Loading...

Rifai Esası





Ahmed er-Rifâî (KS) Hazretleri şöyle buyurmaktadır:

      Tarikatımız, bid'at karışmamış dindir.

Tembellik gösterilmeden yapılan ameldir.

Tarikatımız, beş duyu organını zabt u rabt altına almak ve nefes aldıkça vakte riayet etmektir.

 Bâtını kirlerden temiz tutmak, bütün azalar ile zikre devam etmektir.

Tarikatım, bid'atı olmayan din, riyası olmayan kalp, şehvete ittibâ etmeyen nefis sahibi olmaktır.

Yolumuz, Kitâbullah ve Sünnet-i Nebevî'dir.

Bilmiş ol ki, derviş sünnete ittibâ ettiği müddetçe doğru yoldadır. Sünnetten yüz çevirdiği an, doğru yoldan sapmıştır.

 Bizim yolumuz istememek, esirgememek ve biriktirmemektir.

Her şeyin, ilâhi kudretin elinde olduğunu bilmektir.

Her kim niçin yaratılmışsa o şey ona kolay gelir. Şer'î hudutlara riayet edilecektir. Yardım da Cenâb-ı Allah'dandır.



Galebe-i hâl, temkin makamına ulaşamayanların bazısının ölçüyü kaçırmasına ve iddia sahibi olmaya sevk ederek hudutların çiğnenmesine sebep olmuştur. Bir kısım insanlar, bunlara hüsn-i zann bes­leyerek, bir kısmı da cehaletleri sebebiyle tâbi olmuşlardır. Her iki grup da büyük bir tehlike içindedirler.

İyi bilesin ki tarikat, süt gibi beyaz bir yoldur. Tarikatta mevcut olan zahirî ve bâtinî her söz ve fiil, şeriatın hudutları içerisindedir. Şer-i şerîfe muhalif olan her yol zındıkların yoludur.

Tarikat, "Allah'a îman ettim" demektir. Şer-î hudutlar içerisinde olup ona riayet etmektir. Allah Teâlâ'nın nehyettiği her şeyden sakınmaktır. Bunun dışında bir tarikat asla olamaz. Çünkü haktan başka her şey, ancak dalâlettir.

Bu tarîkate mensup olan bir kısım insanlar sonradan meydana gelen âdetler (bid'atler) çıkarmışlardır ki, bunları, irfan sahibi olan tarikat erleri ibâdetlere vesile olarak kabul etmiş, bu âdetlerin, bid'at-i hasene sınıfına girdiğini haber vermişlerdir. Böylece ibâdete vesile olan âdetleri yapmaya alışmış bazı kişilerin ibâdet ve tâate bağlanarak bu işe devam etmelerini sağlamışlardır. Ancak bu âdetleri yap­maya alışmış nefsin, tertemiz hâle getirilmesi yanında âdetlerden kurtularak şer-î hudutlara nakledilmesi de sağ­lanırdı. Bu hikmet, âlemlerin efendisi Hz. Peygamber'in uygulamalarından iktibas edilmiştir. Onun sünnet-i seniyyesinde buna kıyas edilebilecek bir çok örnek vardır.

           Ancak irfan sahibi olmayan ve kemale ermeyen kişiler bu tür âdetlere ta'zim ederek; yani bu adetleri yücelterek  âdetleri ibâdet gibi kabul etmişlerdir. İyi bilesin ki onlar, ibâdetleri ihmâl edip adetlerle iştigal etmişlerdir. Bunlar hakikatte kafileden geri kalıp aç ve susuz olarak yollarda kalanlardır. ( Sohbet Meclisleri � el-Mecalisü�s Seniyye) Ahmed er- Rifai � Erkam yayn. Sahife.53,54,55

 


İstanbul / TURKEY