlara) : Şüphesiz Deccâl sizin memleketlerinizde çıkıverdi, diyecek. Bilmiş olunuz ki o haber yalandır. Artık o haberi tutan (yâni inanan) pişmandır, terkeden (yâni inanmayan) da pişmandır, buyurdu."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedinde Kesîr bin Abdlllah vardır. Şafii ve Ebû Dâvüd onun yalancı olduğunu söylemişlerdir. tbn-İ Hibb&n da şöyle demiştir : O, babası aracılığıyla dedesinden bir takım mevzu hadisler rivayet etmiştir. O hadîsleri kitablarda zikretmek ve o adamdan rivayette bulunmak helal değildir. Meğerki hayret ve şaşkınlık yönünde ola.

4095) "... Avf bin Mâlik el-Eşcat (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
Benü'l-Asfar (yâni Rumlar) ile aranızda bir barış antlaşması olacak. Sonra onlar bu antlaşmayı tek taraflı olarak bozacaklar ve her bayrağın allında on iki bin kişilik kuvvet bulunmak üzere seksen bayrak altında size (savaş açmak için) gelecekler."





TÜRKLERLE SAVAŞMAK

4096) "... Ebû Hüreyre (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
Siz, ayakkabıları kıl olan bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır ve siz gözleri küçük bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır."

4097)    "... Ebû Hüreyre (Radiyallahu anh)7den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Siz, gözleri küçük, burunları kısa - yassı ve yüzleri kat kat deri ile kaplanmış kalkanlar gibi (etli) bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır ve siz ayakkabıları kıl olan bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır."

4098) "... Amr bin Tağlib (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre kendisi: Ben, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den şu buyruğu işittim, demiştir:
Yüzleri yuvarlak ve geniş olan bir kavimle savaşmanız şüphesiz kıyametin alâmetlerindendir. O kavmin yüzleri kat kat deri ile kaplanmış kalkanlar gibi (kalın ve çok etlidir. Kıl ayakkabı giyen bir kavimle savaşmanız da şüphesiz kıyametin alâmetlerindendir.**

4099) "... Ebû Saîd-i Hudrî (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
Siz gözleri küçük ve yüzleri geniş - yuvarlak bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Onların gözleri çekirge gözleri gibi olup yüzleri de kat kat deri ile kaplanmış kalkanlar gibidir. Kıl ayakkabılar giyerler, deriden mamul kalkanlar edinirler ve atlarını hurma ağaçlarına bağlarlar.'*

İstanbul / TURKEY